KÜNYE
Kitap Adı:
Puslu Kıtalar Atlası
Yazarı: İhsan
Oktay Anar
Basım: İletişim
Yayınları - 59.Basım- 2017
Sayfa: 238
Tür: Fantastik Kurgu
İNCELEME:
Puslu
Kıtalar Atlası, Türk edebiyat tarihindeki ilk fantastik eser olarak anılıyor. Yazım
tekniği büyülü gerçeklik olarak nitelendiriliyor. Tarihi bir alt zeminde
kurgulanmış fantastik bu roman aynı zamanda felsefe başta olmak üzere metafizik,
matematik, kimya, fizik, tıp alanlarından da tatlar barındırıyor. 17.yy.
Osmanlı dönemi; İstanbul ve Bağdat bölgelerinde hikâye can buluyor.
Ana
karakterlerimiz Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin’dir.
Uzun İhsan
Efendi; evden hiç çıkmadan, içtiği uyku şurubundan destek alarak uykuya yatan
ve bu sayede gördüğü düşler ile dünyanın atlasını hazırlayan bilge bir adam.
Bir gün eline tercümesini yapması için bir kitap verilir. Kitap Rendekar (Ren
Descartes) isimli filozofa aittir ve kitapta geçen ‘Düşünüyorum öyleyse varım’
cümlesinden çok etkilenir. (Ayrıca Descartes’e
göre: Bizim dışımızdaki dünyanın bir aldatmacadan ibaret olması, gerçek olması
kadar muhtemeldir.)
Bünyamin;
bir gün babasının uyku şurubundan fazlaca içince öldü sanılıp gömülür, sonrasında
uyanıp mezardan çıkar. Lağımcılık yapacağı bir iş teklifi alır ve maceraya
atılmak için babasından izin alır. Babasının verdiği atlası kendine rehber
yaparak yola koyulur. Bir casus kurtarma görevi alırlar ve sonrasında eline
siyah bir para geçer. Bundan sonra onun
için her şey değişir.
Uzun
İhsan Efendi ve Bünyamin’in başından geçenleri, onların hikâyeleri ile kesişen çok
sayıda karakter ile birlikte okuyoruz. Başlıca yan karakterlerimiz:
Arap
İhsan: Uzun İhsan’ın dayısı. Kabadayı.
Hınzıryedi:
Bağdat Hırsızı. Balmumu maskelerle hırsızlık yapıyor. Domuz eti yediğinden ceza
almışken dilencilerin başına geçiriliyor.
Kubelik:
Bir zamanlar kâtiplik yapan ve kazancını alkole veren ayyaş bir adam. Bulduğu
kerpeten ile dişçilik yapmaya başlar Daha sonra önce hayvan sonra insan cesetlerini
inceleyerek anatomileri hakkında araştırma yapar.
Ebrehe:
Büyük Efendi. İstihbarat teşkilatının başı. Dilencilerin her gün topladıkları
paraları tek tek inceler, siyah bir para aramaktadır. Zamanda geriye gitmek
için çalışmalar yapar. Amacı kıyamet gününden kaçmaktır.
Vardapet:
Bir kilisenin zangocu iken yaptığı düzenbazlık nedeniyle kiliseden kovulur.
Lağımcı olur.
Dertli:
Yıldırımları üzerine çeken dolayısıyla gittiği yerde istenmeyen adam.
Alibaz:
Haylaz bir çocuk. Efrasiyab isimli kahramandan etkilenip çocuklardan oluşan bir
çete kurar. Kırmızı boyalı el izi onun simgesi olur.
Efraim:
Pi sayısının 666 hanesini hesaplama becerisini göstererek istihbarat
teşkilatının başına geçen ilk büyük efendi.
Kitap rüya
içinde rüya; hikâye içinde hikâye anlatıyor. Sonrasında kendimizi bir düş mi
okuduk yoksa gerçek mi diye düşünürken buluyoruz.
"Yeniçeriler kapıyı zorlarken
düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama
hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet,
dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır."
KİTAPTAN SEVDİĞİM
ALINTILAR:
"Ey
kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi
gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl;
böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını
yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri
göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?”
“Ne
var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. Rendekâr
düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum,
dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden
Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi
İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek?
Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun,
kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından
varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu
biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren
bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni
düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”
"Sizler,
hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, Kostantiniye, her şey, sadece ve sadece benim
düşüncemde varsınız" dedi, "Rendekâr yanılıyor: Düşünüyorum, ama
sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde
yaşadığınız dünya".
“
‘Her şey ben ve benim düşüncelerimden ibaret olsa da bu dünyada yaşamak zevkli
bir şey’ diyordu, ‘Sen! Oğlum! Sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. Bana
şu anda dokunuyorsun. Ama ben sana dokunamıyorum. Çünkü düşlere dokunmak mümkün
olabilir mi?’ "
“Her
taraf karanlıktı. Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta
kendisi değil miydi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder