KÜNYE
Kitap
Adı: Küçük Yuvarlak Taşlar
Yazarı:
Melisa Kesmez
Basım:
İletişim Yayınları– sesli kitap
Sayfa:
84
Tür:
Novella
İNCELEME:
Küçük
Yuvarlak Taşlar / Melisa Kesmez
Yazarın
dördüncü kitabı, benim yazardan okuduğum (aslında dinlediğim) ilk kitap oldu.
Daha öncede birkaç kitap dostum tarafından önerilmişti ancak ben yeni fırsat
bulabildim yazarın kalemi ile tanışmaya ve çok sevdim. Psikolojik tahliller konusunda
başarılı kalemleri hep sevdim.
Kitap
3 hikayeden oluşuyor. Nergis’in, Elif’in ve Mehmet’in hikayesi. Parçalanmış bir
aile. Ailenin her üyesi gözünden ayrı ayrı yaşananlara, duygulara bir bakış.
Bazen herkesin kendince haklı tarafları, barışmak istediği pişmanlıkları,
eritmeye çalıştığı mesafeleri, göstermediği yaraları oluyor.
Dostluk,
aşk, annelik, babalık, olmamışlık, tamamlanmamışlık, terk edişler, terk
edilişler, pişmanlık, geçici hevesler, zamansız vedalar, yüzleşmeler, yalnızlık,
sevgi, bağlılık, umut… Hayatın içinden duygular, gerçekçi ve iyi işlenmiş
karakterler, naif ve çok lezzetli bir anlatım.
Yan
karakterlerden Gülsüm herkesin sahip olmak isteyeceği bir dost, Nergis ile
ilişkilerini kıskanmadım desem yalan.
Yazar
öyküleriyle ünlüymüş. Bu kitap ise bütüne bakınca, birbirine bağlı, içiçe
geçmiş 3 öyküden oluşan bir kısa roman olmuş. Kısacık ama çokça üzerine
düşündüren bir kitap. Bu tanışma sonrası yazarın diğer kitaplarını da okumayı
çok istiyorum. Kesinlikle tavsiye ederim.
Şuraya
küçük de bir sohbet olsun diyerek ekleyeyim. Bir süredir çok aktif olamıyorum,
merak edenler için taşınıyorum, her yer koli, bende deli yorgunluk. Aktif
okumaya zaman ayıramadığımdan, en azından yorgunluktan yığıldığım anlarda bari
dinleyeyim diyerek sesli kitaptan dinledim ben kitabı. Gökçe Eyüboğlu seslendirmesi
de çok başarılıydı, takdiri de atlamayayım. Yoğun okumalarıma döneceğim günleri
iple çekiyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın.
KİTAPTAN SEVDİĞİM
ALINTILAR:
“Toprak
ayağımızın altında yumuşacık, kırmızı. Bacaklarımızı ısıran dikenlere
aldırmıyoruz. Çalıların içinde bin bir çeşit hışırtı, kıpırtı, çıtırtı,
vızıltı... Kuşlar, böcekler, taşlar... Uçanlar, koşanlar, sürünenler,
sıçrayanlar ve dahi öylece durmayı seçenler. Doğa, yavaş yavaş yükselen güneşle
birlikte başlıyor günlük serüvenine. Hep birlikte uyanıyoruz. Hep birlikte
yaşayacağız gelen günü. Birimiz diğerimizden ne daha az ne daha çok var olacak.
Her şey yan yana ve her nasılsa öyle.”
“Normal
şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk
çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey
sadece anlık. Lunapark treni gibi hızla
çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk.”
“Çocuklar
sağlam bir zemin arıyordu büyümek için. Dünyanın tekinsiz halleri karşısında
yanlarında durunca kendilerini emin ellerde hissettikleri birini. Onları
bırakmayacak, onlara “Merak etme, ben buradayım” diyecek biri. Gönülsüz
ebeveynlik bir çocuğun başına gelebilecek en fena şeydi.”
“Hayatın
bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozamadığı insanlar vardı hala. Dünya
arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke
nazikçe uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara.”
“Sevgi
ne zarif bir şeydi. Yumuşacık yastıklar seriyordu düşenin altına.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder