29 Eylül 2022 Perşembe

KÜRKLÜ KİŞİ


 











KÜNYE

Kitap Adı: Kürklü Kişi

Yazarı: May Sarton

Basım: Yapı Kredi Yayınları- 1.Basım- 2021

Sayfa:  70

Tür:  Roman, Anı-Roman


İNCELEME:

May Sarton yazdığı bu anı-romanda kendi kedisi Tom Jones’un başından geçen maceraları kedisinin ağzından anlatıyor.

Tom doğduktan sonra çocuklu bir aile tarafından sahiplenilir ancak evin yaramaz oğlunun aşırı sevgisine dayanamaz ve sokak kedisi olmaya karar verir. 2 yaşına kadar özgür ve fırlama bir sokak kedisi olarak hayatını sürdürür.

Tom yaşadığı durumlara özgü doğaçlama şarkılar da bestelemektedir:

“Değerli hanımefendi, lütfen

Açıver şu kapıyı.

Beni bu halde bırakma,

Açlık susuzluk vurdu başıma.

Miyavlıyorum acıyasın diye

Şu zavallı öksüz kediye.

İşit lütfen sesimi!”

Tom Jones ev kedilerinin mutlu ve huzurlu dünyasına tanık olduktan sonra “Beyefendi Kedi” olmaya karar verir. Artık kendisinin de bir “kâhya”ya sahip olması gerekmektedir ve şanslı kişiyi bulmak için arayışa girer. Birkaç maceradan sonra insan dostlarını bulur ve o da artık bir ev kedisidir.

Artık bir evi olan Tom resmen filozof seviyesine yükselmiştir ve “Beyefendi Kedinin On Emri”ni düzenleyerek bir hayat felsefesi oluşturur: Bir Beyefendi Kedi;

1)      Göğsü ve patileri her zaman kusursuz ve tertemiz olur.

2)      Sevecenlikle bile olsa kısıtlanmasına izin vermez.

3)      Ancak aşırı hallerde miyavlar. İsteklerini belli eder ve sonra bekler.

4)      Kendisine hitap edildiğinde hiç kıpırdamaz. Söyleneni işitmemiş gibi görünür.

5)      Korktuğu zaman canı sıkılmış gibi görünür.

6)  Kendisini doğrudan doğruya ilgilendiren bir durum olmadıkça, başkalarının işlerine hiç aldırış etmez.

7)   Bir hedefe doğru giderken asla acele etmez, aklında sadece tek bir şey varmış gibi asla görünmez; bu kibarlığa sığmaz.

8)   Ne kadar aç olursa olsun, yemeğe usulca yaklaşır. Yemeğin İyi mi, Orta mı, Geçer mi, Değmez mi olduğuna en az bir metre uzaktan karar verir. Değmez ise onun üzerinde toprağı eşeliyormuş gibi yapar.

9)  Kendisine layık bir öğün için teşekkür eder, bu amaçla tabağı öyle bir yalar ki insan tabağın yıkanmış olduğunu düşünebilsin.

10)  Bir kâhya seçerken asla acele etmez.

“Bir ‘Beyefendi Kedi’, bir insan tarafından gerçekten sevildiğinde ‘Kürklü Kişi’ olur.”

Tom Jones’un bir sokak kedisinden Kürklü Kişi’ye dönüşürken başından geçenleri bir kedi bakışından okuyoruz. Özellikle de kediler ile yakın ilişkisi olan kişilerin akıllarındaki “Bir kedi neyi, neden yapar?” gibi sorularına tatlı cevaplar alacakları, kedi kahyalarının- ebeveynlerinin- yüzünde bolca tebessümle okuyacakları bir kitap.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

"Her kedi bilir ki ideal kâhya, eğer mümkünse bahçeli küçük bir evde oturan, yaşlı, bekâr bir kadındır."

 

“Ama kürklü kişi o zaman oracıkta öğrendi ki bir filozof olmak bir kral olmaktan daha iyidir ve her şey dikkate alındığında, bilgelik iktidara tercih edilmelidir.”

 

"Bir Kürklü Kişi, bir insana sevgiyle bağlanmış ve yaşadığı sürece onunla kalmayı kararlaştırmış olan bir kedidir. Bunun olabilmesi için, o insan kendini kısmen bir kedi olarak hayal etmiş olmalı, kedi de kendini kısmen bir insan olarak hayal etmiş olmalıdır. Karşılıklı bir değişimdir bu.”

 

“Ah, diye düşündü, kuyruğuna kaçamak bir bakış atarak, her şeye rağmen kuyruğumun ucuna halâ sahibim. Umutsuzluğa kapılmamalıyım.”


M.S. 2150 - BİR MAKRO FELSEFE KLASİĞİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: M.S.2150 – Bir Makrofelsefe Klasiği

Yazarı: Thea Alexander

Basım: Akaşa Yayınları- e-kitap

Sayfa:  384

Tür:  Spiritüalizm, Bilimkurgu, Ütopya


İNCELEME:

Thea Alexander felsefe ve bilimkurguyu harmanlayarak ortaya ütopik bir kurgu çıkarmış.

1976 yılının mikro dünyasında yaşayan ana kahramanımız Jon Lake bir bacağını Vietnam savaşında yitiren bir savaş gazisidir. Ev arkadaşı Karl ile birlikte psikoloji doktorası yapmaktadır. Bir gün uyur ve rüyasında kendini 2150 yılının makro dünyasında bulur. Her uyuyup uyandığında bu iki dünya arasında yolculuk eder. Ve yaşadıklarını, deneyimlerini günlüğüne yazmaya başlar.

Peki nedir mikro dünya ile makro dünya arasındaki fark?

Mikro dünya maalesef günümüz dünyasında da olduğu gibi savaş, hastalık, şiddet, tecavüz, cinayet, doğa katliamları gibi her türlü olumsuzluğun vuku bulduğu, insanın para hırsını, kişisel egolarını ve müthiş bencilliğini her alanda gösterdiği bir yaşam düzenini ifade ediyor.

Makro dünya ise toplumsal güven ve huzurun olduğu, barışın ve sevginin hüküm sürdüğü, özgür ve her şeye saygılı bir dünya. İnsanlar makro felsefeyi benimsemişler ve makro farkındalığa sahipler. Fikirlere saygılı, kozmik birliğe inanan, kötülükten ve egolarından arınmış bir insanoğlu.  Makro insanın bilişsel yetenekleri üst düzeyde, telapati ve psikokinezi gibi zihinsel becerilere sahip.

Mikro dünyadan makro dünyaya geçiş süreci de reankarnasyonlar ile birlikte tekamül seviyesinin arttırılması yoluyla gerçekleşiyor.

Makro dünyada kişiler eş ruhları ile birlikte hareket ediyorlar. Jon’u da makro dünyada eş ruhu Lea karşılıyor ve ona yol gösteriyor. Jon makro dünyaya yaptığı her yolculukta yaşadığı deneyimlerle makro farkındalığını arttırıyor ve 2150 yılında devamlı kalabilmek için büyük uğraş veriyor.

Biz de Jon’un deneyimlerine ve makro felsefeye tanık olarak kendi yaşamlarımızı sorgulamaya başlıyoruz. Sevgiyle kabulün gücünü anlamak ve farkındalık geliştirmek için oldukça etkili bir kitap.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“İnsan ancak öğrenmeye hazır olduğunda öğrenebilir ve bir kişi için doğru olan başka bir kişi için yanlış olabilir.”

 

"Yani perspektifin ne kadar genişse, o kadar çok gerçeği kavrayabilirsin."

 

“Başarısızlığın, başarının diğer gerekli yarısı olduğunu göremezsek, başarısızlıktan kaçınmaya çalışır ve böyle yaparak başarıdan da kaçınmış oluruz.”

 

“ Bir ayak, bir merdivenin bir üst basamağının sağladığı güvenliğe ve başarıya ulaşabilmek için, önce bir alt basamağın sağladığı güvenlikten vazgeçmelidir.”

 

“Düşündüğümüz her düşünce bir duadır; çünkü bir kez düşünüldüğünde, o düşünce evrenin kalıcı parçası olur ve makrokozmik bütüne hitap eder.”

 

“İnsanlar geçmişlerini unutuyorlar, çünkü çirkin ve bencilce davranışlarını hatırlamak istemiyorlar. Yine de geçmişteki hatasını unutan, onu tekrarlamak zorunda kalır!”

 

“İnsan ruhları yaşadıkları tüm deneyimlerden tamamen kendi zihinlerinin sorumlu olduğunu kabul etmedikçe, sadece aynı acı verici sonuçlara neden olan aynı bencilce eylemleri sürdürürler. Eğer tekamüllerini kolaylaştırmak istiyorlarsa, önce tüm varoluş hallerinin tüm sorumluluğunu kabul etmeli, sonra da istedikleri yaşamı sevinçle yaratmalılar.”

27 Eylül 2022 Salı

GÜNÜBİRLİK HAYATLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Günübirlik Hayatlar

Yazarı: Irvin D.Yalom

Basım: Pegasus Yayınları – 10.Basım- 2018

Sayfa:  207

Tür:  Psikoloji, Araştırma-İnceleme


İNCELEME:

Gerçek Psikoterapi Öyküleri…

Psikoterapist Irvin Yalom’un meslek hayatı boyunca kendi yürüttüğü psikoterapi seanslarından derlediği 10 öyküden oluşan bu kitap adını “Günübirlik Hayatlar” isimli son öyküden alıyor. Ayrıca bu isim Marcus Aurelius'un ‘Düşünceler’ adlı eserinde geçen bir alıntıdan da esinlenilerek verilmiş:

“Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın hatırlanandan farkı yok. Hepsi geçici. Hem anılar hem de onların nesnesi. Her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. Bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.”

Paylaşılan hasta öykülerinin hepsi kişisel mahremiyeti sağlayacak şekilde hem gerekli düzenlemeler yapıldıktan hem de izinler alındıktan sonra kitaba dâhil edilmiş.

Yalom bu kitabı yazmasının da 2 sebebi olduğunu belirtmiş:

1-      Öykülerle benzer varoluşsal krizler yaşayan ve terapi alma fikri içindeki okurlar için cesaret verici olmak.

2-      Mesleğe yeni başlayan meslektaşlarının kendi deneyim ve yöntemlerinden yararlanmasını sağlamak.

Öykülerin konularına değinmek gerekirse: ölümü yaşamış, ölüme yaklaşmış, ölüm korkusu yaşayan insanlar; varoluşlarını sorgulayan kimi hayata geç kalmış, kimi yaşam motivasyonunu yitirmiş ve sonunda da yaşadıkları ile baş etmekte zorlanan karakterler. Bu 10 öykü ana tema olarak ölüm kaygısı üzerinde kesişiyor.

Yalom 2 önemli sorunun üzerinde gidiyor:

1)      Kısa da olsa nasıl anlamlı bir yaşam sürüp her günün tadına varabiliriz?

2)      Kaçınılmaz son olan ölüm gerçekten ne ifade ediyor?

Bu arada kitaptan edindiğimiz bilgiye göre; 80li yaşlarında olan Yalom hastalarına faydalı olabilmek adına önce kendi ölüm kaygısını yenmesi gerektiğini düşünüyor ve psikolog Rollo May'den terapi alıyor.

Psikanaliz ile ilgilenenlere özellikle tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Bazen sahip olmadığım hayatın yasını tuttuğumu düşünüyorum. Galiba pişmanlıklarım var."

 

“Yeterince yaşamadığını hissettiğinde ölümü düşünmek her zaman çok daha ızdıraplı olur."

 

“Hayat geçici. Her zaman, herkes için. Ölümü bedenlerimizde taşıyoruz. Ama bunu hissetmek, belli bir ismi olan belli bir ölümü hissetmek çok daha farklı bir durum.”


OLASILIKSIZ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Olasılıksız

Yazarı: Adam Fawer

Basım: April Yayıncılık – (e-kitap)

Sayfa:  494

Tür:  Roman, Bilimkurgu


İNCELEME:

“Hiçbir şey imkânsız değildir, ama belirli şeyler olasılık dışıdır, ya da olasılıksızdır.”

Adam Fawer, film tadında akan bu romanında bizlere tesadüf, şans, öngörü ve Dejavu gibi kavramların anlamını yeniden düşündürtüyor. İmkânsız ile olasılıksız kavramlarının arasındaki farkı anlamamızı sağlıyor. Epilepsi hastalığını temel alan bu hikâyeyi anlatırken kuantum fiziğine, Einstein’ın görelilik kuramına, Laplace Şeytanı teoremine, beyin dalgalarını incelemek için yapılan insan denekli deneylere, ilgi çekici olasılık hesaplarına ve daha birçok bilimsel teoriye değiniyor yazar.

Başkahramanımız David Caine bir matematik dehasıdır, üniversitede istatistik bölümünde öğretim görevlisidir ve olasılık dersleri vermektedir. Aynı zamanda mesleki becerisini sosyal hayatında da kullanan bir kumar bağımlısıdır. Ayrıca Temporal Lob Epilepsisi (TLE) hastalığına sahiptir. Bu hastalık koku, görüntü ve sesler akabinde cereyan eden nöbetlere sebep oluyor.

Caine birgün okulda ders verirken epilepsi nöbeti geçirir ve çalışamaz duruma gelir. O da para kazanabilmek için yeteneğini kullanarak kumara başvurur. Olasılıkları hesaplayarak poker oynamaya başlar. Bir gün oyunda beklemediği olasılık gerçekleşir ve kaybeder. Ciddi bir borcun altına girer.

Dr.Twersky, kendisine âşık öğrencisi Julya’yı kullanarak üzerinde beyin dalgalarını ölçtüğü deneyler yapmaktadır. Beynin yeterince geliştirildiğinde geleceğin görülebileceğine dair bir teoriyi (Laplace Şeytanı Teorisi) araştırmaktadır. Caine borcunu ödemek için bu araştırmaya denek olarak katılmayı kabul eder ve deneyler sonucunda bir öngörü yeteneği kazanır. Sahip olduğu muazzam zihinsel becerileri deneyler için aldığı ilaçlar ile birleşince ona kısa süreli geleceği görme yetisi kazandırır.

Caine’in ikiz kardeşi Jasper ise şizofreni hastası ve geleceği öngören sesler duymakta. Bir kriz sırasında aldığı mesaj ile kardeşini korumak için harekete geçer.

Ve Nava, gizli bilgiler elde edip farklı ülkelere satan bir CIA ajanı. Twersky’nin verilerinin peşine düşer.

Caine, Laplace’in Şeytanı olabilir mi?

Karakterlerin yolları kesişir ve macera dolu olaylarla birlikte heyecanlı bir kovalamaca başlar.

Kararlarımızın geleceğimizi ne kadar farklı kombinasyonlar ile şekillendirebileceğini gösteren sürükleyici bir roman.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Hiçbir şey imkansız değildir… Bazı şeylerin olma olasılığı daha düşüktür sadece.”

 

"İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi, her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi, olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu."

 

“Bazen insan ‘istatistiklerin canı cehenneme’ demeli ve içinden geleni yapmalı.”

 

"- Eğer bu parayı havaya atarsam bunun yazı ya da tura gelmesi şansa bağlı değil mi?

-  Evet

- İşte burada yanılıyorsun. Eğer bir parayı fırlattığımda bunu etkileyen tüm fiziksel faktörleri hesaplayabilseydik, örneğin elimin açısı, yerden yüksekliği, parayı fırlatmak için ne kadar güç kullandığım, rüzgâr veya hava akımı, paranın alaşımı falan gibi, o zaman yazı mı tura mı geleceğini yüzde yüz bilebilirsin. Çünkü bu para da, diğer her şey gibi, Newton'un mutlak olan fizik kurallarından etkileniyor. Ama sırf biz faktörleri hesaplayamıyoruz diye bu parayı attığımda ne geleceğinin şansa bağlı olduğunu söyleyemeyiz.”

 

“Satranç hayat gibidir David demişti babası. Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.”


24 Eylül 2022 Cumartesi

DAMIZLIK KIZIN ÖYKÜSÜ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Damızlık Kızın Öyküsü

Yazarı: Margaret Atwood

Basım: Doğan Kitap–35.Basım-2020

Sayfa: 392

Tür: Roman, Distopya


KİTABIN KONUSU

Bir sabah güne uyandığınızda bir darbe olduğunu ve totaliter bir sistemin başa geçip kadınların sahip olduğu tüm hakların ellerinden alındığını hayal edin? Çalışmak yasak, para ve mal sahibi olmak yasak, sohbet etmek, eğlenmek, hissetmek, zevk almak yasak. İsteme, tercih etme hakkınız yok. Tüm özgürlüklerinize el konulmuş. Artık sadece doğurgansanız varsınız. Bir isminiz bile yok. Tüyler ürpertici değil mi? İşte yazar feminist distopya olarak nitelendirilen bu eserinde tam da bu ürkütücü senaryoyu kurguluyor.

Hikâye liberal demokrasi ile yönetilen Amerikan hükümetine yapılan darbe ile başlıyor. Bir Hristiyan mezhebine bağlı olan ve İncil’de geçen Tekvin suresinden ilhamla kendilerine ‘Yakup’un Oğulları’ diyen Gilead örgütü, yönetimi ele geçirir ve yönetim şeklini teokratik, dini bir diktatörlüğe çevirir. Yeni kurulan düzende kadının hiçbir varlığı yoktur.

Yönetime gelenlerin uyguladığı kimyasal saldırılar, radyasyon ve yoğun çevre kirliliği nedeniyle doğurganlık durma noktasına gelir, nüfus azalır. Ve tüm totaliter yönetimlerde, dikta rejimlerinde olduğu gibi yönetim değerli şeyleri tekeline alır: Doğurgan kadınları… Kendilerine Damızlık Kız adı verilir.

“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”

Gilead rejimi tarafından kadınlar başta olmak üzere toplum korkunç bir hiyerarşik düzene sokulur. Tabi ki erkekler bu hiyerarşinin en tepesinde olmakla birlikte onlar arasında da bir kast sistemi oluşur. Kadının sahip olma, tercih etme, isteme hakkı yoktur. Kadınların artık adı yoktur, bulunduğu sınıfa göre adlandırılır ve o sınıfın renklerini taşıyan genel giysileri giyebilirler. Kadın eski sosyal statüsünü, işini, evini, parasını, malını, ailesini, eşini, çocuğunu; her şeyini yitirir. Kadının kimliği tamamen yok edilir.

Erkeklerin hiyerarşideki sınıflandırılmaları şöyledir:

1-      Komutanlar: En üstte yer alan ve en fazla ayrıcalığa sahip olanlardır.

2-      Muhafızlar: Polislerin yürüttüğü işleri yürütürler.

3-      Melekler: Gilead rejimi için çalışan askerlerdir.

4-      Gözler: Gizli polislerdir.

5-      Fakir erkekler.

 

Kadınlar arasındaki sınıflandırma ise şu şekildedir:

1-      Eşler: Kadınlar içindeki ayrıcalıklı sınıftır. Komutan eşleridir. Mavi renk giysi giyerler.

2-      Teyzeler: Damızlık kızların eğitilmesi ile görevli kısır kadınlardır. Kahverengi renk giyerler.

3-      Marthalar: Doğurma yeteneği olmayan, hizmetçi kadınlardır. Yeşil renk giyerler.

4-      Damızlıklar: Sağlıklı ve doğurgan kadınlardır. Kırmızı renk bir giysi giyerler ve kanat ismi verilen beyaz bir başlık takarlar.

5-      Ekonokadınlar: Alt sınıf erkeklerin kadınlarıdır. Ev işlerini ve çocuk doğurma görevini yerine getirirler. Çizgili desenli giysi giyerler.

6-      Kolonilere gönderilen kadınlar: Yaşlı, kısır ve asi kadınlar. Ağır işlerde ve kimyasal atık temizleme tesislerinde çalıştırılarak yavaşça ölürler.

7-      Fahişeler (Jezebel): Komutanların yasa dışı partilerinde onları eğlendirirler.

 

Hikâyeyi bir damızlık kız olan ‘Fredinki’nin ağzından dinliyoruz. Evet damızlık kızların ismi yok. Sahipleri olan komutanların isimlerinin sonuna eklenen iyelik eki ile isim buluyorlar (Fred+inki). Fredinki hikâyeyi şimdiki zaman ve geçmiş zaman arasında gidip gelerek anlatıyor.

Hikâyenin ürkütücü yanlarından biri ise; bir sınıf kadının (Teyzeler) sırf bu yönetimde toplu iğne kadar güç elde edebilmek adına kendi hemcinslerine yaptıkları zulüm. Bu korkunç idareyi normalleştirme çabaları. Ve bir diğer yanı; olup biten her şeyin çok kolay kanıksanmış görünmesidir.

Distopyalar genelde her şey olup bittikten, şu anki yaşam tarzı ile bağlar tamamen koptuktan sonraki uzak bir gelecekte anlatılır. Bu romanın etkileyiciliğini arttıran ise tam da dönüşüm zamanını aktarıyor olması bence. Ve içinde yaşadığımız dönemde yaşananlar ile kıyasladığımızda çok da distopik görünmemesi belki de.

Yayınevinin kitap arka kapak yazısında belirttiği gibi; (…) Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor.

Elimizdeki özgürlüğün kıymetini bilmek ve haklarımız uğruna gereken mücadele ruhunu kaybetmemek dileğiyle…

 

KİTAPTAN ALINTILAR

"Doğanın sonradan aklına düşen bir fikir, insanlığın kaderinde ikincil oyuncular değil kadınlar."

 

“Tanrım (…) Keşke amacının ne olduğunu bilsem. Ama ne olursa olsun, buna dayanmam için yardım et bana, lütfen. Senin işin olmasa bile; orada, dışarıda olup bitenlerin senin istediğin bir şey olduğuna bir an için bile inanmıyorum

(…) Şimdi sıra bağışlamada. Şimdi beni bağışlamakla uğraşma. Daha önemli şeyler var. Örneğin: Diğerlerini koru, eğer güvenlikteyseler. Çok fazla acı çekmelerine izin verme. Ölmeleri gerekiyorsa, ölümleri çabuk olsun. Onlar için bir cennet bile sağlayabilirsin. Cennet için sana ihtiyacımız var. Cehennemi kendi başımıza da yapabiliyoruz.”

 

“Gazetelere konu olmayan insanlarız biz. Baskı kenarlarındaki beyaz boş alanlarda yaşıyorduk. Bu bize daha çok özgürlük veriyordu. Öyküler arasındaki boşluklarda yaşardık. İşte, yaptıkları şeylerden biri bu. Seni öldürmeye zorluyorlar, kendi içinde.”

 

“Hiçbir şey bir anda değişmez. Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.”

 

“erkekler kadınların onlara güleceğinden korkar, kadınlar ise erkeklerin onları öldüreceğinden.”

19 Eylül 2022 Pazartesi

IKIGAI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ikigai – Japonların Uzun ve Mutlu Yaşama Sırrı

Yazarı: Hector Garcia – Francesc Miralles

Basım: Indigo Kitap- 31.Basım- 2017

Sayfa:  171

Tür:  Kişisel Gelişim


İNCELEME:

Tam kelime çevirisi “hep meşgul kalarak mutlu olma” anlamı taşıyan Ikigai; yaşlanırken genç kalma sanatıdır. Japonya'nın Kuzey kısmında yer alan Okinawa isimli bölgenin yerli halkının yaşam felsefesine dayanıyor.

Bölge halkından 100 yaşında bir kadının söylediği şu şarkı ise uzun yaşam sırlarına dair nüanslar içeriyor:

“Sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmek için

Hoşlandığın her şeyden az az ye

Erken yat, erken kalk ve sonra çık yürüyüşe.

Her günü sükûnetle yaşa ve keyfini çıkar yolculuğunun.

İyi geçinelim arkadaşlarımızla,

İlkbahar, yaz, sonbahar, kış

Her mevsimin mutlulukla çıkartırız tadını.

Parmaklarımızın ne kadar yaşlandığına takılmamak işin sırrı

Onları çalıştırmaya devam ettirirsen, kutlarsın yüzüncü yılını.”

 

İkigai’nin 10 kuralını özetlersek:

1-      Aktif kalın, emekli olmayın.

2-      Ağırdan alın.

3-      Midenizi tıka basa doldurmayın.

4-      Çevrenizde iyi arkadaşlarınız olsun.

5-      Bedeninizi şekle sokun.

6-      Gülümseyin.

7-      Doğayla tekrar bağlantı kurun.

8-      Teşekkürlerinizi sunun.

9-      Anı yaşayın.

10-  İkigainizi keşfedin ve onu takip edin.

 

Aşağıdaki soruların cevapları siz de merak uyandırıyorsa bu kitabı okumalısınız:

- İkigai nedir?

- Yaşlanma karşıtı sırlar nelerdir?

- Yaşamak için bir neden bulmanın önemi nedir?  Morita Terapisi nedir?

- Akışta olmanın, akışı yakalamanın gücü nedir?

- Japonya’nın asırlık isimlerinin sırları ve öğütleri nelerdir?

- Uzun ömürlü bu insanlar ne yer ne içer?

- Doğunun sağlığı ve uzun ömrü destekleyen egzersizleri: Yoga, Tai Chi, Çigong, Shiatsu

- Stres ve kaygı yaşamadan yaşamın zorluklarıyla nasıl yüzleşiriz?

- Wabi-sabi (Kusurlu olanın güzelliğini takdir etmek) ve İchi-go ichi-e (ana odaklanıp anın tadını çıkarmak) kavramlarını özümsemek bize ne kazandırır?


Sizin her gün yataktan kalkma sebebiniz, günlerinize anlam katan sebebiniz nedir? Sizin İkigainiz nedir?


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

"Yedi kez düş, sekiz kez kalk." (Japon özdeyişi)

 

"Yaşamdaki mutluluğun ana şartları: Yapacak bir şey, sevecek biri ve umut edecek bir şey."

 

"İnsan karşılaştığı her türlü koşulda tavrını, kendi yolunu seçebilirdi. Bu özgürlük insandan alınmayacak tek özgürlüktü."

 

"Zihnin asla yorulmadığı, uzaklaşmadığı, işkence edilemediği, korkmadığı ya da şüphe duymadığı ve pişman olmayı hiç hayal etmediği tek şey öğrenmektir."

 

"Akışı korumanın anahtarı her zaman üstesinden gelinecek anlamlı bir zorluğa sahip olmaktır."

 

"O zaman ihtiyacımız olan şey huzurlu bir varoluş değil, sahip olduğumuz becerilerle üstesinden gelmeye çalıştığımız zorluklardır."


17 Eylül 2022 Cumartesi

BEYİN - SENİN HİKAYEN

 












KÜNYE

Kitap Adı: Beyin – Senin Hikâyen

Yazarı: David Eagleman

Basım: Domingo Yayınevi- 9.Basım- 2017

Sayfa:  265

Tür:  Bilim, Araştırma-İnceleme


İNCELEME:

Nörobilimci David Eagleman’ın ikinci kitabı; beyin ile ilgili bilimsel araştırmaları, yaşanmış olayları, deney ve gözlemleri aktarıyor.  İlk kitabı İncognito ile benzerlik gösteren konuları anlatıyor olsa da bu kitabında kullandığı akademik üsluptan uzak, yalın dil ile çok daha geniş bir okuyucu kitlesini hedef aldığını belirtiyor. Yazar önsözünde kitabı yazmaktaki amacının “daha derin bir sorgulama düzeyini yakalayabilmek” olduğunu vurgulamış, ‘kendini anlamaya dair merak duygusu’ taşıyan okuyucu kitlesine hitap ettiğini belirtmiştir. İç kozmosa doğru yapacağımız bu yolculukta hiç ummadığımız bir şeyi bulacağımızı umut ettiğini söylüyor: kendimizi.

Kitap 6 bölümden oluşmaktadır;

1.         Ben kimim?

“İnsanlarla yaptığınız günlük konuşmalardan kültür birikiminize kadar, yaşamınız boyunca kazandığınız bütün deneyimler, beyninizdeki mikroskobik ayrıntıları biçimlendirir. Nöral açıdan bakıldığında kim olduğunuz, nerede bulunmuş ve neler yapmış olduğunuza bağlıdır. Beyniniz yorulmak bilmeden biçim değiştirir ve sahip olduğu devreler sistemini sürekli olarak yeniden kurar(...)” Bu durumda beynimizde küçük bir hasarın gelişmesinin kişiliğimiz üzerinde ne gibi etkileri olabilir?

2.         Gerçeklik nedir?

“Beynin biyolojik içyapısı deneyimlerimizi nasıl oluşturur? (…) Ya size deseydim ki çevrenizdeki dünya, bütün zengin renkleriyle, dokusuyla, sesleriyle ve kokularıyla yalnızca bir yanılsama; beyninizin sizin için tasarladığı bir gösteri? (…)” Beynimiz bir hikâye ustası mı? Gerçeklik yalnızca bizim seyredebildiğimiz bir TV programı mı?

3.         Kontrol kimde?

Evrenin boyutlarının, hayal edebildiğinizden çok daha büyük olduğu artık biliniyor. Benzer biçimde kafamızın içindeki evren de, bilinçli deneyimlerimizle belirlenen sınırların çok ötesine kadar uzanıyor (...) En basit eylemlerin altında bile nöronlarca harekete geçirilen muazzam bir işgücü yatar. Siz bütün bu etkinliklerden bihaber yaşarken, nasıl davrandığınız, önem verdiğiniz şeyler, tepkileriniz, aşklarınız ve tutkularınız, doğru ve yanlış bildikleriniz, yani bütün yaşamınız, aslında yüzeyin altında olup bitenlerle şekillenip renklenmektedir.” Yani yaşamlarımız bizim kontrolümüz dışındaki kuvvetlerce mi idare edilmekte?

4.         Nasıl karar veririm?

“(…) Günlerimiz; ne yapacağımız, hangi tarafa gideceğimiz, nasıl tepki vereceğimiz, bir etkinliğe katılıp katılmayacağımız gibi konularda verdiğimiz binlerce küçük kararın toplamından oluşur... Beyniniz bu anlamda, devleti yönlendirebilmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele eden rakip siyasi partilerden oluşmuş bir nöral parlamentodur. Bu nedenle kararlarınızı kimi zaman bencilce, kimi zaman cömertçe; kimi zaman dürtülerinizi, kimi zaman da geleceği merkeze alarak verirsiniz.” Daha iyi kararlar verebilmek için neye ihtiyacımız var?

5.         Size ihtiyacım var mı?

“Beyniniz, normal biçimde işlev görmek için nelere ihtiyaç duyar? Yedikleriniz, aldığınız besinler, soluduğunuz oksijen, içtiğiniz suyun ötesinde, en az bunlar kadar önemli bir şey daha vardır: Beyin, başka insanlara da ihtiyaç duyar. Normal beyin işlevleri bizi saran toplumsal ağlara bağlıdır.” Farklı insanlarla kurduğumuz nöral iletişimin beynimizin gelişimine etkileri neler?

6.         Kime dönüşeceğiz?

“İnsan vücudu, karmaşıklık ve güzelliğiyle bir başyapıt; birbiriyle uyum içinde çalışan kırk trilyon hücrenin hayat verdiği bir senfonidir. Ama vücudun tabi olduğu bazı sınırlamalar da vardır. Duyularınız deneyimlerinize, vücudunuz yapabildiklerinize sınırlar koyar. Ama ya beyin farklı türden girdileri de algılayıp farklı türden kol ve bacakları da denetleyebilse ve böylece içinde yaşadığımız gerçekliği genişletebilseydi?” Biyoloji ve teknolojinin evliliği sınırlarımızı ne ölçüde değiştirebilir?

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“İçine doğduğunuz aile, içinde yaşadığınız kültür, arkadaşlarınız, işiniz, izlemiş olduğunuz her bir film, yapmış olduğunuz her bir sohbet sinir sisteminiz üzerinde iz bırakmıştır. Bu kalıcı, mikroskobik izler birikerek sizi siz yapan bütünü oluşturur ve nasıl birine dönüşebileceğinizle ilgili sınırlamalar getirir.”

 

“Yaklaşık yedi yıl içinde vücudunuzdaki her bir atomun yerini başka atomlar almış olur.”

 

“Bir şeye bakınca ne gördüğümüz, beklentilerimizden güçlü biçimde etkilenir.”

 

“Dünyayı nasıl algıladığımız çoğunlukla hikayenin yarısıdır; diğer yarısı ise onunla nasıl etkileşim kurduğumuzdur.”

 

“Beyin, dış verilerle bağlantısının kesildiği durumlarda bile kendi imgelerini yaratmayı sürdürür. Dünya sahneden çekilse bile gösteri devam eder.”

 

"Acı içindeki birini izlemek ile acıyı hissetmek, aynı nöral mekanizmadan yararlanır. Empatinin temeli de budur. Bir başka kişiyle empati kurmak, o kişinin acısını sözcüğün tüm anlamıyla hissetmek demektir.

 

“Türümüz şu anda kendi kaderimizi elimize almamızı sağlayacak araçları keşfetme aşamasında. Ve kime dönüşeceğimiz, tümüyle kendimize bağlı.”


SOFIE'NİN DÜNYASI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Sofie’nin Dünyası

Yazarı: Jostein Gaarder

Basım: Pan Yayıncılık- 13.Basım- 2016

Sayfa:  576

Tür:  Roman, Felsefe-Düşünce


İNCELEME:

Felsefe tarihi üzerine bir roman…

15.yaşgününü kutlamaya hazırlana Sofie bir gün okul dönüşü posta kutusunda kendi adına gelmiş bir mektup bulur. “Kimsin Sen?” Mektupta yazan bu cümle Sofie’nin kim olduğunu ve varlığını sorgulamaya başlayacağı sürece bir adım olur. İlerleyen günlerde mektupların devamı gelir. Mektuplar gizli bir felsefe öğretmeni (Albert Knox) tarafından yazılmaktadır. Sofie için bir felsefe kursu başlamıştır. Sorular ve cevaplarla felsefe tarihi, felsefi akımlar ve filozoflar, kronolojik bir sırayla bir roman kurgusu içerisinde anlatılmaya başlanır.

Yunan mitolojik tanrıları ile anlatıma başlar felsefe kursu.

Daha sonra doğa filozofları ile devam eder: Thales, Anaksimandros, Anaksimenes.

Antik çağın 3 önemli filozofu takip eder: Sokrates, Platon ve Aristoteles

Helenistik dönemin (Geç Antik Çağ.) 4 felsefi akımını ele alır: Kinikler (Antisthenes, Diogenes), Stoacılar (Herakleitos, Marcus Aerelius, Cicero, Seneca), Epikurosçular (Epikuros, Demokritos), Yeni Platonculuk (Plotinos)

Ortaçağ ile birlikte dinlerin (Hristiyanlık, Musevilik, Müslümanlık) yayılımı ve etkilerini, Augistunus ve Aquino’lu Thomas’ı okuyoruz.

Rönesasans döneminde yapılan çalışmalar: Copernicus, Galileo Galilei, İsaac Newton, Martin Luther

17.yy ile Barok Dönemi: Descartes, Spinoza ve Leibniz ile Rasyonalizm; Locke, Berkeley ve Hume ile Empirizm.

18.y.y. ve Aydınlanma Çağı ile Montesquieu, Voltaire, Rousseau’dan kısace bahsedip Alman filozof İmmanuel Kant’ı detaylı tanıyoruz.

19.yy ortalarına uzanan son büyük kültür çağı olan Romantik Çağ ile Hegel, Kierkegaard, Karl Marx’ı anlatıyor.

Sonrasında Naturalizm akımı ile Darwin ve çalışmalarını; devamında da Sigmund Freud’u ve onun bilinçdışı ile ilgili çalışmalarını okuyoruz.

Son olarak ise Big Bang Büyük Patlama ve evrenin başlangıcından bahsederek bitiriyoruz.

“Evet, biz de yıldız tozuyuz.”

Felsefeye ilgi duyanlar için başlangıç niteliğinde okunabilecek bir kitap.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Kadın kendini geri kazanmalı, kimliğini erkeğin kimliğine bağımlı kılmaktan vazgeçmeli. Çünkü kadını baskı altında tutan yalnızca erkek değildir, yaşamının sorumluluğunu ele almayan kadın kendi kendine de baskı uygular.”

 

“Filozoflardan ve düşüncelerinden söz ederken hep erkekleri kastettim aslında. Çünkü felsefe tarihi de erkeklerin damgasını taşıyor. Bunun nedeni de, kadının hem kadın hem de düşünen bir varlık olarak insanlık tarihi boyunca hep ezilmiş, baskı altında tutulmuş olması. Kötü bir şey bu, çünkü birçok önemli deneyimin yitip gitmesine neden oluyor. Ancak bizim yüzyılımızda kadınlar felsefe tarihine tam anlamıyla adım atabildi.”

 

"memento mori": "öleceğini unutma!"

 

“Bütün insanların ihtiyacı olan bir şey vardır: Kim olduğumuzu ve neden yaşadığımızı bilmek.”

 

“Temel soru mutluluğun ne olduğu ve nasıl elde edilebileceğiydi.”

 

"İnsan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zaman da biz onu yine anlayamayacak kadar aptal olurduk."

 

"En akıllı kişi neyi bilmediğini bilendir." -Sokrates


14 Eylül 2022 Çarşamba

ZAMANIN KISA TARİHİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Zamanın Kısa Tarihi

Yazarı: Stephen Hawking

Basım: Alfa Kitap - 38.Basım- 2017

Sayfa: 251

Tür:  Bilim, Araştırma - İnceleme


İNCELEME:

20.yy.’ın dâhilerinden Stephen Hawking kitabın sonuç bölümünde şöyle der: “Kendimizi şaşırtıcı bir dünyada bulmuşuz. Çevremizde gördüklerimizi anlamlandırmak istiyor ve soruyoruz: Evrenin doğası nedir? Evrende bizim yerimiz ne, evren nereden geldi, biz nereden geldik? Evren neden bu biçimde?” Çabasının bu sorulara yanıt bulmak olduğunu söyler. Kitabın satış başarısı da her kesimden insanın bu sorulara olan merakını doğrular niteliktedir.

Kitap birçok bilimsel çalışmaya nazaran sade ve hatta esprili bir dil kullanılarak yazılmaya çalışılmış olsa da pozitif bilimlere, fizik, astronomi, kuantum konularına uzak kişiler için epey zorlayıcı konular barındırmakta. Zihninizi epey yoracak, bir çırpıda okunamayacak bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Yine de evrene, uzaya, zamana dair herkes için müthiş bilgiler içeriyor. Kitap 12 bölümden oluşuyor. Kitabın arkasında kavramları anlamanız adına bir sözlük de yer alıyor.

Bilimsel yayınlarda basım yılı çok önemlidir çünkü bilim asla yerinde saymaz. İlk basımı 1988 olan bu kitap için ise 2017 yılında – ölümünden çok kısa süre önce – yayınlanan 38.basımında, bilim dünyasında bu konularda kat edilen yol ve yeni gelişmeler ile ilgili bilgileri dâhil etmiş yazar.

Neleri okuyoruz bu kitapta; uzay, zaman, genişleyen evren, Einstein’ in Görelilik kuramı, belirsizlik ilkesi, Kuantum fiziği, kütleçekim kanunu, kara delikler, solucan delikleri, ışık dalgaları, parçacık kuramları, kuarklar, kuasarlar, beyaz cüceler, yıldızlar ve çok daha ötesi…

Hawking'e göre evreni anlamamızı sağlayan iki temel kuram var:

1)      Büyük şeylerin dünyasını anlamamızı sağlayan “Genel Görelilik”

2)      Küçük şeylerin dünyasını anlamamızı sağlayan “Kuantum Mekaniği”.

Peki, evrendeki her şeyi açıklamamıza yarayacak tek ve kapsayıcı bir kuram mümkün mü?

Işık hızından daha hızlı gidebilir miyiz?

Zamanda yolculuk etmek mümkün mü? Mümkünse geçmişi değiştirebilir miyiz?

Büyük Patlama ile başlayan ve genişleyen evren bizi bir gün Büyük Çöküş ile mi karşı karşıya bırakacak?

Sayısal kökenli biri olarak beni de yer yer zorladığını itiraf etmeliyim. Yine de hem Hawking’in dâhiyane zekâsı hem de içerdiği bilgilerle tanışmak için okunmalı diyorum.

 

  KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Bilginin en büyük düşmanı cehalet değildir. Bildiğini zannetme sanrısıdır.”

 

“En uzun yolculuklara bile ufak bir adım ile başlanır.”

 

“Evrenin bugünkü durumunu tam olarak ölçmekten bile uzaksak, gelecekteki olayları doğru olarak tahmin etmemiz kesinlikle mümkün olmaz!”

 

“Evren bir başlangıca sahip olduğu müddetçe bir yaratıcıya sahip olduğunu varsayabiliriz. Gelgelelim evren gerçekten de herhangi bir sınıra ya da uca sahip olmayacak şekilde bütünüyle kendine yeter durumdaysa bu durumda ne bir başlangıcı ne de bir sonu olacaktır: eşdeyişle hep var olacaktır. Peki, bu durumda bir yaratıcının yeri neresidir?”