novella etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
novella etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2025 Cumartesi

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Yazarı: Barış Bıçakçı

Basım: İletişim Yayınları–  sesli kitap

Sayfa: 167

Tür: Roman


İNCELEME:

Bizim Büyük Çaresizliğimiz / Barış Bıçakçı

Kitabın isminden etkilenmiş, yazardan ilk kitap olarak seçmiş, çok daha etkileyici ve dolu bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm. Maalesef kitap beklentimi karşılamadı. Önce kısaca konudan bahsedeyim, sonra düşüncemi detaylandırayım.

Ender ve Çetin ilkokul zamanlarından beri yakın dost olan, şimdilerinde 40’lara merdiven dayamış, orta yaş bunalımları ve sorgulamalarında iki ev arkadaşı. Fiziken pek etkileyici tipler değiller. İlişkileri fazlaca yakın ve tuhaf bulunuyor çevrelerce. Sonra okuldan yakın arkadaşları Fikret, ailesinin kaza haberi üzerine, cenaze işlemleri için Amerika’dan gelir, üniversitede okuyan kız kardeşi Nihal’i, dostları Ender ve Çetin ile yaşamak üzere onlara emanet eder döner.  Gencecik ve güzel Nihal bu eve bomba gibi düşer, iki karakterin aklını başından alır. Karakterlerin içsel çatışmalarına tanık oluruz.

Kitap Ender’in Çetin’e hitaben anlatılarından oluşuyor. Bir Mektup, bir Anı gibi. Konu biraz klişe, anlatım ise biraz arabesk geldi bana. Yazar edebiyat yapmak için fazla zorlama, süslü cümleler yerleştirmiş gibiydi sanki. Özgün gelmeyen konuyu da sevmedim. Orta yaşlı iki adamın, arkadaşlarının kardeşi ve kendilerine emanet genç yaştaki kıza şehvet ve şefkat arasında gidip gelmeleri, bir ağabey uyarısıyla şefkat sınırında kalmaya çalışmaları.

Ender ile Çetin arasındaki ilişkinin yazar tarafından yer yer ‘eşcinsellikle karıştırılmaması’ vurgusuna rağmen yoğun biseksüellik algısı yaratılarak verilmesi samimiyetsiz geldi. İki erkek arasındaki dostluk ilişkisi için bence de fazlaca feminen davranışlara sahiplerdi. Ki bence sorun biseksüel olmaları değil zaten; hem öyle algısı yaratılıp hem inkâr edilmesi ve sürekli bu duruma değinilmesi.

Bir de neden Ender, Çetin’e hitaben yazdı? Kitap sonunda hep bir trajedi, dokunaklı bir son bekledim. Kitabı enteresan, ilgi çekici kılacak bir son ile de karşılaşamadım maalesef. Biraz donuk ve duyguyu aktarmakta başarılı bulmadığım bir anlatımdı. Tek sıcak hissettiren anlar, Ankara özlemim ile Ankara sokaklarında dolaştırması oldu. Tavsiye edeceğim bir kitap olamadı malesef. Kitabın filmi de varmış, henüz izlemedim ama anlatım olarak daha naif ve başarılı olduğunu okudum. İlgilenenler için bilgi olsun.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması."

 

"Dostum, her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun?"


"Okumak kimilerine yazmayı öğretir, banaysa yazmamayı öğretti."

 

“Yalnız aklıyla hareket eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha iyi! İnsan duygularıyla insandır.”

 

"Reşit, ömür denen şeyin tedricen yaşanmadığını söylerdi. Gerçekten öyle, her şey birdenbire oluyor. Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun."



3 Temmuz 2025 Perşembe

KÜÇÜK YUVARLAK TAŞLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Küçük Yuvarlak Taşlar

Yazarı: Melisa Kesmez

Basım: İletişim Yayınları– sesli kitap

Sayfa: 84

Tür: Novella


İNCELEME:

Küçük Yuvarlak Taşlar / Melisa Kesmez

Yazarın dördüncü kitabı, benim yazardan okuduğum (aslında dinlediğim) ilk kitap oldu. Daha öncede birkaç kitap dostum tarafından önerilmişti ancak ben yeni fırsat bulabildim yazarın kalemi ile tanışmaya ve çok sevdim. Psikolojik tahliller konusunda başarılı kalemleri hep sevdim.

Kitap 3 hikayeden oluşuyor. Nergis’in, Elif’in ve Mehmet’in hikayesi. Parçalanmış bir aile. Ailenin her üyesi gözünden ayrı ayrı yaşananlara, duygulara bir bakış. Bazen herkesin kendince haklı tarafları, barışmak istediği pişmanlıkları, eritmeye çalıştığı mesafeleri, göstermediği yaraları oluyor.

Dostluk, aşk, annelik, babalık, olmamışlık, tamamlanmamışlık, terk edişler, terk edilişler, pişmanlık, geçici hevesler, zamansız vedalar, yüzleşmeler, yalnızlık, sevgi, bağlılık, umut… Hayatın içinden duygular, gerçekçi ve iyi işlenmiş karakterler, naif ve çok lezzetli bir anlatım.

Yan karakterlerden Gülsüm herkesin sahip olmak isteyeceği bir dost, Nergis ile ilişkilerini kıskanmadım desem yalan.

Yazar öyküleriyle ünlüymüş. Bu kitap ise bütüne bakınca, birbirine bağlı, içiçe geçmiş 3 öyküden oluşan bir kısa roman olmuş. Kısacık ama çokça üzerine düşündüren bir kitap. Bu tanışma sonrası yazarın diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum. Kesinlikle tavsiye ederim.

Şuraya küçük de bir sohbet olsun diyerek ekleyeyim. Bir süredir çok aktif olamıyorum, merak edenler için taşınıyorum, her yer koli, bende deli yorgunluk. Aktif okumaya zaman ayıramadığımdan, en azından yorgunluktan yığıldığım anlarda bari dinleyeyim diyerek sesli kitaptan dinledim ben kitabı. Gökçe Eyüboğlu seslendirmesi de çok başarılıydı, takdiri de atlamayayım. Yoğun okumalarıma döneceğim günleri iple çekiyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın.

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Toprak ayağımızın altında yumuşacık, kırmızı. Bacaklarımızı ısıran dikenlere aldırmıyoruz. Çalıların içinde bin bir çeşit hışırtı, kıpırtı, çıtırtı, vızıltı... Kuşlar, böcekler, taşlar... Uçanlar, koşanlar, sürünenler, sıçrayanlar ve dahi öylece durmayı seçenler. Doğa, yavaş yavaş yükselen güneşle birlikte başlıyor günlük serüvenine. Hep birlikte uyanıyoruz. Hep birlikte yaşayacağız gelen günü. Birimiz diğerimizden ne daha az ne daha çok var olacak. Her şey yan yana ve her nasılsa öyle.”

 

“Normal şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey sadece anlık.  Lunapark treni gibi hızla çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk.”

 

“Çocuklar sağlam bir zemin arıyordu büyümek için. Dünyanın tekinsiz halleri karşısında yanlarında durunca kendilerini emin ellerde hissettikleri birini. Onları bırakmayacak, onlara “Merak etme, ben buradayım” diyecek biri. Gönülsüz ebeveynlik bir çocuğun başına gelebilecek en fena şeydi.”

 

“Hayatın bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozamadığı insanlar vardı hala. Dünya arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke nazikçe uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara.”

 

“Sevgi ne zarif bir şeydi. Yumuşacık yastıklar seriyordu düşenin altına.”

 

23 Mart 2024 Cumartesi

BİR KEDİ, BİR ADAM, İKİ KADIN

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın

Yazarı: Cuniçiro Tanizaki

Basım: İthaki Yayınları– 1.Basım- 2022

Sayfa: 125

Tür: Novella


İNCELEME:

Bir Kedi Bir Adam İki Kadın, Japon edebiyatının usta yazarlarından Cuniçiro Tanizaki tarafından yazılmış trajikomik bir novella. Yazardan okuduğum ilk kitap oldu. Ben İthaki Yayınlarından okudum. İlgili baskıda çevirmen Alper Kaan Bilir tarafından yazılmış önsöz de oldukça dikkat çeken bir metin olmuş.

Önsöz Japon ve Türk edebiyatının genel unsurlarından, bireycilik yaklaşımının her ikisinde nasıl tezahür ettiğinden, Tanizaki’nin biyografisinden, eserlerinin konularından ve nasıl ele alındığından bahsediyor. Başlı başına bir deneme niteliğindeki bu yazıya ait tek eleştirim edebiyatta bireysellik konusunda Türk edebiyatı için: “Ah, bizim de böyle bir edebiyatımız olsaydı…” demesi. Yerinde bir eleştiri olmadığını düşünüyorum.

Kitap adından da anlaşılacağı üzere kedisi nedeniyle eski ve yeni karısı arasında kalan bir adamı konu alıyor. Önsözden öğrendiğim üzere Tanizaki eserlerinde erkek karakterleri pasif, kadın karakterleri güçlü işliyormuş ki bu durum bu kitapta da okuyucuya yansıyor.

Şozo çocuk ruhlu, iradesiz, sorumluluk duygusu zayıf bir adam. Şozonun annesi Orin, gelini Şinako’dan pek haz etmez. Şinako, Şozo’nun kedisi Lili’ye karşı aşırı düşkünlüğünü de kıskanır, bu aralarında huzursuzluk yaratır. Orin, maddi durumu çok iyi olan erkek kardeşinin kızı Fukuko ile oğlu Şozo nun arasını yapmak için her fırsatı değerlendirir. Şozo, Şinako’yu terk eder ve Fukuko ile evlenir.

Şinako, eski kocası Şozo’nun yeni eşi Fukuko’ya yazdığı mektupta sıradışı bir istekte bulunur: Şozo’nun çok sevdiği kedisi Lili. Yeni gelin Fukuko’da kocasının Lili’ye aşırı ilgisini kendine tehdit olarak görür ve kayınvalidesi ile işbirliği yapıp kediyi Şinako’ya gönderir. Şinako’nun planını biraz geç anlar. Şinako, eski kocası Şozo’yu zamanı gelince geri kazanmak için güçlü bir hamlenin derdindedir.  Kedi Lili’nin gidişi evde dengelerin değişmesine neden olur. Şozo, Lili’nin özlemine dayanabilecek mi? Kedi Lili üzerinden her karakter kendi içsel durumunu sorgulamaya ve özeleştirisini yapmaya, kendi hatalarını görmeye başlar.

Kedi ile ilgili betimlemeler, bir kedi ile yaşam, kedi sevgisi çok güzel aktarılmıştı. Kedi severlerin çok seveceğini düşünüyorum. Akıcı ve sade bir dili olan kısa bir öykü. Ancak kitap tatmin edici bir sonuca bağlanmadan bitiyor. Sanırım bunun sebebi yazarın kitaplarında bir sondan ve olaydan ziyade karakterlerine, iradesizlik, kararlardan kaçış, bireysellik gibi temalara odaklanılmasını istediğinden olabilir. Bu açıdan karakter analizleri başarılıydı. Tabi sırf kedi Lili için bile okuması keyifliydi.

 


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kedilerin de kendine göre bir bildiği vardır, insanın kalbini apaçık görürler.”

 

"Kedilerin asıl yüzünü tanımayan insanlardan, onların köpeklere nazaran duygusuz olduğunu, asosyal ve bencil olduğunu duymuştu. Ve o zaman içinden, Siz bir kediyle beraber yaşanan yılları tecrübe etmemişsiniz, onların tatlılığını ne bileceksiniz ki... diye geçirmişti."

 

“Arzular güçlüdür ve onlarla yüzleşmek zordur. Ama yüzleşmeyen insan da kendini tanımamış olur. Kendi zihninin herhangi bir parçasını reddedenler, bir parçası eksik kişiler olarak kalırlar.”

 

“Kalp denen ufacık makine, insanın yükünü nasıl taşıyacak?”

 

“Haddi zatında, insanın kaderini Tanrı'dan başkası bilmezken, başkasının mutluluğuna sövmek veya kıskanmak salaklıktır yani.”


25 Aralık 2023 Pazartesi

ŞEYTANIN ÇIRAĞI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Şeytanın Çırağı

Yazarı: Şiro Hamao

Basım: İthaki Yayınları– 10.Basım- 2022

Sayfa: 128

Tür: Novella, Polisiye


İNCELEME:

Şiro Hamao savcılık görevinden istifa edip kendi hukuk bürosunu açmış ve dedektiflik öyküleri yazmaya başlamış. Yazdığı öykülerle de Japon polisiyesinin temellerini atan yazarlardan biri olmuş.

Şeytanın Çırağı 2 bağımsız novella içeriyor:

İlk uzun hikaye ‘Şeytanın Çırağı’ nda kendisine hastalıklı şekilde bağlı- bağımlı demek daha doğru olabilir- eşinden bir türlü ayrılamayan adamın kurduğu bir cinayet planı itirafını, davanın savcısı ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan Savcı Tsuchida’ya gönderdiği mektuptan okuyoruz. Eizo Shimamura hem içindeki kötülüğün sebebi olarak eski arkadaşı savcıyı suçluyor hem de ondan yardım istiyor. Eşini öldürmeyi planlayan adam sevgilisinin cesedi ile karşılaşmış, yakalanan günlük sayfalarındaki notlar nedeniyle tutuklanmıştır. Peki nasıl oldu da kurban sevgilisi oluverdi? Eizo masum mu? Savcı yardım edecek mi?

İkinci hikayemiz olan ‘Onları Öldürdü mü?’ ise genç bir avukatın işlenen cinayetin perde arkasını araştırmasını konu alıyor. Michiko-Seizo Oda çifti öldürülür ve arkadaşları İchiro Ödera olay yerinde cinayet aletiyle yakalanıp suçu da kabul eder. Güzel Michiko hakkında dedikodular olan, sadakatli davranmayan bir kadındır. Kocası Seizo ise hastadır. Ancak avukatın aklına yatmayan durumlar vardır ve gencin masum olduğuna inanmaktadır. Ve sonradan ortaya çıkan günlük neler anlatmaktadır? İchiro neden cinayeti üstlenmiş olsun ki? Avukat bir yere varabilecek mi?

İki cinayet, iki sanık, iki günlük, iki itiraf. İtiraflar doğru mu? Sanıklar suçlu mu?

Oldukça yalın ve akıcı bir dili var kitabın. İlk hikaye ortalarında veriyor aslında tüm olayı ancak yine de nasıl sonuçlanacağını merak ediyorsunuz. İkinci hikaye ise sonuna kadar heyecanını koruyor. İki hikayeyi de severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kanunlar adalet için vardır. Doğru olanın yanında olmakla övünür. Ama kim bilir kaç kanun, adaletsizlik için kullanılmıştır! Dahası adaletsizlik, kanunlardan kim bilir ne kadar güçlü, ne kadar diktatörce faydalanmıştır!”

 

“Suç tarihi incelendiğinde, işlenen suçların açığa çıkma sürecinde, bir suçlu için en tehlikeli şeyin kendi vicdanı olduğu görülür.”

 

“Adalet! Senin adına kim bilir kaç kez kan döküldü!”

 

"Hayat güller serpilmiş bir yol değildir. Bir savaştır; savaşmalıyız."

 


TEREDDÜT - PLATON'UN MAĞARASINDAKİ YASAK AĞAÇ

 













KÜNYE

Kitap Adı: Tereddüt – Platon’un Mağarasındaki Yasak Ağaç

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 71

Tür: Novella


İNCELEME:

Teredüt, Emre Timur’dan okuduğum 3.kitap ancak kendisinin de yayınlamış olduğu ilk novella. İlk tanışmam felsefe türüyle ikincisi ise bir romanı ile olmuştu. Kalemini sevdiğim yazar su gibi akan bu novellasında yine okuyucusunu sorgulamalara itiyor. Bir de diyor ki: “Çöp kutularına fersude inkarlarımızı teptikten sonra, ıstırapla dolu ama gerçek bir oluş, gerçek bir varoluş yaşayalım istedim. Gerçeklerin kanattığı beynime suç ortağı bulmaktı niyetim. Buldum.” Ben de suç ortağı olarak başlıyorum yorumuma.

Ama öncelikle bilmeyenler için kitabın kapağındaki ‘Platon’un Mağara Alegorisi’ nden kısaca bahsedeyim. Bir mağarada sadece karşılarındaki duvarı görebilecek şekilde doğuştan zincirli olan 3 adam, sadece bu duvara mağara girişinden yansıyan gölgeleri bilirler. Tek gerçeklikleri budur. Bir gün içlerinden biri kaçmayı başarır ve gerçek dünyayı görür. Gelip diğer iki adama anlatır ancak  asla inandıramaz. Artık metaforları anlamak için Google’a bir danışın derim.

Kahramanımız isimsiz, evli, dört çocuklu bir Hayat Bilgisi öğretmeni. Severek evlenmemiş, gönülden baba olmamış. 3.evladı, kızı çok hasta, ameliyatı çok para. Öğretmenin maddi imkanı yok. Fakirlik karısı ile arasını iyice açmış. Karısı son münakaşada çok ağır konuşur, öğretmenin onuruna dokunur. Çıkar evden belki düşünmek, belki unutmak için. Kendini bir kıyıdan diğerine 8-9 tur inmeyeceği bir vapura atar.

Yine öğretmen gibi vapurdan inmeden turlayan bir sarhoş yanaşır yanına. Başlar derdini anlatmaya. Yeni memuriyetten emekli olmuş, parası olan ancak onu aldatan karısını öldürmeye cesareti olmayan, efkardan içen bir sarhoştur. Öğretmene lazım olan para sarhoşta, sarhoşa lazım olan cesaret öğretmende. Teklif sarhoştan gelir ancak öğretmen tereddütlüdür. Öğretmendir sonuçta yakışır mı? Nasıl katil olur? Ya hasta kızı? Peki kızına şifa olamayan baba mı olur?

Anlaşma yapılır, sarhoş öğretmene parasını ve silahını verir, adresine götürür. Gerisi kolaydır. Kolay mıdır? Sarhoşun karısını gören öğretmen karar değiştirir. İşte buradan sonra yine sorgulamalar, tereddütler, alınan kararlar, kurulan tezgahlar, görmezden gelinen değerler, o kararlara örülen kılıflar. Sonrasında daha uygulanırken değiştirilen kararlar, düşünmeden karartılabilen hayatlar, sonra yine o kararlara örülen kılıflar.

E be öğretmen, Allah seni bildiği gibi yapsın dedim. Malum hepimizde var olan o değer yargıları. Bir yanda toplumun dayattığı kurallar. Bir yanda yaşanmak istenen bir hayat. Bir yanda mağara duvarındaki gölgeler bir yanda gerçek dünya. Benim kızgınlığım dürüstçe kabullenmemeye, ikiyüzlülüğe. Bu da insanoğlunun gerçeği sanırım.

An geliyor öğretmen bandı geri sarıp düşünüyor ve birden bir ışık yanıyor. Bulmacanın parçaları dağılıp bambaşka şekilde tekrar birleşiyor. Doğruyu, onurluyu, etiği sorgularken bir anda karşımıza bir ‘gerçek’ çıkıveriyor. Bu gerçek içimize hem bir parça su serpiyor hem de bu mümkün olabilir mi dedirtiyor. Bu sefer tereddütü yaşayan okuyucu oluyor.

Çok severek bir çırpıda okudum. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 2024 varoluşçu romanlarla geçecek. Size de tavsiye ederim. Keyifli okumalarınız olsun.

 

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiçbir anne baba evladının mutluluğunu istemez. Aidiyetini ister; ananeye, töreye, devlete, sürüye. Mutluluğunu istemediğim evladı yapmak istemiyorum artık.”

 

“Ama ölüm çok şeyi hallediyor şu hayatta... Değil mi?”

 

“İnsanlar kayıtsız. İnsanlar toz gri... Kimsenin ümidi yok. Neşesi... Herkes kendi ölüm sırasını bekliyor işte koşuşturarak."

 

“Duygu… Çok kıymetli şey (…) Duygu yoksa yaşamak, sevişmek, savaşmak da yok. Ve ilham da yok. Ve yoz.”

 

"Ah bu yalanlarımız... Oynamaklarımız, ikiyüzlü mazlumiyetimiz. Onu görmemeyi uma uma, onsuz kalış ağıtı yakmak.”

14 Eylül 2023 Perşembe

GÜNLER AYLAR YILLAR


 











KÜNYE

Kitap Adı: Günler Aylar Yıllar

Yazarı: Yan Lianke

Basım: Jaguar Kitap– 14.Basım- 2022

Sayfa: 102

Tür: Roman


Çinli yazar Yan Lianke’nin ‘Günler Aylar Yıllar’ adlı eseri, bir varoluş mücadelesinin ve umudun romanı.

Büyük kuraklık Balou Sıradağları’nda tüm yıkıcılığıyla baş göstermiştir. Ellerindeki mısırları tarlalarına ekmiş ancak yağmayan yağmuru beklemekten usanmış bölge halkı kıtlığın ve susuzluğun etkisiyle bölgeyi terk etme kararı alır. 72 yaşındaki ihtiyar ise tarlasında filizlenmiş tek bir mısır filizini yeşertip büyütmek amacıyla köyünde kalır. Uzun göç yolculuğu için de fazla yaşlıdır zaten. Yanında güneşin kavuruculuğundan gözleri kör olmuş köpek dostu Kör ile zorlu bir yaşama ve yaşatma mücadelesi başlar.

Ellerinde sadece komşularının tarlalarına tohum diye diktiği mısır taneleri ve neredeyse kurumuş bir su kuyusu vardır. Mısır filizini büyütmek ve yağışlar başlayınca dönecek olan köylülere tohum olarak bırakmak için bir mısır koçanı yetiştirmek yaşam amacı olur. Ah umut… Fidenin yeşerttiği her yaprak umutları tazelerken sararan kuruyan her yaprak yeni bir mücadeleye kapı açar.

Sıçanlar, kurtlar, açlık, susuzluk, kavurucu güneş gibi çetin koşullarda 4,5 aylık zorlu bir hayatta kalma mücadelesi yanında İhtiyar ile köpeğin etkileyici dayanışma ve bağlılık öyküsünü de aktarıyor hikaye. Ve yaşlı adamın varoluş sorgulamaları da eşlik ediyor hikayeye.

İhtiyar ile Kör bu zorlu koşulları atlatabilecek mi?

Mısır filizi büyüyüp mısır koçanı verebilecek mi?

Güneşin kavurucu sıcağını, sıçanların pis kokusunu, ihtiyarın tiksintisini, korkuyu, açlığı, susuzluğu siz yaşıyormuşçasına duyularınıza hissettiren, aynı zamanda empati yaptırıp ‘ben ne yapardım?’ diye sorgulatan bir anlatı. Oldukça akıcı, sürükleyici, kısacık olmasına karşın oldukça etkileyici bir kitap. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kör, dedi ihtiyar, ikimiz birlikte yaşamalıyız, ne dersin ha? Biriyle birlikte yaşayınca hayatın tadı da bir başka oluyor be.”

 

“Yalnızlığının sesini dinlerken kalbindeki boşluğun bu kurak dünyadan çok daha uçsuz bucaksız olduğunu hissetti.”

 

“Ayın battığına inanmazsan yıldızların parladığını da görmezsin.”

 

“Ağlama dedi ihtiyar, öldükten sonra eğer bir sonraki hayatımda bir hayvan olarak yeniden doğarsam, sen olarak doğmak isterim, eğer sende bir insan olarak yeniden doğacak olursan, benim oğlum olarak doğabilirsin, böylece birlikte yaşamaya devam edebiliriz.”


6 Temmuz 2023 Perşembe

BÖYLE KÜÇÜK ŞEYLER


 










KÜNYE

Kitap Adı: Böyle Küçük Şeyler

Yazarı: Claire Keegan

Basım: Jaguar Kitap– 5.Basım- 2022

Sayfa: 86

Tür: Novella


İNCELEME:

Böyle Küçük Şeyler aslında tarihi bir dönemde oldukça acı vermiş ‘büyük’ olaylara parmak basan kısacık ancak etkileyici bir novella. Kitap 1916 yılında yayınlanmış İrlanda Bildirgesinden çocuk ve kadın haklarına atıf yapan bir bölüm ile başlayarak ironi yapıyor.

Sade ve yalın bir dille seyreden olayları okurken aslında ortalama bulduğum konu, kitabın sonundaki ‘metin üzerine bir not’ şeklinde verilen tarihsel açıklama ile derinleşip yoğun bir etki bıraktı üzerimde. Yazar her ne kadar kişi ve anlatının kurmaca olduğunu belirtmiş olsa da tarihsel bir gerçeğe dayanmış olması etkileyiciliğini arttırıyor. Bu tarihsel lekenin adı Magdelen Çamaşırhaneleri.

Bilgi vermek gerekirse bu kurumlar 20.yüzyılda (1758-1996) İrlanda’da Katolik Kilisesi tarafından, İrlanda Cumhuriyeti Devleti işbirliği içinde işletilip finanse edilmiş. Kilise kurallarına uymayarak evlilik dışı hamile kalan, ailesi tarafından reddedilen bekar anneler, yetim, alkolik, engelli genç kız ve kadınlar bu kurumlarda kendi iradesi dışında kalıyor ve zorlu çalışma şartlarına maruz bırakılıyor. Yaşanan şiddet, istismar ve ölümler ise sonradan açığa çıkıyor. Birçok bebek evlatlık verilse de birçoğu da yaşamını yitirmiş, birçok kadın ve genç kız gibi. Oluşturulan araştırma komisyonları raporlarına göre tahminen 30bin kadın buralarda alıkonulmuş, tek bir merkezde 796, sadece 18 tanesinde 9bin çocuğun öldüğü tespit edilmiş. Bunlar ulaşılabilen kayıtlar çünkü birçoğu imha edilmiş. 2013 yılında İrlanda Başbakanı Enda Kenny tarafından hükümet adına özür dilenmiş.

Kitap 1985 yılında, kilisenin etkisinin baskın olduğu İrlanda’da bir kasabada geçiyor. Bill Furlong karısıyla birlikte beş kızını okutup büyütmeye çalışan, borca girmeden hayatlarını idame etmeye uğraşan bir odun-kömür tüccarıdır. Şans eseri zengin bir kadının himayesine girip işlerini gören ve belki böylece bu kurumların himayesine girmekten kurtulup evladına sıcak bir yuva sağlayan bekar annesini 12 yaşında kaybeden Furlong babasının kimliğini ise öğrenememiştir.

O yıl Noel yaklaşırken siparişler de oldukça sıklaşır. Bir sabah manastıra siparişlerini götürdüğünde ise kömürlüğe kapatılmış oldukça kötü durumda genç bir kıza rastlar. Rahibelerle yaptığı konuşma sonrası burada başka olaylar döndüğünden şüphelenir ve alttan alttan araştırmaya çalışır. Ancak karısı dahil kiminle konuşsa üstü kapalı uyarılır. Saygınlığını ve huzurunu korumak adına olanları görmezden gelen bir kalabalık ile karşılaşır. Annesinin geçmişinin de etkisinde olayları değerlendiren Furlong bu gördükleri karşısında sessiz ve hareketsiz kalabilecek midir?

Dinin hakimiyeti altında uygulanan yanlış ve katı uygulamalar, affedici ve birleştirici olması beklenirken ötekileştiren, dışlayan hatta zulmeden bağnaz bir yaklaşım. Ve bana dokumayan yılan bin yaşasın deyip bu zulme göz yuman bir halk. Birçok açıdan okuyucuyu sorgulamalara iten kısacık bir kitap. Tavsiyemdir.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Bu dünyada en kolay iş her şeyini kaybetmekti…”

 

"Bu hayatta ilerlemek istiyorsan, bazı şeyleri görmezden gelmek zorundasın, ancak böyle yol alabilirsin."

 

“İnsan neden en çok da gözünün önünde duran şeyleri görmekte zorlanıyordu?”

 

“Sonuçta biz onlara ne kadar güç veriyorsak ancak o kadar güçlüler, haksız mıyım?”

 

“Yine de esasen kadınlar o keskin sezileriyle çok daha derinlikliydiler; gelmekte olanı gelmezden çok önce kestirebilir, geceleri rüyalarında görebilir ve aklınızı okuyabilirlerdi.”

 

“Bu hayatta sadece çocuğu olmayanlar umursamaz olma lüksüne sahiptir.”


9 Haziran 2023 Cuma

OLAY


 











KÜNYE

Kitap Adı: Olay

Yazarı: Annie Ernaux

Basım: Can Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 77

Tür: Roman


İNCELEME:

2022 Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış yazar Annie Ernaux’un otobiyografik roman olarak da tanımlanabilecek kısa romanı Olay, 1963 yılında Rouen-Fransa’da yazarın başından geçen bir kürtaj tecrübesini aktarıyor.

Fransa’da o dönem kürtaj hala yasadışı hatta adı telaffuz bile edilemiyor. Ernaux o zamanlar 23 yaşında, üniversitede Edebiyat öğrencisi ve işçi sınıfından muhafazakar bir aileden geliyor. Ve bir gün hamile olduğunu öğreniyor. İlk şoktan sonra kararını veriyor. Hem toplumun hem de devlet politikalarının kendi bedeni ve yaşamı hakkında karar alabilmesi üzerindeki baskıcı tutum ve yasalarına karşı geliyor. Toplum gözündeki başarılı profilini devam ettirmenin, teşhir edilmemenin tek yolu da bu. Ancak verdiği kararı uygulamak hiç kolay değil ve artık tamamen tek başına. Bir kadın olarak yalnız bırakılmışlığı, çaresizliği, itilmişliği, hor görülmeyi yaşıyor. Ancak pes etmiyor, boyun eğmiyor.

Kendi yaşanmışlığının yanında kendiyle aynı kararı alma cesaretini göstermiş ya da otoritenin kararlarına boyun eğmek zorunda kalmış diğer kadınların yaşadıklarına da ışık tutuyor.

Yaşadıklarını kitaplaştırması ile ilgili amacını şöyle açıklıyor kitapta:

''Böyle bir anlatı kızgınlık ya da tiksinti uyandırabilir, münasebetsizlikle suçlanabilir. Her ne olursa olsun, bir şeyi yaşamış olmak, kişiye onu yazmak için ebediyen geçerli bir hak verir. Yüksek hakikat, düşük hakikat diye bir şey yoktur. Ve eğer bu deneyimle kurduğum ilişkinin iznini sonuna kadar sürdürmezsem, kadınların gerçekliğinin karartılmasına katkıda bulunmuş, yeryüzündeki erkek egemenliğinin safında yer almış olurum.''

Çok yalın, dürüst, apaçık bir anlatım, oldukça sarsıcı ve etkileyici. Her kadının bu kitabı okumasını canı gönülden isterim.

Kitap daha önce farklı bir yayınevinden Kürtaj ismiyle yayınlanmış. Aynı isimle 2021 yapımı ödüllü ve sansasyonel bir film uyarlaması da mevcut.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Ve her zaman olduğu gibi, kürtajın yanlış olduğu için mi yasak, yoksa yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkânsızdı. İnsanlar yasalara göre yargılanıyor, ama yasalar yargılanmıyordu.”

 

“Sessizce ağlıyoruz. Adı olmayan bir sahne bu, aynı anda hem ölüm hem hayat. Bir kurban sahnesi.”

 

“Ve belki de hayatımın gerçek amacı sadece şudur: Bedenimin, hislerimin ve düşüncelerimin yazıya dönüşmesi, yani kavranabilir ve genel bir şeye dönüşmesi, varlığımın başkalarının zihninde ve hayatlarında tamamen erimesi.”

 

"’Yukarıdakilerin’ kendilerini yasaların üstünde görme hakkını ‘küçük insanların’ kabullenmesine borçluydum muhtemelen.”

 

“Japonya’da kürtajla alınan ceninlere ‘mizuko’, yani su bebekleri deniyormuş.”


23 Mayıs 2023 Salı

İNCİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: İnci

Yazarı: John Steinbeck

Basım: Sel Yayıncılık– 18.Basım- 2021

Sayfa: 101

Tür: Roman, Novella, Dram


İNCELEME:

Nobel Edebiyat Ödüllü yazar John Steinbeck’den yoksulluğun trajedisini ve insanlığın para karşısındaki gözü dönmüşlüğünün getirdiği felaketleri konu edinen bir kısa roman İnci.

Kino, karısı Juana ve bebekleri Coyotito ile birlikte, yoksul ama mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye çalışan Kızılderili bir ailedir. Kino dedesinden kalma kano ile denizde inci avcılığı yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Etnik kökenleri nedeniyle iş yaptıkları insanlarca hor görülürler.

Yine de Kino ailesinin içinde huzur bulmaktadır. Karısı ve minik oğluna baktığında kulağında huzurlu ve yumuşak ‘Ailenin Türküsü’ yankılanır. Ancak bir gün bebeklerini bir akrep sokar ve çare için doktora koşarlar. Doktor ise Kızılderili ve yoksul aileye yardıma yanaşmaz. Kino’nun gururu incinir. Hemen oğlunu sağlığına kavuşturacak parayı bulmak için denize açılır ve inci peşine düşer. Talihi ona, o zamana kadar bulunan en büyük inciyi sunar. Ya da talihsizliği mi demeli?

Refah ve mutluluk kaynağı olacağına inandığımız beklentilerimiz felaketimiz olabilir mi?

İnciyi paraya çevirmeye çalışırken yaşanan sınavlar, başlarına gelen kötülükler ve trajediler, peşlerindeki insanlardan kurtulmak için girdikleri kaçış mücadelesi.

Hani biz Yeşilçam filmlerinden aşinayızdır ya. Bir şekilde parayı bulan yoksul ve saf karakterimiz önce çevresinin ilgi odağı olur. Hemen akabinde de kötü niyetli kişilerin. Bir şeylerin farkına vardığında ya çok geç olmuştur ya da hayata ve insanlığa karşı tüm umutlarını yitirmiştir. Sonunda kimseye faydası olmaz gelenin.

Ancak Kino ve Juana’yı ise çok daha büyük bir yıkım beklemektedir.

İncinin Türküsü önce umudun türküsüne karışırken, daha sonra kötülüğün ve düşmanlığın türküsü ile birlikte yankılanacaktır. Ailenin Türküsü ise bir çığlığa, bir feryada dönüşür.

Kino’nun denizin derinliklerinden çıkardığı inci, insanlığın derinliklerine ve yaşadığımız dünyaya ayna oluyor. Umudun, hırsın, açgözlülüğün, sahtekârlığın, kötülüğün, yitirilişin, kederin, vazgeçişin üzerine bir bir yansıyor.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir. Bazen şans ters dönebilir yoksa. Ayarında istemeyi bilmeli kişi.”

 

“İnsanoğlu için açgözlü denmiştir her zaman. Elindekiyle yetinmeyip hep daha fazlasını istediği söylenir. Bunlar küçümseme dolu, eleştiri niteliğinde söylenmiş sözlerdir. Oysa istemek insanın en büyük yeteneklerinden biridir ve onu, bulduğuyla yetinen hayvan türlerinden üstün kılar.”

 

“Ta beşikten mezara dolandırıldığımızı biliyoruz yine de yaşamayı sürdürüyoruz.”

 

“- Dostlarım beni korur.

- Kendi başları derde girmediği sürece.”

 

“Bir hayal bir kere düşünülmeye görsün, öbür gerçeklerin arasındaki yerini alır ve bir daha asla yıkılmaz ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.”

 

“İncinin yitip gidişi, kendi değerlerinin kıymetini bilmeyenlere verilen bir cezaymış.”

 

"Ve incinin ezgisi bir fısıltıya döndü, silindi gitti."


18 Mayıs 2023 Perşembe

ÖLÜMCÜL YUMURTALAR


 










KÜNYE

Kitap Adı: Ölümcül Yumurtalar

Yazarı: Mihail Bulgakov

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 11.Basım- 2022

Sayfa: 124

Tür: Bilimkurgu


İNCELEME:

Bulgakov’un inceden Sovyet rejimini eleştirdiği, bilimkurgu altında siyasi ve toplumsal konulara değindiği eserinde iktidarın, bilginin kötüye kullanımının sonuçlarına işaret ediliyor.

Moskova Devlet Zooloji Enstitüsü Müdürü ve Zooloji Profesörü Vladimir İpatyeviç Persikov, asistanı Pyotr Stepanoviç İvanov ile amfibiler üzerine çalışmaktadır.

Persikov bir gün mikroskop altında çalışırken altındaki doku hücrelerinin çok hızlı büyümesine neden olan kızıl bir ışın keşfeder. Kurbağa yumurtaları üzerinde nasıl bir etkisi olacağını merak eder. Hemen İvanov’un da desteğiyle mercek ve aynalardan mikroskoptan daha büyük ve harici bir düzenek hazırlarlar.

Deney sonucunda aşırı büyüklükte ve agresif kurbağalar oluşur. Kontrolsüz deney nedeniyle kurbağalarla baş edememeye başlayınca hizmetli Pankrat’ın da desteğiyle kurbağaları öldürürler. Her ne kadar Persikov bu icadını saklamaya çalışsa da ‘Yaşam Işını’ basına sızar. Tüm gazeteciler Persikov ile görüşmeye çalışır.

Tam da bu çalışmalar üzerine Rusya’da tavuk vebası baş gösterir ve tüm tavuklar itlaf edilir. Tüm yumurtalar da toplatılıp yok edilir. Salgın bir şekilde kontrol altına alınır ancak ülkede ki tavuk ve yumurta kıtlığına acil çözüm aranır.

Persikov da yaşam ışınının sürüngen ve devekuşu yumurtalarında nasıl etki göstereceğini merak etmektedir ve çalışmalarını geliştirmek için Amerika’dan yumurta sipariş eder.

Devlet ise çözümü profesörün buluşunda görür. Kremlin’den resmi bir belge ile Aleksandr Semyonoviç Rokk isimli bir adam profesör ile görüşmeye gelir. Elindeki talimatnamede tavuk yumurtaları ile deney yapılacağı ve mercek düzeneğine geçici süre ile el konulacağı bildirilir. Henüz bilimsel bir çalışma yapılmamış, net sonuçlar alınmamış olunmasına rağmen deney düzeneği Rokk tarafından alınır ve çiftliğe kurulur. Rokk alınan karar üzerine Amerika’dan tavuk yumurtalarını sipariş etmiştir. Çiftlikte çalışanlardan da bir ekip kurar.

Ancak meydana gelen karışıklık ve ehil olmayan ellerde yapılan deney ülkeyi savaş alanına çevirecektir.

Bilimin ve bilginin yetkin olmayan ellerde neye dönüşebileceğini gösteren Ölümcül Yumurtalar oldukça sürükleyici ve okuması keyifli bir kısa roman. Özellikle biyolog ya da doğa bilimleri ile ilgilenenler için anlatılanlara mesleki aşinalık açısından çok daha ilgi çekici olacağını düşünüyorum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Sizin yumurtalara şeytan işi diyorlar. Makineden yumurta çıkartmak günahmış…”

 

“Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmıştır.”

 

“Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.”

 

“Gözlerinden anlaşıldığı üzere onu en çok etkileyen şey, tavana kadar uzanan kitaplarla dolu on iki raflı kitaplıktı.”

 

"En iyi ve en güçlü olanlar kazanıyordu ve bu en iyiler korkunçtu."


20 Ocak 2023 Cuma

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE


 











KÜNYE

Kitap Adı: Olağanüstü Bir Gece

Yazarı: Stefan Zweig

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- e-kitap

Sayfa: 80

Tür: Novella


İNCELEME:

Başkahramanımız seçkin bir zümreye sahiptir. Ailesinin ölümüyle birlikte yüklü bir mirasın sahibi olmuştur. Burjuvanın koyduğu katı kurallara riayet ederek, lüks içinde yaşamaktadır ancak zaman geçtikçe hayattan keyif almamaya başlar. İçinde bulunduğu kalabalık onu sıkar, çevresine karşı gittikçe duyarsızlaşır. Ruhsal bir çöküntü içindedir.

Sıradan bir Pazar gününü yine at yarışında geçirirken, burjuva ahlakından sapar ve bir hırsızlık suçu işler. Yarışı kazanan bileti çalar. Çıkan paradan kurtulmak için rastgele bir yarışa yatırır ancak yine kazanır. Bu sefer paradan kurtulmak için onu dağıtmak ister. Aynı günün akşamı, şehrin en kötü, en varoş mahallelerine gider. Orada ki insanların deneyimlerine ve hislerine şahit olur. Kendisinin aksine onların işledikleri suçlar karşısında utanç hissettiklerini görür. İşlediği suç, içinde bir şeylerin tekrar kıpırdanmasına neden olmuştur. İçinde aslında kötücül ve ateşli hazlar barındırdığını fark eder. Varoşta yaşadığı deneyimlerle de kendini sorgulamaya başlar. Ve o olağanüstü gece, içinde ruhani bir uyanış başlar. Artık herşeyi ile hayatı hisseden ve insanları anlayan birine dönüşür.

Zweig’in başarılı psikolojik tahlilleri ve betimlemeleriyle yoğurduğu bir sorgulama, değişim ve dönüşüm hikâyesi.

Dipnot: Ben kitabı e-kitap uygulamasından okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar.”

 

“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”

 

“Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.”

 

“Birilerini sevindirmenin ve bundan dolayı sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyorum; insanın kendinin açık olması yeterli.”


16 Ocak 2023 Pazartesi

FARELER VE İNSANLAR


 










KÜNYE

Kitap Adı: Fareler ve İnsanlar

Yazarı: John Steinbeck

Basım: Remzi Kitabevi - 22. Baskı- 2011

Sayfa: 110

Tür:  Roman


KİTABIN KONUSU

John Steinbeck tarafından kaleme alınmış Fareler ve İnsanlar isimli eser, işçi sınıfının hayatta kalma mücadelesini, umutlarını, hayallerini, ırkçılığı ve iki arkadaşın merhamet ve sadakat dolu dayanışmasını anlatan hüzünlü bir hikâye. 

Eser Robert Burns’un “insanlarla fareler hiçbir zaman hayallerini gerçekleştiremezler” cümlesi üzerine yazılmış.

Hikâyemizin ana kahramanları George ve Lennie zorlu hayat koşullarında birbirlerine yoldaş olmuş, yersiz yurtsuz, iki mevsimlik işçidir. Birbirlerinden çok ayrı karakter ve özelliklerde bu iki dost aynı zamanda birbirlerinin eksikliklerini de tamamlamaktadır.

George kısa boylu, zeki, iletişim ve ikna gücü yüksek bir adamdır. Lennie ise zekâ geriliği olan, iriyarı ve orantısız güce sahip bir karakterdir. Ayrıca Lennie’nin yumuşak şeylere dokunmak ve okşamak gibi bir takıntısı da vardır. Ancak zekâ geriliği nedeniyle çoğu zaman gücünü kontrol edemez ve istemeden de olsa sevdiği canlıların ölümüne sebep olur.

George sürekli yeni işler bulur ancak Lennie yaptığı hatalarla sürekli başına belaya sokar ve işten atılmalarına sebep olur. George her seferinde Lennie’den dert yanar, onu istemediğini söyler ama sonra söylediklerine pişman olup üzülür ve Lennie’nin gönlünü alır. Her seferinde de bu koca çocuğun arkasını kollar.

Bu iki karakterin dünyada sahip oldukları tek şey aralarındaki dostluk ve hayata tutunmalarına destek olan hayalleridir. Huzurla yaşayacakları bir çiftlikleri olmasını ve içinde çeşit çeşit hayvan beslemeyi umut ediyorlardır. Ve tabi ki birçok tavşan da olacaktır. Hatta bir arazi bulmuş ve burası için bir süre çalışıp para biriktirebilecekleri bir iş bile bulmuşlardır.

Bir gün çalıştıkları çiftlikte Curley’in arsız karısının Lennie’ye sokulması ve Lennie’nin de kadının saçlarını okşamak istemesi bir facia ile sonuçlanır. İşçiler ve tabi ki Curley yaptığının bedelini ödetmek ve aynı şekilde cezalandırmak için Lennie’nin peşine düşerler.

George, Lennie’yi saklandığı yerde bulur ve onu sakinleştirir. Ancak kaçabilecekleri hiçbir yer yoktur.

George bu sefer Lennie’yi koruyabilecek midir?

Peki arkadaşını diğerlerinin vahşi ellerine mi bırakacaktır?

Oldukça acı ve beklenmedik bir son.

" ’Üzülme,’ dedi, ‘Bazen insan mecbur kalır.’ "

 

Mutlaka okunması gereken ve üzerinizde derin iz bırakacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Yazar bu öykünün kendi tanık olduğu bir olaydan esinlenmiş olduğunu ve Lennie karakterinin gerçek bir karakter olduğunu söylemiş bir söyleşisinde. Sanırım bu durum hikâyenin üzerimizdeki etkisini bir nebze daha arttırıyor. Ayrıca ABD’de ortaöğretimde zorunlu olarak okutulan bir kitapmış kendisi.

Ben romanı biraz eski bir basımdan okudum. Şu an temin etmek isterseniz Sel Yayıncılık’dan yeni baskısına ulaşabilirsiniz.

 

KİTAPTAN ALINTILAR

"Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı, hastalanır."

 

“İnsaınn yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur.”

 

“O kadar çok anlattırdı ki, ben de belki bir gün gerçekleştiririz hayalimizi diye umut etmeye başladım.”

 

“Artık birlikte seyahat eden, can yoldaşlığı eden pek kimse kalmadı. Nedendir bilmem. Belki de herkes birbirinden korkuyor bu dünyada."

 

Konusunu ilham aldığı Robert Burns’un 'Tae a Moose' isimli şiirinden bir kaç dize:

 

“Merak etme minik Fare

Bir sen değilsin hayalleri suya düşen.

Fareler ve insanların en sıkı tasarıları dahi

Sıklıkla ters gider,

ve vadedilen mutluluktan geriye

Acı ve keder kalır.

 

Yine de şanslı sayılırsın bana göre!

Hep burada, şimdiki zamandasın:

Ama, of! Gözlerim geçmişe bakar benim,

Kaçan fırsatları arar,

Ve geleceğe bakarım, göremesem de daha,

Tahminler yapar, korkarım!”


14 Ocak 2023 Cumartesi

BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT


 











KÜNYE

Kitap Adı: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat

Yazarı: Stefan Zweig

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- e-kitap

Sayfa: 71

Tür: Novella


İNCELEME:

Karakterlerinin duygu durumlarını betimlemede ve okuyucusuna yansıtmakta çok başarılı olan yazar Stefan Zweig, Bir Kadının Yaşamından 24 saat isimli bu novellasında bir kadının yaşamını derinden etkileyen 24 saatlik deneyimini konu alıyor.

Hikâye ailesi ile tatile gelen bir kadının, 24 saat içinde yeni tanıştığı bir adamdan etkilenip, eşini ve çocuğunu terk etmesi ve bu adam ile kaçmasıyla başlıyor. Bu durum çevredekiler tarafından eleştiriler ile karşılanır. Herkes bir anda namus bekçiliğine soyunur.

Ortamda bulunan genç bir adam, kadını yargılamadan, cesur bir girişimde bulunduğunu ve tutkularının peşinden gittiğini söyler. Bu davranıştan cesaret alan Mrs.C. ise şimdiye kadar kimseyle paylaşmadığı sırrını genç adam ile paylaşır.

Mrs.C. eşi ölmüş, hayatının geri kalanını seyahatler ile geçiren bir kadındır. Gezilerinden birinde kumar salonundan çıkan ve tükenmiş bir adam ile karşılaşır. Ona yardım etmek ister. Otel odası tutar, para verir ve evine dönmesi için tren bileti alır. Aynı zamanda adamdan etkilenmiştir ancak adam kadın kadar iyi niyetli değildir. Mrs.C. hayatı boyunca unutamayacağı bir tecrübe yaşayacaktır. Yıllar boyunca bu utancı içinde saklar ve kimseye anlatmaz.

Bir yandan bir kadının duygu dünyasını derinlemesine işlerken diğer yandan kadın erkek ilişkilerini, aşk, tutku, ihanet gibi yaşanan deneyimlerin bu iki ayrı cinsiyet üzerindeki ayrı etkilerini okuyucuya başarılı şekilde yansıtıyor.

Dipnot: Ben kitabı e-kitap uygulamasından okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Bir insan için bütün yaşamınızı bir kenara itiyorsunuz, o ise kayıtsızca elinin tersiyle kovduğu bir sinekten daha fazla değer vermiyor size.”

 

"Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır."

 

“Ama dediğim gibi bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler, çünkü yaşama arzusu düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.”

 

“Kaldı ki resmî kimliği olmayan ben, neden bir savcının rolünü üstleneyim ki: Ben savunmayı tercih ediyorum. İnsanları yargılamaktan değil, anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.”