kısa roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2025 Cumartesi

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Yazarı: Barış Bıçakçı

Basım: İletişim Yayınları–  sesli kitap

Sayfa: 167

Tür: Roman


İNCELEME:

Bizim Büyük Çaresizliğimiz / Barış Bıçakçı

Kitabın isminden etkilenmiş, yazardan ilk kitap olarak seçmiş, çok daha etkileyici ve dolu bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm. Maalesef kitap beklentimi karşılamadı. Önce kısaca konudan bahsedeyim, sonra düşüncemi detaylandırayım.

Ender ve Çetin ilkokul zamanlarından beri yakın dost olan, şimdilerinde 40’lara merdiven dayamış, orta yaş bunalımları ve sorgulamalarında iki ev arkadaşı. Fiziken pek etkileyici tipler değiller. İlişkileri fazlaca yakın ve tuhaf bulunuyor çevrelerce. Sonra okuldan yakın arkadaşları Fikret, ailesinin kaza haberi üzerine, cenaze işlemleri için Amerika’dan gelir, üniversitede okuyan kız kardeşi Nihal’i, dostları Ender ve Çetin ile yaşamak üzere onlara emanet eder döner.  Gencecik ve güzel Nihal bu eve bomba gibi düşer, iki karakterin aklını başından alır. Karakterlerin içsel çatışmalarına tanık oluruz.

Kitap Ender’in Çetin’e hitaben anlatılarından oluşuyor. Bir Mektup, bir Anı gibi. Konu biraz klişe, anlatım ise biraz arabesk geldi bana. Yazar edebiyat yapmak için fazla zorlama, süslü cümleler yerleştirmiş gibiydi sanki. Özgün gelmeyen konuyu da sevmedim. Orta yaşlı iki adamın, arkadaşlarının kardeşi ve kendilerine emanet genç yaştaki kıza şehvet ve şefkat arasında gidip gelmeleri, bir ağabey uyarısıyla şefkat sınırında kalmaya çalışmaları.

Ender ile Çetin arasındaki ilişkinin yazar tarafından yer yer ‘eşcinsellikle karıştırılmaması’ vurgusuna rağmen yoğun biseksüellik algısı yaratılarak verilmesi samimiyetsiz geldi. İki erkek arasındaki dostluk ilişkisi için bence de fazlaca feminen davranışlara sahiplerdi. Ki bence sorun biseksüel olmaları değil zaten; hem öyle algısı yaratılıp hem inkâr edilmesi ve sürekli bu duruma değinilmesi.

Bir de neden Ender, Çetin’e hitaben yazdı? Kitap sonunda hep bir trajedi, dokunaklı bir son bekledim. Kitabı enteresan, ilgi çekici kılacak bir son ile de karşılaşamadım maalesef. Biraz donuk ve duyguyu aktarmakta başarılı bulmadığım bir anlatımdı. Tek sıcak hissettiren anlar, Ankara özlemim ile Ankara sokaklarında dolaştırması oldu. Tavsiye edeceğim bir kitap olamadı malesef. Kitabın filmi de varmış, henüz izlemedim ama anlatım olarak daha naif ve başarılı olduğunu okudum. İlgilenenler için bilgi olsun.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması."

 

"Dostum, her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun?"


"Okumak kimilerine yazmayı öğretir, banaysa yazmamayı öğretti."

 

“Yalnız aklıyla hareket eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha iyi! İnsan duygularıyla insandır.”

 

"Reşit, ömür denen şeyin tedricen yaşanmadığını söylerdi. Gerçekten öyle, her şey birdenbire oluyor. Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun."



3 Temmuz 2025 Perşembe

KÜÇÜK YUVARLAK TAŞLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Küçük Yuvarlak Taşlar

Yazarı: Melisa Kesmez

Basım: İletişim Yayınları– sesli kitap

Sayfa: 84

Tür: Novella


İNCELEME:

Küçük Yuvarlak Taşlar / Melisa Kesmez

Yazarın dördüncü kitabı, benim yazardan okuduğum (aslında dinlediğim) ilk kitap oldu. Daha öncede birkaç kitap dostum tarafından önerilmişti ancak ben yeni fırsat bulabildim yazarın kalemi ile tanışmaya ve çok sevdim. Psikolojik tahliller konusunda başarılı kalemleri hep sevdim.

Kitap 3 hikayeden oluşuyor. Nergis’in, Elif’in ve Mehmet’in hikayesi. Parçalanmış bir aile. Ailenin her üyesi gözünden ayrı ayrı yaşananlara, duygulara bir bakış. Bazen herkesin kendince haklı tarafları, barışmak istediği pişmanlıkları, eritmeye çalıştığı mesafeleri, göstermediği yaraları oluyor.

Dostluk, aşk, annelik, babalık, olmamışlık, tamamlanmamışlık, terk edişler, terk edilişler, pişmanlık, geçici hevesler, zamansız vedalar, yüzleşmeler, yalnızlık, sevgi, bağlılık, umut… Hayatın içinden duygular, gerçekçi ve iyi işlenmiş karakterler, naif ve çok lezzetli bir anlatım.

Yan karakterlerden Gülsüm herkesin sahip olmak isteyeceği bir dost, Nergis ile ilişkilerini kıskanmadım desem yalan.

Yazar öyküleriyle ünlüymüş. Bu kitap ise bütüne bakınca, birbirine bağlı, içiçe geçmiş 3 öyküden oluşan bir kısa roman olmuş. Kısacık ama çokça üzerine düşündüren bir kitap. Bu tanışma sonrası yazarın diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum. Kesinlikle tavsiye ederim.

Şuraya küçük de bir sohbet olsun diyerek ekleyeyim. Bir süredir çok aktif olamıyorum, merak edenler için taşınıyorum, her yer koli, bende deli yorgunluk. Aktif okumaya zaman ayıramadığımdan, en azından yorgunluktan yığıldığım anlarda bari dinleyeyim diyerek sesli kitaptan dinledim ben kitabı. Gökçe Eyüboğlu seslendirmesi de çok başarılıydı, takdiri de atlamayayım. Yoğun okumalarıma döneceğim günleri iple çekiyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın.

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Toprak ayağımızın altında yumuşacık, kırmızı. Bacaklarımızı ısıran dikenlere aldırmıyoruz. Çalıların içinde bin bir çeşit hışırtı, kıpırtı, çıtırtı, vızıltı... Kuşlar, böcekler, taşlar... Uçanlar, koşanlar, sürünenler, sıçrayanlar ve dahi öylece durmayı seçenler. Doğa, yavaş yavaş yükselen güneşle birlikte başlıyor günlük serüvenine. Hep birlikte uyanıyoruz. Hep birlikte yaşayacağız gelen günü. Birimiz diğerimizden ne daha az ne daha çok var olacak. Her şey yan yana ve her nasılsa öyle.”

 

“Normal şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey sadece anlık.  Lunapark treni gibi hızla çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk.”

 

“Çocuklar sağlam bir zemin arıyordu büyümek için. Dünyanın tekinsiz halleri karşısında yanlarında durunca kendilerini emin ellerde hissettikleri birini. Onları bırakmayacak, onlara “Merak etme, ben buradayım” diyecek biri. Gönülsüz ebeveynlik bir çocuğun başına gelebilecek en fena şeydi.”

 

“Hayatın bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozamadığı insanlar vardı hala. Dünya arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke nazikçe uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara.”

 

“Sevgi ne zarif bir şeydi. Yumuşacık yastıklar seriyordu düşenin altına.”

 

25 Aralık 2023 Pazartesi

ŞEYTANIN ÇIRAĞI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Şeytanın Çırağı

Yazarı: Şiro Hamao

Basım: İthaki Yayınları– 10.Basım- 2022

Sayfa: 128

Tür: Novella, Polisiye


İNCELEME:

Şiro Hamao savcılık görevinden istifa edip kendi hukuk bürosunu açmış ve dedektiflik öyküleri yazmaya başlamış. Yazdığı öykülerle de Japon polisiyesinin temellerini atan yazarlardan biri olmuş.

Şeytanın Çırağı 2 bağımsız novella içeriyor:

İlk uzun hikaye ‘Şeytanın Çırağı’ nda kendisine hastalıklı şekilde bağlı- bağımlı demek daha doğru olabilir- eşinden bir türlü ayrılamayan adamın kurduğu bir cinayet planı itirafını, davanın savcısı ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan Savcı Tsuchida’ya gönderdiği mektuptan okuyoruz. Eizo Shimamura hem içindeki kötülüğün sebebi olarak eski arkadaşı savcıyı suçluyor hem de ondan yardım istiyor. Eşini öldürmeyi planlayan adam sevgilisinin cesedi ile karşılaşmış, yakalanan günlük sayfalarındaki notlar nedeniyle tutuklanmıştır. Peki nasıl oldu da kurban sevgilisi oluverdi? Eizo masum mu? Savcı yardım edecek mi?

İkinci hikayemiz olan ‘Onları Öldürdü mü?’ ise genç bir avukatın işlenen cinayetin perde arkasını araştırmasını konu alıyor. Michiko-Seizo Oda çifti öldürülür ve arkadaşları İchiro Ödera olay yerinde cinayet aletiyle yakalanıp suçu da kabul eder. Güzel Michiko hakkında dedikodular olan, sadakatli davranmayan bir kadındır. Kocası Seizo ise hastadır. Ancak avukatın aklına yatmayan durumlar vardır ve gencin masum olduğuna inanmaktadır. Ve sonradan ortaya çıkan günlük neler anlatmaktadır? İchiro neden cinayeti üstlenmiş olsun ki? Avukat bir yere varabilecek mi?

İki cinayet, iki sanık, iki günlük, iki itiraf. İtiraflar doğru mu? Sanıklar suçlu mu?

Oldukça yalın ve akıcı bir dili var kitabın. İlk hikaye ortalarında veriyor aslında tüm olayı ancak yine de nasıl sonuçlanacağını merak ediyorsunuz. İkinci hikaye ise sonuna kadar heyecanını koruyor. İki hikayeyi de severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kanunlar adalet için vardır. Doğru olanın yanında olmakla övünür. Ama kim bilir kaç kanun, adaletsizlik için kullanılmıştır! Dahası adaletsizlik, kanunlardan kim bilir ne kadar güçlü, ne kadar diktatörce faydalanmıştır!”

 

“Suç tarihi incelendiğinde, işlenen suçların açığa çıkma sürecinde, bir suçlu için en tehlikeli şeyin kendi vicdanı olduğu görülür.”

 

“Adalet! Senin adına kim bilir kaç kez kan döküldü!”

 

"Hayat güller serpilmiş bir yol değildir. Bir savaştır; savaşmalıyız."

 


23 Mayıs 2023 Salı

İNCİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: İnci

Yazarı: John Steinbeck

Basım: Sel Yayıncılık– 18.Basım- 2021

Sayfa: 101

Tür: Roman, Novella, Dram


İNCELEME:

Nobel Edebiyat Ödüllü yazar John Steinbeck’den yoksulluğun trajedisini ve insanlığın para karşısındaki gözü dönmüşlüğünün getirdiği felaketleri konu edinen bir kısa roman İnci.

Kino, karısı Juana ve bebekleri Coyotito ile birlikte, yoksul ama mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye çalışan Kızılderili bir ailedir. Kino dedesinden kalma kano ile denizde inci avcılığı yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Etnik kökenleri nedeniyle iş yaptıkları insanlarca hor görülürler.

Yine de Kino ailesinin içinde huzur bulmaktadır. Karısı ve minik oğluna baktığında kulağında huzurlu ve yumuşak ‘Ailenin Türküsü’ yankılanır. Ancak bir gün bebeklerini bir akrep sokar ve çare için doktora koşarlar. Doktor ise Kızılderili ve yoksul aileye yardıma yanaşmaz. Kino’nun gururu incinir. Hemen oğlunu sağlığına kavuşturacak parayı bulmak için denize açılır ve inci peşine düşer. Talihi ona, o zamana kadar bulunan en büyük inciyi sunar. Ya da talihsizliği mi demeli?

Refah ve mutluluk kaynağı olacağına inandığımız beklentilerimiz felaketimiz olabilir mi?

İnciyi paraya çevirmeye çalışırken yaşanan sınavlar, başlarına gelen kötülükler ve trajediler, peşlerindeki insanlardan kurtulmak için girdikleri kaçış mücadelesi.

Hani biz Yeşilçam filmlerinden aşinayızdır ya. Bir şekilde parayı bulan yoksul ve saf karakterimiz önce çevresinin ilgi odağı olur. Hemen akabinde de kötü niyetli kişilerin. Bir şeylerin farkına vardığında ya çok geç olmuştur ya da hayata ve insanlığa karşı tüm umutlarını yitirmiştir. Sonunda kimseye faydası olmaz gelenin.

Ancak Kino ve Juana’yı ise çok daha büyük bir yıkım beklemektedir.

İncinin Türküsü önce umudun türküsüne karışırken, daha sonra kötülüğün ve düşmanlığın türküsü ile birlikte yankılanacaktır. Ailenin Türküsü ise bir çığlığa, bir feryada dönüşür.

Kino’nun denizin derinliklerinden çıkardığı inci, insanlığın derinliklerine ve yaşadığımız dünyaya ayna oluyor. Umudun, hırsın, açgözlülüğün, sahtekârlığın, kötülüğün, yitirilişin, kederin, vazgeçişin üzerine bir bir yansıyor.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir. Bazen şans ters dönebilir yoksa. Ayarında istemeyi bilmeli kişi.”

 

“İnsanoğlu için açgözlü denmiştir her zaman. Elindekiyle yetinmeyip hep daha fazlasını istediği söylenir. Bunlar küçümseme dolu, eleştiri niteliğinde söylenmiş sözlerdir. Oysa istemek insanın en büyük yeteneklerinden biridir ve onu, bulduğuyla yetinen hayvan türlerinden üstün kılar.”

 

“Ta beşikten mezara dolandırıldığımızı biliyoruz yine de yaşamayı sürdürüyoruz.”

 

“- Dostlarım beni korur.

- Kendi başları derde girmediği sürece.”

 

“Bir hayal bir kere düşünülmeye görsün, öbür gerçeklerin arasındaki yerini alır ve bir daha asla yıkılmaz ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.”

 

“İncinin yitip gidişi, kendi değerlerinin kıymetini bilmeyenlere verilen bir cezaymış.”

 

"Ve incinin ezgisi bir fısıltıya döndü, silindi gitti."


18 Mayıs 2023 Perşembe

ÖLÜMCÜL YUMURTALAR


 










KÜNYE

Kitap Adı: Ölümcül Yumurtalar

Yazarı: Mihail Bulgakov

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 11.Basım- 2022

Sayfa: 124

Tür: Bilimkurgu


İNCELEME:

Bulgakov’un inceden Sovyet rejimini eleştirdiği, bilimkurgu altında siyasi ve toplumsal konulara değindiği eserinde iktidarın, bilginin kötüye kullanımının sonuçlarına işaret ediliyor.

Moskova Devlet Zooloji Enstitüsü Müdürü ve Zooloji Profesörü Vladimir İpatyeviç Persikov, asistanı Pyotr Stepanoviç İvanov ile amfibiler üzerine çalışmaktadır.

Persikov bir gün mikroskop altında çalışırken altındaki doku hücrelerinin çok hızlı büyümesine neden olan kızıl bir ışın keşfeder. Kurbağa yumurtaları üzerinde nasıl bir etkisi olacağını merak eder. Hemen İvanov’un da desteğiyle mercek ve aynalardan mikroskoptan daha büyük ve harici bir düzenek hazırlarlar.

Deney sonucunda aşırı büyüklükte ve agresif kurbağalar oluşur. Kontrolsüz deney nedeniyle kurbağalarla baş edememeye başlayınca hizmetli Pankrat’ın da desteğiyle kurbağaları öldürürler. Her ne kadar Persikov bu icadını saklamaya çalışsa da ‘Yaşam Işını’ basına sızar. Tüm gazeteciler Persikov ile görüşmeye çalışır.

Tam da bu çalışmalar üzerine Rusya’da tavuk vebası baş gösterir ve tüm tavuklar itlaf edilir. Tüm yumurtalar da toplatılıp yok edilir. Salgın bir şekilde kontrol altına alınır ancak ülkede ki tavuk ve yumurta kıtlığına acil çözüm aranır.

Persikov da yaşam ışınının sürüngen ve devekuşu yumurtalarında nasıl etki göstereceğini merak etmektedir ve çalışmalarını geliştirmek için Amerika’dan yumurta sipariş eder.

Devlet ise çözümü profesörün buluşunda görür. Kremlin’den resmi bir belge ile Aleksandr Semyonoviç Rokk isimli bir adam profesör ile görüşmeye gelir. Elindeki talimatnamede tavuk yumurtaları ile deney yapılacağı ve mercek düzeneğine geçici süre ile el konulacağı bildirilir. Henüz bilimsel bir çalışma yapılmamış, net sonuçlar alınmamış olunmasına rağmen deney düzeneği Rokk tarafından alınır ve çiftliğe kurulur. Rokk alınan karar üzerine Amerika’dan tavuk yumurtalarını sipariş etmiştir. Çiftlikte çalışanlardan da bir ekip kurar.

Ancak meydana gelen karışıklık ve ehil olmayan ellerde yapılan deney ülkeyi savaş alanına çevirecektir.

Bilimin ve bilginin yetkin olmayan ellerde neye dönüşebileceğini gösteren Ölümcül Yumurtalar oldukça sürükleyici ve okuması keyifli bir kısa roman. Özellikle biyolog ya da doğa bilimleri ile ilgilenenler için anlatılanlara mesleki aşinalık açısından çok daha ilgi çekici olacağını düşünüyorum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Sizin yumurtalara şeytan işi diyorlar. Makineden yumurta çıkartmak günahmış…”

 

“Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmıştır.”

 

“Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.”

 

“Gözlerinden anlaşıldığı üzere onu en çok etkileyen şey, tavana kadar uzanan kitaplarla dolu on iki raflı kitaplıktı.”

 

"En iyi ve en güçlü olanlar kazanıyordu ve bu en iyiler korkunçtu."