KÜNYE
Kitap Adı:
Auschwitz Kütüphanecisi
Yazarı: Antonio
G. Iturbe
Basım: Pegasus Yayınları – 1.Basım- 2022
Sayfa: 408
Tür: Roman,
Tarihi, Biyografi, Dram
İNCELEME:
Auschwitz
Tutsağı Dita Kraus’un Gerçek Yaşam Öyküsüne Dayanan, Dünyadaki En Küçük –Ve En
Tehlikeli– Kütüphanenin Hikâyesi
Ve
aslında bu minvalde 2.Dünya Savaşında Nazilerin Yahudilere karşı yürüttüğü akıl
almaz soykırımın hikayesi. Hitler’in Aryan Irk yaratma projesinin altında
yürütülen insanlık dışı muamele ve katliam. Tek suçları ise Yahudi olmak.
Faşizmin erişebileceği tüyler ürperten o son nokta. Auschwitz-Birkenau Kampı.
Namıdiğer Ölüm Kampı.
9
yaşındaki Dita Adlerova, annesi Liesl ve babası Hans ile Prag’da yaşamaktadır.
Savaşın kara bulutları gittikçe yaklaşırken Yahudiler üzerindeki baskı da
hissedilmeye başlamıştır. 15 Mart 1939’da ise Nazilerin Prag’a girmesiyle Dita
çocukluğunu o günde bırakır.
Dita
ailesi ile birlikte önce Yahudiler için oluşturulmuş Terezin Gettosuna sürülür.
Sonrasında ise trenlerle Polonya’da inşa edilen 5 toplama kampından biri olan
Auschwitz’e gönderilirler. Bundan sonra dehşet ve korku ile sarmalanmış, ağır
çalışma şartları altında, sürekli açlık, hastalık ve ölüm pençesinde bir hayat
başlar, tabi buna hayat denirse.
Aile
kampı ise çocuklar ve ailelerin birlikte kalması için oluşturulmuştur. Peki
merhametten yoksun Naziler buna neden izin verdi dersiniz? Toplu ölümler kulaktan
kulağa iletilmeye ve Kızıl Haç’ın dikkatini Auschwitz üzerine çekmeye başlamıştır.
Olası bir denetimde aile kampı bir paravan olarak kullanılacaktır.
Aile
kampı içerisinde ise 31. Blok da mahkûmlar tarafından bir okul kurulur. Fredy
Hirsch blok sorumlusudur. ‘Çocuklar, ağır çalışma şartlarında ebeveynlerine
ayak bağı olmasın’ denilerek izin verilmiştir. Naziler için burası bir kreş, mahkûmlar
içinse okuldur. Hirsch gizli de olsa çocukların eğitimden yoksun kalmamaları
gerektiğine inanır. Ancak Nazilerin bilmediği bir sır daha vardır. Kitapların
yasak olduğu kampta 31.Bloğun sekiz kitaptan oluşan gizli bir kütüphanesi
vardır. Hirsch kitaplara hayran bir kız olan Dita’ya kitapları koruma görevini
teklif eder ancak bu iş çok tehlikelidir. Ve 14 yaşındaki Dita Auschwitz’in
Kütüphanecisi olur.
Bunca
dehşetin içinde böyle bir risk alınır mı diye düşünebilirsiniz? Ancak kitaplar
da, ayaklı hikâye anlatıcıları olan öğretmenler de çocuklar için hayata tutunma
kaynağı ve umut olurlar.
Kamp
şartlarından bahsedersek: Sadece sabah verilen su gibi çorba ve akşam verilen
bir parça ekmek ile ağır şatlarda çalışmalar, bitli pireli yataklar, su
neredeyse yok, tuvalet, banyo yok, tifüs ve kolera salgını kol geziyor.
Kadınlar evlatlarına bir parça ekmek daha almak için bedenlerini Nazilere
satıyor. Doktor Ölüm olarak adlandırılan
Dr. Josef Mengele canlı bedenler üzerinde vahşi deneyler yapıyor. İkiz Yahudi
çocuklar da Mengele amcalarınca emanet alınıyor. Ve elemeler… Sürekli trenler dolusu Yahudi
esir aktarımının devam ettiği kampta mahkumlar Dr. Ölüm’ün elemesinden
geçiriliyor. Güçlüler zorlu kamp şartlarında içlerinde bir umut kurtuluşu
beklemeye devam ediyor. Güçsüzler ise önce gaz odalarında boğuluyor, saçları ve
altın dişleri alınıyor sonrasında yakılmaya gönderiliyor, külleri sonsuza dek
Auschwitz’de kalıyor. Annenizin, babanızın, çocuğunuzun veya arkadaşınızın gaz
odalarına götürülüşüne ve ertesi sabah üzerinize havadan küllerinin yağdığına
şahitlik ediyorsunuz.
Gn
gelir Almanlar güç kaybetmeye, çatışma sesleri kamp yakınlarında duyulmaya
başlar. Mahkumlar arasında da umut filizlenmeye başlar. Ancak Kızıl Haç’ın
artık teftişe gelmeyeceği kesinleşince aile kampına ihtiyaç kalmaz. Akabinde mahkumlar
için Bergen-Belsen toplama kampına nakletme kararı çıkar. Hans’ın bedeni
hastalığa dayanamaz ve babasını sonsuza dek Auschwitz’de bırakan Dita için annesi
ile birlikte çok daha zorlu bir mücadele başlar. Bergen-Belsen’de gaz odalarına
gerek yoktur. Yemek neredeyse yok. Su yok. Yerdeki çamuru içip ağır
hastalıklardan ya da açlıktan ölmektedir mahkumlar. Öyle ki hala nefes
alabilenler yerlerinden bile kalkamayacak duruma gelmiştir zaten.
Dita,
annesi ve en yakın arkadaşı Margit yıllar süren mücadeleyi bırakıp artık pes
edecekken mucize gerçekleşir. İngiliz askerleri kamptan içeri girerler. ‘Savaş
Bitti! Özgürsünüz!’. Milyonlarca Yahudi için çok geç kalmış bir mucize. Dita
Prag’a yalnız dönmek zorunda kalır. Ancak hayat ona daimi bir dost ve bir aile
bahşedecektir.
Dita’nın
idolü Hirsch, diğer öğretmenler,
olaylara dayanamayan ve firar eden SS subayı Pestek ile kayıt memuru Rudi
Rosenberg, Otta Keller hepsi apayrı birer hayat hikâyesi. Kitaplar ve bir de
Anne Frank’ın Hatıra Defteri…
Özellikle son 200 sayfayı tüylerim diken diken ve
boğazımda bir yumru ile okudum. Okunması kolay olmasa da mutlaka okunması ve
ders alınması gereken bir kitap. Ne de olsa biz gözümüzü kapattığımızda
gerçekler ve yaşanmışlıklar ortadan kaybolmuyor.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
"Auschwitz'de insan hayatının
hiçbir ederi yoktu, öyle ki bir kurşun bile insandan daha değerli olduğundan
kimseyi vurmaya tenezzül etmiyorlardı. Toplama odalarında Zyklon gazı
kullanıyorlardı çünkü hem ucuzdu hem de sadece bir bidonla yüzlerce kişi
öldürülebiliyordu. Bir endüstriye dönüşmüştü ölüm, ne kadar çok kişiyi içine
alırsa o kadar kârlı sayılırdı."
"- Bilmiyorum Dita tanrının
yaptıklarını sorgulama günahtır.
+ O halde ben günahkârın tekiyim.
- Öyle deme tanrı seni cezalandıracak
+ Daha da mı?
- Cehenneme gidersin
+ Saf saf konuşma Margit. Zaten
cehennemdeyiz."
“ Tanrı karşımda olsaydı onunla ilgili
ne düşündüğümü söyler ve o çarpık merhamet anlayışını yüzüne vururdum.”
''Aslında 'Dönüşüm'ün yazarı, olacakları
herkesten önce tahmin etmişti: İnsanların bir gece içinde canavar yaratıklara
dönüşebileceğini görmüştü .''
“Bak, sana benden bir tavsiye. Ayrıca
bedava. Daha iyi yalan söylemeyi beceremiyorsan daima doğruyu söyle.”
"Korkunun, demir gibi sağlam
fikirleri çürüten pasa benzediğini düşündü.Her şeyi aşındırıyor,
kemiriyordu."
"-Hayat, her hayat çok kısa
sürer. Ancak bir anlığına da olsa mutlu olmayı başarmışsan yaşadığına
değmiştir.
+Bir anlığına! Kısa değil mi?
-Çok kısa. Bir kibritin yanıp sönmesi
kadar kısa süreliğine mutlu olmak yeter."
"Bir kitaba başlamak, seni seyahate
götürecek olan trene binmek gibiydi."
"Gerçekten seçim yapılabilir mi,
yoksa kaderin darbeleri, yemyeşil bir ağacı kuru oduna çeviren balta darbeleri
gibi, istemesen de seni değiştirir mi?"
" 'Gidenler artık acı çekmezler...'
Geride kalanlara ne kadar
acının miras kaldığını kimse bilmezdi."
"Tutsakların hayatta kalma arzusu
öyle büyük bir ahlaki çöküşe sebep oluyordu ki çoğunun korkusu acısı derin bir
kine dönüşüyordu. Diğer insanlara zarar vermenin kendi acılarını hafifleten bir
tür adalet olduğunu sanıyorlardı."
"Doğruyu söylemenin insanı özgür
kıldığını düşündü. Doğruyu söylemek çok saygın ve cesaret isteyen bir
davranıştı. Ama aynı zamanda doğru bazen dokunduğu her şeyi küle
çevirirdi."
"Bir yerlerde bekleyeninin olması,
gece dağ başında yakılan bir kibrit gibiydi. Belki bütün karanlığı
aydınlatmıyordu ama eve dönüş yolunu gösteriyordu."
" Mengele'yle çalışmanın bir
avantajı var. Bizden nefret etmiyor. Nefret etmek için fazla zeki. Belki bu sebepten
ötürü bütün Nazilerden daha korkunç."
"Barışın
da kendi talepleri mevcuttu; savaşın etkileri bir an evvel silinmeliydi."