KÜNYE
Kitap Adı:
Katya’nın Yazı
Yazarı: Trevanian
Basım: E Yayınları
Sayfa: 232
Tür: Roman
İNCELEME:
Katyanın
Yazı / Trevanian
Yazardan
okuduğum ilk kitap Şibumi idi ve kalemine hayran olmuştum. Okumayanlar varsa
tekrar öneririm. İkinci kitap olarak ise Katya’nın Yazı’nı seçtim ve kitabın
kapağını şaşkınlıkla kapattım. O nasıl bir kurgu. Bir aşk romanı okuyacağımı
beklerken psikolojik bir tema ile karşılaştım. Dolayısıyla çok tatmin edici bir
okuma oldu benim için.
Roman
genç tıp doktoru Montjean ile güzel ve aykırı Katya’nın yollarının kesişmesi
ile başlıyor. Montjean, Katya’nın yardım talebi üzerine, önce kaza geçiren ikizkardeşi
Paul ve sonrasında da babası ile tanışıyor. Paul kibirli ve egosu yüksek bir
genç adam, Katya üzerinde oldukça korumacı bir tavrı var. Baba ise Ortaçağ
tarihine takıntılı bir bilim araştırmacısı, sakin ılımlı, entelektüel, biraz
aklı karışık. Monjean’ın Katya’ya hayranlığı sonrası aile evine gidip gelişleri
artıyor. Aile bireyleri ile bireysel ya da birlikte yaptıkları sohbetlerle hem
aileyi tanımaya çalışıyor hem de Katya’ya yakınlaşmaya. Ancak sürekli onunla
didişen Paul’ün uyarılarına takılıyor. Bir yandan aile sohbetleri, bir yandan
Bask toplumunun kültürünü okurken yavaş yavaş aile sırları ortaya dökülmeye, travmalar
derinleşmeye ve gözler önüne serilmeye başlıyor.
Kitap
sona kadar da yormadan akıcı ilerliyor. Son 50 sayfa ise nefesimi tutarak
okudum desem yeridir. İçinden çıkılmaz bir aşk serüveni okurken birden
psikolojik derinliği olan bir kurguya evriliyor. Kitabın sonunda ise asla
tahmin edemeyeceğiniz sarsıcı bir son sizi bekliyor.
Karakterlerin
analizleri ne kadar başarılı derken bir anda psikolojik bir travma ile sonrası
buhran ve karakter karmaşasını betimleyen bir hikaye buldum. Özellikle benim gibi
psikoloji ve ayrıca ters köşe kurgular sevenler çok sevecektir. Okuyun isterim.
"İnsanın
bunu öğrenmesi, geliştirmesi gerek, Jean-Marc. İnsanın kafasını boşaltıp...
neşeyi değilse bile, en azından huzuru aramayı öğrenmesi şart. Başka nasıl
yaşanabilir..?"
“Ama
cesaretin nerede bitip duygusuzluğun nerede başladığı belli değildir. Cesaretle
kaygısızlığın sınır çizgisi neresiydi?”
“Evrende
değişmez olan soğuk ve karanlıktır, ışık ve sıcaklık birer kıvılcım kadar küçük
ve kısadır demişti. Aynı şekilde yalnızlık ve içe kapanma da insan hayatının
değişmezleriydi. Gençlik ve aşk ise geçici şeylerdi. Değerli olmaları, çabucak
bitmelerine dayanıyordu zaten. İnsanın kendini kaptırıp bu güzellikleri ebedi
sanması çok kolaydı.”
"Adalet
belki kördür ama, sosyal ağırlıklara karşı da duyarsız değildir. Fakirlere
sorular sorulur, söylediklerinin kanıtları aranır, zenginlerin ise ifadeleri
kayda geçer, yalnızca imla hatası yapılmamasına dikkat edilir."
"Çok
saçma. Her çocuk kendini anasına, babasına ebediyen borçlu sanır, ama bu doğru
değildir. Eğer ortada bir borç varsa, anayla baba borçludur çocuğa. Onu bu
acılar, savaşlar, nefretler dünyasına getirdikleri için. Hem de bir anlık zevk
uğruna."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder