zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Eylül 2022 Çarşamba

ZAMANIN KISA TARİHİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Zamanın Kısa Tarihi

Yazarı: Stephen Hawking

Basım: Alfa Kitap - 38.Basım- 2017

Sayfa: 251

Tür:  Bilim, Araştırma - İnceleme


İNCELEME:

20.yy.’ın dâhilerinden Stephen Hawking kitabın sonuç bölümünde şöyle der: “Kendimizi şaşırtıcı bir dünyada bulmuşuz. Çevremizde gördüklerimizi anlamlandırmak istiyor ve soruyoruz: Evrenin doğası nedir? Evrende bizim yerimiz ne, evren nereden geldi, biz nereden geldik? Evren neden bu biçimde?” Çabasının bu sorulara yanıt bulmak olduğunu söyler. Kitabın satış başarısı da her kesimden insanın bu sorulara olan merakını doğrular niteliktedir.

Kitap birçok bilimsel çalışmaya nazaran sade ve hatta esprili bir dil kullanılarak yazılmaya çalışılmış olsa da pozitif bilimlere, fizik, astronomi, kuantum konularına uzak kişiler için epey zorlayıcı konular barındırmakta. Zihninizi epey yoracak, bir çırpıda okunamayacak bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Yine de evrene, uzaya, zamana dair herkes için müthiş bilgiler içeriyor. Kitap 12 bölümden oluşuyor. Kitabın arkasında kavramları anlamanız adına bir sözlük de yer alıyor.

Bilimsel yayınlarda basım yılı çok önemlidir çünkü bilim asla yerinde saymaz. İlk basımı 1988 olan bu kitap için ise 2017 yılında – ölümünden çok kısa süre önce – yayınlanan 38.basımında, bilim dünyasında bu konularda kat edilen yol ve yeni gelişmeler ile ilgili bilgileri dâhil etmiş yazar.

Neleri okuyoruz bu kitapta; uzay, zaman, genişleyen evren, Einstein’ in Görelilik kuramı, belirsizlik ilkesi, Kuantum fiziği, kütleçekim kanunu, kara delikler, solucan delikleri, ışık dalgaları, parçacık kuramları, kuarklar, kuasarlar, beyaz cüceler, yıldızlar ve çok daha ötesi…

Hawking'e göre evreni anlamamızı sağlayan iki temel kuram var:

1)      Büyük şeylerin dünyasını anlamamızı sağlayan “Genel Görelilik”

2)      Küçük şeylerin dünyasını anlamamızı sağlayan “Kuantum Mekaniği”.

Peki, evrendeki her şeyi açıklamamıza yarayacak tek ve kapsayıcı bir kuram mümkün mü?

Işık hızından daha hızlı gidebilir miyiz?

Zamanda yolculuk etmek mümkün mü? Mümkünse geçmişi değiştirebilir miyiz?

Büyük Patlama ile başlayan ve genişleyen evren bizi bir gün Büyük Çöküş ile mi karşı karşıya bırakacak?

Sayısal kökenli biri olarak beni de yer yer zorladığını itiraf etmeliyim. Yine de hem Hawking’in dâhiyane zekâsı hem de içerdiği bilgilerle tanışmak için okunmalı diyorum.

 

  KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Bilginin en büyük düşmanı cehalet değildir. Bildiğini zannetme sanrısıdır.”

 

“En uzun yolculuklara bile ufak bir adım ile başlanır.”

 

“Evrenin bugünkü durumunu tam olarak ölçmekten bile uzaksak, gelecekteki olayları doğru olarak tahmin etmemiz kesinlikle mümkün olmaz!”

 

“Evren bir başlangıca sahip olduğu müddetçe bir yaratıcıya sahip olduğunu varsayabiliriz. Gelgelelim evren gerçekten de herhangi bir sınıra ya da uca sahip olmayacak şekilde bütünüyle kendine yeter durumdaysa bu durumda ne bir başlangıcı ne de bir sonu olacaktır: eşdeyişle hep var olacaktır. Peki, bu durumda bir yaratıcının yeri neresidir?”


13 Eylül 2022 Salı

PUSLU KITALAR ATLASI


 











KÜNYE

Kitap Adı: Puslu Kıtalar Atlası

Yazarı: İhsan Oktay Anar

Basım: İletişim Yayınları - 59.Basım- 2017

Sayfa:  238

Tür:  Fantastik Kurgu


İNCELEME:

Puslu Kıtalar Atlası, Türk edebiyat tarihindeki ilk fantastik eser olarak anılıyor. Yazım tekniği büyülü gerçeklik olarak nitelendiriliyor. Tarihi bir alt zeminde kurgulanmış fantastik bu roman aynı zamanda felsefe başta olmak üzere metafizik, matematik, kimya, fizik, tıp alanlarından da tatlar barındırıyor. 17.yy. Osmanlı dönemi; İstanbul ve Bağdat bölgelerinde hikâye can buluyor.

Ana karakterlerimiz Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin’dir.

Uzun İhsan Efendi; evden hiç çıkmadan, içtiği uyku şurubundan destek alarak uykuya yatan ve bu sayede gördüğü düşler ile dünyanın atlasını hazırlayan bilge bir adam. Bir gün eline tercümesini yapması için bir kitap verilir. Kitap Rendekar (Ren Descartes) isimli filozofa aittir ve kitapta geçen ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ cümlesinden çok etkilenir.  (Ayrıca Descartes’e göre: Bizim dışımızdaki dünyanın bir aldatmacadan ibaret olması, gerçek olması kadar muhtemeldir.)

Bünyamin; bir gün babasının uyku şurubundan fazlaca içince öldü sanılıp gömülür, sonrasında uyanıp mezardan çıkar. Lağımcılık yapacağı bir iş teklifi alır ve maceraya atılmak için babasından izin alır. Babasının verdiği atlası kendine rehber yaparak yola koyulur. Bir casus kurtarma görevi alırlar ve sonrasında eline siyah bir para geçer.  Bundan sonra onun için her şey değişir.

Uzun İhsan Efendi ve Bünyamin’in başından geçenleri, onların hikâyeleri ile kesişen çok sayıda karakter ile birlikte okuyoruz. Başlıca yan karakterlerimiz:

Arap İhsan: Uzun İhsan’ın dayısı. Kabadayı.

Hınzıryedi: Bağdat Hırsızı. Balmumu maskelerle hırsızlık yapıyor. Domuz eti yediğinden ceza almışken dilencilerin başına geçiriliyor.

Kubelik: Bir zamanlar kâtiplik yapan ve kazancını alkole veren ayyaş bir adam. Bulduğu kerpeten ile dişçilik yapmaya başlar Daha sonra önce hayvan sonra insan cesetlerini inceleyerek anatomileri hakkında araştırma yapar.

Ebrehe: Büyük Efendi. İstihbarat teşkilatının başı. Dilencilerin her gün topladıkları paraları tek tek inceler, siyah bir para aramaktadır. Zamanda geriye gitmek için çalışmalar yapar. Amacı kıyamet gününden kaçmaktır.

Vardapet: Bir kilisenin zangocu iken yaptığı düzenbazlık nedeniyle kiliseden kovulur. Lağımcı olur.

Dertli: Yıldırımları üzerine çeken dolayısıyla gittiği yerde istenmeyen adam.

Alibaz: Haylaz bir çocuk. Efrasiyab isimli kahramandan etkilenip çocuklardan oluşan bir çete kurar. Kırmızı boyalı el izi onun simgesi olur.

Efraim: Pi sayısının 666 hanesini hesaplama becerisini göstererek istihbarat teşkilatının başına geçen ilk büyük efendi.

Kitap rüya içinde rüya; hikâye içinde hikâye anlatıyor. Sonrasında kendimizi bir düş mi okuduk yoksa gerçek mi diye düşünürken buluyoruz.

"Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır."

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

"Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?”

 

“Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. Rendekâr düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata'da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”

 

"Sizler, hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, Kostantiniye, her şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız" dedi, "Rendekâr yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya".

 

“ ‘Her şey ben ve benim düşüncelerimden ibaret olsa da bu dünyada yaşamak zevkli bir şey’ diyordu, ‘Sen! Oğlum! Sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. Bana şu anda dokunuyorsun. Ama ben sana dokunamıyorum. Çünkü düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?’ "

 

“Her taraf karanlıktı. Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?”


9 Eylül 2022 Cuma

VE... SONRAKİ HAYATTAN KIRK ÖYKÜ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Ve… Sonraki Hayattan Kırk Öykü

Yazarı: David Eagleman

Basım: Domingo Yayınevi - 6.Basım- 2017

Sayfa:  127

Tür:  Öykü


İNCELEME:

 “Öldükten sonra başımıza neler gelir? Ve bu insanlığımız hakkında bize neler söyler?“

Birçoğunuz öldükten sonra hayatın varlığını, ne ile karşılaşacağımızı, ne yaşayacağımızı kısaca öldükten sonra bizi neyin beklediği sorusunu aklından geçirmiştir. Bir sinirbilimci olan Eagleman ise bu kitabında, öldükten sonraki hayata dair kısacık 40 adet senaryo ile çıkıyor karşımıza. Ölümden sonraki yaşama ait bu hikâyeler tamamen kurgu olması yanında, müthiş bir zekânın ve hayal gücünün ürünü. Kesinlikle dini bir olgu ya da bilimsel bir açıklama içermiyor. Bazen üzücü, bazen komik, çoğu zaman düşünmeye sevk eden biraz çılgınca kurgusal hikâyeler.

Küçük bir uyarı olarak; eğer katı dini görüşlere sahipseniz, bu gibi konuların sorgulanması konusuna kapalı iseniz kitap size hitap etmeyecektir. Ölümü, Tanrı’yı, yaşamı, ölüm sonrası yaşamı çok farklı boyutlarda ele almış. Bilgi vermek amaçlı, gerçekleri anlatmak mahiyeti taşımayan kurgu hikâyeler olarak bakabilirseniz her kesime hitap edecektir.

Kurgu da olsa, çılgınca da gelse, zihninizde farklı kapılar açacak, etkileyici ve su gibi akıcı bir kitap.

Bazı hikâyelerin aklınızda yer edeceğine eminim. Kendimden örnekle; kitabı okuyalı yıllar olsa da ‘Metafor’ isimli hikâyeyi hala anarım. Hikâye, ölümün son nefesimizi verdiğimizde değil, yaşayıp bizi hatırlayan son kişi dünyadan göçtüğünde gerçekleştiğine dair bir kurgu anlatıyor.

Mezarlıkların yakınından geçerken kendime sorduğum bir sorudur bu: ‘Acaba mezar taşını gördüğüm bu insanı hatırlayan biri kaldı mı dünya üzerinde?’ Ölüm ile Unutulmayı aynı potada eriten yalnız ben değilmişim dedirtti okuduğum hikâye.

Bizi tanıyanların zihninde keyifli anılar bırakmak, güzel hatırlanmak dileğiyle…

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Üç ölüm vardır. Birincisi bedenin işlevini yerine getirmeyi bıraktığı zamandır. İkincisi bedenin mezara sevk edildiği zamandır. Üçüncüsü ise gelecekte, isminizin son defa telaffuz edildiği andır.” (Metamorfoz)

 

“Öldüğünüzü sandığınızda aslında ölmezsiniz. Ölüm iki aşamalı bir süreçtir ve son nefesinizin ardından uyandığınız yer bir tür Araf'tır: kendinizi ölü hissetmezsiniz, ölü gibi görünmezsiniz ve aslında ölü değilsinizdir. Henüz.”

 

“Oysa asıl işareti kaçırdınız. Aslında hayat değil, ölüm bir rüyadır. Daha da garibi, bu sizin rüyanız değil, başkasının rüyasıdır.”

 

“Muhteşem bir yolculuk bekler sizi. Yolda korkulara rastlar onları alt edersiniz, kendinden şüphe nehirleriyle karşılaşır, onları geçersiniz, kibrinizin zirvelerini fark eder, oradan aşağı inersiniz, tepenizde gezinen kendine acıma bulutlarını ayırt eder, altlarından yürüyüp geçersiniz. Yolun sonuna geldiğinizde özgüveniniz artık güçlenmiştir ve yaratıcınızla yüzleşmeye, başyapıta şeklini veren o dehayı bir anlığına da olsa görmeye hazır olduğunuza inanırsınız.”

 

“İnsanlar yavaş yavaş ölümün sona ermesinin, motivasyonun da ölümü anlamına geldiğini keşfetmeye başlarlar. Anlaşılan çok uzun yaşam, kitlelerin afyonudur.”

 

“Her günü bir önceki gün gibi deneyimleyen diğer hayvanların aksine insan, aldırış etmekte, arayışa girmekte, özlem duymakta, hata yapmakta, gıpta etmekte ve acı çekmektedir...”

 

“… Ve Tanrı tüm yaradılışın kaçınılmaz biçimde şöyle sonlandığını düşünerek avunur: Aciz kalan yaratıcılar, kendi elleriyle yarattıklarından köşe bucak kaçar.”