felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2025 Pazar

SİDDHARTHA

 



KÜNYE

Kitap Adı: Siddhartha

Yazarı: Hermann Hesse

Basım: Can Yayınları – 56.Basım- 2021

Sayfa: 148

Tür: Roman, Felsefe-Düşünce, İnanç


İNCELEME:

Siddhartha/Hermann Hesse

1946 Nobel Edebiyat ödüllü Alman yazar Hesse, başyapıtı Siddharta için şöyle demiş: Bu kitapta, tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım."

Brahman oğlu Siddhartha, arkadaşı Govinda ile birlikte bir kendini bulma yolculuğuna çıkar. Kendi Ben’ini keşfetmeyi, kendi Ben’inin özüne girebilmeyi kendine amaç edinir. Böylece Samana’ların (çileciler) arasına katılırlar. Keşişlerden çok şey öğrenseler de bu yolda aradıklarını bulamazlar. Bir haber işitirler, Gotama (Buddha) isimli bir keşiş Nirvana’ya ulaşmış ve öğretisini yoluna katılanlar ile paylaşmaktadır. Gotama’ya gider, öğretiyi dinlerler ancak iki arkadaşın yolları burada ayrılır. Govinda Buddha ya katılırken Siddhartha arayışına yalnız devam eder.

Ancak uyanışa ermek kolay değildir. Yolu önceleri küçümsediği ‘çocuk insanlar’ın yoluna düşer ve dünyevi sevdalara kapılıp kaybolur. Ticaret, para, aşk, kumar derken içindeki boşluğu tekrar duyumsar ve hayatının amaçsızlığını fark eder. Her şeyini terk edip tekrar yollara düşer ve kayıkçı Vasudeva ile tanışmasıyla manevi doyuma ulaşacağı yeni bir yaşam kurar.

Kitap özünde her şeyin ve herkesin aslında bir bütünün parçaları olduğu odağında anlatılmış, yaşamın özüne ulaşmanın anahtarını sevgi olarak veren bir Hint masalı. Hiçbir şeyin saf iyi ya da kötü olmadığı, her şeyin özünde iyi ve kötü ile bir denge içinde bulunduğu üzerinde duruyor. Farkındalık ile birlikte iyiliği ve sevgi yolunu herkesin keşfedebileceğini, o nedenle herkesin sevgiyi hakettiğini anlatıyor. Sevgi ile bakabilmenin iç huzurun kaynağı olduğunu vurguluyor.

Özellikle inanç odaklı çok incelikli mesajlar veren, değerli bir kitap. Tek bir konuya saplanıp ararsak başka bir şey göremeyiz diyor. Gerçekten bulmak ise bağımsızlık ister. Açık fikirli olmanın, sorgulayabilmenin önemini vurguluyor. Severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:


“Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmayı beceremez, dışardan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak.”

 

"Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez, yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır. Oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama, dedim; kendi gözümü ve kendi dilimi, nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım.”

 

"Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelik mucizeler yaratabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez."

 

“… düşünmek, nedenleri bilip tanımak demekti, ancak bu yoldan duygular bilgilere dönüşür ve yitip gitmeyerek bir varlık kazanır, içlerindeki özü ışıyarak çevrelerine yansıtırdı.

 

“Sevgi, dostum Govinda, her şeyin başı gibi görünüyor bana. Dünyanın iç yüzünü görmek, onu açıklamak, onu aşağılamak büyük düşünürlerin işidir belki. Ama benim için tek önemli şey, dünyayı sevebilmektir; onu aşağılamamak, ona, kendime ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmektir."

1 Ağustos 2024 Perşembe

ŞİZOFREN

 










KÜNYE

Kitap Adı: Şizofren

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 5.Basım- 2020

Sayfa: 248

Tür: Roman, Psikoloji, Felsefe


İNCELEME:

Emre Timur dan okuduğum 7.kitap Şizofren. "bir şizofrenin akıl almaz hayat hikâyesi"

1958 de doğarken annesini kaybeder isimsiz anlatıcımız. Ayna yapıp satan baba ise daha 8 yaşındayken büyük bir travma yaşatır. Başına sıkmış babanın aksiyle aynada yüzleşen çocuğun aynalar yoldaşı olur. Herkesin tam olarak istemediği ama kıyamadığı çocuk amcası tarafından yetimhaneye verilir. Yalnızlık, bir başınalık. Kütüphane en büyük dostu olur. Sürekli okur. Karar verir ve yapar. İçindeki anlamsızlığı anlamak için Psikolog olur.

Darbe öncesi, siyasi kutuplaşmaların arşa çıktığı bir dönem. Üniversitede Müjgan’ı görür aşık olur. Ona ulaşmak için arkadaşı devrimci lider Müjdat ile tanışır. Üçlü ev arkadaşı olur. ‘Fert’ diyen Psikolog, ‘cemiyet’ diyen Müjdat, ‘var mıyız?’ diye soran Müjgan. Derin sohbetler. Ancak gün gelir Psikolog itildiğini hisseder, içine şüphe düşer. Sesler… Aynalar ayrı gölgeler ayrı. Aynalar nefret, ölüm buyurur; gölgeler saklan, kaç der. Şüphe gerçekliği olur ve ihanetle tanışır. Aynaları dinler. Cinayete teşebbüs.

Devrimcilerin liderinin canına kast eden olsa olsa Anarşisttir. Akıl almaz işkencelerle dolu hapishane hücresinden doğru akıl hastanesine. Tanı konur. Paranoid Şizofreni. Yine bir ‘öteki’ oluvermiştir. Ölümden daha çok hayattan korkan, cinneti, korkuyu, hasreti, yalnızlığı yaşayan delilerin arasında, deliliğe direnir. Türkiye’de akıl hastalıklarının ilaç tedavisinin yayılmaya başladığı yıllar… Olur olmadık ilaçlamalar, aç-susuz muameleler, işkenceler, EKT, lobotomi… O dönemlerde akıl hastanelerinin iç yüzü.

Kaçışlar, girişler, taburcu iken darbe, tımarhanede kalakalışlar… Darbe tutuklularının da tımarhaneye doldurulması, aynı muamelelere maruz kalmaları.

Onbaşı (hastabakıcı) Pertev, kendini Nietzsche sanan ve onun lügatından konuşan hasta Nietzsche, mavi gözlü başhekim yardımcısı… Sohbetler ve sorgulamalar; “Bütün bunların anlamı nedir?” Şizofrenin aklında Müjgan.

Bir şizofrenin ağzından hayatta ve tımarhanede bir varoluş mücadelesi. Dostların tek tek kaybı, düşmek, kalkmak, çırpınmak ve hayata yeniden başlamak.

Yıl 2018. Bir seminer ve Türk Şizofreni Derneği başkanı konuşma yapıyor. Kim dersiniz? Geçmiş süreçlerin tecrübesi, eleştirisi, derinlikli bir konuşma. Peki ya sonra? Acı sürprizler!

Bu hayatta rüzgara karşı duran kelebek misin yoksa boyun eğip sürüklenen yaprak mı?

Yoğun bir psikolojik araştırma ve incelemenin ürünü olduğunu anlatımdan anladığımız gibi yaşanmış birçok öyküden ilham alınarak hazırlandığını da belirtiyor yazar. Farklı yazar-düşünürlerden alıntılar ve kendi şiirleriyle besleyerek, yine okuyucuyu düşündüren, sorgulamalara iten felsefe tarafı ağır basan başarılı bir roman. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Günah, eylemlerin neticesine göre midir, niyete göre mi?"

 

"Her aidiyet bir öteki yaratır!"

 

“Dünyanın bu sömürü çağında, tarih boyunca görülmedik miktarda emiyor güçlü güçsüzü. Dünyaya on ekmek düşüyor gökten. Bu ekmeklerin dokuzu bir kişiye, biri de kalan dokuz kişiye pay ediliyor. Kendi eli altında çok nimeti bulunan, düşküne, miskine infak edeceğine, bir de onların bir kuru hasırına göz dikiyor. İnsan fıtraten bencil... İnsan fıtraten hırsız. İnsan fıtraten kibirli, hodbin ve dünyayı sahiplenici...”

 

“Aşk, olunan, insan ise doğulan bir şey değildi. Aşka maruz kalınır, insan inşa edilirdi.”

 

“Dünyada insan sayısı kadar dünya var. Kimse kimseyle aynı dünyada yaşamıyor. İçeridekiler dışarıdakilerden az daha dayanıksız hepsi bu... Dayanamayanları içeri alıyorlar işte...”

 

“Bizleri delirten, çıldırtan şeyler başımıza gelenlerin kendisi mi yoksa onlara verdiğimiz anlamlar mı?...O acele anlamları şuurun kendisi mi veriyor, yoksa bu anlamlar vakaların kendisinde mi var?”

 

“Eksiz yaratılışımızda tamlığı aramak ve kendimizi kandırmak... Hep, bir ötekine muhtaç ama ötekini de ezici, köleleştirici ve ötekileştirici tutumlarımız (...) Doğanın kendisine ait olmayana saldırısı gibi, toplum da abanır kendi gibi olmayanlara.”

 

"Bir toplumun gelişmişliğini ispat eden şey, ötekine yaptığı muamelede gizlidir!"

 

"Ne zaman sona ereceğini bildiğimiz acılar, acıtıcılığını yitirir, çünkü teselli kazanır. Belirsiz bitimler en kötüsüdür."

 

“hayatımızda zaten sahip oluğumuz ya da zaten sahip olmadığımız şeyleri oldukça zor farkederiz. Aslında etmeyiz (…) Hayatımızda bir şey değişmeden öylece değişikliksiz sürüp devam etse görmeyiz bir şey. Bir nevi körlüktür bu.”

 

“İnsanların hayatları da atomlar gibi; ufacık birkaç nokta dışında çoğunluğu boşluk, çoğunluğu hiçlik.”

 

“Hatırlayarak hayatta kalır, vazgeçerek devam ederiz!”

 

“Şu dünyaya gelmiş, insan bedeniyle doğmuş bir kişinin, delirmemesi bir mucizedir! Var olduğunu anlamış, yaşamın farkına varmış bir kişinin, aklına sahip çıkması yegâne ödevidir. Çünkü farkındalık, beraberinde deliliği de getirir.”

 

“En büyük cinayet, ümidi öldürmek...”

 

“Hiçbir zaman rüzgârda sürüklenme, uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün ama kendin git. İşte "hayır " demek budur!”

 

“Bu kadar karanlık bir gökyüzü altında aydınlık insan bulmak mümkün müydü? Dünya kötü müydü? Yaşanılası mıydı?”


28 Ocak 2024 Pazar

ÖDEV - NASIL KENDİM OLURUM?

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ödev – Nasıl Kendim Olurum?

Yazarı: Emre Timur

Basım: İz Bırakan Kalemler Yayınevi– 1.Basım- 2023

Sayfa: 220

Tür: Deneme


İNCELEME:

Varoluşçu felsefe temelinde eserler veren Emre Timur’dan okuduğum 4. kitap Ödev: tin ve determinizm üzerine denemeler. Yazar ile düşüncelerini kaleme aldığı felsefe kitabı Us ile tanışmıştım. Ödev yine varoluşçuluk temelinde yazarın düşüncelerini kaleme aldığı, bir mukaddime (sunuş) ve beraberine 61 adet deneme içeriyor.

Emre Timur kalemi ile tanışanlar bilir, sert bir dili vardır, gerçekleri tokat gibi çarpar yüzünüze. Yine uyuyanların huzurunu kaçıracak sorgulamalar ile geliyor. “Nasıl yaşanmalı? Hakikat ne? Şimdi ne yapmalıyım? Neden yaşıyorum, benim ödevim ne?” Ve bunları sorgularken okuyucusunu da kendisine suç ortağı kılıyor.

“Ödev kendilik mi? Kendim olmak mı ödevim? Hakikatin peşinde koşmak ya da cemiyete faydalı bir fert olmak mı?”

Doğumumuzdan itibaren dahil olduğumuz aile, çevre, kültür, inanışlar, alışkanlıklar hatta bizlerden çok daha önce kazanılmış ve aktarılmış tecrübeler- kolektif bilinçdışı- nedeniyle sürüklendiğimiz roller, girdiğimiz kalıplar… Gerçekten biz miyiz sığındığımız kabuk? Tahammül edebiliyor musun aynadaki kendine? Gittikçe oynadığımız o rolleri kanıksıyor olmak, kendine yabancılaşıyor olmak huzursuz etmiyor mu seni? Soruyor yazar: “ siz kendinizi hiç özlemiyor musunuz?” ve bir ödev veriyor bu kitapla, kendiliğimizi keşfetme, kendi anlamını yaratma ödevi.

“İnsan ne bitmiş bir inşaattır, ne de "tabula rasa" yani boş levha. İnsan bir yarım inşaat bulur usu, kendisini bulduğunda. İşte o dakikadan sonra kendisine edinebileceği en değerli ödev -bana kalırsa- kendilik ödevidir. İnsan kendisi olmalıdır.”

Bu sorgulamayı yaparken birçok farklı konudan bahsediyor yazar: acı, haz, mutluluk, huzur, bilinç, bilinçdışı, inkar, ölüm, yalnızlık, özgürlük, özgür irade, kader, seçim yetisi, us, inanç, değişim, anlam arayışı, ahlak, seks, aşk, iyi-kötü, adalet ve çok daha fazlası.

Öncelikle kitap devleti fikrine bayıldım, destekliyorum. Kitaptaki birçok konu, üzerine düşünmeye sevk edici, bu nedenle ağır ağır okudum. Us kitabına göre yazar bazı fikirlerinin değiştiğini açıklıkla ifade etmiş, değişim olmazsa olmazımız ne de olsa. Yine cesurca fikirlerini beyan etmiş. Altı çizilesi o kadar cümle var ki rehber niteliğinde bir kitap haline gelmiş. ‘Sırıkçı ve yaşam koçu’ yazısında çok güldüm.

Kitap tamamen küçük harflerle yazılmış. Dili doğru kullanmaya özen gösterdiğini bildiğim yazar için yine bir sorgulamadır nedeni sanıyorum.

Severek okudum. Düşünmeye açık herkese tavsiye ederim.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“hayat, aralıklı mutluluk anları ve geneline yayılmış bir acı ve sancı değil mi? hayat; bayat, kuru, yavan yanlarıyla alışıldık ama ani sürprizler ile şaşılası değil mi? hayat, cehenneme verilen cennet molaları değil mi?”

 

“bizler bir şey değiştiremiyorsak hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin bir anlamı yoktur. Ya dünyayı ya dünyamızı değiştirebiliyor olmalıyız.”

 

“Baştan alırsak; kıskançlık "eşitliğe", "eşitlik" ve intikam da "adalete" evrildi ve en nihayet noktasını "ahlakta" buldu bu kavramlar. Ve lanet olsun, hepsi de tırnak içindeydi. yargılanamaz, eleştirilemez, sarsılmaz tabusal yanları, heybetli geçmişleri ve her vicdandaki eşsiz sızısı ile insan icadı en güçlü yargıç oldular...”

 

“Usu olmayan seçemez. seçim yoksa ortada sömürü vardır. edilgeni kim koruyacak?”

 

“Kendine yabancılaşman, devamlı huzursuz olman, hiç bir yere ait hissetmemen, uykusuzluk ve kötü rüyaların sebebi bu işte. bakmaklardan, bakılmaklardan kurtulduğun anların hiç olmaması. Tüm zamanların kendinden kaçarak geçirilmesi...”

 

“bu çöplüğe mutlu olmak için filan gelmedik. her yer adaletsizlik ve kötülük dolu, çocuklar ölüyor ve açlıktan babalar intihar ediyor; mutlu olmak için geldiğimiz ve bir ton kişinin mutlu olduğu varsayımı bile kendi başına bir işkence. mutluluk pozları aldatıcı olabilir, yemeyin. burası cehennem değilse cennet de değil ve ölüm var ve ayrılık ve hastalık var. o yüzden gerçeklere katlanabileceğimiz ideal kıvamı tutturmalı, daha çoğuna da çok kaşınmamalıyız”

 

“iddia ediyorum ki kitap okuyan toplumda çocuk gelinler, kadın cinayetleri, trafik ihlalleri, her türlü şiddet eğilimi, cinci hocalar, uyuşturucu bağımlılığı azalır, dikkat dağınık- lığı azalır, aile içi şiddet azalır, israf azalır ve kandırılma ihtimali azalır. televizyonlar kapanır, fena mı? tüm bunlar birçokları için fazla hayalperestçe geliyor ama yanılıyorsunuz. fazla fanatik bir toplumuz. her problem fanatizmle çözülüyor. kitap okumak fanatizmi köreltir, ikincisi öfke patlamalarını çözer, üçüncüsü depresyonu azaltır. duygu kontrolü değil mi tüm sorunlarınızın kökeni? daha kültürlü olma kısmına hiç girmiyorum bile. mağara adamlığımız incelir işte, fena mı?”

 

“Demem o ki kibirle doluyuz. Kendi kibrimizden önümüzü göremiyoruz. Kepler "uzayın efendisi değilsiniz" dedi, Darwin, "doğanın efendisi değilsiniz", dedi, Freud da "siz kendinizin bile efendisi değilsiniz," diye haykırdı ama sesi henüz ulaşmadı sağır kulaklara.”

 

“... yerlerde sürünen okuma oranlarımız ve can çekişen metin anlama kabiliyetimiz, bana kalırsa kültürde geri kalmamızın başat sebebidir. kırk üniversite bitirmeniz şart değil; dil, kültürün kendisidir.”

 

“çocuklarınızı mutlu bir gelecek yalanı ile uyutmayın. onlara doğru sebepler için öfkelenmeyi, doğru sebepler için gülmeyi öğretin. tabii kendinize de...”

 

“işte insan! cenneti varlığı ile elli yılda çeviren, yokluğunda cehennemlerin elli yılda cennet olduğu insan. doğada, doğaya zararlı tek şey... kanla, terle, gözyaşı ve emekle tabiata, cemiyete ve nihayetinde de kendine düşman.”

 

"hepimizin inkârları var. inkâr bizi delirmekten koruyan şey.

 

“Huzur, uzun zamana yayılan ağız tadına deniyor. Biraz sıkıştırınca mutluluk oluyor, daha da sıkıştırınca zevk, en yoğunu orgazm.”


21 Ocak 2024 Pazar

DEPRESYONEL DÜŞÜNCELER

 












KÜNYE

Kitap Adı: Depresyonel Düşünceler

Yazarı: Ali Küçüközer

Basım: İkinci Adam Yayınları– 3.Basım- 2022

Sayfa: 174

Tür: Kişisel Gelişim


İNCELEME:

“Ömrümüzün ilk 20 yılını başkalarının bize anlattığı hayatı dinleyerek geçirdik, sonraki 20 yılını anlattıkları hayatı yaşamaya çalışarak harcadık, ne kadar yanıldığımızı ise bugün anladık, meğer biz bugün doğmuşuz.”

Ali Küçüközer tarafından kaleme alınan Depresyonel Düşünceler, kişisel gelişim olarak nitelendirilse de yazarın hayata dair birçok konuda ki düşüncelerini, değerlendirmelerini psikolojik temellerde de irdeleyerek sunduğu bir kitap. Ben deneme, felsefe ve psikoloji karması bir rehber kitap olarak değerlendiriyorum.

Kitapta anlatının oturduğu temel felsefeyi yine kitaptan aktarayım: “İnsanın, yaşamı boyunca inşa edeceği en büyük eseri; ‘kişiliği’dir.”

Yaşam, İnsan, Toplum, Ekonomi, Aşk-Sevgi, Arkadaşlık-Dostluk, Eğitim-Meslek, Din, Siyaset, Çocuk, Spor-Sağlık ana başlıklarında 11 bölüm içeriyor. Fikir vermesi açısından önemli gördüğüm alt başlıklardan bahsetmek gerekirse;

Yaşam; yaşamın amacı, yaşam felsefesi, yaşamın adaleti, ‘nötralizasyon’, istisnalar, genellemeler, olasılık ve ümit, mutluluk ve mutsuzluk, ‘piramit etkisi’, hayaller ve gerçekler alt konularını ele alıyor.

İnsan; öz aşk, kişilik, doğallık, yalnızlık, kıskançlık, çaba, güven, önyargı, iyi-kötü insan, güçlü insan, pozitif insan, olmuş(nötr) insan kavramlarını,

Toplum; haset, merak, dedikodu, meşguliyet, tavsiye, pişmanlık, öfke gibi konuları,

Ekonomi; para, borç, israf, sosyo-ekonomi gibi konuları,

Aşk-Sevgi; aşk, sevgi, ilgi, hayvan sevgisi, kadın-erkek yaklaşımlarını,

Arkadaşlık-Dostluk; iletişim, sır, vefa gibi konuları,

Eğitim-Meslek; eğitimin amacı, başarı, saygı, cahillik, empati, mesleki kişilik, itibar konularını,

Din; günah-sevap, sabır, intikam, kader, intihar, ölüm konularını,

Siyaset; eleştiri, savaş-barış, ego, rüşvet konularını ele alıyor.

Çocuk ve Spor-Sağlık ana başlıkları daha kısa olsa da yine ufuk açıcı bilgiler veriyor.

Tüm bu konular yaşamdan örneklerle anlatılarak pekiştirilmiş. Yazar oldukça yalın ve anlaşılır bir üslupla düşüncelerini aktarmış. Bazı bölümlerde anlatılanlar ve sorulan sorularla okuyucu düşünmeye ve sorgulamaya sevk edilmiş. Kişisel ve toplumsal değer yargılarımıza eleştirel gözle yeniden bakmak ve kendi davranışlarımızı bunlar üzerinden tekrar irdelemek açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Ben severek okudum. Türü sevenlere tavsiye ederim.


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnsanların en büyük korkusu ölüm değil, ‘yalnız kalma’ korkusudur. Zaten insanlar ölümden, yalnız kalacakları için korkarlar.”

 

“Hayal kırıklığından başka bir şey değildi büyümek.”

 

“Yaşam “sevgi” üzerine, sevgi ise “ilgi” üzerine kuruludur.”

 

“Tavuğun horoza olan hayranlığı, tavuk kuşunu görene kadardır.”

 

“Allah’ın kullarına soracağı soruları sormayın. Kulun, kula soracağı sorular sorun: ‘Aç mısın, susuz musun?’, ‘Kalacak yerin var mı?’, ‘Bir ihtiyacın, bir derdin var mı?’ (Fatih Sultan Mehmet)

 

“Şartlar ağırlaştıkça aradaki bağların kopmaması tarafların kişiliklerinin de ne kadar sağlam olduğunun göstergesidir.”

 

“Bir kitabı eleştirmek istiyorsak o kitabın bütün sayfalarını okumak, bir yazarı eleştirmek istiyorsak onun bütün kitaplarını incelemek, bir kurumu(yayınevini) eleştirmek istiyorsak onların bütün yaptıklarını(çalışmalarını) bilmek, ‘Bir insanı’ eleştirmek istiyorsak, onun ‘bütün hayatını’ yaşamak zorundayız!”

 

“Gerçek başarı; kendine ve sevdiklerine vakit ayırabilmek ve insanlığa faydalı olabilmektir.”

 

“Eğitimin temel amacı; "düşünebilmeyi öğretmek" ve bireyin kendine, topluma ve insanlığa faydalı bir insan olmasını sağlamaktır. Çünkü "karakterli bir insan olmak" başarılı olmaktan daha zahmetli ve daha kıymetlidir.”

 

“Hayatı ‘bildiğiniz gibi’ yaşayın ama ‘kalp’ kırmayın. Kırdıysanız da telafi etmeye çalışın. Bu hayatta yaptıklarımız , ‘sonsuzlukta’ yankılanır.”

25 Aralık 2023 Pazartesi

TEREDDÜT - PLATON'UN MAĞARASINDAKİ YASAK AĞAÇ

 













KÜNYE

Kitap Adı: Tereddüt – Platon’un Mağarasındaki Yasak Ağaç

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 71

Tür: Novella


İNCELEME:

Teredüt, Emre Timur’dan okuduğum 3.kitap ancak kendisinin de yayınlamış olduğu ilk novella. İlk tanışmam felsefe türüyle ikincisi ise bir romanı ile olmuştu. Kalemini sevdiğim yazar su gibi akan bu novellasında yine okuyucusunu sorgulamalara itiyor. Bir de diyor ki: “Çöp kutularına fersude inkarlarımızı teptikten sonra, ıstırapla dolu ama gerçek bir oluş, gerçek bir varoluş yaşayalım istedim. Gerçeklerin kanattığı beynime suç ortağı bulmaktı niyetim. Buldum.” Ben de suç ortağı olarak başlıyorum yorumuma.

Ama öncelikle bilmeyenler için kitabın kapağındaki ‘Platon’un Mağara Alegorisi’ nden kısaca bahsedeyim. Bir mağarada sadece karşılarındaki duvarı görebilecek şekilde doğuştan zincirli olan 3 adam, sadece bu duvara mağara girişinden yansıyan gölgeleri bilirler. Tek gerçeklikleri budur. Bir gün içlerinden biri kaçmayı başarır ve gerçek dünyayı görür. Gelip diğer iki adama anlatır ancak  asla inandıramaz. Artık metaforları anlamak için Google’a bir danışın derim.

Kahramanımız isimsiz, evli, dört çocuklu bir Hayat Bilgisi öğretmeni. Severek evlenmemiş, gönülden baba olmamış. 3.evladı, kızı çok hasta, ameliyatı çok para. Öğretmenin maddi imkanı yok. Fakirlik karısı ile arasını iyice açmış. Karısı son münakaşada çok ağır konuşur, öğretmenin onuruna dokunur. Çıkar evden belki düşünmek, belki unutmak için. Kendini bir kıyıdan diğerine 8-9 tur inmeyeceği bir vapura atar.

Yine öğretmen gibi vapurdan inmeden turlayan bir sarhoş yanaşır yanına. Başlar derdini anlatmaya. Yeni memuriyetten emekli olmuş, parası olan ancak onu aldatan karısını öldürmeye cesareti olmayan, efkardan içen bir sarhoştur. Öğretmene lazım olan para sarhoşta, sarhoşa lazım olan cesaret öğretmende. Teklif sarhoştan gelir ancak öğretmen tereddütlüdür. Öğretmendir sonuçta yakışır mı? Nasıl katil olur? Ya hasta kızı? Peki kızına şifa olamayan baba mı olur?

Anlaşma yapılır, sarhoş öğretmene parasını ve silahını verir, adresine götürür. Gerisi kolaydır. Kolay mıdır? Sarhoşun karısını gören öğretmen karar değiştirir. İşte buradan sonra yine sorgulamalar, tereddütler, alınan kararlar, kurulan tezgahlar, görmezden gelinen değerler, o kararlara örülen kılıflar. Sonrasında daha uygulanırken değiştirilen kararlar, düşünmeden karartılabilen hayatlar, sonra yine o kararlara örülen kılıflar.

E be öğretmen, Allah seni bildiği gibi yapsın dedim. Malum hepimizde var olan o değer yargıları. Bir yanda toplumun dayattığı kurallar. Bir yanda yaşanmak istenen bir hayat. Bir yanda mağara duvarındaki gölgeler bir yanda gerçek dünya. Benim kızgınlığım dürüstçe kabullenmemeye, ikiyüzlülüğe. Bu da insanoğlunun gerçeği sanırım.

An geliyor öğretmen bandı geri sarıp düşünüyor ve birden bir ışık yanıyor. Bulmacanın parçaları dağılıp bambaşka şekilde tekrar birleşiyor. Doğruyu, onurluyu, etiği sorgularken bir anda karşımıza bir ‘gerçek’ çıkıveriyor. Bu gerçek içimize hem bir parça su serpiyor hem de bu mümkün olabilir mi dedirtiyor. Bu sefer tereddütü yaşayan okuyucu oluyor.

Çok severek bir çırpıda okudum. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 2024 varoluşçu romanlarla geçecek. Size de tavsiye ederim. Keyifli okumalarınız olsun.

 

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiçbir anne baba evladının mutluluğunu istemez. Aidiyetini ister; ananeye, töreye, devlete, sürüye. Mutluluğunu istemediğim evladı yapmak istemiyorum artık.”

 

“Ama ölüm çok şeyi hallediyor şu hayatta... Değil mi?”

 

“İnsanlar kayıtsız. İnsanlar toz gri... Kimsenin ümidi yok. Neşesi... Herkes kendi ölüm sırasını bekliyor işte koşuşturarak."

 

“Duygu… Çok kıymetli şey (…) Duygu yoksa yaşamak, sevişmek, savaşmak da yok. Ve ilham da yok. Ve yoz.”

 

"Ah bu yalanlarımız... Oynamaklarımız, ikiyüzlü mazlumiyetimiz. Onu görmemeyi uma uma, onsuz kalış ağıtı yakmak.”

13 Aralık 2023 Çarşamba

YAŞAM HİKAYE Mİ?

 












KÜNYE

Kitap Adı: Yaşam Hikaye mi?

Yazarı: Mine Özgüzel

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 142

Tür: Psikoloji


İNCELEME:

Psikolog Mine Özgüzel tarafından kaleme alınmış ‘Yaşam Hikaye mi?’ yazarın varoluşçu yaklaşımını ortaya koyan psikoloji, felsefe ve edebiyatın harmanlandığı bir kitap olmuş. Mine Özgüzel varoluşçu bakış açısını sunarken Jean-Paul Sartre, Irvin D.Yalom, Rollo May, Carl Gustav Jung, D.H.Lawrence gibi edebiyatçı, psikanalist ve yazarlardan alıntılarla da kitabını desteklemiş. Hatta Sartre’ın “Hepimiz bir hikaye anlatıcısıyız.” sözü ana fikre bir temel oluşturmuş bile denebilir.

Kitap 5 ana bölümden oluşuyor:

1-      Başlarken

2-      Hayatınızın Hikayesi

3-      Vakalar

4-      Anlatımlar ve Dinlemeler

5-      Terapiler

Ancak kitabı 2 kısım olarak değerlendirmek de mümkün. Bir bölüm yazarın mesleki bilgi, gözlem ve değerlendirmelerini içeren kişinin bilinçdışına, iç hikayelerine bakabilmesi, çocukluğu ile yüzleşebilmesi, anlattığı hikayeden sıyrılıp kendi gerçeğini bulması, kendini gerçekleştirebilmesi üzerine temellenen denemelerinden oluşuyor. Şu soruları sorarak cevaplar arıyor:

  •      Hayatımız bir hikaye mi? Hikayelerimizin bir anlamı var mı? Hikayelerimizi nasıl ve neden oluştururuz?
  •    Hikayelerimizin oluşum nedenleri kendimizi yaşayabilmek mi? Başka türlü yaşayabilir miydik?
  •        Bu hikayeler içinde yaşayıp giderken gerçek varlığımızı nerede ve nasıl yaşıyoruz?
  •       Kendimiz, biricik varlığımızı varlığımız olarak mı yaşamak isteriz? Yoksa bize ait olmayan hikayeler içinde anlatarak mı?
  •    Hikayeleştirilmiş anlatımlarımız içinde kendimizi yaşarken nereye varmak istiyoruz, ne yaşamak istiyoruz? Kısaca, yaşamsal amacımız ne?
  •    Bunların yanında neden anlatıyoruz, nasıl dinlemeliyiz ve terapinin nasılı ve faydaları konusunda da yazılar sunuyor.

İkinci kısım ise aslında 3. Bölümü oluşturan ‘Vakalar’ kısmı. Yazarın meslek yaşamından deneyimlediği ve konuyu pekiştirme amacıyla sunulmuş 21 adet vaka incelemesi okuyoruz. Tabi ki hasta mahremiyetine özen gösterilmiş.

Denemelerin yer aldığı bölümler çok kıymetli bilgiler içeriyor ancak yer yer biraz tekrara düştüğü için ilgiyi dağıtabiliyor. Ben en çok vakalar kısmını sevdim. Psikanaliz seanslarına özel ilgimden dolayı olabilir tabi. Konuya ilgi duyanların keyifle okuyacağını düşünüyorum.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Dış hikayeler anlattıklarımız, iç hikayeler anlatamadıklarımızdır. Dış hikayelerimiz yaşamımız sırasında giderek unutulur ve izleri silinir. İç hikayelerimizin ise varlığını ve gerçeğini inkar ederek yaşarız.”

 

“Çocukluğumuza ait bastırılmış anılarımızın bilincine varabilmemiz, bilinçdışımızı geri almamızdır. Böylece kendimize en yakın ilişkileri yakalayabilir, işitebiliriz; bu noktayı kendimize dönüş olarak kabul edebiliriz.”

 

“Kendimizi yaratmaya ve yaşamaya gidebilmemiz paha biçilmez bir değer, kendimize verdiğimiz en büyük yaşamsal hediyedir.”

 

“Kendimizi soluksuz anlatmak en güçlü dürtülerimizden biridir. Çünkü kendi içimize dönmekten, kendimizi duymaktan korkarız. Kendimizle kalmak, kendimize dokunmak, kendimizi anlamak bize zor gelir. Kendimizin kendimizle olan bu korkusu bizi hikaye anlatmaya götürür.”

 

“Gerçekler ancak bir işe yararsa anlatılmalı ve söylenmeli.”

 

“Zaten hep ruhsal yapımız zihnimizi yenmez mi!”


11 Aralık 2023 Pazartesi

METAMORFOZLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Metamorfozlar

Yazarı: Emanuele Coccia

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 208

Tür: Araştırma-İnceleme, Felsefe-Düşünce


İNCELEME:

Filozof Emanuele Coccia tarafından kaleme alınmış Metamorfozlar isimli kitap, bilim adamlarının önemli çalışmaları ve ünlü filozofların düşünceleri ile harmanlanmış ve üzerine yazarın kendi mesleki icrasını yürüterek düşüncelerini ortaya koyduğu bir çalışma olmuş. Doğayı, canlılığı, cansızlığı, yaşamı, değişimi, dönüşümü, metamorfozu, ölümü anlatırken insanı ayırmadan, insan üzerinden ele alarak, insanı ve tüm canlı-cansız evreni bir kılarak işlemiş.

Yazarın teşekkür bölümündeki açıklaması kitabın ana fikrine dair en özet bilgiyi bize veriyor: “Bu kitap yaşayan, yaşamış ve yaşayacak olan tüm canlı varlıkların bir olduğunu ve canlı varlıkların birliğinin dünyanın maddesi ile bir olduğunu ileri sürüyor. (Panteizm)”

Kitap giriş bölümü, 5 ana bölüm ve sonuç bölümü olarak bölümlendirilmiş. Kitaba dair fikir vermesi açısından alt bölümleri de paylaşmak istiyorum.

Giriş: (Yaşamın Devamlılığı –İçimizdeki Yaşam Formları)

1.Bölüm: Doğumlar:

(Her ‘Ben’ Bir Unutuştur– Bir ve Aynı Hayat– Doğum ve Doğa– Kozmik İkizlik– Doğurmak ya da Yaşam Göçü– Tanrılar Karnavalı– Yeryüzünün Sözü– Kader Olarak Metamorfoz– Dünyanın Aynası)

2.Bölüm: Kozalar:

(Dönüşümler– Böcekler– Her Canlı Varlık Bir Kimera’dır– Doğum Sonrası Yumurta– Gençleşmeler– Tekniğe Dair Yeni Bir Düşünüş– Bitkilerin Metamorfozu– Dünyanın Kozası)

3.Bölüm: Reenkarnasyonlar:

(Yemek ve Metamorfozlar– Yenilmek– Benliğin Göçü ve Reenkarnasyon– Genetik ve Reenkarnasyon– Türlerin Gölgesi)

4.Bölüm: Göçler:

(Gezegensel Göç– Taşıt Kuramı– Nuh’un Gemisi– Herkes Evinde– İnsan Olmayan Canlıların Evcil Hayatı– İstilalar)

5.Bölüm: Ortaklıklar:

(Çoktürlü Kent– Türlerarası Mimari– Zihnimiz Daima Başka Türlerin Bedenlerinde– Çağdaş Doğa)

Sonuç: (Gezegen Bilgisi– Gelecek)

Bir popüler bilim kitabından ziyade araştırma ve düşünce (felsefe) kitabı olarak ele almak daha doğru sanıyorum. Bazı alanlarda tekrara düştüğünü ve verilmek istenen bilgiyi çokça dolandırdığı düşünüyorum. Aklıma yatmayan anlatımlar da oldu yer yer. Bu açıdan biraz yordu okurken. Ancak verilmek istenen genel düşünce açısından okumak beni memnun etti.

Varoluşumuz doğumumuzdan çok daha eski ve ölümümüz ile sonlanmayacak kadar ebedi. Yerküre tarihinin izlerini, bizden önceki yaşamların DNA larını ve hafızasını taşıyoruz, hatırlamasak da. Hem canlı hem cansız çevreden parçalar taşıyoruz. Yaşıyoruz, yer değiştiriyoruz, dönüşüyoruz. İçimizde birçok canlı taşıyoruz. Ölüyoruz ancak yok olmuyoruz. Başka canlılarca tüketiliyor, bedenden bedene var oluyoruz. Her ne kadar inkar etmeye çalışsak da canlı ve cansız hepimiz biriz, hem de düşünebileceğimizden çok daha geniş ölçek ve zaman-mekan içinde.

 

KİTAPTAN ALINTILAR:

 

“Büyünün en tehlikeli biçimi bu. Ölüme en yakın yaşam. Metamorfoz.”

 

“Tüm canlılar yeryüzünün reenkarnasyonudur.”

 

“Hiçbir canlının yaşamı kendi doğumuyla başlamaz: Hikaye bundan çok daha eskidir.”

 

“Yaşamımız, kendi doğumumuzdan önce başladığı gibi ölümümüzden de çok sonra sonlanıyor.”

 

“Her tür, kendisinden önce gelenlerin metamorfozudur. Farklı şekillerde var olabilmek için yeni bir bedende, yeni bir formda bir araya gelen tek ve aynı yaşamız.”

 

“Tüm canlılar, cansız varlıklarla devamlılık arz etmekle kalmaz, aynı zamanda onların bir uzantısı, metamorfozu, en uç ifadesidir de.”

 

“Herkes unutur doğduğunu. Doğaları gereği hiçbir zaman başka birini doğurma deneyimine sahip olmamış kimselerin yarattığı ve yönettiği bir kültürde yaşıyoruz: Erkeklerin.”

 

“Doğum bir göç hareketidir aslında: Yaşamın, nefesin, benliğin başka bir yere ve başka bir bedene göçmesine müsaade etmek demektir doğurmak.”

 

“Doğdum. Beni oluşturan maddede bütünüyle şimdiki zamana ait hiçbir şey yok. Atalardan miras bir geçmişin taşıyıcısıyım ve hayal edilemez bir geleceğe doğru yolculuğum.”

 

“Herkes için ortak olan yaşamın bir formdan başka bir forma geçişidir ölüm. Asla yaşamı kesintiye uğramaz, yalnızca varoluş şeklini değiştirir.”

 

“Dünya kozalardan meydana gelmiş bir kozadır.”

 

“Her canlı kendisinden önceki yaşamların geri dönüştürüldüğü bir işletmedir.”

 

 

“Yaşam, bizim çürük çarık kavramlarımızla anlamlandırmaya çalıştığımızdan çok daha yabanıl, çok daha gizli kapaklıdır.”

 

“Dünya tüm parçalarını sürekli olarak gezinmeye mecbur eder, her şeyi, canlısını cansızını, (…) hareket etmeye, yer değiştirmeye, oldukları yerde metamorfoza uğramaya ve etraflarını saran metamorfoz ile dönüşmeye zorlar.”

 

“Dünyadaki her nesne başka birilerinin gezegenidir. Her bir canlı varlık başka canlı varlıkların gezegenidir.”

 

“Yaşam her bir canlı varlığı, sonsuz sayıdaki canlı ve cansız varlığı alacak bir gemiye çevirir.”

 

“Her çocuk, vücuda geldiği ilk maddeye metamorfoz geçirten bir bedendir.”

 

“Hayat, hayatla beslenir. Hayat hiçbir zaman kendine yetmez. (…) Yemek yemek, başkalarının yaşamını kendi bedenimize nakletmek demektir.”

 

“Her bir tür, aynı zamanda hem sanatçı hem de eser olan ötekinin evrimsel kaderini belirler.”

 

“Kişinin kendisine dair sahip olduğu tüm bilgiler daima başka yaşam formlarının bilgisidir zira her yaşam formu birçok türün kolajıdır.”


21 Kasım 2023 Salı

İNSAN NEDİR?

 












KÜNYE

Kitap Adı: İnsan Nedir?

Yazarı: Mark Twain

Basım: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık– 4.Basım

Sayfa: 304

Tür: Felsefe-Düşünce, Denemeler


İNCELEME:

Çocuk romanlarıyla daha çok tanıdığımız Mark Twain’in İnsan Nedir? kitabı, yazarın düşüncelerini ele aldığı bir felsefe kitabı. Ancak okumuş olduğum İlgi Kültür Sanat Yayınları basımına has içerisinde İnsan Nedir? başlıklı düşünce yazını dışında yazarın kaleme aldığı dönemine özgü olayları irdelediği denemeler de mevcut. O nedenle kitabı 2 bölümde ele almak istiyorum.

108 sayfalık ilk bölüm İnsan Nedir?, ‘Yaşlı Adam’ ile ‘Genç Adam’ın insanın fazileti konusunda karşılıklı fikirlerini ifade edip savunmaya çalıştığı bir bölüm. Yaşlı adam insanın bir makine olduğu, özgür iradesi olmadığı, dış etkenler tarafından şekillendiği, otomatize davrandığı, iyilik yaparken bile tek amacının kendi ruhunu tatmin etmek olduğu fikrini savunuyor. Genç adam ise insanın erdemli bir varlık olduğunu düşünüyor ve farklı örneklerle yaşlı adamın düşüncesine karşı gelmeye çalışıyor. Karşılıklı bir fikir düellosu okuyoruz. Düşüncesi çürütülen ise genç adam oluyor. Her ne kadar yaşlı adamın fikirlerini okurken  ‘yok artık, bu kadar da değil’ desek de örneklerini okuyunca ister istemez sorgulamaya başlıyoruz. Fikirlere katılın ya da katılmayın düşünmeye sevk ettiği için okunası bir bölüm bence.

İkinci ve sadece bu yayınevine özgü 196 sayfalık ilave bölüm ise yazarın makalelerinden oluşan, ilk bölüm ile hiçbir bağlantı kuramadığım, okurken yorulduğum, sıkıldığım, açıkçası okumanın pek de bir kazanım sağlamadığını düşündüğüm bir bölüm oldu. İtiraf edeyim öyle bunaldım ki bazı alanları hızlı okuma ile geçtim. Bana hitap etmedi diyelim. Okumak isteyen okurlar yayınevi seçiminde buna dikkat edebilirler.

Birçok fikre katılmak istemesem de- çünkü bu kadar otomatize canlılar olduğumuzu kabul etmiyorum-  bazı konularda hak vermemenin başı kuma gömmeye çalışmak olduğunu da düşünüyorum, tabi insanın faziletine dair egolardan kendinizi sıyırabilirseniz. Konuya dair fikir olması açısından da ilk bölümden alıntılar paylaşacağım yine sizlerle.

 

KİTAPTAN ALINTILAR:

 

“Beşikten mezara, bir insan, hiç bir eylem yapmaz ki temelinde etken olarak İLK VE EN ÖNCE KENDİSİNİN zihinsel huzur ve ruhsal rahatlığı olmasın.”

 

“İnsanlar, başkaları için günlük fedakarlıklar yaparlar, ancak bu önce kendi iyilikleri içindir. O eylemin önce kendi ruhlarını rahatlatması gerekir. Diğer yararlanıcılar ikinci planda gelir.”

 

“-İnsanı bir şey yapmaya iten temel dürtü neymiş?

-Kendi içini rahatlatma dürtüsü. Kendi ruhunu memnun edip, onun onayını alma ihtiyacı.”

 

“Mizacı ve aldığı eğitim ne yapacağına kara verir, o da yapar; kişi buna engel olamaz, bu konuda hiçbir otoritesi yoktur.”

 

“İnançlar kazanımlardır, mizaçlar ise doğuştandır; inançlar değişebilir, mizacı değiştirebilecek hiçbir şey yoktur.”

 

“Şartlar güçlüdür, ancak tek başına çalışamazlar; bir ortağa ihtiyaç duyarlar. O ortak, kişinin MİZACI’dır, yani doğal eğilimidir. Kişi mizacını kendi icat etmez, onunla DOĞAR ve üzerinde hiçbir kontrolü yoktur. Ayrıca mizacın eylemlerinden de sorumlu değildir. Bunu değiştiremez, hiçbir şey onu değiştiremez, küçük değişiklikler yapabilse bile bu kısa süreli olur. Asla kalıcı olmaz.”

 

“Kişi istediği kadar PLAN yapabilir, ancak SARTLAR adlı sihirbaz devreye girip de meseleyi ele alıncaya kadar hiçbir sonuç elde edemez.”

 

“Bütün arzular, tercihler, nefretler, hırslar, tutkular, kaygılar, kederler, pişmanlıklar, kahırlar, potansiyel bir delilik kaynağıdır ve fırsat bulduklarında büyümeye, yayılmaya ve tüketmeye hazırdır. Sağlıklı bir zihin yoktur ve şans eseri hastalığının zorlu bir testten geçmemesi dışında, insanı bundan hiçbir şey kurtaramaz.”

 

“Yaygın çılgınlık biçimlerinden biri de fark edilme arzusudur, fark edilmekten elde edilen hazdır.”

 

“İdeallerinizi özenle ileriye, daha ileriye doğru eğitin. Öyle bir zirveye ulaşın ki, bir yandan siz en büyük rahatlığa ulaşırken, onunla bağlantılı olarak komşunuz ve toplumunuz da yararlar görsün.”

 

“Kendi donuk algılarının etkisiyle bir hayvana aptal demek, insana ait bir caka satma, bir densizlik örneği gibi görünüyor.”

 


6 Eylül 2023 Çarşamba

ÇÜRÜME


 










KÜNYE

Kitap Adı: Çürüme

Yazarı: Emre Timur

Basım: İnkılap Kitapevi– 1.Basım- 2022

Sayfa: 317

Tür: Roman


İNCELEME:

Çürüme, Emre Timur’dan okuduğum ikinci kitap, ilk roman. Daha önce bir düşünce kitabı olan Us’u okumuştum. Çürüme ise kokuşmuş adalete ithafen; çürüyen çağın romanı. Hem felsefeyi hem psikolojiyi harmanlayıp içinde büyütmüş bir kurgu. Kendisinin de beyan ettiği gibi huzurumuzu kaçıracak bir kitap olmuş, yine.

Ana karakterimiz adını bilmediğimiz, sonradan takma adı ile takdim edilen Öncü. Annesinin sarhoş kocası terketmesin diye hamile kaldığı ancak doğduğu için terkedilen Öncü. Alkol ve sigara bağımlısı annesi ve babalığından bir de kardeşi doğan Öncü. Bir gün kül olmuş evden annesinin ve bebek kardeşinin kül cesedinin çıkarılışını gören Öncü. Bunların izini hayat boyu taşıyacak olan Öncü.

Öncü hayat mücadelesine devam eder, kağıt toplayıcısı olur, servis şoförü olur, evlenir ve 4 çocuklu huzurlu bir aile kurar kendine. Ancak bir gün yaptığı bir kaza ve verdiği karar ile hayatı değişir. Kan kardeşi Kader’in dediği gibi kötü başlayan kötü mü biter, iyilik beklemek hata mıdır? Servis aracı ile 2 küçük kıza çarpar ve kaçar. Görmezden gelirse unutulur sanır. Ancak vicdan çok ağır bir yüktür ve ona bunu sıklıkla hatırlatacaktır.

“Bazen öyle bir an öyle bir karar verirsiniz ki, tüm hayatınız boyunca o anı tekrar tekrar yaşamaya mahkum edilirsiniz.”

Sinir krizleri başlar, işten kovulur, bebeği açlıktan ölür, ailesinden kopar, uyuşturucu almaya ve şehir çöplüğünde yaşamaya başlar. Teslim olmayı da dener ama meczup muamelesi görür. Bir gün yolu tetik arkadaşı olacak Masum ile kesişir. Adaletin kalemini kırmadığı suçluların adaletini sağlamak için,  iyi niyetli kötüler ve kötü kalmak istemeyenlerce biraz illegal, biraz legal bir polis alt birimi kurulmuştur. Cezaevinde tatil yapıp çıkmış tecavüzcü ve katillerin yine zarar vermesini engellemek, çalışmayan adaleti çalışır kılmaktır görevleri. Birimin profesyonel katilleri iyilik yapacaktır insanlığa. Böylece vicdan yüklerinden de kurtulabilecekler midir?

Üvey babasının tecavüzü sonrası hapse düşmüş, trans bir birey olarak toplumdan dışlanmış Kader, çöp tenekesini evi yapmış Masum, kitap karşılığı bedenini satan Vasife, Öncü’ye yüz çeviren karısı, adını beğenmeyen köpek Hachiko… Diyaloglar, sorgulamalar, hesaplaşmalar… Çürüyen gurur, çürüyen onur… Çürüyen duygular, bedenler, hayatlar…

Yazar karakterlerinin düşünce ve davranışlarını ilmek ilmek işlemiş. Yaptığı psikolojik analizleri çok başarılı buldum. Öyle ki karakterler ete kemiğe hisse büründü, duygularını öyle başarılı geçirdiler ki yüreğime, zihnim uykumda bile huzurumu kaçırdı. Kitabı okuduğum 4 gün boyunca ruhum ezildi, daraldı, anlam aradı, çürüdü ve sanıyorum bir nebze aydınlandı.

“Bazen anlam acı verir, bazen de acıya anlam yüklenir ama her ikisi de çürütür.”

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Dünyaya en büyük bela, en büyük azabı veren yaratıklar... Biz olmasak buranın cennete dönüşmesi kaç yıl alırdı acaba? Ve bizimle cehenneme dönüşmesi cennetlerin? Ah bu insanlık... Hınç ve nefretle doğup büyüyen ve yaşayan ve maalesef üreyen... Ortaya da yapay gülücükler ve kazık atma fırsatı ile yanıp tutuşan yeni canlılar üreten bu insanlık... Dünyaya, diğer canlılara ve kendimize duyduğumuz bir ölümcül düşmanlık ile yaşıyoruz. Güzel olan, mutluluk olan, iyilik olan her yeri bozuyoruz. Adalete düşmanız, samimiyet ve bağlılığa düşmanız... En hayırlı işimiz, mezara gidişimiz...”

 

"Evet, durmak bir ölüm çeşididir. Yani bir şeylerin değişmeyi durdurduğu huzurlu hayat çürümedir. Ama yok olmak için çırpınmak, acı ile güçlenmek, çığlık atmak ve hatta can çekişmek, yaşamaktır. Yaşamak için geldik, çürümek için değil."

 

"‘Deli’ demesinler diye okudum, okuyunca ‘deli’ dediler. Ne bulduysam okudum. Okumanın o tuhaf, hürleştirici zehrini almış bulundum. Şu yararı, bu yararı konuşulur ama bana kalırsa en büyük yararı kendi küçük hapishanenizde takılıp kaldığınız ihtimallerin ötesinde, hatalı ikilemlerin dışında yeni, yepyeni dünya önermeleriydi. Önerdiler. Hem de neler neler. Belki de acımla baş etmeyi öğrettiler. Verdikleri bilgiler bana deyip uçup gitti sadece. Mühim kısmetse bana dedikten sonra uçması yani benden sekmesiydi Çünkü çarptığında ilmin değiştiremeyeceği 'insan' bile demiyorum, canlı hatta şey yoktur ki sesli olarak kitap okuduğumda tüm köpek arkadaşlarım sıraya girip pür dikkat bana dikti kulaklarını, gözlerini. Değiştim, değiştiler”

 

“Çöp dağlarında süzülen bakışlar hemen görür ki dünya iki kavim. Diriliş, yaşam, püskürüş ve gidiştir ilki. Çürüme ve sürüklenişse diğeri. Bir esen rüzgara rağmen kanat çırpan kelebek var, bir de Rüzgar sayesinde sürüklenen kuru yaprak. Kendi haline bırakılan her şey gibi dağılmaya mahkum. 1 trilyon yıl evvelden muayyen yasalarca boğulmaya, ufalanmaya, dağılmaya, sürüklenmeye ve aslında yani çürümeye namzet, mahkum ve memur. Bir saat önce dalından kopmuş elma niçin heveslendirir bizleri de bir yıl önce kopmuşun esamesi okunmaz? Çürür her şey uzun vadede. Yeterince uzun vade biçilirse her şeye bir çürük elma olacaktır. En diri, en canlı, en alınabilecek bir tedbir, bir aşı, bir ilaç yoktur.”

 

“Tercihlerimizi değerlendirirken en sık yaptığımız hata budur. Seçeceğimiz şeyi hayal ederiz. Oysa yapmamız gereken vazgeçeceklerimizi hesap etmektedir.”

 

“Yıkıntılı bir gençlik bir şekilde toparlanır; yeter ki yıkıntı çocuklukta olmasın...”

 

“Sessiz, suskun vicdanların olduğu yerde her şey caiz, her şey çürük olur.”

 

“Kimse değişmedi. Çamur çamurdu, gri de gri. Ona bakıp örüntü gören sendin. Ne de kötü bir ressamdın. Şehir çöplüğüne bakıp şelale manzarasını sen çizdin.”

 

“Her şey mutlu mesutken cennetten kovuluşumuzun hıncını çıkardık buradan. Dedik "Bu çizgiden bu taraf benim." Bunu ilk kim dedi, ilk çizgiyi kim çekti? Doğa bunu anlamadı. Zeytin fidanları, bülbüller, karıncalar bunu anlamadı. Mülkü bulduk, doğa anlamadı. Parayı bulduk, ırkı bulduk, araziyi bulduk, sahipliği... Doğa bunları anlayamadı, anlasa başımızı küçükken ezerdi.”