18 Mayıs 2023 Perşembe

AUSCHWITZ KÜTÜPHANECİSİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Auschwitz Kütüphanecisi

Yazarı: Antonio G. Iturbe

Basım:  Pegasus Yayınları – 1.Basım- 2022

Sayfa: 408

Tür: Roman, Tarihi, Biyografi, Dram


İNCELEME:

Auschwitz Tutsağı Dita Kraus’un Gerçek Yaşam Öyküsüne Dayanan, Dünyadaki En Küçük –Ve En Tehlikeli– Kütüphanenin Hikâyesi

Ve aslında bu minvalde 2.Dünya Savaşında Nazilerin Yahudilere karşı yürüttüğü akıl almaz soykırımın hikayesi. Hitler’in Aryan Irk yaratma projesinin altında yürütülen insanlık dışı muamele ve katliam. Tek suçları ise Yahudi olmak. Faşizmin erişebileceği tüyler ürperten o son nokta. Auschwitz-Birkenau Kampı. Namıdiğer Ölüm Kampı.

9 yaşındaki Dita Adlerova, annesi Liesl ve babası Hans ile Prag’da yaşamaktadır. Savaşın kara bulutları gittikçe yaklaşırken Yahudiler üzerindeki baskı da hissedilmeye başlamıştır. 15 Mart 1939’da ise Nazilerin Prag’a girmesiyle Dita çocukluğunu o günde bırakır.

Dita ailesi ile birlikte önce Yahudiler için oluşturulmuş Terezin Gettosuna sürülür. Sonrasında ise trenlerle Polonya’da inşa edilen 5 toplama kampından biri olan Auschwitz’e gönderilirler. Bundan sonra dehşet ve korku ile sarmalanmış, ağır çalışma şartları altında, sürekli açlık, hastalık ve ölüm pençesinde bir hayat başlar, tabi buna hayat denirse.

Aile kampı ise çocuklar ve ailelerin birlikte kalması için oluşturulmuştur. Peki merhametten yoksun Naziler buna neden izin verdi dersiniz? Toplu ölümler kulaktan kulağa iletilmeye ve Kızıl Haç’ın dikkatini Auschwitz üzerine çekmeye başlamıştır. Olası bir denetimde aile kampı bir paravan olarak kullanılacaktır.

Aile kampı içerisinde ise 31. Blok da mahkûmlar tarafından bir okul kurulur. Fredy Hirsch blok sorumlusudur. ‘Çocuklar, ağır çalışma şartlarında ebeveynlerine ayak bağı olmasın’ denilerek izin verilmiştir. Naziler için burası bir kreş, mahkûmlar içinse okuldur. Hirsch gizli de olsa çocukların eğitimden yoksun kalmamaları gerektiğine inanır. Ancak Nazilerin bilmediği bir sır daha vardır. Kitapların yasak olduğu kampta 31.Bloğun sekiz kitaptan oluşan gizli bir kütüphanesi vardır. Hirsch kitaplara hayran bir kız olan Dita’ya kitapları koruma görevini teklif eder ancak bu iş çok tehlikelidir. Ve 14 yaşındaki Dita Auschwitz’in Kütüphanecisi olur.

Bunca dehşetin içinde böyle bir risk alınır mı diye düşünebilirsiniz? Ancak kitaplar da, ayaklı hikâye anlatıcıları olan öğretmenler de çocuklar için hayata tutunma kaynağı ve umut olurlar.

Kamp şartlarından bahsedersek: Sadece sabah verilen su gibi çorba ve akşam verilen bir parça ekmek ile ağır şatlarda çalışmalar, bitli pireli yataklar, su neredeyse yok, tuvalet, banyo yok, tifüs ve kolera salgını kol geziyor. Kadınlar evlatlarına bir parça ekmek daha almak için bedenlerini Nazilere satıyor.  Doktor Ölüm olarak adlandırılan Dr. Josef Mengele canlı bedenler üzerinde vahşi deneyler yapıyor. İkiz Yahudi çocuklar da Mengele amcalarınca emanet alınıyor.  Ve elemeler… Sürekli trenler dolusu Yahudi esir aktarımının devam ettiği kampta mahkumlar Dr. Ölüm’ün elemesinden geçiriliyor. Güçlüler zorlu kamp şartlarında içlerinde bir umut kurtuluşu beklemeye devam ediyor. Güçsüzler ise önce gaz odalarında boğuluyor, saçları ve altın dişleri alınıyor sonrasında yakılmaya gönderiliyor, külleri sonsuza dek Auschwitz’de kalıyor. Annenizin, babanızın, çocuğunuzun veya arkadaşınızın gaz odalarına götürülüşüne ve ertesi sabah üzerinize havadan küllerinin yağdığına şahitlik ediyorsunuz.

Gn gelir Almanlar güç kaybetmeye, çatışma sesleri kamp yakınlarında duyulmaya başlar. Mahkumlar arasında da umut filizlenmeye başlar. Ancak Kızıl Haç’ın artık teftişe gelmeyeceği kesinleşince aile kampına ihtiyaç kalmaz. Akabinde mahkumlar için Bergen-Belsen toplama kampına nakletme kararı çıkar. Hans’ın bedeni hastalığa dayanamaz ve babasını sonsuza dek Auschwitz’de bırakan Dita için annesi ile birlikte çok daha zorlu bir mücadele başlar. Bergen-Belsen’de gaz odalarına gerek yoktur. Yemek neredeyse yok. Su yok. Yerdeki çamuru içip ağır hastalıklardan ya da açlıktan ölmektedir mahkumlar. Öyle ki hala nefes alabilenler yerlerinden bile kalkamayacak duruma gelmiştir zaten.

Dita, annesi ve en yakın arkadaşı Margit yıllar süren mücadeleyi bırakıp artık pes edecekken mucize gerçekleşir. İngiliz askerleri kamptan içeri girerler. ‘Savaş Bitti! Özgürsünüz!’. Milyonlarca Yahudi için çok geç kalmış bir mucize. Dita Prag’a yalnız dönmek zorunda kalır. Ancak hayat ona daimi bir dost ve bir aile bahşedecektir.

Dita’nın idolü Hirsch, diğer öğretmenler, olaylara dayanamayan ve firar eden SS subayı Pestek ile kayıt memuru Rudi Rosenberg, Otta Keller hepsi apayrı birer hayat hikâyesi. Kitaplar ve bir de Anne Frank’ın Hatıra Defteri…

Özellikle son 200 sayfayı tüylerim diken diken ve boğazımda bir yumru ile okudum. Okunması kolay olmasa da mutlaka okunması ve ders alınması gereken bir kitap. Ne de olsa biz gözümüzü kapattığımızda gerçekler ve yaşanmışlıklar ortadan kaybolmuyor.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

"Auschwitz'de insan hayatının hiçbir ederi yoktu, öyle ki bir kurşun bile insandan daha değerli olduğundan kimseyi vurmaya tenezzül etmiyorlardı. Toplama odalarında Zyklon gazı kullanıyorlardı çünkü hem ucuzdu hem de sadece bir bidonla yüzlerce kişi öldürülebiliyordu. Bir endüstriye dönüşmüştü ölüm, ne kadar çok kişiyi içine alırsa o kadar kârlı sayılırdı."

 

"- Bilmiyorum Dita tanrının yaptıklarını sorgulama günahtır.

+ O halde ben günahkârın tekiyim.

- Öyle deme tanrı seni cezalandıracak

+ Daha da mı?

- Cehenneme gidersin

+ Saf saf konuşma Margit. Zaten cehennemdeyiz."

 

“ Tanrı karşımda olsaydı onunla ilgili ne düşündüğümü söyler ve o çarpık merhamet anlayışını yüzüne vururdum.”

 

 

''Aslında 'Dönüşüm'ün yazarı, olacakları herkesten önce tahmin etmişti: İnsanların bir gece içinde canavar yaratıklara dönüşebileceğini görmüştü .''

 

“Bak, sana benden bir tavsiye. Ayrıca bedava. Daha iyi yalan söylemeyi beceremiyorsan daima doğruyu söyle.”

 

"Korkunun, demir gibi sağlam fikirleri çürüten pasa benzediğini düşündü.Her şeyi aşındırıyor, kemiriyordu."

 

"-Hayat, her hayat çok kısa sürer. Ancak bir anlığına da olsa mutlu olmayı başarmışsan yaşadığına değmiştir.

+Bir anlığına! Kısa değil mi?

-Çok kısa. Bir kibritin yanıp sönmesi kadar kısa süreliğine mutlu olmak yeter."

 

 

"Bir kitaba başlamak, seni seyahate götürecek olan trene binmek gibiydi."

 

"Gerçekten seçim yapılabilir mi, yoksa kaderin darbeleri, yemyeşil bir ağacı kuru oduna çevi­ren balta darbeleri gibi, istemesen de seni değiştirir mi?"

 

" 'Gidenler artık acı çekmezler...'

   Geride kalanlara ne kadar acının miras kaldığını kimse bilmezdi."

     

"Tutsakların hayatta kalma arzusu öyle büyük bir ahlaki çöküşe sebep oluyordu ki çoğunun korkusu acısı derin bir kine dönüşüyordu. Diğer insanlara zarar vermenin kendi acılarını hafifleten bir tür adalet olduğunu sanıyorlardı."

 

"Doğruyu söylemenin insanı özgür kıldığını düşündü. Doğruyu söylemek çok saygın ve cesaret isteyen bir davranıştı. Ama aynı zamanda doğru bazen dokunduğu her şeyi küle çevirirdi."

 

"Bir yerlerde bekleyeninin olması, gece dağ başında yakılan bir kibrit gibiydi. Belki bütün karanlığı aydınlatmıyordu ama eve dönüş yolunu gösteriyordu."

 

" Mengele'yle çalışmanın bir avantajı var. Bizden nefret etmiyor. Nefret etmek için fazla zeki. Belki bu sebepten ötürü bütün Nazilerden daha korkunç."

 

"Barışın da kendi talepleri mevcuttu; savaşın etkileri bir an evvel silinmeliydi."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder