14 Ağustos 2025 Perşembe

KATYA'NIN YAZI

 











KÜNYE

Kitap Adı: Katya’nın Yazı

Yazarı: Trevanian

Basım: E Yayınları

Sayfa: 232

Tür: Roman


İNCELEME:

Katyanın Yazı / Trevanian

Yazardan okuduğum ilk kitap Şibumi idi ve kalemine hayran olmuştum. Okumayanlar varsa tekrar öneririm. İkinci kitap olarak ise Katya’nın Yazı’nı seçtim ve kitabın kapağını şaşkınlıkla kapattım. O nasıl bir kurgu. Bir aşk romanı okuyacağımı beklerken psikolojik bir tema ile karşılaştım. Dolayısıyla çok tatmin edici bir okuma oldu benim için.

Roman genç tıp doktoru Montjean ile güzel ve aykırı Katya’nın yollarının kesişmesi ile başlıyor. Montjean, Katya’nın yardım talebi üzerine, önce kaza geçiren ikizkardeşi Paul ve sonrasında da babası ile tanışıyor. Paul kibirli ve egosu yüksek bir genç adam, Katya üzerinde oldukça korumacı bir tavrı var. Baba ise Ortaçağ tarihine takıntılı bir bilim araştırmacısı, sakin ılımlı, entelektüel, biraz aklı karışık. Monjean’ın Katya’ya hayranlığı sonrası aile evine gidip gelişleri artıyor. Aile bireyleri ile bireysel ya da birlikte yaptıkları sohbetlerle hem aileyi tanımaya çalışıyor hem de Katya’ya yakınlaşmaya. Ancak sürekli onunla didişen Paul’ün uyarılarına takılıyor. Bir yandan aile sohbetleri, bir yandan Bask toplumunun kültürünü okurken yavaş yavaş aile sırları ortaya dökülmeye, travmalar derinleşmeye ve gözler önüne serilmeye başlıyor.

Kitap sona kadar da yormadan akıcı ilerliyor. Son 50 sayfa ise nefesimi tutarak okudum desem yeridir. İçinden çıkılmaz bir aşk serüveni okurken birden psikolojik derinliği olan bir kurguya evriliyor. Kitabın sonunda ise asla tahmin edemeyeceğiniz sarsıcı bir son sizi bekliyor.

Karakterlerin analizleri ne kadar başarılı derken bir anda psikolojik bir travma ile sonrası buhran ve karakter karmaşasını betimleyen bir hikaye buldum. Özellikle benim gibi psikoloji ve ayrıca ters köşe kurgular sevenler çok sevecektir. Okuyun isterim.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"İnsanın bunu öğrenmesi, geliştirmesi gerek, Jean-Marc. İnsanın kafasını boşaltıp... neşeyi değilse bile, en azından huzuru aramayı öğrenmesi şart. Başka nasıl yaşanabilir..?"

 

“Ama cesaretin nerede bitip duygusuzluğun nerede başladığı belli değildir. Cesaretle kaygısızlığın sınır çizgisi neresiydi?”

 

“Evrende değişmez olan soğuk ve karanlıktır, ışık ve sıcaklık birer kıvılcım kadar küçük ve kısadır demişti. Aynı şekilde yalnızlık ve içe kapanma da insan hayatının değişmezleriydi. Gençlik ve aşk ise geçici şeylerdi. Değerli olmaları, çabucak bitmelerine dayanıyordu zaten. İnsanın kendini kaptırıp bu güzellikleri ebedi sanması çok kolaydı.”

 

"Adalet belki kördür ama, sosyal ağırlıklara karşı da duyarsız değildir. Fakirlere sorular sorulur, söylediklerinin kanıtları aranır, zenginlerin ise ifadeleri kayda geçer, yalnızca imla hatası yapılmamasına dikkat edilir."

 

"Çok saçma. Her çocuk kendini anasına, babasına ebediyen borçlu sanır, ama bu doğru değildir. Eğer ortada bir borç varsa, anayla baba borçludur çocuğa. Onu bu acılar, savaşlar, nefretler dünyasına getirdikleri için. Hem de bir anlık zevk uğruna."

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder