emre timur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
emre timur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2024 Pazar

ÖTEKİLER

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ötekiler

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 1.Basım- 2019

Sayfa: 248

Tür: Roman, Psikoloji- Felsefe


İNCELEME:

Emre Timur dan okuduğum 8.kitap olan Öteki ile yazarın külliyatını tamamlamış bulunuyorum. Bu kitabın özel durumu şu ki Şizofren kitabının devamı niteliği de taşıyor.

“Kendini hatırlayanlar, kovulur plastik dekor dünyasından. İstenmez koğuşta, uyanmışlar. Sürüyü terk eden “öteki” olur ve kendini inşa etme ödeviyle başbaşa kalır. Ve diğer “öteki”lerle…”

İstenmeyenlerin, sürüyü terk edenlerin romanı ötekiler. Toplumun görmek istemediği, ötelenmiş kişiler; dilenciler, alkolikler, deliler, fahişeler, evsizler, kimsesizler…

“Unutulmak, yeni bir Öteki yaratır.”

3 çocuğun travma öyküleri ile başlayan hikaye, 30 yıl sonra yollarının kesişmesi ile gelişiyor.

13 yaşındaki Adem in hayatı 13 yaşındaki bir kızın çığlığı ile şekilleniyor. Ruha kazınan bir pişmanlık. Yıllar sonra çok başarılı bir kişisel gelişim yazarı ve konuşmacısı olur Adem Bey. Bir seminer sırasında sahnede felç geçiriyor, bir kopuş. Aylarca tedaviden sonra ailesi tarafından terk edilmiş, karısı mal varlığına el koymuş, tekerlekli sandalyeye mahkum ve 2 yıl ömür biçilmiş bir adam olarak çıkar hastaneden. Her şey anlamını yitirir, gururu incinir. İntiharda görür kurtuluşu.

Adem kendini suya bırakacakken yolu emekli fahişe Matmazel ile kesişir. Gazeteden ucuz yollu bir psikolog ararken de takıntılı psikolog Memduh ile tanışır. Memduh da hayattan vazgeçmişlerdendir tam da o sırada. Bu üçlü her gece sahilde bir bankta bir araya gelir. Sorular, sorgulamalar, diyaloglar…

Zamanı kısıtlı Adem bir amaç edinir, bu toplantıları genişletmek ister. Tüm Ötekileri toplamak, düşünmek, soru sormak, sorgulatmak ister. Banktaki söyleşiler eve taşınır. Ötekiler gittikçe kalabalıklaşır, sorular gittikçe çeşitlenir. Adem’in zamanı gittikçe daralır. Bir okuma listesi yapar ama okuyabildiği tek kitap “Dönüşüm” olarak kalacaktır.

3 karakterin kopuşları, kendilerini ve birbirlerini sorgulamaları, arzuları, pişmanlıkları, iç dünyaları başarılı şekilde verilmiş. Tabi Eftelya, Şehla ve Yazık da önemli karakterlerden. Şizofreni’yi okuyanlar küçük sürprizler bulacak kitapta. Karakter analizleri yanında yoğun şekilde sistem eleştirisi de içeriyor. Çok haklı konular olduğu kadar katılmadığım alanlar da mevcut tabi. Ama anlıyorum da çünkü amaç cevap bulmak değil soru sorup sorgulayabilmek.

Nietzsche ve diğer düşünürlerin sözleri yanında kendi şiirleri ile de beslemiş anlatıyı yazar. Eleştiriye gelirsek, şimdiye kadar yazardan okuduğum kitaplar içinde düşünce sistemi en dağınık olandı. Kurgu akarken çok fazla dışarı çıkış, düşüncelerde oradan oraya kayboluş ve bir anda geri dönüşler vardı ve bu akışı biraz yorucu hale getirdi benim için. Kurgu ile deneme arasına sıkışmış bir anlatı gibi geldi. Yazar zihninde ne varsa akıtmak istemiş sanırım. Ben Us kitabının doğum sancılarıydı diye değerlendirdim. Tüm kitapları okumuş bir okuyucusu olarak yeni kitaplarında buluşmak üzere.


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

 “Madem intihar edeceksin, yaşayarak et!”

 

“Şayet bir çizgi filmde yaşamıyorsanız, bu geçici kötülük ve acı konağı, herkesin büyük oranda ‘alacaklı’ ayrıldığı ve kötü olmayı bir başkasına yakıştırdığı, beyin kabuğunda sülük, göz yuvasında kıymıktır. Ciltler dolusu ansiklopediye eş inkâr antolojimizden bir misâl: İyiyiz!”

 

“Oysa insanı bekleyen bir toplu kurtuluş asla bulunmuyor. Olsa olsa kıyamet bekliyor insanı. Aydınlanış da aşk gibi veya acı, ölüm veya varoluş gibi ferdidir, içtimai değil. Toplu bir kurtuluşun ve adil bir dünyanın ümitsiz rüyası ile doğup ölen milyonlarca insan var.”

 

“Tüm hayatını şekillendiren dört önemli parametre vardır ve dördü de şanstır: zeka, güzellik, para, sağlık. Zekanı arttıramazsın sadece aptallaşmayı yavaşlatabilirsin. Güzelliğini arttıramazsın, çirkini örtersin. Parayı istediğin zaman kazanamaz, koca bir serveti bir haftada tüketebilirsin. Sağlığı bozmak kolay, korumak çok zordur. Yani demem o ki insan, yapabilici değil, yıkımı erteleyicidir. Onu düşen tek ödev ise hazır yapılmışı korumaktır bir zahmet ki zordur koruması da.”

 

“Aslında hayatta, devamlı olarak kovuyor halde olmazsak bizi rahatsız edecek üç sinek, üç duygu virüsü var: insanların eleştirisini umursamak sineği, sahip olduklarımızı bizim sanma sineği ve isteklerimize şartlanmak sineği.”

 

“Unutan, hatırlayana kadar iyileşmiş kalır. Kayıtsızlık, inkar ve unutma da bir hayatta kalma biçimidir.”

 

“İnsanlar ikiye ayrılır” dedim, “mutlu yalanlarla avunanlar ve acı gerçekleri arayanlar; siz seçin!”

 

“Demek ki aydınlanışın iki aşaması var: Işığı görüş ve gördürüş.”


1 Ağustos 2024 Perşembe

ŞİZOFREN

 










KÜNYE

Kitap Adı: Şizofren

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 5.Basım- 2020

Sayfa: 248

Tür: Roman, Psikoloji, Felsefe


İNCELEME:

Emre Timur dan okuduğum 7.kitap Şizofren. "bir şizofrenin akıl almaz hayat hikâyesi"

1958 de doğarken annesini kaybeder isimsiz anlatıcımız. Ayna yapıp satan baba ise daha 8 yaşındayken büyük bir travma yaşatır. Başına sıkmış babanın aksiyle aynada yüzleşen çocuğun aynalar yoldaşı olur. Herkesin tam olarak istemediği ama kıyamadığı çocuk amcası tarafından yetimhaneye verilir. Yalnızlık, bir başınalık. Kütüphane en büyük dostu olur. Sürekli okur. Karar verir ve yapar. İçindeki anlamsızlığı anlamak için Psikolog olur.

Darbe öncesi, siyasi kutuplaşmaların arşa çıktığı bir dönem. Üniversitede Müjgan’ı görür aşık olur. Ona ulaşmak için arkadaşı devrimci lider Müjdat ile tanışır. Üçlü ev arkadaşı olur. ‘Fert’ diyen Psikolog, ‘cemiyet’ diyen Müjdat, ‘var mıyız?’ diye soran Müjgan. Derin sohbetler. Ancak gün gelir Psikolog itildiğini hisseder, içine şüphe düşer. Sesler… Aynalar ayrı gölgeler ayrı. Aynalar nefret, ölüm buyurur; gölgeler saklan, kaç der. Şüphe gerçekliği olur ve ihanetle tanışır. Aynaları dinler. Cinayete teşebbüs.

Devrimcilerin liderinin canına kast eden olsa olsa Anarşisttir. Akıl almaz işkencelerle dolu hapishane hücresinden doğru akıl hastanesine. Tanı konur. Paranoid Şizofreni. Yine bir ‘öteki’ oluvermiştir. Ölümden daha çok hayattan korkan, cinneti, korkuyu, hasreti, yalnızlığı yaşayan delilerin arasında, deliliğe direnir. Türkiye’de akıl hastalıklarının ilaç tedavisinin yayılmaya başladığı yıllar… Olur olmadık ilaçlamalar, aç-susuz muameleler, işkenceler, EKT, lobotomi… O dönemlerde akıl hastanelerinin iç yüzü.

Kaçışlar, girişler, taburcu iken darbe, tımarhanede kalakalışlar… Darbe tutuklularının da tımarhaneye doldurulması, aynı muamelelere maruz kalmaları.

Onbaşı (hastabakıcı) Pertev, kendini Nietzsche sanan ve onun lügatından konuşan hasta Nietzsche, mavi gözlü başhekim yardımcısı… Sohbetler ve sorgulamalar; “Bütün bunların anlamı nedir?” Şizofrenin aklında Müjgan.

Bir şizofrenin ağzından hayatta ve tımarhanede bir varoluş mücadelesi. Dostların tek tek kaybı, düşmek, kalkmak, çırpınmak ve hayata yeniden başlamak.

Yıl 2018. Bir seminer ve Türk Şizofreni Derneği başkanı konuşma yapıyor. Kim dersiniz? Geçmiş süreçlerin tecrübesi, eleştirisi, derinlikli bir konuşma. Peki ya sonra? Acı sürprizler!

Bu hayatta rüzgara karşı duran kelebek misin yoksa boyun eğip sürüklenen yaprak mı?

Yoğun bir psikolojik araştırma ve incelemenin ürünü olduğunu anlatımdan anladığımız gibi yaşanmış birçok öyküden ilham alınarak hazırlandığını da belirtiyor yazar. Farklı yazar-düşünürlerden alıntılar ve kendi şiirleriyle besleyerek, yine okuyucuyu düşündüren, sorgulamalara iten felsefe tarafı ağır basan başarılı bir roman. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Günah, eylemlerin neticesine göre midir, niyete göre mi?"

 

"Her aidiyet bir öteki yaratır!"

 

“Dünyanın bu sömürü çağında, tarih boyunca görülmedik miktarda emiyor güçlü güçsüzü. Dünyaya on ekmek düşüyor gökten. Bu ekmeklerin dokuzu bir kişiye, biri de kalan dokuz kişiye pay ediliyor. Kendi eli altında çok nimeti bulunan, düşküne, miskine infak edeceğine, bir de onların bir kuru hasırına göz dikiyor. İnsan fıtraten bencil... İnsan fıtraten hırsız. İnsan fıtraten kibirli, hodbin ve dünyayı sahiplenici...”

 

“Aşk, olunan, insan ise doğulan bir şey değildi. Aşka maruz kalınır, insan inşa edilirdi.”

 

“Dünyada insan sayısı kadar dünya var. Kimse kimseyle aynı dünyada yaşamıyor. İçeridekiler dışarıdakilerden az daha dayanıksız hepsi bu... Dayanamayanları içeri alıyorlar işte...”

 

“Bizleri delirten, çıldırtan şeyler başımıza gelenlerin kendisi mi yoksa onlara verdiğimiz anlamlar mı?...O acele anlamları şuurun kendisi mi veriyor, yoksa bu anlamlar vakaların kendisinde mi var?”

 

“Eksiz yaratılışımızda tamlığı aramak ve kendimizi kandırmak... Hep, bir ötekine muhtaç ama ötekini de ezici, köleleştirici ve ötekileştirici tutumlarımız (...) Doğanın kendisine ait olmayana saldırısı gibi, toplum da abanır kendi gibi olmayanlara.”

 

"Bir toplumun gelişmişliğini ispat eden şey, ötekine yaptığı muamelede gizlidir!"

 

"Ne zaman sona ereceğini bildiğimiz acılar, acıtıcılığını yitirir, çünkü teselli kazanır. Belirsiz bitimler en kötüsüdür."

 

“hayatımızda zaten sahip oluğumuz ya da zaten sahip olmadığımız şeyleri oldukça zor farkederiz. Aslında etmeyiz (…) Hayatımızda bir şey değişmeden öylece değişikliksiz sürüp devam etse görmeyiz bir şey. Bir nevi körlüktür bu.”

 

“İnsanların hayatları da atomlar gibi; ufacık birkaç nokta dışında çoğunluğu boşluk, çoğunluğu hiçlik.”

 

“Hatırlayarak hayatta kalır, vazgeçerek devam ederiz!”

 

“Şu dünyaya gelmiş, insan bedeniyle doğmuş bir kişinin, delirmemesi bir mucizedir! Var olduğunu anlamış, yaşamın farkına varmış bir kişinin, aklına sahip çıkması yegâne ödevidir. Çünkü farkındalık, beraberinde deliliği de getirir.”

 

“En büyük cinayet, ümidi öldürmek...”

 

“Hiçbir zaman rüzgârda sürüklenme, uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün ama kendin git. İşte "hayır " demek budur!”

 

“Bu kadar karanlık bir gökyüzü altında aydınlık insan bulmak mümkün müydü? Dünya kötü müydü? Yaşanılası mıydı?”


10 Mayıs 2024 Cuma

KUKLACI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Kuklacı

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 1.Basım- 2024

Sayfa: 272

Tür: Roman


İNCELEME:

Kuklacı bir bacağı olmayan, kendi protez bacağını kendisi yapmış bir marangoz. Kuklalar da yapıp satıyor. Nasırlı, Marangoz, Maskeli diğer lakapları. Kalabalık içine yüzünde maskeyle çıkıyor Utanç içinde Kuklacı ancak ona cevap veremeyeceklerle konuşmaya cesaretli. Neden utanıyor? Neden kaçıyor?

Babasına ayyaş, annesine orospu, kendisine piç dermiş çocukken ada halkı. Ayıp değil mi, denmeli mi böyle şeyler? Annesi babadan sürekli dayak yer. Bir gün de denizde unutulur kayıp gider. Kapı deliklerinden izledikleri kalır kuklacının usunda. İçinde sürekli büyüyen bir nefretle yatalak, belleksiz babaya bakar.

Yaşadığı yer mutsuz, melankolik, kasvetli, adaletsiz ve batmakta olan bir ada. Dünyada kalan tek yer diye bilinir. Kayıkla, sandalla, gemiyle açılmaksa yasak. Halkın yüzü pek gülmez. Katı kurallar var. Bir de sirk. Horlar, horlanmış olanlar… dilenciler, köleler, fahişeler.

32.Doğumgününde sarhoş olup yasak olsa da denizde açılır, yüzdükçe yüzer ve bir adaya denk gelir Kuklacı. Başka insanların yaşadığı, aydınlık, adil, mutlu, hayallere sığmayan mükemmel bir ada. Cennetin krallığı. Sarhoş kafayla kendi adasına geri döner hemen. Neden dönmüştür? Döndüğüne pişman. Sonrası kendi adasında bir anlamsızlık hissi. Puslu görüş, yankılı duyuş. Rüya mı gerçek mi? Nedir ki gerçek?

O sıra bir fahişe cüce kıza, Mandalina’ya aşık olur Kuklacı, ama horlara nefes yok bu adada. Mandalina’nın artık nefesini duyamayacak Kuklacı onun kuklasını yapıp yaren eder kendisine. Adı iyiden iyiye deliye çıkar. Kim akıllı kim deli ki? Tehlikeli acılar tehlikeli hazlar doğurur içinde. Babanın eceli Kuklacı’dan gelir, gitmesi gereken gitmelidir. Pişman mıdır? Gittikçe eksilmektedir.

Bir umut olmuştur cennetin krallığı. Yaşanacak yeni bir yer. Anlatmak ister kimseye inandıramaz. Umudu tükenmez kuklacının. Ama kral bu söylentinin yayılmasına izin vermez. Kuru yargıç tarafından yargılanır. Suçları tek tek sıralanır. Bu adada “Masumiyeti ispat edilene kadar herkes suçludur.” Ancak deli yaftası yanına kar kalır da idamdan kurtulup sadece dışlanmakla kalır. Ona destek yanında sadece birkaç hor vardır.

1 yıl adanın çevresini dolaşır, demircileri, ormancıları, balıkçıları tanır, düşünür. Karar verir. Pes etmez, Cennetin Krallığı onun gerçeğidir ve gerçeğini paylaşmaya niyetli, yeminli horlar ile birlikte adaya göçecektir. Gizliden sandal inşa edilir, hazırlıklar yapılır. Kararlaştırılan gece toplanır. Erzaklar sandala taşınır. Ve Kuklacı herkesten gizlediği çuvalını sırtına yükler, bu yük elzemdir. Marangozhaneden hep birlikte çıkılır. Ancak ortada bir kargaşa patlar. Bir yangın, bir kıyamet. Taşlı polisler peşlerinde. Büyük bir arbede. Kimi sandalda açılmayı başarır, kiminin sahilde ölüsü kalır. Kuklacı yargılanır ve kendi eseri olan idam sehpasında taşlanır? Ancak bir süre sonra kuru yargıcı, kralı ve taşlayanları bir şaşkınlık alır. Taşlanan kimdir?

Emre Timur okuyan bilir, kalemi keskindir, iğneleyicidir. Tokat etkisi yapar çoğu zaman, çarpar yüze duymak istenmeyeni. Karamsar, umutsuz bir hava hakimdir. Bu kitabında insanın huzursuzluğunu, yabancılaşmasını apokaliptik bir dünyada işlemiş. Ancak bu sefer oldukça umut serpiştirmiş. Umudun ışığına ihtiyacımız var ne de olsa. Alt metinlerde birçok siyasi taşlama hissettim ve kendimce de çok hak verdim. Yine severek okuduğum bir eser oldu.

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hayatın kısa olduğunu söyler herkes. Hayatın uzun olduğunu söyleyenleri duymazsınız çünkü onlar intihar etmiştir.”

 

"Üç halimiz var; bakan, gözüken, kendilik. Yalnızken kendimiziz. En azından kendimize en yakın halimiz. Bakarken utandırıyor, bakılırken utanıyoruz. Bakanlarla beraber bakıyorsak utanmıyor, utandırıyoruz."

 

"İnsan... Kirletici bir unsur. Özellikle de bakışı, bakışları. Sanırım âmâlarla fazla derdim yok. Derdim bakıcı, dikizleyici, gözlerini dikici herkesle(...) Evet, insan hasta eder insanı. Bulaşıcı sinsi hastalıklar taşır insan bakışı, tehlikelidir. "

 

“Anılar, hatıralar, anlatılamayanlar yapışır, siner duvarlara. Tebdili mekanda o yüzden ferahlık vardır. Gidersin belleğin geride kalır. Geride kalır hayaletler, intikamlar, öçler…”

 

"İnsan bazen gerçekten sevildiğine emin olamıyor. Sevilmeye mi layık görmüyor kendini, yoksa sevenler fazla mı sahte seviyor, bilmiyorum …”

 

“Annesinden süt emmemişin dişleri güçsüzdür ama sevgi görmemişin kalbi çürüktür.”

 

 “Üç büyük günah: Aşırı sevgi, Aşırı inanç, Aşırı ümit!

Yeis ve ümitsizlik bizi acıdan korur;

Nefret ve Sevgisizlik bizi güçlü kılar;

Şüphe ve inaçsızlık bizi emniyette tutar!”

 

“Bir baba düşen çocuğunu kaldıran olmalı, yere düşüren değil.”

 

“ Bazı acılar suskun kalmalı”


1 Mart 2024 Cuma

PALYAÇONUN LİSTESİ

 










KÜNYE

Kitap Adı: Palyaçonun Listesi

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 2.Basım- 2022

Sayfa: 212

Tür: Roman, Varoluşçu Roman


İNCELEME:

''Hayat, sizin ağladığınızdan çok daha hüzünlü ve sizin güldüğünüzden çok daha komik.''

Emre Timur’dan okuduğum 5.Kitabım, yazarın ilk kitabı olan Palyaçonun Listesi oldu. Söylemeliyim ki bir yazarın ilk kitabında görmeyi bekleyebileceğiniz acemilikten eser yok, aynı olgunluk, o demini almış zihin efsane bir kurgu ile yine kaleme dökmüş tüm huzursuzluğunu. Varoluşçu felsefeyi temele alan, ‘ben kimim?’, ‘ne yapmalıyım?’, ‘yaşanmaya değer hayat nasıl olmalıdır?’ sorularını soran ve okuyucuya da sorgulatan, yine buhranlı ve huzur kaçıran bir roman Palyaçonun Listesi.

Ailece yaşanan bir kaza. Sonrasında hayatının anlamsızlığını keşfeden, içinde duyumsadığı huzursuzluğu anlamak, kocaman boşluğu doldurabilmek için içsel bir yolculuğa çıkan bir adam. Karısını ve çocuklarını terkeden, bir yandan çalışıp parasını çıkardığı sefil bir otel odasına kafasını sokmuş, yolu ara ara intihar girişimleriyle buluşmuş, gittiği hastanede önce bir palyaçoluk işi bulmuş ve hasta çocukları güldürerek kendini sorgulamaya devam eden karakterimiz Palyaço. Kendi çocuklarını ağlatan palyaço başka çocukları mı güldürüp hayata bağlıyor denebilir tabi. Kitabın gizemlerinden biri.

Hastaneye bir gidişinde kimsesiz Palyaçoya bir iş teklif edilir; ilaç denemelerine kobay olacaktır. Parası çok iyidir ancak alabilmesi için tek şart deneyler bitene kadar hayatta kalabilmesidir. Eh intihar girişimlerine bir süre ara vermek zorundadır. Hem kendini bulması, hayatı anlaması için bir yola çıktı ise de yaşaması gerekmektedir değil mi?

Ve insandan palyaçoya, palyaçodan deney faresine bir yolculuk başlar.

Bu sırada ona yol gösteren karakterler var. İnsana ihtiyacı olan cümleler gösteren yazı levhası olan sahaf Bilge. Aklı küçük, dev cüsseli, ölümcül hasta bir oğlu olan ve ilaç parası için zorlu bir hayat süren Hanım Bayan. Kanser hastası karısı hastanede rahat içinde ölebilsin diye çaresiz bekleyen Derviş Bey. Palyaço ile aralarında geçen çok derin diyaloglar.

Çıkarılan derslerle saman kağıdı deftere 3 maddede yazılan Palyaçonun Listesi:

1-Kendine dönüş 2-Korkularından arın 3-Eyleme geç

Peki bunların altını doldurabilecek mi Palyaço? İlaç kobaylığından hayatta kalabilecek mi? Peki ya yan etkiler! Ya işlediği cinayetler, nedendi? Olaylar, kişiler hangisi gerçek, hangisi hayaldi? Gerçek neydi? Önemli olan çıktığımız yolculuk değil miydi? Bunlar da kitabın gizemlerinden.

Altı çizilesi çok cümle barındırdığı gibi önemli şahsiyetlerden de birçok alıntı mevcut. Yine aralara serpiştirilmiş sembolik olgu ve anlatımlarla zenginleşmiş (örn:Dr.Simge Nur Fırad) Psikoloji ve felsefe sevenlere, huzurunun kaçmasından çekinmeyenlere şiddetle önerilir.

Mukaddimeden bir alıntıyla bitiriyorum: “şu sinekli çöplükte daha üst bir mutluluk var değil kanaatimce; olmak için doğduğu şeyi bulan insanın vazifesi bitmiştir, ölebilir.” Ve ben hala arıyorum.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Kendi yaşamınız anlamla dolmadan kimseye anlam aşılayamaz ve hatta anlamlı hiçbir eylem yapamazsınız."

 

“Gerçekler ve acılar nasıl el eleyse, yalanlar ve korkular da öyle el eledir. Yalanlar ve korkular... Her korkak bir yalancı, her yalancı bir korkaktır unutma!”

 

"Evet, hayatı yaşamanın iki yolu vardır üç değil: ya acı içinde gerçeklerle, ya da mutlu yalanlarla yaşarsın. Üçüncü şıklar illüzyondur."

 

“… Asıl amacın gerçek olduktan sonra zaten faydalı acılar bulur seni. Aslında genel olarak hayal kırıklığı en iyi acıdır. En kalıcı, en değiştirici, en dönüştürücü... (…) İçinde hayal kırıklığı olan şeyden kaçma. Genelde eğitir.”

 

“Her şeyi yaparken iki adet neden oluyor keyfiyetçe. Birisi, insanlara ve kendimize söylediğimiz "normal" ve "topluma aykırı olmayan" neden, bir de pis yanımızın, sırlı dünyamızın elinde tuttuğu asıl neden. Birincisi zahiri, ikincisi batıni. Birincisi yalan, ikincisi gerçek.”

 

“Ümit bazen en büyük işkencecidir. Ümitsizlikte bile yumuşak bir teselli vardır, bunu bilin.”

 

“Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir, ama tren hep ileri gider. Hayat bir trendir, tren istasyonu değil...”

 

"Şiddet... İnsan onu ne kolay öğrenip ne zor unutuyor."

 

“Ancak yüzleşecek gücümüz olan şeyleri anlarız.”

 

“Güçlü olmalısın. Kime karşı? Kendine karşı... Zayıf yanlarına karşı... Güç, duygu ve düşüncelerini yönetebilmendir. Veya ne kadar yönetebildiğindir."

 

“İnsan en çok yalanı kendisine söylüyor. Ve işin ilginci, kendisini de ikna ediyor.”

 

“İnsanı korkutan daima belirsizliktir. Ya da belirsizliği fark ediştir.”

 

“Acıyı küçülterek erteleme yolu yoktur. O ertelendikçe büyür.”

 

“Kötü duygu yoktur, kötüye kullanılan duygu vardır.”

 

“Depresyon, şehirli ruhsuzların icat ettiği ve geçmişi en fazla yüz elli yıl olan, ilk önce burjuvazide görülmüş, oradan halka yayılmış bir sanayi devrimi hastalığıdır. Bulaşıcıdır. Betonlar ve kalabalık şehirlerde kolay yayılır. Hissiz, şuursuz fertler üretir. Bir kere bulaşınca hayat boyu zaman zaman uğrar. Tembellik ve intihar yaratır. Fakat o bir duygu değildir. Tam tersine duygu iflasıdır.”

28 Ocak 2024 Pazar

ÖDEV - NASIL KENDİM OLURUM?

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ödev – Nasıl Kendim Olurum?

Yazarı: Emre Timur

Basım: İz Bırakan Kalemler Yayınevi– 1.Basım- 2023

Sayfa: 220

Tür: Deneme


İNCELEME:

Varoluşçu felsefe temelinde eserler veren Emre Timur’dan okuduğum 4. kitap Ödev: tin ve determinizm üzerine denemeler. Yazar ile düşüncelerini kaleme aldığı felsefe kitabı Us ile tanışmıştım. Ödev yine varoluşçuluk temelinde yazarın düşüncelerini kaleme aldığı, bir mukaddime (sunuş) ve beraberine 61 adet deneme içeriyor.

Emre Timur kalemi ile tanışanlar bilir, sert bir dili vardır, gerçekleri tokat gibi çarpar yüzünüze. Yine uyuyanların huzurunu kaçıracak sorgulamalar ile geliyor. “Nasıl yaşanmalı? Hakikat ne? Şimdi ne yapmalıyım? Neden yaşıyorum, benim ödevim ne?” Ve bunları sorgularken okuyucusunu da kendisine suç ortağı kılıyor.

“Ödev kendilik mi? Kendim olmak mı ödevim? Hakikatin peşinde koşmak ya da cemiyete faydalı bir fert olmak mı?”

Doğumumuzdan itibaren dahil olduğumuz aile, çevre, kültür, inanışlar, alışkanlıklar hatta bizlerden çok daha önce kazanılmış ve aktarılmış tecrübeler- kolektif bilinçdışı- nedeniyle sürüklendiğimiz roller, girdiğimiz kalıplar… Gerçekten biz miyiz sığındığımız kabuk? Tahammül edebiliyor musun aynadaki kendine? Gittikçe oynadığımız o rolleri kanıksıyor olmak, kendine yabancılaşıyor olmak huzursuz etmiyor mu seni? Soruyor yazar: “ siz kendinizi hiç özlemiyor musunuz?” ve bir ödev veriyor bu kitapla, kendiliğimizi keşfetme, kendi anlamını yaratma ödevi.

“İnsan ne bitmiş bir inşaattır, ne de "tabula rasa" yani boş levha. İnsan bir yarım inşaat bulur usu, kendisini bulduğunda. İşte o dakikadan sonra kendisine edinebileceği en değerli ödev -bana kalırsa- kendilik ödevidir. İnsan kendisi olmalıdır.”

Bu sorgulamayı yaparken birçok farklı konudan bahsediyor yazar: acı, haz, mutluluk, huzur, bilinç, bilinçdışı, inkar, ölüm, yalnızlık, özgürlük, özgür irade, kader, seçim yetisi, us, inanç, değişim, anlam arayışı, ahlak, seks, aşk, iyi-kötü, adalet ve çok daha fazlası.

Öncelikle kitap devleti fikrine bayıldım, destekliyorum. Kitaptaki birçok konu, üzerine düşünmeye sevk edici, bu nedenle ağır ağır okudum. Us kitabına göre yazar bazı fikirlerinin değiştiğini açıklıkla ifade etmiş, değişim olmazsa olmazımız ne de olsa. Yine cesurca fikirlerini beyan etmiş. Altı çizilesi o kadar cümle var ki rehber niteliğinde bir kitap haline gelmiş. ‘Sırıkçı ve yaşam koçu’ yazısında çok güldüm.

Kitap tamamen küçük harflerle yazılmış. Dili doğru kullanmaya özen gösterdiğini bildiğim yazar için yine bir sorgulamadır nedeni sanıyorum.

Severek okudum. Düşünmeye açık herkese tavsiye ederim.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“hayat, aralıklı mutluluk anları ve geneline yayılmış bir acı ve sancı değil mi? hayat; bayat, kuru, yavan yanlarıyla alışıldık ama ani sürprizler ile şaşılası değil mi? hayat, cehenneme verilen cennet molaları değil mi?”

 

“bizler bir şey değiştiremiyorsak hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin bir anlamı yoktur. Ya dünyayı ya dünyamızı değiştirebiliyor olmalıyız.”

 

“Baştan alırsak; kıskançlık "eşitliğe", "eşitlik" ve intikam da "adalete" evrildi ve en nihayet noktasını "ahlakta" buldu bu kavramlar. Ve lanet olsun, hepsi de tırnak içindeydi. yargılanamaz, eleştirilemez, sarsılmaz tabusal yanları, heybetli geçmişleri ve her vicdandaki eşsiz sızısı ile insan icadı en güçlü yargıç oldular...”

 

“Usu olmayan seçemez. seçim yoksa ortada sömürü vardır. edilgeni kim koruyacak?”

 

“Kendine yabancılaşman, devamlı huzursuz olman, hiç bir yere ait hissetmemen, uykusuzluk ve kötü rüyaların sebebi bu işte. bakmaklardan, bakılmaklardan kurtulduğun anların hiç olmaması. Tüm zamanların kendinden kaçarak geçirilmesi...”

 

“bu çöplüğe mutlu olmak için filan gelmedik. her yer adaletsizlik ve kötülük dolu, çocuklar ölüyor ve açlıktan babalar intihar ediyor; mutlu olmak için geldiğimiz ve bir ton kişinin mutlu olduğu varsayımı bile kendi başına bir işkence. mutluluk pozları aldatıcı olabilir, yemeyin. burası cehennem değilse cennet de değil ve ölüm var ve ayrılık ve hastalık var. o yüzden gerçeklere katlanabileceğimiz ideal kıvamı tutturmalı, daha çoğuna da çok kaşınmamalıyız”

 

“iddia ediyorum ki kitap okuyan toplumda çocuk gelinler, kadın cinayetleri, trafik ihlalleri, her türlü şiddet eğilimi, cinci hocalar, uyuşturucu bağımlılığı azalır, dikkat dağınık- lığı azalır, aile içi şiddet azalır, israf azalır ve kandırılma ihtimali azalır. televizyonlar kapanır, fena mı? tüm bunlar birçokları için fazla hayalperestçe geliyor ama yanılıyorsunuz. fazla fanatik bir toplumuz. her problem fanatizmle çözülüyor. kitap okumak fanatizmi köreltir, ikincisi öfke patlamalarını çözer, üçüncüsü depresyonu azaltır. duygu kontrolü değil mi tüm sorunlarınızın kökeni? daha kültürlü olma kısmına hiç girmiyorum bile. mağara adamlığımız incelir işte, fena mı?”

 

“Demem o ki kibirle doluyuz. Kendi kibrimizden önümüzü göremiyoruz. Kepler "uzayın efendisi değilsiniz" dedi, Darwin, "doğanın efendisi değilsiniz", dedi, Freud da "siz kendinizin bile efendisi değilsiniz," diye haykırdı ama sesi henüz ulaşmadı sağır kulaklara.”

 

“... yerlerde sürünen okuma oranlarımız ve can çekişen metin anlama kabiliyetimiz, bana kalırsa kültürde geri kalmamızın başat sebebidir. kırk üniversite bitirmeniz şart değil; dil, kültürün kendisidir.”

 

“çocuklarınızı mutlu bir gelecek yalanı ile uyutmayın. onlara doğru sebepler için öfkelenmeyi, doğru sebepler için gülmeyi öğretin. tabii kendinize de...”

 

“işte insan! cenneti varlığı ile elli yılda çeviren, yokluğunda cehennemlerin elli yılda cennet olduğu insan. doğada, doğaya zararlı tek şey... kanla, terle, gözyaşı ve emekle tabiata, cemiyete ve nihayetinde de kendine düşman.”

 

"hepimizin inkârları var. inkâr bizi delirmekten koruyan şey.

 

“Huzur, uzun zamana yayılan ağız tadına deniyor. Biraz sıkıştırınca mutluluk oluyor, daha da sıkıştırınca zevk, en yoğunu orgazm.”


25 Aralık 2023 Pazartesi

TEREDDÜT - PLATON'UN MAĞARASINDAKİ YASAK AĞAÇ

 













KÜNYE

Kitap Adı: Tereddüt – Platon’un Mağarasındaki Yasak Ağaç

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 71

Tür: Novella


İNCELEME:

Teredüt, Emre Timur’dan okuduğum 3.kitap ancak kendisinin de yayınlamış olduğu ilk novella. İlk tanışmam felsefe türüyle ikincisi ise bir romanı ile olmuştu. Kalemini sevdiğim yazar su gibi akan bu novellasında yine okuyucusunu sorgulamalara itiyor. Bir de diyor ki: “Çöp kutularına fersude inkarlarımızı teptikten sonra, ıstırapla dolu ama gerçek bir oluş, gerçek bir varoluş yaşayalım istedim. Gerçeklerin kanattığı beynime suç ortağı bulmaktı niyetim. Buldum.” Ben de suç ortağı olarak başlıyorum yorumuma.

Ama öncelikle bilmeyenler için kitabın kapağındaki ‘Platon’un Mağara Alegorisi’ nden kısaca bahsedeyim. Bir mağarada sadece karşılarındaki duvarı görebilecek şekilde doğuştan zincirli olan 3 adam, sadece bu duvara mağara girişinden yansıyan gölgeleri bilirler. Tek gerçeklikleri budur. Bir gün içlerinden biri kaçmayı başarır ve gerçek dünyayı görür. Gelip diğer iki adama anlatır ancak  asla inandıramaz. Artık metaforları anlamak için Google’a bir danışın derim.

Kahramanımız isimsiz, evli, dört çocuklu bir Hayat Bilgisi öğretmeni. Severek evlenmemiş, gönülden baba olmamış. 3.evladı, kızı çok hasta, ameliyatı çok para. Öğretmenin maddi imkanı yok. Fakirlik karısı ile arasını iyice açmış. Karısı son münakaşada çok ağır konuşur, öğretmenin onuruna dokunur. Çıkar evden belki düşünmek, belki unutmak için. Kendini bir kıyıdan diğerine 8-9 tur inmeyeceği bir vapura atar.

Yine öğretmen gibi vapurdan inmeden turlayan bir sarhoş yanaşır yanına. Başlar derdini anlatmaya. Yeni memuriyetten emekli olmuş, parası olan ancak onu aldatan karısını öldürmeye cesareti olmayan, efkardan içen bir sarhoştur. Öğretmene lazım olan para sarhoşta, sarhoşa lazım olan cesaret öğretmende. Teklif sarhoştan gelir ancak öğretmen tereddütlüdür. Öğretmendir sonuçta yakışır mı? Nasıl katil olur? Ya hasta kızı? Peki kızına şifa olamayan baba mı olur?

Anlaşma yapılır, sarhoş öğretmene parasını ve silahını verir, adresine götürür. Gerisi kolaydır. Kolay mıdır? Sarhoşun karısını gören öğretmen karar değiştirir. İşte buradan sonra yine sorgulamalar, tereddütler, alınan kararlar, kurulan tezgahlar, görmezden gelinen değerler, o kararlara örülen kılıflar. Sonrasında daha uygulanırken değiştirilen kararlar, düşünmeden karartılabilen hayatlar, sonra yine o kararlara örülen kılıflar.

E be öğretmen, Allah seni bildiği gibi yapsın dedim. Malum hepimizde var olan o değer yargıları. Bir yanda toplumun dayattığı kurallar. Bir yanda yaşanmak istenen bir hayat. Bir yanda mağara duvarındaki gölgeler bir yanda gerçek dünya. Benim kızgınlığım dürüstçe kabullenmemeye, ikiyüzlülüğe. Bu da insanoğlunun gerçeği sanırım.

An geliyor öğretmen bandı geri sarıp düşünüyor ve birden bir ışık yanıyor. Bulmacanın parçaları dağılıp bambaşka şekilde tekrar birleşiyor. Doğruyu, onurluyu, etiği sorgularken bir anda karşımıza bir ‘gerçek’ çıkıveriyor. Bu gerçek içimize hem bir parça su serpiyor hem de bu mümkün olabilir mi dedirtiyor. Bu sefer tereddütü yaşayan okuyucu oluyor.

Çok severek bir çırpıda okudum. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 2024 varoluşçu romanlarla geçecek. Size de tavsiye ederim. Keyifli okumalarınız olsun.

 

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiçbir anne baba evladının mutluluğunu istemez. Aidiyetini ister; ananeye, töreye, devlete, sürüye. Mutluluğunu istemediğim evladı yapmak istemiyorum artık.”

 

“Ama ölüm çok şeyi hallediyor şu hayatta... Değil mi?”

 

“İnsanlar kayıtsız. İnsanlar toz gri... Kimsenin ümidi yok. Neşesi... Herkes kendi ölüm sırasını bekliyor işte koşuşturarak."

 

“Duygu… Çok kıymetli şey (…) Duygu yoksa yaşamak, sevişmek, savaşmak da yok. Ve ilham da yok. Ve yoz.”

 

"Ah bu yalanlarımız... Oynamaklarımız, ikiyüzlü mazlumiyetimiz. Onu görmemeyi uma uma, onsuz kalış ağıtı yakmak.”

6 Eylül 2023 Çarşamba

ÇÜRÜME


 










KÜNYE

Kitap Adı: Çürüme

Yazarı: Emre Timur

Basım: İnkılap Kitapevi– 1.Basım- 2022

Sayfa: 317

Tür: Roman


İNCELEME:

Çürüme, Emre Timur’dan okuduğum ikinci kitap, ilk roman. Daha önce bir düşünce kitabı olan Us’u okumuştum. Çürüme ise kokuşmuş adalete ithafen; çürüyen çağın romanı. Hem felsefeyi hem psikolojiyi harmanlayıp içinde büyütmüş bir kurgu. Kendisinin de beyan ettiği gibi huzurumuzu kaçıracak bir kitap olmuş, yine.

Ana karakterimiz adını bilmediğimiz, sonradan takma adı ile takdim edilen Öncü. Annesinin sarhoş kocası terketmesin diye hamile kaldığı ancak doğduğu için terkedilen Öncü. Alkol ve sigara bağımlısı annesi ve babalığından bir de kardeşi doğan Öncü. Bir gün kül olmuş evden annesinin ve bebek kardeşinin kül cesedinin çıkarılışını gören Öncü. Bunların izini hayat boyu taşıyacak olan Öncü.

Öncü hayat mücadelesine devam eder, kağıt toplayıcısı olur, servis şoförü olur, evlenir ve 4 çocuklu huzurlu bir aile kurar kendine. Ancak bir gün yaptığı bir kaza ve verdiği karar ile hayatı değişir. Kan kardeşi Kader’in dediği gibi kötü başlayan kötü mü biter, iyilik beklemek hata mıdır? Servis aracı ile 2 küçük kıza çarpar ve kaçar. Görmezden gelirse unutulur sanır. Ancak vicdan çok ağır bir yüktür ve ona bunu sıklıkla hatırlatacaktır.

“Bazen öyle bir an öyle bir karar verirsiniz ki, tüm hayatınız boyunca o anı tekrar tekrar yaşamaya mahkum edilirsiniz.”

Sinir krizleri başlar, işten kovulur, bebeği açlıktan ölür, ailesinden kopar, uyuşturucu almaya ve şehir çöplüğünde yaşamaya başlar. Teslim olmayı da dener ama meczup muamelesi görür. Bir gün yolu tetik arkadaşı olacak Masum ile kesişir. Adaletin kalemini kırmadığı suçluların adaletini sağlamak için,  iyi niyetli kötüler ve kötü kalmak istemeyenlerce biraz illegal, biraz legal bir polis alt birimi kurulmuştur. Cezaevinde tatil yapıp çıkmış tecavüzcü ve katillerin yine zarar vermesini engellemek, çalışmayan adaleti çalışır kılmaktır görevleri. Birimin profesyonel katilleri iyilik yapacaktır insanlığa. Böylece vicdan yüklerinden de kurtulabilecekler midir?

Üvey babasının tecavüzü sonrası hapse düşmüş, trans bir birey olarak toplumdan dışlanmış Kader, çöp tenekesini evi yapmış Masum, kitap karşılığı bedenini satan Vasife, Öncü’ye yüz çeviren karısı, adını beğenmeyen köpek Hachiko… Diyaloglar, sorgulamalar, hesaplaşmalar… Çürüyen gurur, çürüyen onur… Çürüyen duygular, bedenler, hayatlar…

Yazar karakterlerinin düşünce ve davranışlarını ilmek ilmek işlemiş. Yaptığı psikolojik analizleri çok başarılı buldum. Öyle ki karakterler ete kemiğe hisse büründü, duygularını öyle başarılı geçirdiler ki yüreğime, zihnim uykumda bile huzurumu kaçırdı. Kitabı okuduğum 4 gün boyunca ruhum ezildi, daraldı, anlam aradı, çürüdü ve sanıyorum bir nebze aydınlandı.

“Bazen anlam acı verir, bazen de acıya anlam yüklenir ama her ikisi de çürütür.”

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Dünyaya en büyük bela, en büyük azabı veren yaratıklar... Biz olmasak buranın cennete dönüşmesi kaç yıl alırdı acaba? Ve bizimle cehenneme dönüşmesi cennetlerin? Ah bu insanlık... Hınç ve nefretle doğup büyüyen ve yaşayan ve maalesef üreyen... Ortaya da yapay gülücükler ve kazık atma fırsatı ile yanıp tutuşan yeni canlılar üreten bu insanlık... Dünyaya, diğer canlılara ve kendimize duyduğumuz bir ölümcül düşmanlık ile yaşıyoruz. Güzel olan, mutluluk olan, iyilik olan her yeri bozuyoruz. Adalete düşmanız, samimiyet ve bağlılığa düşmanız... En hayırlı işimiz, mezara gidişimiz...”

 

"Evet, durmak bir ölüm çeşididir. Yani bir şeylerin değişmeyi durdurduğu huzurlu hayat çürümedir. Ama yok olmak için çırpınmak, acı ile güçlenmek, çığlık atmak ve hatta can çekişmek, yaşamaktır. Yaşamak için geldik, çürümek için değil."

 

"‘Deli’ demesinler diye okudum, okuyunca ‘deli’ dediler. Ne bulduysam okudum. Okumanın o tuhaf, hürleştirici zehrini almış bulundum. Şu yararı, bu yararı konuşulur ama bana kalırsa en büyük yararı kendi küçük hapishanenizde takılıp kaldığınız ihtimallerin ötesinde, hatalı ikilemlerin dışında yeni, yepyeni dünya önermeleriydi. Önerdiler. Hem de neler neler. Belki de acımla baş etmeyi öğrettiler. Verdikleri bilgiler bana deyip uçup gitti sadece. Mühim kısmetse bana dedikten sonra uçması yani benden sekmesiydi Çünkü çarptığında ilmin değiştiremeyeceği 'insan' bile demiyorum, canlı hatta şey yoktur ki sesli olarak kitap okuduğumda tüm köpek arkadaşlarım sıraya girip pür dikkat bana dikti kulaklarını, gözlerini. Değiştim, değiştiler”

 

“Çöp dağlarında süzülen bakışlar hemen görür ki dünya iki kavim. Diriliş, yaşam, püskürüş ve gidiştir ilki. Çürüme ve sürüklenişse diğeri. Bir esen rüzgara rağmen kanat çırpan kelebek var, bir de Rüzgar sayesinde sürüklenen kuru yaprak. Kendi haline bırakılan her şey gibi dağılmaya mahkum. 1 trilyon yıl evvelden muayyen yasalarca boğulmaya, ufalanmaya, dağılmaya, sürüklenmeye ve aslında yani çürümeye namzet, mahkum ve memur. Bir saat önce dalından kopmuş elma niçin heveslendirir bizleri de bir yıl önce kopmuşun esamesi okunmaz? Çürür her şey uzun vadede. Yeterince uzun vade biçilirse her şeye bir çürük elma olacaktır. En diri, en canlı, en alınabilecek bir tedbir, bir aşı, bir ilaç yoktur.”

 

“Tercihlerimizi değerlendirirken en sık yaptığımız hata budur. Seçeceğimiz şeyi hayal ederiz. Oysa yapmamız gereken vazgeçeceklerimizi hesap etmektedir.”

 

“Yıkıntılı bir gençlik bir şekilde toparlanır; yeter ki yıkıntı çocuklukta olmasın...”

 

“Sessiz, suskun vicdanların olduğu yerde her şey caiz, her şey çürük olur.”

 

“Kimse değişmedi. Çamur çamurdu, gri de gri. Ona bakıp örüntü gören sendin. Ne de kötü bir ressamdın. Şehir çöplüğüne bakıp şelale manzarasını sen çizdin.”

 

“Her şey mutlu mesutken cennetten kovuluşumuzun hıncını çıkardık buradan. Dedik "Bu çizgiden bu taraf benim." Bunu ilk kim dedi, ilk çizgiyi kim çekti? Doğa bunu anlamadı. Zeytin fidanları, bülbüller, karıncalar bunu anlamadı. Mülkü bulduk, doğa anlamadı. Parayı bulduk, ırkı bulduk, araziyi bulduk, sahipliği... Doğa bunları anlayamadı, anlasa başımızı küçükken ezerdi.”

 


12 Ağustos 2023 Cumartesi

US


 











KÜNYE

Kitap Adı: Us

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 1.Basım- 2020

Sayfa: 216

Tür: Felsefe-Düşünce


İNCELEME:

"felsefe, yavaşlamaktı; yavaşladım."

Emre Timur Varoluşçu Psikoterapi (Irvin Yalom)’yi okuduktan sonra ölümün farkındalığına daha çok ermiş ve ‘Us’una düşenleri toplama kararı vermiş. Topladıklarını artık saklayamaz olmuş ve Us’undan geçenleri 6 ayrı başlıkla biz okurları ile paylaşmış; Us, Estetik, Etik, O, Tekamül ve Eşya. Kitabın akademik bir felsefe kitabı olmadığına kendi de dikkat çekiyor ve gayesinin serbest bir düşünme kitabı ortaya koymak olduğunu ifade ediyor.

§  Us başlığı ile aklı nasıl kullandığını, akıl, zeka, mantık, sezgi, görgü, doğru, iyi, güzel, parça, bütün, hakikat, arketip kavramlarını;

§  Estetik ile güzeli ve sevmeyi, aşk, gerçek, hakikat, güzellik, zevk kavramlarını;

§  Etik ile ahlakı, niyet, kötülük, iyilik, ceza kavramlarını;

§  O ile “O”nu, Allah, Tanrı, inanç, evrim, entropi, kader kavramlarını;

§  Tekamül ile gelişim ve değişimi, külli irade, cüz’i irade, metamorfoz, doğal seçilim, evrim, varoluşçuluk, hiç, hep, mükemmel, kusurlu kavramlarını;

§  Eşya ile fizik, metafizik, kuantum, entropiyi, çürüme, hayatta kalma, yaşama, ruh, enerji kavramlarını ele alıyor.

Bunlar ile kalmayıp devamında da konuları destekleyen serbest denemelerini ve kendisini anlamamıza yardımcı 2 adet söyleşiyi de paylaşıyor.

Ve sürekli hatırlatmadan geçmiyor. “Bunlar fevkalade nazik mevzular.”

Hayattaki en eski kadim bilgiyi de kendi usunca şöyle revize ediyor: “Değiştirebileceklerim ve değiştiremeyeceklerim arasındaki farkı görebilmek için akıl, değiştirebileceklerim ile yüzleşebilmek için Varoluşçuluk, değiştiremeyeceklerim için de Stoacılık -ve tevekkül- gerekiyor."

Yazardan okuduğum ilk kitaptı, romanlarını da oldukça merak ediyorum. Anlatım tarzını, konuyu ele alış şeklini, örneklendirmelerini beğendim. Her fikrine katılmasam da genel anlamda düşünmemi ve sorgulamamı sağladı. Hem herkesin aynı şeyi düşündüğü bir ortamda düşünceden bahsedilemezdi, öyle değil mi?

 

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Bir takım kötüler henüz kötülük yapacak zemin bulamadıkları için iyi sanılırlar. Ve bir takım kötülerin kötülük yapabilmeleri için en azından bir kişiliğe sahip olmaları gerekir. Bu yüzden, kişiliksiz kişileri hemen iyi sanma...”

 

“Her fikir, kendinden önceki ile çatışarak ve öncekini revize ederek ilerler. O yüzden bu toprakları terketmiş görünen o ışıltılı "katılmıyorum" ve "katılıyorum" eylemlerini geri getirelim istiyorum. Öğüt, idam veya dayak istemiyorum; dışlama, ötekileştirme, marjinalleştirme, tebliğ, ikaz, infaz ve hakaret de öyle. İstediğim ve beklediğim ve bana yarayacak ve çağa yarayacak olan şey, fikrime katılmayan akıllar.”

 

“Öğretmenlik soruları cevaplamak değil; kötü soruyu iyiye, yanlış soruyu doğruya, çirkin soruyu güzele çevirmektir.”

 

"Aklı aşan" şeyler muhakkak vardır fakat sorguya kapalı bir şey yoktur ve olmamalıdır.”

 

“Hiçbir şey boşa gitmemiştir. Hayatta her şey her şeyi muhakkak değiştirir. Olmuş olan her şey, kendisinden evvelki her şeyin bir sonucudur ve kendisinden sonra olacak her şeyin sebeplerinden biridir.”

 

"... beden ve ruhun dışında en önemli sevdirici şey, hatıralardır. Onları severiz biz asıl. Beden bozulur, ruh değişir ama hatıralar hatırlatıcılarda diri kalır, yaşar. Çünkü orada senin ve sevdiğinin bedeni de ruhu da genç ve diridir ve o an, o hatıra güzel ve coşkundur ve bu karışım öyle leziz öyle el değmemiştir işte..."

 

"İki günü denk olan" değil mi "ziyanda" olan? Bir akış var ve sen kaya gibi direniyorsun su gibi akacağına. Dünkü işlerini beğendiğin gün öldüğünü anla işte...”

 

“…değişim çığlığı susturulursa, yani insan olma potansiyeli yok sayılırsa depresyon başlar. Depresyon bir işarettir. Başka bir hayat, başka bir oluş olduğuna dair bir işaret, içsel bir şikâyettir.”

 

“Üç tip varoluş var. (…) İlk varoluş şekli çürüme. (…) İkinci varoluş şekli hayatta kalma. İlki evrende  çok fazla, ikincisi bizim gezegende bile belli yerlerde, üçüncüsü ise son derece nadiranttandır.(…) Üçüncü varlık biçimi ise yaşama ki hayatta kalanların çoğu gerçekten yaşayamaz.”

 

“Dört kere kopuş yaşarız ve hayat boyu dört dehşet ile karşı karşıya kalırız; ölümlü olmak, yalnızlık, özgürlüğe mahkumiyet, anlamsızlık. Bunları da inkar ile geçer hayat.”

 

“…bize iyi insanlardan önce iyi ve kötü niyeti ile yüzleşebilecek insanlar gerekmektedir.”

 

 “Dürüst insanlar, yalancıların mutluluk masallarıyla mutsuz olmaya mahkûmdur.”

 

“Hayat sizin güldüğünüzden çok daha komik ve sizin ağladığınızdan çok daha hüzünlü.”

 

“Kötülük işledik. Ne yapacağız? İnkar edeceğiz! ... Güçtür suçlu yaşamak.”