polisiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
polisiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2025 Pazartesi

ÖRÜMCEK AĞI

 











KÜNYE

Kitap Adı: Örümcek Ağı

Yazarı: Max Seeck

Basım: Doğan Yayınları– 1.Baskı- 2025

Sayfa: 432

Tür: Roman, Polisiye-Gerilim


İNCELEME:

Örümcek Ağı / Max Seeck

Örümcek Ağı, bir İskandinav polisiyesi ve Finlandiyalı yazarın ‘Dedektif Jessica Niemi’ serisinin ikinci kitabı. İlk kitap Cadı Avcısı imiş. İki kitap karakterler olarak ortaklıklar içerse de olaylar ile ilgili bağ olmadığından tek başına da okunabilir ki ben bilmeden öyle yaptım.

Kitap iki Instagram fenomeni Lisa Yamamoto ile Jason Nervander in aynı gün kaybolması ile başlayan ve ardından da bir kadın cesedinin sahile vurmasıyla derinleştirilen bir soruşturmayı konu alıyor. Lisa en son ünlü bir Rap şarkıcısının lansmanında görülüyor. Jason ın tel sinyali kadın cesedinin bulunduğu sahil bölgesinde bulunuyor. Cesedi bulunan kadın Ukraynalı Olga Belousova resmen Finlandiya’ya hiç giriş yapmamış ve kolunda sigara yanıklarına benzer küçük yanıklardan muntazam bir çember oluşturan bir iz mevcut. Olganın üzerinde manga karakterlerine benzer kıyafetler, kanında ise bir kurbağa zehri var. Ve Lisa nın odasında da kendi kaleminden çıktığı söylenen manga kıyafetli kadın çizimleri…

Şiddet Suçları Birimine yeni atanan Amir Helena Lappi (Hellu) soruşturmayı dedektif Jessica Niemi’nin yürütmesini ister. İki karakter arasında soğuk rüzgarlar hiç dinmez. Jessica ekip arkadaşları Yusuf, Rasmus Susikoski, Ninna, Jami Harjula, adli tabip Sissi Sarvilinna ile arap saçına dönen bu vakayı çözmeye adar kendini. Ancak bu sırada kendi travmaları, annesi başta olmak üzere geçmişin hayaletleri ve yeni amiri Hellu peşini bırakmaz.

Suçlu diye peşine düşülen müttefikler, masum sanılan suçlular, bir alternatif tedavi yöntemini bağımlılığa çeviren bir alternatif sağlık çetesi, Manga fetişizmi ve bunu kullanan bir fuhuş çetesi, gençlere cinsel danışmanlık yapan eğitimli seks terapisti bir peder… Dedektif Niemi’nin herkesten sakladığı özel yaşamı… Oldukça zeki ve aktif bir soruşturma ekibi…

Tempoyu aktif tutan, sürekli hedef şaşırtan, sonunda okuyucuyu ters köşe yapabilmiş bir polisiye gerilim. Oldukça akıcı ve sürükleyici. Ben severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Sonuçta hepimiz temelde ölüyüz; bizi ayıran tek şey sonumuzun zamanlaması."

 

“İnsanlar trajedinin o zorlayıcı yönüne illa kendi gözleriyle tanık olma, kendi gözleriyle görme ihtiyacı duyuyordu. (…) İşin özü insan günlük yaşamın monotonluğunu kıracak trajedileri arayan gerçek bir leş yiyiciydi.

 

“Gerçek her zaman az çok görünürdür… Gerçek, renklendirilmesi gereken konturlardır ve bu renkler her zaman hazır bir şekilde seni beklemez. Bazen onları oldukları yerden çıkarmak için zorlukları aşmak gerekir.”

 

“Büyücünün senin hangi kartı seçtiğini bilmesine gerek yok… Senin kartının yanındaki kartı bilmesi yeterli.”


13 Temmuz 2024 Cumartesi

LAZARUS

 











KÜNYE

Kitap Adı: Lazarus

Yazarı: Lars Kepler

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2024

Sayfa: 510

Tür: Polisiye-Gerilim


İNCELEME:

“Bazen geçmiş gömülü kalmaz”

Lars Kepler, İsveçli Alexandra Coelho Ahndoril ile Alexander Ahndoril çiftinin takma ismidir. Önceden kendi romanlarını yazan çift Joona Linna serisini yaratmış. Lazarus ise serinin 7.kitabı. Benim seriden habersiz temin ettiğim ve okuduğum kitap, seriden bağımsız da okunabilecek bir nitelikte. Serinin 4.kitabı Kum Adam’ın devamı olduğunu öğrendim sonrasında ancak kitapta hikayenin öncesi ile ilgili yeterli açıklama yapıldığından okurken bir eksiklik hissetmedim.

Lazarus yeniden diriliş anlamına geliyor. Kum Adam kitabında öldüğü açıklanan seri katil bu kitapta yeniden karşımıza çıkıyor. Peki ama nasıl?

Avrupanın farklı kentlerinde vahşice cinayetler işlenmeye başlar. Kurbanlar daha önceden hüküm giymiş suçlulardır. Cinayetlere dair ele geçen bulgular kurbanların dedektif Joona Linna ile bağlantısı olduğunu gösterir. Katil Joona Linna’ya mesaj mı göndermeye çalışmaktadır? Cesetlerin üzerindeki bazı işaretler Joona’nın geçmişinden bir düşman olan Jurek Walter’a işaret eder. Ancak Jurek ve ikiz kardeşi İgor yıllar önce bir operasyonda Joona ve dedektif Saga Bauer tarafından öldürülmüştür.

Cinayetlerin sayısı arttıkça Joona’nın şüphesi daha güçlü hale gelir. Ancak üstlerini duruma ikna edemez. Daha önceki operasyonda görev almış Adli tıp profesörü Nils Ahlen bu şüpheye önce ihtimal vermez. Joona önce Saga’yı ve ailesini uyarır. Jurek hayattaysa öncelikle Saga ve Joona dan intikam alacaktır ve bu ailelerinin tehlikede olduğu anlamına gelir. Jurek düşmanının ailesini kaçırıp tabut ya da varillerle toprağın altına canlı canlı gömen, düşmanının sonuçsuz arayışını, çırpınışını ve sonunda pişmanlık yükü ile intihar etmesini keyifle izleyen, zeki ve psikopat bir katildir.

Joona soruşturmayı Saga ve Nathan Pollock a devreder. Sevgilisi Valeria ve kızı Lumi’yi korumak tek amacıdır. Valeria ciddiye almaz ve Loona ile gitmeyi kabul etmez. Loona kızına gizli bir mesaj gönderir ve kimsenin tespit edemeyeceği bir buluşma noktasında buluşup gizli bir sığınağa kaçarlar. Saga ise babası ve down sendromlu kız kardeşi Pellerina ile rutin hayatına devam eder.

Detaylı analizler tüm ekibi Jurek’e yönelik şüphenin gerçekliğine nihayetinde ulaştırır ancak bu sürede Jurek adımlarını sinsice planlamışıtr. Son derece kanlı ve şiddet içeren yeni cinayetlerin tarzına bakarak Jurek yalnız değildir. Otopsisi yapılmış ikiz kardeşi olmadığına göre kendine yeni bir suç ortağı bulmuş olmalıdır. Kunduz, Jurek’in yeni askeridir.

Saga ve Nathan, Jurek ve suç ortağına ulaşabilecek mi? Soruşturma devam ederken Joona saklanmayı sürdürecek mi? Jurek hayatta kalmayı nasıl başarmış? Jurek kardeşinin intikamını alacak mı? Ve hikaye her bir karakter için nasıl sonuçlanacak?

Heyecanı sürekli aktif tutan, sert köşelere sahip, oldukça sürükleyici, su gibi akan bir polisiye gerilim. Yalnız okuyucu yaş grubu için uyarayım, şiddet dozu epey yüksek. Kurgusunu ve gerilimi aktif tutuşunu sevdim. Özellikle türü sevenlere tavsiye ederim.


20 Mart 2024 Çarşamba

HİKAYE HIRSIZI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Hikâye Hırsızı

Yazarı: Jean Hanff Korelitz

Basım: Altın Kitaplar Yayınevi– 1.Basım- 2024

Sayfa: 335

Tür: Roman, Gizem-Gerilim


İNCELEME:

Jean Hanff Korelitz in gizem-gerilim türündeki romanı Hikâye Hırsızı okuyucuya roman içinde roman, kurgu içinde kurgu sunuyor.

Ana kahramanımız Jacob Finch Bonner (Jake) çocukluğundan beri ünlü bir yazar olma hayalleri kurmuş, eğitimini buna göre planlamıştır. İlk romanı Mucizenin Keşfi basıldığında başarılı bir çıkış yapmış, The New York Times Book Review tarafından ‘yeni ve dikkate değer’ bulunmuştur. Ancak ikinci romanı başarı sağlayamamış, 3. Ve 4. taslak çalışmaları ise tam bir hayalkırıklığıdır. Jake yazar tıkanıklığı yaşamaktadır. Bu sürede Ripley Üniversitesinde yaratıcı yazarlık atölyesinde ders vererek geçimini sağlamaya çalışır.

Yeni dönem öğrencileri arasında tanıştığı Evan Parker isimli genç ise hayatında bir dönüm noktası olacaktır. Evan kendi taslağının çok başarılı olduğu konusunda iddialıdır ve derslerde kimseyle paylaşmayacağını belirtir. Konu ile ilgili fikrini almak için sadece birkaç sayfalık bir taslağı Jake ile birebir ofisinde paylaşır. Jake konudan çok etkilenir hatta içten içe oldukça kıskanır.

Yıllar sonra yine aklına Evan Parker ın hikâyesi gelir ve bunca zaman roman hakkında hiçbir şey duymadığına, neden hala basılmadığına şaşırır. Küçük bir araştırma sonrası şaşırtıcı haber karşısındadır: Evan Parker ölmüştür. Peki ya o dâhiyane hikâye? Öylece unutulup gitmesine izin mi vermelidir? Acaba Evan başkası ile fikrini paylaşmış olabilir mi?

Yüksek egolu ve ukala Evan, kimseye hikâyesini göstermemiştir, Jake bundan emin olur. Tabii hikâyenin ziyan olmasını istemez ve romanı kendisi kaleme alır. Zira T.S. Eliot’ın da dediği ya da daha doğrusu büyük olasılıkla Oscar Wilde’dan “alıntıladığı” gibi: İyi yazarlar ödünç alır, büyük yazarlar çalar. Hem zaten sadece birkaç sayfa taslaktır gördüğü, Evan ın ana konusunu kendi geliştirecektir. Bu kadarı çalmak sayılmaz diye düşünür. Yoksa çalmak mıdır?

Romanı Beşik basılır, beklediği gibi büyük ses getirir. The New York Times çoksatanlarda aylarca 1.sırada kalır. Söyleşiler, imza günleri, tv programları derken Spielberg ile film anlaşması. Jake hayal ettiği büyük üne kavuşmuştur. Bu arada bir radyo programında tanıştığı Anna’ya aşık olur. Anna, Jake için tereddüt etmeden yaşadığı şehri ve düzenini değiştirir, kısa süre içinde evlenirler.

Ve bir gün bir mail alır. “Sen hırsızsın!”

Peki ama kim bu? Bu gerçeği kim bilebilir? İntihal konulu maillerin devamı da gelecektir. Jake derin araştırmalara başlar. Evan’ı, yaşadıklarını, çevresini, ailesinin başına gelenleri… Ve sırlar bir bir ortaya dökülür. Bu hikaye kimin hikayesidir? Esas hırsız kimdir? Jake uçurumun kenarında dans etmektedir.

Stephen King’in de okunmasını tavsiye ettiği romanda Jake ve Evan dünyasında akan hikaye ile Beşik romanındaki hikaye aralıklı verilerek işleniyor. İlk 100 sayfası biraz ağır akıyor ancak yazarlık ve yazım süreçleri hakkında güzel bilgiler veriliyor. Devamında ise bir cinayetin ayrıntılarına ve bir aile sırrına hızla yöneliyoruz. Ters köşe bir sonla bitiyor kitap. Çözdüm sandığınız nokta üzerine bir sır daha açılıyor, benden söylemesi. Ben biraz erken çözdüm durumu ancak Jake’in akıbeti tahminlerimden üzücü oldu. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiç kimse senin hikâyeni anlatamaz.”

 

“Herkesin kendine özgü bir sesi ve başka hiç kimsenin anlatamayacağı bir hikâyesi vardır. Ve herkes yazar olabilir.”

 

“Kendi deneyimlerinizin içine sıkışıp kalırsanız, gerçekten başınıza gelen şeylerin ötesini görmekte zorlanabilirsiniz.”

 

“Yaşamında başarıyı yakalayan her insanı ağlatmak için can atan birileri mutlaka vardır.”

 

“Konu ya iyidir ya da değildir. Eğer konu sağlam değilse en iyi yazar bile bir şey yapamaz. Ama konu sağlamsa en kötü yazar bile işi batırmaz.”

 

“Eğer bir metin çalışmasında, hayrete düşüren, dehşet verici, sağlam bir olay örgüsünün dışında bir şey yoksa bu bir resmin kuruyan boyasının üzerinde çizgilerin ortaya çıkıvermesi gibi bir şeydir.”


25 Aralık 2023 Pazartesi

ŞEYTANIN ÇIRAĞI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Şeytanın Çırağı

Yazarı: Şiro Hamao

Basım: İthaki Yayınları– 10.Basım- 2022

Sayfa: 128

Tür: Novella, Polisiye


İNCELEME:

Şiro Hamao savcılık görevinden istifa edip kendi hukuk bürosunu açmış ve dedektiflik öyküleri yazmaya başlamış. Yazdığı öykülerle de Japon polisiyesinin temellerini atan yazarlardan biri olmuş.

Şeytanın Çırağı 2 bağımsız novella içeriyor:

İlk uzun hikaye ‘Şeytanın Çırağı’ nda kendisine hastalıklı şekilde bağlı- bağımlı demek daha doğru olabilir- eşinden bir türlü ayrılamayan adamın kurduğu bir cinayet planı itirafını, davanın savcısı ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan Savcı Tsuchida’ya gönderdiği mektuptan okuyoruz. Eizo Shimamura hem içindeki kötülüğün sebebi olarak eski arkadaşı savcıyı suçluyor hem de ondan yardım istiyor. Eşini öldürmeyi planlayan adam sevgilisinin cesedi ile karşılaşmış, yakalanan günlük sayfalarındaki notlar nedeniyle tutuklanmıştır. Peki nasıl oldu da kurban sevgilisi oluverdi? Eizo masum mu? Savcı yardım edecek mi?

İkinci hikayemiz olan ‘Onları Öldürdü mü?’ ise genç bir avukatın işlenen cinayetin perde arkasını araştırmasını konu alıyor. Michiko-Seizo Oda çifti öldürülür ve arkadaşları İchiro Ödera olay yerinde cinayet aletiyle yakalanıp suçu da kabul eder. Güzel Michiko hakkında dedikodular olan, sadakatli davranmayan bir kadındır. Kocası Seizo ise hastadır. Ancak avukatın aklına yatmayan durumlar vardır ve gencin masum olduğuna inanmaktadır. Ve sonradan ortaya çıkan günlük neler anlatmaktadır? İchiro neden cinayeti üstlenmiş olsun ki? Avukat bir yere varabilecek mi?

İki cinayet, iki sanık, iki günlük, iki itiraf. İtiraflar doğru mu? Sanıklar suçlu mu?

Oldukça yalın ve akıcı bir dili var kitabın. İlk hikaye ortalarında veriyor aslında tüm olayı ancak yine de nasıl sonuçlanacağını merak ediyorsunuz. İkinci hikaye ise sonuna kadar heyecanını koruyor. İki hikayeyi de severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kanunlar adalet için vardır. Doğru olanın yanında olmakla övünür. Ama kim bilir kaç kanun, adaletsizlik için kullanılmıştır! Dahası adaletsizlik, kanunlardan kim bilir ne kadar güçlü, ne kadar diktatörce faydalanmıştır!”

 

“Suç tarihi incelendiğinde, işlenen suçların açığa çıkma sürecinde, bir suçlu için en tehlikeli şeyin kendi vicdanı olduğu görülür.”

 

“Adalet! Senin adına kim bilir kaç kez kan döküldü!”

 

"Hayat güller serpilmiş bir yol değildir. Bir savaştır; savaşmalıyız."

 


19 Ağustos 2023 Cumartesi

KEÇİBOYNUZU


 











KÜNYE

Kitap Adı: Keçiboynuzu

Yazarı: Gürkan Uluçhan

Basım: Eyobi Yayınları– 1.Basım- 2021

Sayfa: 303

Tür: Roman, Polisiye


İNCELEME:

Kıbrıslı ve Hukuk mezunu yazar Gürkan Uluçhan’ın Kıbrıs’ta yayınlanmış 6 kitabı olmasına rağmen Keçiboynuzu Türkiye’de yayınlanmış ilk kitabıdır. Polisiye tarzdaki romanın yer, mekan, zaman ve kişilerinin tamamen kurgu olduğunu öncelikle belirtelim. Yaşadığımız ülke gerçekleri ile bağdaştırdığım birçok nokta olsa da yazarın ‘tüm benzerlikler rastlantıdan ibarettir’ beyanını aklımın köşesinde tutarak okumaya devam ettim. Liyakatsiz yönetim, başarısız, basiretsiz yöneticiler, çöken kurumlar… Yine de bu açıdan bakıldığında biraz sistem eleştirisi de barındırıyor gibi geldi, sevdim ve hak da verdim.

Kitap olayın işlendiği ana bölümler ve bize Keçiboynuzu Adası’nı tanıtan bilgilerden oluşan ara bölümlerden oluşuyor. Bu ara bölümlerde bize adanın mitolojik kökeni, tarihçesi, kutsal hayvanları, atasözü-deyimleri, dini, toplumun iktisadi durumu, sanata bakışı, yönetim sistemi, sosyal yaşam tarzı, eğlence kültürü, düğün-cenaze merasimleri ve ada yaşamı ile ilgili aktarılan efsaneler hakkında açıklayıcı bilgiler veriliyor.

Yazar öncelikle bize romandaki kahramanları tanıtıyor. Roman içinde çok uzun süre nefes alıp verecek olamasalar da kalabalık bir kadro var. Büyük kısmını da devlet erkanı oluşturuyor.

Polisiye olduğuna göre ortada bir cinayet var diyebilirsiniz tabi ama çoklu cinayet demeliyiz sanırım. Devlet erkanının katıldığı bir tiyatro oyunu galasında, oyun sahnelendiği sırada cinayet işlenebilir mi?

Peki tüm devlet erkanı bu cinayetin kurbanı olabilir mi?

Devlet başkanı, hükümet başkanı, meclis başkanı, yüksek mahkeme başkanı, eğitim, ulaştırma ve turizm bakanının dahil olduğu 7 kişi aynı anda öldürülür. Cinayet masası Müfettişi Aziz ve polis çavuşu Nuri Serpin ise hemen soruşturma yürütmeye başlarlar.

Ama asıl kahramanımız Nuri Serpin’in erkek kardeşi Sırrı Serpin. Sırrı çok zeki, idealist, iyi eğitimli bir adam olması yanında politikacılara yanaşmadığı için mevki sahibi olamamış, bir intihar girişimi de olan amatör bir yazardır. Polisiye romanlarının ve Sherlock Holmes karakterinin hayranıdır. Karmaşık cinayetleri çözme konusundaki ustalığını ise bu soruşturmada abisinin yanında yer alarak kullanacaktır.

Sırrı, abisi Nuri ile birlikte şüphelilerin ve delillerin izini sürer. Peki iki kardeş bu olayı çözebilecek midir?

Soruşturmanın, delillerin, sorgulamaların ışığında sizlerde Serpin kardeşlerle birlikte ‘Katil Kim’ sorusuna yanıt arıyorsunuz?

Her şeyi açıklığa kavuşturmadan önce ise okuyucuya soruyor, “Dedektif Olabilir misiniz? Tüm ipuçları ışığında Sırrı’dan önce katili tahmin edebilir misiniz?”

Ben olayı çözdüm ve katili doğru tahmin ettim. Baş şüphelimdi desek daha doğru olur tabi.

Yazarla ilk kez tanıştığım, keyifle okuduğum, akıcı ve merak uyandırıcı bir romandı. Siz de soruşturmaya dahil olmak ister misiniz?

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Biriken adaletsizlikler korkunç eylemlerle noktalanır.”

 

“Tembeli olduğun her hedef zamanla seni kölesi yapar.”

 

“…çünkü zekayı anlamak ve takdir etmek de üstün bir zeka gerektirir.”

 

“Korkak bir umutluydum seneler önce.  Zaman ve mekan, umudu umutsuzluğa; korkaklığı da cesarete çevirdi. İntihar, umutsuzlukla cesaret bulutunun çarpıştığı yerde çıkan ölümcül bir şimşektir…”

 

“Bir halk, burjuva ya da küçük burjuvadan bahsetmiyorum, sıradan halk, eğer umutsuzluğun ve çaresizliğin sınırında yaşıyorsa eyvahlar olsun ki, liderler büyük bir tehlike altındadır.”


9 Nisan 2023 Pazar

KAIKEN


 











KÜNYE

Kitap Adı: Kaiken

Yazarı: Jean Christophe Grange

Basım: Doğan Kitap- 1.Basım- 2013

Sayfa: 383

Tür: Roman, Polisiye-Gerilim


İNCELEME:

Jean Christophe Grange’ın yine polisiye türündeki romanı Kaiken 3 bölümde anlatılıyor: Korkmak, Savaşmak ve Öldürmek.

Kitabın ismi olan Kaiken, samurayların gerekli bir durumda onurlu bir ölüm için kullanmaları amacıyla eşlerine hediye ettikleri bir Japon hançeri. Kitap da Japon kültürüne yönelik detaylı bilgiler içeriyor.

Paris cinayet bürosu başkomseri Olivier Passan, Japon kültürü hayranıdır. Japon bir manken olan Naoko ile evli ve iki çocuğu vardır. Ancak Naoko ile boşanmak üzeredirler.

Kitap bir seri cinayet olayı ile başlıyor. Başkomiser ve yardımcısı Fifi, hamile kadınların karınlarını yarıp, çıkardığı fetüsleri yakan, kendisine Doğumcu lakabı verilmiş bir seri katilin peşindedirler. Passan bu vahşi cinayetleri Patrick Guillard isimli bir galericinin yaptığını düşünmektedir ancak kanıt olmadığı için sürekli elinden kaçırır. Guillard ile ilgili yaptığı araştırmalar da ilgi çekici sonuçlar vermiştir. Ailesi tarafından reddedilmiş, yurtlarda büyümüş, hermafrodit olan, cinsiyetini kendi seçemeden ameliyat edilmiş, iğnelerle hormonal olarak erkek cinsiyete yönlendirilmiştir.

Eşzamanlı olarak Passan’ın evinde de birtakım olaylar yaşanır, önce buzdolabında bir fetüs bulunur, sonra ise çocuklarından alınmış kan banyo duşundan verilir. Ailesi tehdit altındadır. Passan ise yaptığı hata nedeniyle davadan alınır. Ancak Fifi’nin desteği ile işin peşini bırakmaz. Yaşanan olaylar Passan’ın haklı olduğunu gösterir. Ancak tam katil ve olayların sorumlusunun yakalandığı düşünülürken hikâye başka bir yere evrilir. Ailesi ile ilgili tehditler devam etmektedir. Artık Naoko merkezdedir.

Durumu araştıran Passan, Naoko ile ilgili büyük bir sırrı öğrenecektir. Naoko ise bir an önce Japonya ya dönmeli ve geçmişi ile yüzleşmelidir. Bu hesaplaşma için yanına sadece Kaiken’ini alacaktır.

Heyecanı yüksek, soluksuz okunan, olaylarla ilgili detaylarda okuyucuyu şaşırtan bir polisiye kovalamaca. Daha önce Kızıl Nehirler isimli romanını okuduğum yazarın bu kitabını da severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Basit bir hayatın mı olsun istiyorsun? Sürüye yakın dur ve orada kendini unut.”

 

“Bizleri genlerle belirlenmiş bedenler dünyaya getirir, ama çok daha derine inersek düşüncelerden yaratılırız.”

 

“Dünkü çiçekler bugünün rüyalarıdır yahut dünkü hatalar bugünün kâbuslarıdır.”

 

“Bir insanın gerçeği tıpkı dövme gibidir: Onu ya yatakta ya da morgda görürsünüz.”

 

“Gökyüzü herkesindir,”


6 Nisan 2023 Perşembe

GÜLÜN ADI


 











KÜNYE

Kitap Adı: Gülün Adı

Yazarı: Umberto Eco

Basım: Can Yayınları- 52.Basım- 2021

Sayfa: 733

Tür: Roman, Polisiye, Tarih


İNCELEME:

Umberto Eco, “canım bir roman yazmak istiyordu” demiş ve ilk romanı Gülün Adı’nı kaleme almış. 736 sayfalık roman için incelikli bir tarihsel çalışma yaptığı anlaşılıyor yazarın. Çünkü her ne kadar polisiye bir roman olarak aktarılsa da kitabın konusunun önemli kısmını Hristiyanlık tarihi oluşturuyor.

Ortaçağ’ın karanlık yüzünü, Papa ve İmparatorluk arasındaki çekişmeyi, manastır içindeki kirli oyunları, yine dinin güç için kullanılışını, gücün elde tutulması uğruna yapılan kötülükleri anlatıyor. Kadının şeytan gibi görüldüğü bu dönemde destek gören Fransisken, Dominiken, Benedikten ve Dolsinisyen Tarikatları hakkında geniş bilgi verilerek dönemi daha yakın anlamamız sağlanıyor.

Kitabın başları Ortaçağ yaklaşımını anlamamız adına daha din tarihi ağırlıklı bilgiler içeriyor ve biraz daha ağır akıyor. Bu kısımlar okumamı biraz yavaşlattı açıkçası. Ama konu ilerledikçe kendimizi akıcı ve zekice kurgulanmış bir cinayet soruşturmasının içinde buluyoruz.

Kitap 7 güne bölünerek gün gün anlatılıyor. Hikâye bir dağın tepesindeki bir manastırda geçiyor. Manastırda gülmek yasak çünkü günah. Peş peşe cinayetler işleniyor. William ve çömezi Adso cinayetleri çözmeye çalışıyorlar.

Manastırda süslemeci olarak görev yapan Adelmo ilk ölü bulunan kişidir. Önce intihar olduğu düşünülür ancak incelemeler bir cinayet olduğunu gösterir.

2.cinayet Yunanca çevirmeninin ölümüdür. Cesedin kar üzerinde taşındığı tespit edilir.

3.cinayet kütüphane yardımcısının ölümüdür.

William ve Adso araştırdıkça dikkatleri kütüphane üzerinde yoğunlaşır. Kütüphane muazzam içeriğe sahip kitaplarla dolu ve yapı olarak da girenin yolunu kolayca bulamayacağı çok karmaşık bir labirent şeklinde. Kütüphaneye dışardan giriş yasaktır ve William ile Adso ya da izin verilmez. Bir şekilde gizlice girerler. Labirentin sırrını çözmek ve yollarını bulmak ayrı bir maceradır. Sonunda içerde şifreli bir mektup bulurlar.

Ölümlerin hepsi aynı nedenle gerçekleşmiştir. Başparmaklarında ve dillerinde zehirli mürekkep tespit edilir. Erişilmesinden korkulan, sır gibi saklanan bir yasak kitap mı vardır? Bu kitabı kim yazmış? Ulaşılamaması adına bunca korunan bu kitap neler anlatıyor acaba?

Aydın zihinlerden ve düşüncelerden korkan karanlık zihinlerin neleri göze aldığını görüyoruz.

    

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Gerçek bizi özgür kılar.”

 

"İnsan susarak da bir şey söyleyebilir."

 

"Ölüm yolcunun dinlenmesi, tüm çabaların sonudur."

 

“Kötülüğün nerede yattığını ve nasıl göründüğünü bilmeliyim; bir gün onu tanıyabilmek ve başkalarına da onu tanımayı öğretebilmek için.”

 

“Her gerçek her kulağa göre değildir.”

 

"Deliler ve çocuklar her zaman gerçeği söylerler."

 

“İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir.”

 

"Öyle sözcükler vardır ki bize güç verir; öyleleri de vardır ki bırakılmışlığımızı daha da artırır."

 

“Kitaplık; canlı bir nesne, bir insan zihninin yönetemeyeceği güçlerin barınağı, birçok zihinden çıkmış, onları üreten ya da iletenlerin ölümünden sonra da varlığını sürdüren bir gizler hazinesidir.”


2 Nisan 2023 Pazar

MORGUE SOKAĞI CİNAYETLERİ


 











KÜNYE

Kitap Adı: Morgue Sokağı Cinayetleri

Yazarı: Edgar Allan Poe

Basım: Mavi Çatı Yayınları- 1.Basım- 2019

Sayfa: 88

Tür: Hikâye, Polisiye


İNCELEME:

İlk kez 1841 yılında yayımlanmış olan Morgue Sokağı Cinayetleri, ilk dedektiflik öyküsü olarak edebiyat dünyasında yerini almıştır. Başkahramanı dedektif Dupin’in ise hepimizin bildiği Sherlock Holmes karakterinin sahibi Arthur Conan Doyle'a esin kaynağı olması polisiye alanında öncülük ettiğinin de bir nevi kanıtı.

Ana karakter C. Auguste Dupin başarılı bir dedektif. Kitap da Dupin’in ismi geçmeyen arkadaşının ağzından anlatılıyor.

Öyküde yaşlı bir kadın ile kızı vahşice işlenmiş bir cinayete kurban giderler. Cinayeti çözmek dedektif Dupin’in işidir.

İki kadının çığlıklarının ardından eve giren komşularının ifadeleri ile olay yeri arasında bir türlü bağ kurulamamaktadır.

İki farklı ses duyulmuştur. Biri bir Fransız aittir. Ya diğeri?

Acaba katil kim?

Bu cinayeti çözmeye çalışan Dupin’in sıradışı, gözleme dayalı ve analitik tarzdaki düşünce tekniği ile hem onun zekâsına hayran kalıyor hem de cinayetin adım adım sonuçlandırılışını okuyoruz.

Kahvenizin yanında size eşlik edecek, kısacık, heyecanlı ve sürükleyici bir polisiye hikâye. Keyifli okumalar dilerim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Tek lüksü kitaplardı."

 

“Gerçek her zaman bir kuyunun dibinde değildir.”

 

“Yersiz bir derinlik düşünceyi karıştırır, zayıflatır; bir noktaya toplanmış, devamlı, dümdüz bir dikkatle bakarsanız, Çoban Yıldızı bile gökyüzünden silinip yok olabilir.”

 

“Delilik sandığınız şeyin sadece duyuların fazla keskinleşmesi olduğunu söylememiş miydim ben size?”

 

"Gerçek şu ki, becerikli kişiler her zaman hayal kurarlar, yaratıcı olanlar ise çözümleyicidirler."


13 Ocak 2023 Cuma

DOĞU EKSPRESİNDE CİNAYET


 











KÜNYE

Kitap Adı: Doğu Ekspresinde Cinayet

Yazarı: Agatha Christie

Basım: Altın Kitaplar Yayınevi- 26.Basım- 2019

Sayfa: 255

Tür: Polisiye


İNCELEME:

Agatha Christie’den okuduğum ilk roman oldu Doğu Ekspresinde Cinayet. Christie’nin efsane olmuş karakteri dedektif Hercule Poirot ile de haliyle bu romanı ile tanıştım. Romanının aynı isimle sinema uyarlaması da bulunmakta ki ben henüz izlemedim. Ayrıca yazar romanın bir kısmını İstanbul’da Pera Palas otelinde yazmış ve kitabın başlarında da İstanbul’dan bahsetmesi sıcak hissettiriyor.

Olay Doğu Ekspresinde geçmektedir. Kış ayının en soğuk dönemi tamamen dolu olan tren, değişik ulus ve sosyal sınıftan kişileri yolcu olarak taşımaktadır.  Sefer sırasında gece yarısı bastıran kuvvetli tipi nedeniyle Doğu Ekspresi yoluna devam edemez duruma gelir ve durmak zorunda kalır. Kompartımanlarda yapılan genel güvenlik kontrolleri sırasında ise 2. Kompartımanda ki Amerikalı zengin iş adamı Samuel Ratchett’in kompartıman kapısı içeriden kilitlidir. Açıldığında ise 12 yerinden bıçaklanmış şekilde ölü halde bulunur. Yan kompartımanda seyehat etmekte olan dedektif Poirot davayı üstlenir ve araştırma başlar.

Vagonda olay sırasında yer aldığı tespit edilen kondüktör ve 12 adet yolcunun sorgulamaları başlar. Amerikalı zengin bir aile olan Armstrong’ların kızı yıllar önce kaçırılmış ve öldürülmüştür. Katili ise çok az bir ceza alıp sonrasında serbest kalır. Yolcuların tüm gizemine ve kimliklerini saklama çabalarına rağmen defalarca yapılan sorgulamalar sonunda Poirot vagondaki herkesin bu aile ile bir bağı olduğunu keşfedecektir.

Siz tam bir hedefe kitlenmişken, işte katil bu kişi derken, Poirot elde ettiği delillerle tahmininizi çürütüyor ve okları başka tarafa çeviriyor. Katil Kim mi? Sonuç oldukça şaşırtıcı…

Poirot: "Böylece cinayetin çözümünü sizlere açıklamış oluyorum," dedi. "Ve artık izninizle bu davadan çekiliyorum..."

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

"Sadakat ve bağlılık. Güç bulunur şeyler bunlar. Parayla da satın alınamaz."

 

“Bu dünyada ne kötü insanlar var! İnsanın inancını yok ediyorlar.”

 

“Dünyada kötülükten fazla şey yok.”

 

“Eğer size yalan söylemiş olan birinin yüzüne gerçeği çarparsanız, çoğunlukla hemen gerçeği açıklar, tabii büyük ölçüde şaşkınlıktan.”

 

“Duygularımı boş yere harcamamayı, kendimi yıpratmamayı öğrendim.”

 

"Kadınlar böyledir işte. İntikam hissi gözlerini bürüdü mü deli gücü kazanırlar."


9 Aralık 2022 Cuma

ŞİBUMİ

 















KÜNYE

Kitap Adı: Şibumi

Yazarı: Trevanian

Basım: E Yayınları - 10.Basım - 2017

Sayfa:  456

Tür:  Roman, Polisiye, Macera


İNCELEME

Trevanian takma adını kullanan yazar Rodney William Whitaker  tarafından kaleme alınmış Şibumi, hem Uzakdoğu’nun mistik havasını bir parça hissettirecek hem de sizi sürükleyici bir polisiye macera hikâyesi ile buluşturacak bir roman.

"Nicholai Hel, yarı Rus yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghay'da doğmuş, bir Japon general tarafından büyütülmüş ve 'Go' oyununu öğrenmiş. Bask dili dâhil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Üstün düzeydeki 'yakın algılama' yeteneği sayesinde fotoğrafı bile çekilemeyen bu yenilmez savaşçı günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere çıkıyor..."

Arka kapakta yer alan bu tanıtım kitabın ana temasını yansıtsa da çok daha fazlası ile dopdolu bir maceraya sürüklüyor bizi.

Ana kahramanımız Nicholai Hel, çıplak elle öldürme eğitimi almış, her türlü küçük nesne ile insan öldürebilecek yetenekte bir casustur. Devletler adına teröristleri öldürmektedir. Küçük yaşlardan itibaren Şibumi felsefesi ile büyür ve tek amacı Şibumi’ye ulaşmaktır. Peki nedir Şibumi? Şibumi, Japon felsefesinde ve kültüründe erdemli insan olarak geçmekte. Bilgelikle basitliği yakalama felsefesi. Şibumi kitapta şöyle tarifleniyor:

O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllük demek. Sanatta Şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini Wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse... nasıl söylemeli... Hâkimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey.”

Emekli olan ve bir şatoda yaşamaya devam eden Hel, gelişen olaylar ile yine aksiyonun içine çekilir. CIA ve petrol ticareti yapan ANA şirket, 5 İsrailliden oluşan Münih Beşlisi adlı grubu çökertmek için bir eylem düzenlerler. Örgütten canlı kurtulan Hannah Stern, Hel’in arkadaşının kızıdır ve Hel’den yardım ister. Peşi sıra gelişen olaylar Nicolai Hel için intikam çanları çaldırmaya yeterlidir.

Yazar, bu olay örgüsü içerisine 2. Dünya Savaşı ve ardından gelen soğuk savaş dönemini, Hel için bir baba figürü olan General Kishikawa’yı, Hel’in sevgilisi Hanna’yı, mağara keşif arkadaşı Le Cagot ve onunla mağara serüvenlerini, Go oyununun felsefesini ve bu oyunu Hel’e öğreten Otake’yi, Hel’in gizli istihbarat kaynağı De Lhandes’i, Japon bahçelerini ve Hel’in sahip olduğu mistik birtakım yetenekleri de dokuyarak heyecan dolu ve sürükleyici bir roman sunuyor okuyucusuna.

Kitapla ilgili yorumumu kitapta yer alan bir dipnottaki ilgi çekici bilgi ile sonlandırayım. Yazarın yazmış olduğu diğer romanlarında verdiği ayrıntılı bilgiler, başına biraz iş açmış gibi görünüyor. Bir dağa tırmanış sahnesini detaylarıyla anlattığı romanı filme uyarlanır ve çekimler sırasında kitaptaki teknik uygulanırken genç bir dağcı maalesef düşer ve ölür. Sonraki bir romanında iyi korunan bir müzeden eserlerin nasıl çalındığına dair detaylı tariflemeler, hırsızlara ilham olur ve aynı yöntem birebir uygulanarak Milano Müzesinden 3 önemli eser çalınır, bulunduklarında ise oldukça tahrip edilmiş oldukları görülmüştür. Dolayısıyla yazar bir tehlikeye sebep olmaması amacıyla sorumluluk hissederek bu kitabında yer alan gerek çıplak elle öldürme teknikleri olsun, gerek Kamasutra teknikleri olsun, herhangi bir detaylı anlatıma girmeme kararı almıştır. Yaşanan tecrübelerden sonra oldukça isabetli bir karar olmuş sanki, siz ne dersiniz?

 

KİTAPTAN ALINTILAR

 

“ Aptal bir dost, akıllı bir düşmandan daha tehlikelidir. “

 

“Zaman ancak, içi boş olduğu zaman ağırdı.”

 

“Oysa bir şey ummanın, hayal kırıklığını davet etmek olduğunu o kadar iyi biliyordu ki!”

 

“Ne de olsa rastlantı dediğimiz şey kaderin bir numaralı silahıdır.”

 

“Terbiye her zaman için merhametten de, sadakatten de, yardımdan da, içtenlikten de daha güvenilir bir şeydi. Tıpkı hak yememenin, karşıdakine eşit şans tanımanın, adaletten önemli olması gibi. Büyük sayıları değerler, baskı altına girdiklerinde türlü mantık oyunlarıyla çözülüverirlerdi. Ama terbiye, terbiyeydi. Koşullar ne olursa olsun, hiçbir zaman değişmezdi.”