30 Aralık 2023 Cumartesi

SON ADA

 












KÜNYE

Kitap Adı: Son Ada

Yazarı: Zülfü Livaneli

Basım: İnkılap Kitabevi– 7.Basım- 2021

Sayfa: 183

Tür: Roman


İNCELEME:

Zülfü Livaneli’den Son Ada bir ütopya olarak başlayan ancak distopya olarak gelişen ve son bulan bir roman. İnsanın çıkarları uğruna ne denli kötüleşebileceğini gözler önüne seriyor.

Son Ada muazzam doğasıyla herkesin yaşama hayali kuracağı, huzurlu, anakaradan ve gözden uzak bir ada. İnsanlar barış ve dayanışma içinde yaşıyorlar. Ada geçmişte varlıklı bir adam tarafından satın alınmış ve arazi hakkı kendinde kalmak kaydıyla yakın dostlarının yerleşip ev yapmasına izin vermiş. Böylece hayat telaşesinden uzak dingin bir yaşam süren 40 hane olmuşlar. Kimi emekli olup gelmiş, kimi eski hayatından kaçıp sığınmış adaya. Kimsenin adını bilmiyoruz, herkes hane numarası ile anılıyor adada. Anlatıcı da yine bir hane sahibi.

Ancak anakarada ihtilal dönemi başa geçen devlet başkanı emekli olur ve adaya yerleşir. O andan itibaren ada için her şey değişecektir. Diktatör başkan adada da otorite kurmak ister. Medeniyet kurma bahanesiyle kendi düzenini kurmak ister. Yapmak istediklerini legal bir düzene oturtmak içinde demokrasi sağlamak bahanesiyle bir yönetim kurulu oluşturur. Tabi ki karar verme mercii yine başkan olmuştur.

Önce ağaçlardan başlanır, kesilir biçilir. Sonra adanın güzel bir koyuna yerleşip yavrulayan, ada halkıyla barış içinde yaşayan martılara savaş açılır. Güzelim koyları turizme açıp zenginlik kazanmak varken martılara hibe edecek hali yoktur başkanın. Doğa dengesini kaybetmeye başlar. Güya dengeyi sağlamak adına yapılan her müdahale sonunda adayı bir cehenneme çevirir. Bu arada sesini çıkarmaya kalkanlar mülkleri ile tehdit edilir. Başkaldıranlar ise anarşist ilan edilir.

Peki kavgayı kim kazanacak? Kötülüğe boyun eğen halk mı, direnen doğa mı?

Adanın bulunduğu ülkeye dair bir bilgi olmasa da okuduklarımız bize çok aşina geliyor. Politik mesajlarla dolu olan kitap, demokrasinin güçler ayrılığı bulunmayan, denetlenmeyen, kararın tek beyne bırakıldığı ve hukukun olmadığı yönetimlerde nasıl diktatörlüğe dönebileceğini korkutucu bir gerçek olarak önümüze seriyor. Ve bir diğer mesaj ise “Doğa ondan alınanı er ya da geç geri alacaktır” olur sanıyorum.

Kitap basıldıktan birkaç yıl sonra yaşanan Gezi Olayları üzerine kitap ‘Hayat sanatı mı taklit ediyor?’ sorusunu sorduran bir eser niteliği kazanmış. Ve Livaneli Gezi olayları sonrasındaki basımlar için,  gezide direnen gençlere selam yollamak adına roman sonuna bir epilog (final) bölümü ekliyor. Ayrıca yazarla kısa bir söyleşi bölümü de yer alıyor okuduğum yayınevi basımında.

Livaneli’den okuduğum 4.roman oldu. Romanları içinde paylaştığı güzel halk hikayelerini de çok seviyorum, aşağıda ayrıca paylaştım hatırlamak adına. Akıcı ve ders niteliğinde bu kitabı mutlaka okumanızı öneririm.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."

 

“Hiçbir şeyi protesto etmiyorduk, karşı çıkmıyorduk. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk.”

 

"Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor."

 

"Kimseyi gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor."

 

“Halk dediğin değişken bir şeydir” dedi. “Bugün böyle davranır, yarın tam tersini yapar. Teşvik ve tehdide bağlı…”

 

"Zulme karşı direnmeyen insan önce onurunu ve özsaygısını yitiriyordu. Yüzlerine sinsi, işbirlikçilere özgü bir ifade yerleşiyordu."

 

“Çünkü her diktatörlük, başlangıçta kendi çıkarını toplumun çıkarı gibi göstermeye dikkat eder. Kimseyi ürkütmemeye çalışır. Sonra gücü ve kendine güveni arttıkça, dişlerini "yavaşça" göstermeye başlar.”

 

"Her devrim kurban ister!"

 

HİKAYELER

 

"Peygamberi dağa doğru koşarken görenler, 'Ey İsa, aslandan mi kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O 'Hayır!' demiş. 'Kaplandan, ejderhadan mi kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O yine 'Hayır! Ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam. 'Peki o zaman neden kaçıyorsun?' diye sormuşlar. 'Ahmaklardan kaçıyorum, çünkü onlarla başedemem.' demiş."

 

"... Bir masala göre zemheri soğuğunda, serçe ile yavrusu bir dala konmuş. Biraz sonra bıyıkları buz tutmuş ve gözleri soğuktan yaş içinde bir avcının yaklaştığını görmüşler. Serçe yavrusu, 'Bak anne' demiş, 'ne kadar merhametli bir adam, gözleri yaşı içinde.' Anne yavrusunu ses çıkarmaması için uyarmış, 'Sen onun gözündeki yaşa değil, elindeki kana bak!' demiş. "


25 Aralık 2023 Pazartesi

ŞEYTANIN ÇIRAĞI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Şeytanın Çırağı

Yazarı: Şiro Hamao

Basım: İthaki Yayınları– 10.Basım- 2022

Sayfa: 128

Tür: Novella, Polisiye


İNCELEME:

Şiro Hamao savcılık görevinden istifa edip kendi hukuk bürosunu açmış ve dedektiflik öyküleri yazmaya başlamış. Yazdığı öykülerle de Japon polisiyesinin temellerini atan yazarlardan biri olmuş.

Şeytanın Çırağı 2 bağımsız novella içeriyor:

İlk uzun hikaye ‘Şeytanın Çırağı’ nda kendisine hastalıklı şekilde bağlı- bağımlı demek daha doğru olabilir- eşinden bir türlü ayrılamayan adamın kurduğu bir cinayet planı itirafını, davanın savcısı ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan Savcı Tsuchida’ya gönderdiği mektuptan okuyoruz. Eizo Shimamura hem içindeki kötülüğün sebebi olarak eski arkadaşı savcıyı suçluyor hem de ondan yardım istiyor. Eşini öldürmeyi planlayan adam sevgilisinin cesedi ile karşılaşmış, yakalanan günlük sayfalarındaki notlar nedeniyle tutuklanmıştır. Peki nasıl oldu da kurban sevgilisi oluverdi? Eizo masum mu? Savcı yardım edecek mi?

İkinci hikayemiz olan ‘Onları Öldürdü mü?’ ise genç bir avukatın işlenen cinayetin perde arkasını araştırmasını konu alıyor. Michiko-Seizo Oda çifti öldürülür ve arkadaşları İchiro Ödera olay yerinde cinayet aletiyle yakalanıp suçu da kabul eder. Güzel Michiko hakkında dedikodular olan, sadakatli davranmayan bir kadındır. Kocası Seizo ise hastadır. Ancak avukatın aklına yatmayan durumlar vardır ve gencin masum olduğuna inanmaktadır. Ve sonradan ortaya çıkan günlük neler anlatmaktadır? İchiro neden cinayeti üstlenmiş olsun ki? Avukat bir yere varabilecek mi?

İki cinayet, iki sanık, iki günlük, iki itiraf. İtiraflar doğru mu? Sanıklar suçlu mu?

Oldukça yalın ve akıcı bir dili var kitabın. İlk hikaye ortalarında veriyor aslında tüm olayı ancak yine de nasıl sonuçlanacağını merak ediyorsunuz. İkinci hikaye ise sonuna kadar heyecanını koruyor. İki hikayeyi de severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kanunlar adalet için vardır. Doğru olanın yanında olmakla övünür. Ama kim bilir kaç kanun, adaletsizlik için kullanılmıştır! Dahası adaletsizlik, kanunlardan kim bilir ne kadar güçlü, ne kadar diktatörce faydalanmıştır!”

 

“Suç tarihi incelendiğinde, işlenen suçların açığa çıkma sürecinde, bir suçlu için en tehlikeli şeyin kendi vicdanı olduğu görülür.”

 

“Adalet! Senin adına kim bilir kaç kez kan döküldü!”

 

"Hayat güller serpilmiş bir yol değildir. Bir savaştır; savaşmalıyız."

 


TEREDDÜT - PLATON'UN MAĞARASINDAKİ YASAK AĞAÇ

 













KÜNYE

Kitap Adı: Tereddüt – Platon’un Mağarasındaki Yasak Ağaç

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 71

Tür: Novella


İNCELEME:

Teredüt, Emre Timur’dan okuduğum 3.kitap ancak kendisinin de yayınlamış olduğu ilk novella. İlk tanışmam felsefe türüyle ikincisi ise bir romanı ile olmuştu. Kalemini sevdiğim yazar su gibi akan bu novellasında yine okuyucusunu sorgulamalara itiyor. Bir de diyor ki: “Çöp kutularına fersude inkarlarımızı teptikten sonra, ıstırapla dolu ama gerçek bir oluş, gerçek bir varoluş yaşayalım istedim. Gerçeklerin kanattığı beynime suç ortağı bulmaktı niyetim. Buldum.” Ben de suç ortağı olarak başlıyorum yorumuma.

Ama öncelikle bilmeyenler için kitabın kapağındaki ‘Platon’un Mağara Alegorisi’ nden kısaca bahsedeyim. Bir mağarada sadece karşılarındaki duvarı görebilecek şekilde doğuştan zincirli olan 3 adam, sadece bu duvara mağara girişinden yansıyan gölgeleri bilirler. Tek gerçeklikleri budur. Bir gün içlerinden biri kaçmayı başarır ve gerçek dünyayı görür. Gelip diğer iki adama anlatır ancak  asla inandıramaz. Artık metaforları anlamak için Google’a bir danışın derim.

Kahramanımız isimsiz, evli, dört çocuklu bir Hayat Bilgisi öğretmeni. Severek evlenmemiş, gönülden baba olmamış. 3.evladı, kızı çok hasta, ameliyatı çok para. Öğretmenin maddi imkanı yok. Fakirlik karısı ile arasını iyice açmış. Karısı son münakaşada çok ağır konuşur, öğretmenin onuruna dokunur. Çıkar evden belki düşünmek, belki unutmak için. Kendini bir kıyıdan diğerine 8-9 tur inmeyeceği bir vapura atar.

Yine öğretmen gibi vapurdan inmeden turlayan bir sarhoş yanaşır yanına. Başlar derdini anlatmaya. Yeni memuriyetten emekli olmuş, parası olan ancak onu aldatan karısını öldürmeye cesareti olmayan, efkardan içen bir sarhoştur. Öğretmene lazım olan para sarhoşta, sarhoşa lazım olan cesaret öğretmende. Teklif sarhoştan gelir ancak öğretmen tereddütlüdür. Öğretmendir sonuçta yakışır mı? Nasıl katil olur? Ya hasta kızı? Peki kızına şifa olamayan baba mı olur?

Anlaşma yapılır, sarhoş öğretmene parasını ve silahını verir, adresine götürür. Gerisi kolaydır. Kolay mıdır? Sarhoşun karısını gören öğretmen karar değiştirir. İşte buradan sonra yine sorgulamalar, tereddütler, alınan kararlar, kurulan tezgahlar, görmezden gelinen değerler, o kararlara örülen kılıflar. Sonrasında daha uygulanırken değiştirilen kararlar, düşünmeden karartılabilen hayatlar, sonra yine o kararlara örülen kılıflar.

E be öğretmen, Allah seni bildiği gibi yapsın dedim. Malum hepimizde var olan o değer yargıları. Bir yanda toplumun dayattığı kurallar. Bir yanda yaşanmak istenen bir hayat. Bir yanda mağara duvarındaki gölgeler bir yanda gerçek dünya. Benim kızgınlığım dürüstçe kabullenmemeye, ikiyüzlülüğe. Bu da insanoğlunun gerçeği sanırım.

An geliyor öğretmen bandı geri sarıp düşünüyor ve birden bir ışık yanıyor. Bulmacanın parçaları dağılıp bambaşka şekilde tekrar birleşiyor. Doğruyu, onurluyu, etiği sorgularken bir anda karşımıza bir ‘gerçek’ çıkıveriyor. Bu gerçek içimize hem bir parça su serpiyor hem de bu mümkün olabilir mi dedirtiyor. Bu sefer tereddütü yaşayan okuyucu oluyor.

Çok severek bir çırpıda okudum. Diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 2024 varoluşçu romanlarla geçecek. Size de tavsiye ederim. Keyifli okumalarınız olsun.

 

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiçbir anne baba evladının mutluluğunu istemez. Aidiyetini ister; ananeye, töreye, devlete, sürüye. Mutluluğunu istemediğim evladı yapmak istemiyorum artık.”

 

“Ama ölüm çok şeyi hallediyor şu hayatta... Değil mi?”

 

“İnsanlar kayıtsız. İnsanlar toz gri... Kimsenin ümidi yok. Neşesi... Herkes kendi ölüm sırasını bekliyor işte koşuşturarak."

 

“Duygu… Çok kıymetli şey (…) Duygu yoksa yaşamak, sevişmek, savaşmak da yok. Ve ilham da yok. Ve yoz.”

 

"Ah bu yalanlarımız... Oynamaklarımız, ikiyüzlü mazlumiyetimiz. Onu görmemeyi uma uma, onsuz kalış ağıtı yakmak.”

22 Aralık 2023 Cuma

ORTADAN KAYBOLAN FİL

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ortadan Kaybolan Fil

Yazarı: Haruki Murakami

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 355

Tür: Öykü


İNCELEME:

Ortadan Kaybolan Fil, Haruki Murakami’nin 1980-1991 yılları arasında yazdığı ve daha önce bazı dergilerde yayınlanmış olan 17 öyküden oluşuyor. Bu öykülerin yazarın romanları için bir çıkış noktası olduğu ifade edilmiş. Aynı zamanda “Ambar Yakmak” isimli öyküsü de Şüphe adıyla filme uyarlanmış.

Öykülerde kimi gerçekçi durum ya da olaylara dayanırken kimi biraz gerçeküstü, hayali öğelere dayanıyor. Kayıp kedisini arayan adamın yaşadığı tacizler, eskiden yaptığı fırın soygununu tekrarlamak zorunda kalan adam, bir mağaza ürün denetmeninin şikâyet mektubuna cevabı, kendisi için %100 harika kız ile karşılaşan adamın konuşamama pişmanlığı, uykusunu yitiren kadının hayat-ölüm-uyku sorgulamaları, tarihsel olaylarla tutulan bir günlük, bir kadının özgürlüğünü evliliğine tercih edişi, bir itirafın yarattığı şüphe tohumunun araştırılması, canavar sanrısı gören bir kadının acımasızlığı, mektuplara cevap veren bir editörün mektup arkadaşı ile tanışması, TV taşıyan insanlara dair halüsinasyon gören adam, hayatında karşılaştığı Çinlileri anlatan adam, şeytani cücenin ağına düşmemeye çalışan adam, çim biçme işi yapan adamın son işinde yaşadıkları, boksör bir adamın sosyal hayatında ilk kez şiddet gösterdiği ana ilişkin pişmanlığı ve barınakta bir anda ortadan kaybolan filin hikayesi anlatılıyor bu 17 öyküde.

Hikayeler de bazen ortak öğeler ya da isimler geçse de aslında birbirleriyle bağımsız hikayeler. Çünkü ortak geçen isim bazen bir kediye bazen bir nişanlıya bazen bir fil bakıcısına ait. Hikayelerin çoğu sonuca varmadan bitiyor, bazısı için yazar sonucu okuyucunun zihnine bırakıyor diyebiliriz. Ancak kimisi öylece bitiveriyor. Bazı metaforları anlamamış olmak bu yarım kalmışlık hissime neden olmuş olabilir tabi. Yine de sanıyorum ben bir yere varmayan hikayelerden çok hoşlanmıyorum.

Sessizlik ve kitaba adını veren Ortadan Kaybolan Fil isimli öyküleri severek okudum. Bazı hikayeler sıradan anları anlatıyor gibi olsa da içerdiği mesajlarla düşündürmüyor değildi, bu açıdan haksızlık yapmayayım. Yazardan 1Q84 romanını çok severek okumuş biri olarak öyküleri aynı tadı vermedi sadece benim için. Romanlarının başarısı adına bir genelleme yapabilmek için elimdeki diğer romanlarını okumam gerekiyor tabi öncelikle.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kuşkusuz dünya adaletsiz bir yer. Ama en azından ben bu duruma aktif şekilde katkı sağlamak istemiyorum. İşte bu benim temel duruşum.”

 

“Çare yok diye düşünüyorum. Kim olsa ayda bir ya da iki kere kendini kötü hisseder, bir şeylerin yolunda gitmediği de olur. Dünya böyle bir yerdir.”

 

“dünyada doğru sonuçlar doğuracak yanlış seçimler olduğu gibi, yanlış sonuçlara neden olacak doğru seçimler de vardır. Bunun gibi mantıksızlıklardan –böyle dersem sorun olmaz sanırım- kaçınmak için, bizler aslında hiçbir şeyi seçmiş olmayız görüşünü benimsemek önemlidir ve ben çoğu zaman bu görüşe göre yaşıyordum. Bir şeyin olacağı varsa olurdu, olacağı yoksa da olmazdı.”

 

“Yaşadığını gerçekten hissetmediğin bir hayatı uzun uzadıya sürdürmenin anlamı yoktur. Artık bunu net olarak görüyordum.”

 

“Odaklanma gücü olmayan bir yaşam, gözlerini kapatıp hiçbir şey görmemeye eşti.”


13 Aralık 2023 Çarşamba

YAŞAM HİKAYE Mİ?

 












KÜNYE

Kitap Adı: Yaşam Hikaye mi?

Yazarı: Mine Özgüzel

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 142

Tür: Psikoloji


İNCELEME:

Psikolog Mine Özgüzel tarafından kaleme alınmış ‘Yaşam Hikaye mi?’ yazarın varoluşçu yaklaşımını ortaya koyan psikoloji, felsefe ve edebiyatın harmanlandığı bir kitap olmuş. Mine Özgüzel varoluşçu bakış açısını sunarken Jean-Paul Sartre, Irvin D.Yalom, Rollo May, Carl Gustav Jung, D.H.Lawrence gibi edebiyatçı, psikanalist ve yazarlardan alıntılarla da kitabını desteklemiş. Hatta Sartre’ın “Hepimiz bir hikaye anlatıcısıyız.” sözü ana fikre bir temel oluşturmuş bile denebilir.

Kitap 5 ana bölümden oluşuyor:

1-      Başlarken

2-      Hayatınızın Hikayesi

3-      Vakalar

4-      Anlatımlar ve Dinlemeler

5-      Terapiler

Ancak kitabı 2 kısım olarak değerlendirmek de mümkün. Bir bölüm yazarın mesleki bilgi, gözlem ve değerlendirmelerini içeren kişinin bilinçdışına, iç hikayelerine bakabilmesi, çocukluğu ile yüzleşebilmesi, anlattığı hikayeden sıyrılıp kendi gerçeğini bulması, kendini gerçekleştirebilmesi üzerine temellenen denemelerinden oluşuyor. Şu soruları sorarak cevaplar arıyor:

  •      Hayatımız bir hikaye mi? Hikayelerimizin bir anlamı var mı? Hikayelerimizi nasıl ve neden oluştururuz?
  •    Hikayelerimizin oluşum nedenleri kendimizi yaşayabilmek mi? Başka türlü yaşayabilir miydik?
  •        Bu hikayeler içinde yaşayıp giderken gerçek varlığımızı nerede ve nasıl yaşıyoruz?
  •       Kendimiz, biricik varlığımızı varlığımız olarak mı yaşamak isteriz? Yoksa bize ait olmayan hikayeler içinde anlatarak mı?
  •    Hikayeleştirilmiş anlatımlarımız içinde kendimizi yaşarken nereye varmak istiyoruz, ne yaşamak istiyoruz? Kısaca, yaşamsal amacımız ne?
  •    Bunların yanında neden anlatıyoruz, nasıl dinlemeliyiz ve terapinin nasılı ve faydaları konusunda da yazılar sunuyor.

İkinci kısım ise aslında 3. Bölümü oluşturan ‘Vakalar’ kısmı. Yazarın meslek yaşamından deneyimlediği ve konuyu pekiştirme amacıyla sunulmuş 21 adet vaka incelemesi okuyoruz. Tabi ki hasta mahremiyetine özen gösterilmiş.

Denemelerin yer aldığı bölümler çok kıymetli bilgiler içeriyor ancak yer yer biraz tekrara düştüğü için ilgiyi dağıtabiliyor. Ben en çok vakalar kısmını sevdim. Psikanaliz seanslarına özel ilgimden dolayı olabilir tabi. Konuya ilgi duyanların keyifle okuyacağını düşünüyorum.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Dış hikayeler anlattıklarımız, iç hikayeler anlatamadıklarımızdır. Dış hikayelerimiz yaşamımız sırasında giderek unutulur ve izleri silinir. İç hikayelerimizin ise varlığını ve gerçeğini inkar ederek yaşarız.”

 

“Çocukluğumuza ait bastırılmış anılarımızın bilincine varabilmemiz, bilinçdışımızı geri almamızdır. Böylece kendimize en yakın ilişkileri yakalayabilir, işitebiliriz; bu noktayı kendimize dönüş olarak kabul edebiliriz.”

 

“Kendimizi yaratmaya ve yaşamaya gidebilmemiz paha biçilmez bir değer, kendimize verdiğimiz en büyük yaşamsal hediyedir.”

 

“Kendimizi soluksuz anlatmak en güçlü dürtülerimizden biridir. Çünkü kendi içimize dönmekten, kendimizi duymaktan korkarız. Kendimizle kalmak, kendimize dokunmak, kendimizi anlamak bize zor gelir. Kendimizin kendimizle olan bu korkusu bizi hikaye anlatmaya götürür.”

 

“Gerçekler ancak bir işe yararsa anlatılmalı ve söylenmeli.”

 

“Zaten hep ruhsal yapımız zihnimizi yenmez mi!”


11 Aralık 2023 Pazartesi

YANLIŞLIKLA MUTLU

 












KÜNYE

Kitap Adı: Yanlışlıkla Mutlu

Yazarı: Figen Alkaç

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 103

Tür: Öykü


İNCELEME:

Figen Alkaç tarafından kaleme alınan Yanlışlıkla Mutlu 4 adet öykü içeriyor. Her öykü üç başlık taşıyor. Bir çocuğun terkisine koyduğu, yer yer çözümlediği, yer yer anlamlar yüklediği kelimelerle hayatın içinden dramlar anlatıyor.

1)      Kalabalığım m’si / kendileri için korkmayan kelimeler / hatırlamaya ayarlanmış ses tonu

2)      Susmanın ter kokusu / sohbetle genişleyen harfler / sandalyenin suç saklayan yeri

3)      Kelime soyan / sessiz harfin kaçamağı / devamı sevilen cümleler

4)      Yutkun-ma / yeniden geceye / yalnızlığın rengi

Nefsiz Kıdo (lakap), Gülay, Nazife, Nergiz, Gülmira. Kimi kendini, kimi annesini, teyzesini, ablasını, ninesini anlatıyor. Kimi sevgisini, kimi öfkesini, kıskançlığını, sevilme arayışını, pişmanlığını, özlemini, içine sığmadığı bedenini anlatıyor. Çocuk gözünden kadınların dünyasını, aslında bildik ama gizlenen, görmezden gelinen, unutulan, unutulmak istenen taraflarından anlatıyor.

Mendillerin 2 çeşit olduğunu öğretiyor: Gözyaşlarını umuda biriktirenler ile içinde gözyaşlarını dindirenler.

Korkup susmanın rengini öğretiyor. Bağırmanın, çığlığın, yalnızlığın renginin de gökkuşağından seçilemeyeceğini.

Kalplerin ‘çat’ diye kırıldığını, gözyaşlarının ‘pıt’ diye düştüğünü, kapıların ‘pat’ diye çarpıldığını, şeytana uyanların ölümü ‘sus’ diyerek çağırdığını, yüksekten bedenlerin ‘küt’ diye yere çarptığını anlatıyor.

Düşen harflerin, parçalanan isimlerin, yutulan cümlelerin, kilitli kapılar ardına saklanan acıların hikayesi.

Ben yazarın kendine has yazım dilini çok sevdim. Kitaptaki dört hikaye de çok iyiydi ama ben son hikayede yutkunamadım. İyi ki okudum dediklerimden oldu. Kesinlikle tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Seslerin normalleştiği yerdir ev, kanıksandığı. Kavgalar, kalp kırmalar ve hatta tokatlardır ev. Çok içe atılan hakaretlerin gitgide birikip karardığı yerdir. İçerdeki karaya rağmen aynı sofraya oturmak ve her lokmayı öfkeyle birlikte çiğnemektir. Ve lokmanın yutulamayıp boğazda dizim dizim dizilmesidir ev. Affetmenin değil, barışmanın değil, üstünü örtmelerin yeridir. Unuttum sanmaların, kendini unuttuğuna ikna etmelerin yeridir. Seslerin duvardan duvara atıldığı, çarptığı, sınırları aşıp alt ve yan komşuya indiği yerdir ev.”

 

“Herkes bilmese de bana göre harflerin bir sürü hali vardır. Yalnız olanı, kalabalık olanı ve hatta kalabalıkken bile yalnız olanı vardır. M tek kişiliktir mesela. Sadece kurduğum hayallerde mümkün olsa da vardır.”

 

"Mesela kelimeli susulur mu? Evet susulur. Homurdanmanın adını ben kelimeyle susmak koydum. Homurtu çok güzel bir şey. Hem diyeceklerim içimde kalmıyor hem de beni üzen kişiyi sinir ederek intikamımı almış oluyorum. Çocuk olsam da şunu öğrendim, sessiz söylenen her şey merak ediliyor (…) Kelimeler hep çocukları üzecek değil ya, sessizleri de büyüklere dert oluyor."

 

“Hiç haber dinlemediğin belli. Ölen kadınlar rakam değil sayı olalı çok oldu. Pencereden atlayan değil. Ölen, öldürülen, kendini öldüren.”

 

“Acıya en çok ve en hızlı kadınlar koşar. Alışıktır çünkü acının içinden geçmeye.”

 

“Yaftalandığın kelimelerin hayat anlamının da sözlük anlamının da taş gibi ağır olduğunu ben çok erken yaşta öğrendim…”

 

“’Dul kadınların hevesi olurmuş bakışlarında, kışkırtırmış erkekleri, yere bakması daha yerinde olur’ diyenlerin canı mezara anne.”

 

“Keşke gitmenin, artık geri gelmemenin, telafisi olmayıp hep ve özellikle yara kalacak olanın ve pişmanlığı hiç geçmeyecek olanın beş harflisidir. Her harfi bin cümledir keşke kelimesinin.”

 

“Konumuz sesler. Yazılan sesler, yazılmayan sesler, yazılınca bile duyulmayan sesler. Herkesin susarak bildiği sesler, duymasa da zaten bildiği ama bilmeyi nasıl öğrendiğini bilmediği sesler. (…) Seslerinde anlatamadığı şeyler vardır. Hem bazı her şeyler niye anlatılsın ki? Anlatmak mümkünmüş, anlatılınca anlaşılacakmış ve hatta anlaşılınca bazı ve hatta birçok bazı şeyler değişecekmiş gibi sanmak ne budalaca!”

 

“İçim o kadar gürültülü ki. Yuttuğum tüm kelimeler bağırıyor sanki içimde.”

 

“Annen seni yüzde kaç seviyor? Kardeşini yüzde yetmiş seviyorsa toplamda yüzde kaç kıskanır, yüzde kaç üzülürsün?”

 

“Rüyaların neresi çare Allah aşkına, zamanın hesap sormasıdır rüyalar.”

 

“Sessizce düşer mi insan? Sessizce çok yüksekten atlar mı?”


METAMORFOZLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Metamorfozlar

Yazarı: Emanuele Coccia

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 208

Tür: Araştırma-İnceleme, Felsefe-Düşünce


İNCELEME:

Filozof Emanuele Coccia tarafından kaleme alınmış Metamorfozlar isimli kitap, bilim adamlarının önemli çalışmaları ve ünlü filozofların düşünceleri ile harmanlanmış ve üzerine yazarın kendi mesleki icrasını yürüterek düşüncelerini ortaya koyduğu bir çalışma olmuş. Doğayı, canlılığı, cansızlığı, yaşamı, değişimi, dönüşümü, metamorfozu, ölümü anlatırken insanı ayırmadan, insan üzerinden ele alarak, insanı ve tüm canlı-cansız evreni bir kılarak işlemiş.

Yazarın teşekkür bölümündeki açıklaması kitabın ana fikrine dair en özet bilgiyi bize veriyor: “Bu kitap yaşayan, yaşamış ve yaşayacak olan tüm canlı varlıkların bir olduğunu ve canlı varlıkların birliğinin dünyanın maddesi ile bir olduğunu ileri sürüyor. (Panteizm)”

Kitap giriş bölümü, 5 ana bölüm ve sonuç bölümü olarak bölümlendirilmiş. Kitaba dair fikir vermesi açısından alt bölümleri de paylaşmak istiyorum.

Giriş: (Yaşamın Devamlılığı –İçimizdeki Yaşam Formları)

1.Bölüm: Doğumlar:

(Her ‘Ben’ Bir Unutuştur– Bir ve Aynı Hayat– Doğum ve Doğa– Kozmik İkizlik– Doğurmak ya da Yaşam Göçü– Tanrılar Karnavalı– Yeryüzünün Sözü– Kader Olarak Metamorfoz– Dünyanın Aynası)

2.Bölüm: Kozalar:

(Dönüşümler– Böcekler– Her Canlı Varlık Bir Kimera’dır– Doğum Sonrası Yumurta– Gençleşmeler– Tekniğe Dair Yeni Bir Düşünüş– Bitkilerin Metamorfozu– Dünyanın Kozası)

3.Bölüm: Reenkarnasyonlar:

(Yemek ve Metamorfozlar– Yenilmek– Benliğin Göçü ve Reenkarnasyon– Genetik ve Reenkarnasyon– Türlerin Gölgesi)

4.Bölüm: Göçler:

(Gezegensel Göç– Taşıt Kuramı– Nuh’un Gemisi– Herkes Evinde– İnsan Olmayan Canlıların Evcil Hayatı– İstilalar)

5.Bölüm: Ortaklıklar:

(Çoktürlü Kent– Türlerarası Mimari– Zihnimiz Daima Başka Türlerin Bedenlerinde– Çağdaş Doğa)

Sonuç: (Gezegen Bilgisi– Gelecek)

Bir popüler bilim kitabından ziyade araştırma ve düşünce (felsefe) kitabı olarak ele almak daha doğru sanıyorum. Bazı alanlarda tekrara düştüğünü ve verilmek istenen bilgiyi çokça dolandırdığı düşünüyorum. Aklıma yatmayan anlatımlar da oldu yer yer. Bu açıdan biraz yordu okurken. Ancak verilmek istenen genel düşünce açısından okumak beni memnun etti.

Varoluşumuz doğumumuzdan çok daha eski ve ölümümüz ile sonlanmayacak kadar ebedi. Yerküre tarihinin izlerini, bizden önceki yaşamların DNA larını ve hafızasını taşıyoruz, hatırlamasak da. Hem canlı hem cansız çevreden parçalar taşıyoruz. Yaşıyoruz, yer değiştiriyoruz, dönüşüyoruz. İçimizde birçok canlı taşıyoruz. Ölüyoruz ancak yok olmuyoruz. Başka canlılarca tüketiliyor, bedenden bedene var oluyoruz. Her ne kadar inkar etmeye çalışsak da canlı ve cansız hepimiz biriz, hem de düşünebileceğimizden çok daha geniş ölçek ve zaman-mekan içinde.

 

KİTAPTAN ALINTILAR:

 

“Büyünün en tehlikeli biçimi bu. Ölüme en yakın yaşam. Metamorfoz.”

 

“Tüm canlılar yeryüzünün reenkarnasyonudur.”

 

“Hiçbir canlının yaşamı kendi doğumuyla başlamaz: Hikaye bundan çok daha eskidir.”

 

“Yaşamımız, kendi doğumumuzdan önce başladığı gibi ölümümüzden de çok sonra sonlanıyor.”

 

“Her tür, kendisinden önce gelenlerin metamorfozudur. Farklı şekillerde var olabilmek için yeni bir bedende, yeni bir formda bir araya gelen tek ve aynı yaşamız.”

 

“Tüm canlılar, cansız varlıklarla devamlılık arz etmekle kalmaz, aynı zamanda onların bir uzantısı, metamorfozu, en uç ifadesidir de.”

 

“Herkes unutur doğduğunu. Doğaları gereği hiçbir zaman başka birini doğurma deneyimine sahip olmamış kimselerin yarattığı ve yönettiği bir kültürde yaşıyoruz: Erkeklerin.”

 

“Doğum bir göç hareketidir aslında: Yaşamın, nefesin, benliğin başka bir yere ve başka bir bedene göçmesine müsaade etmek demektir doğurmak.”

 

“Doğdum. Beni oluşturan maddede bütünüyle şimdiki zamana ait hiçbir şey yok. Atalardan miras bir geçmişin taşıyıcısıyım ve hayal edilemez bir geleceğe doğru yolculuğum.”

 

“Herkes için ortak olan yaşamın bir formdan başka bir forma geçişidir ölüm. Asla yaşamı kesintiye uğramaz, yalnızca varoluş şeklini değiştirir.”

 

“Dünya kozalardan meydana gelmiş bir kozadır.”

 

“Her canlı kendisinden önceki yaşamların geri dönüştürüldüğü bir işletmedir.”

 

 

“Yaşam, bizim çürük çarık kavramlarımızla anlamlandırmaya çalıştığımızdan çok daha yabanıl, çok daha gizli kapaklıdır.”

 

“Dünya tüm parçalarını sürekli olarak gezinmeye mecbur eder, her şeyi, canlısını cansızını, (…) hareket etmeye, yer değiştirmeye, oldukları yerde metamorfoza uğramaya ve etraflarını saran metamorfoz ile dönüşmeye zorlar.”

 

“Dünyadaki her nesne başka birilerinin gezegenidir. Her bir canlı varlık başka canlı varlıkların gezegenidir.”

 

“Yaşam her bir canlı varlığı, sonsuz sayıdaki canlı ve cansız varlığı alacak bir gemiye çevirir.”

 

“Her çocuk, vücuda geldiği ilk maddeye metamorfoz geçirten bir bedendir.”

 

“Hayat, hayatla beslenir. Hayat hiçbir zaman kendine yetmez. (…) Yemek yemek, başkalarının yaşamını kendi bedenimize nakletmek demektir.”

 

“Her bir tür, aynı zamanda hem sanatçı hem de eser olan ötekinin evrimsel kaderini belirler.”

 

“Kişinin kendisine dair sahip olduğu tüm bilgiler daima başka yaşam formlarının bilgisidir zira her yaşam formu birçok türün kolajıdır.”


21 Kasım 2023 Salı

İNSAN NEDİR?

 












KÜNYE

Kitap Adı: İnsan Nedir?

Yazarı: Mark Twain

Basım: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık– 4.Basım

Sayfa: 304

Tür: Felsefe-Düşünce, Denemeler


İNCELEME:

Çocuk romanlarıyla daha çok tanıdığımız Mark Twain’in İnsan Nedir? kitabı, yazarın düşüncelerini ele aldığı bir felsefe kitabı. Ancak okumuş olduğum İlgi Kültür Sanat Yayınları basımına has içerisinde İnsan Nedir? başlıklı düşünce yazını dışında yazarın kaleme aldığı dönemine özgü olayları irdelediği denemeler de mevcut. O nedenle kitabı 2 bölümde ele almak istiyorum.

108 sayfalık ilk bölüm İnsan Nedir?, ‘Yaşlı Adam’ ile ‘Genç Adam’ın insanın fazileti konusunda karşılıklı fikirlerini ifade edip savunmaya çalıştığı bir bölüm. Yaşlı adam insanın bir makine olduğu, özgür iradesi olmadığı, dış etkenler tarafından şekillendiği, otomatize davrandığı, iyilik yaparken bile tek amacının kendi ruhunu tatmin etmek olduğu fikrini savunuyor. Genç adam ise insanın erdemli bir varlık olduğunu düşünüyor ve farklı örneklerle yaşlı adamın düşüncesine karşı gelmeye çalışıyor. Karşılıklı bir fikir düellosu okuyoruz. Düşüncesi çürütülen ise genç adam oluyor. Her ne kadar yaşlı adamın fikirlerini okurken  ‘yok artık, bu kadar da değil’ desek de örneklerini okuyunca ister istemez sorgulamaya başlıyoruz. Fikirlere katılın ya da katılmayın düşünmeye sevk ettiği için okunası bir bölüm bence.

İkinci ve sadece bu yayınevine özgü 196 sayfalık ilave bölüm ise yazarın makalelerinden oluşan, ilk bölüm ile hiçbir bağlantı kuramadığım, okurken yorulduğum, sıkıldığım, açıkçası okumanın pek de bir kazanım sağlamadığını düşündüğüm bir bölüm oldu. İtiraf edeyim öyle bunaldım ki bazı alanları hızlı okuma ile geçtim. Bana hitap etmedi diyelim. Okumak isteyen okurlar yayınevi seçiminde buna dikkat edebilirler.

Birçok fikre katılmak istemesem de- çünkü bu kadar otomatize canlılar olduğumuzu kabul etmiyorum-  bazı konularda hak vermemenin başı kuma gömmeye çalışmak olduğunu da düşünüyorum, tabi insanın faziletine dair egolardan kendinizi sıyırabilirseniz. Konuya dair fikir olması açısından da ilk bölümden alıntılar paylaşacağım yine sizlerle.

 

KİTAPTAN ALINTILAR:

 

“Beşikten mezara, bir insan, hiç bir eylem yapmaz ki temelinde etken olarak İLK VE EN ÖNCE KENDİSİNİN zihinsel huzur ve ruhsal rahatlığı olmasın.”

 

“İnsanlar, başkaları için günlük fedakarlıklar yaparlar, ancak bu önce kendi iyilikleri içindir. O eylemin önce kendi ruhlarını rahatlatması gerekir. Diğer yararlanıcılar ikinci planda gelir.”

 

“-İnsanı bir şey yapmaya iten temel dürtü neymiş?

-Kendi içini rahatlatma dürtüsü. Kendi ruhunu memnun edip, onun onayını alma ihtiyacı.”

 

“Mizacı ve aldığı eğitim ne yapacağına kara verir, o da yapar; kişi buna engel olamaz, bu konuda hiçbir otoritesi yoktur.”

 

“İnançlar kazanımlardır, mizaçlar ise doğuştandır; inançlar değişebilir, mizacı değiştirebilecek hiçbir şey yoktur.”

 

“Şartlar güçlüdür, ancak tek başına çalışamazlar; bir ortağa ihtiyaç duyarlar. O ortak, kişinin MİZACI’dır, yani doğal eğilimidir. Kişi mizacını kendi icat etmez, onunla DOĞAR ve üzerinde hiçbir kontrolü yoktur. Ayrıca mizacın eylemlerinden de sorumlu değildir. Bunu değiştiremez, hiçbir şey onu değiştiremez, küçük değişiklikler yapabilse bile bu kısa süreli olur. Asla kalıcı olmaz.”

 

“Kişi istediği kadar PLAN yapabilir, ancak SARTLAR adlı sihirbaz devreye girip de meseleyi ele alıncaya kadar hiçbir sonuç elde edemez.”

 

“Bütün arzular, tercihler, nefretler, hırslar, tutkular, kaygılar, kederler, pişmanlıklar, kahırlar, potansiyel bir delilik kaynağıdır ve fırsat bulduklarında büyümeye, yayılmaya ve tüketmeye hazırdır. Sağlıklı bir zihin yoktur ve şans eseri hastalığının zorlu bir testten geçmemesi dışında, insanı bundan hiçbir şey kurtaramaz.”

 

“Yaygın çılgınlık biçimlerinden biri de fark edilme arzusudur, fark edilmekten elde edilen hazdır.”

 

“İdeallerinizi özenle ileriye, daha ileriye doğru eğitin. Öyle bir zirveye ulaşın ki, bir yandan siz en büyük rahatlığa ulaşırken, onunla bağlantılı olarak komşunuz ve toplumunuz da yararlar görsün.”

 

“Kendi donuk algılarının etkisiyle bir hayvana aptal demek, insana ait bir caka satma, bir densizlik örneği gibi görünüyor.”

 


12 Kasım 2023 Pazar

PAZARTESİ MEKTUPLARI

 










KÜNYE

Kitap Adı: Pazartesi Mektupları

Yazarı: Ege Soley

Basım: Doğan Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 194

Tür: Kişisel Gelişim


İNCELEME:

Yazar Ege Soley, pazartesi günleri kaleme aldığı kendi düşüncelerinden, iç hesaplaşmalarından, çocukluk, annelik, yetişkinlik ve hayata dair genel deneyimlerinden, bu yaşanmışlıklardan çıkardığı derslerden oluşan 44 adet mektubu sunuyor Pazartesi Mektupları kitabında. Bazen zaten bildiklerinizi, bazen ise itiraf edemediklerinizi sorgulatıyor sohbet havasında. Yakın bir arkadaşınız size içini açmış gibi samimi ve yalın.

Kendimi en çok içinde bulduğum ve sevdiğim mektuplar ise:

ž   Dört Yüz Trilyonda Bir

ž   Bu hayatla Ne Yapmalı

ž   İçimdeki Kadınlar

ž   Nereden Nereye Bilemiyorsun

ž   Dünün Hikayeleri

Kitabı ise okuyucusuna şöyle seslenerek bitiriyor Ege Hanım;

“Sevgili arkadaşım,

Hepimizin zor zamanları oluyor. Bazen hayat hepimizin türlü huyunu, sabrını, dirayetini test ediyor. Fakat tüm zorlu zamanlarda, evdeki hesabının çarşıyı tutmadığı günlerde ya da kendini, gerçeğini unutmak için bir yerlerde kaybetmeye çalıştığını fark ettiğinde bunu hatırlamanı isterim senin de.

O köy, senin evin değil. Orası sadece bir durak.

Endişen, yorgunluğun ve korkun senin gerçeğin değil. Onlar sadece duygular. İyisi ya da kötüsü olmayan, gelen geçen, olan ve mutlaka biten duygular.

Tüm duraklar insanlar için ve tüm duygular geçici.

Kendi gürültülü köyümden yeni dönmüş, dolap kapaklarımı yeni kapatmış ve kuytumun köşemin tozunu sessizce almaya başlamışken nihayet, sana da yazmak istedim.

Gürültülü durakların ve türlü duyguların kıymetini hiçbir zaman görmezden gelmemeni, fakat tüm gerçeklerin üzerinde duran kendi sakin, sessiz ve huzurlu gerçeğini de unutmamanı dilerim.”

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnsanı sadece kendi sabahları anlar”

 

“Sahi, şu elindeki hayatla ne yapacaksın?”

 

“Fark etmek, hayatın bize çaldığı müziğe çok güzel notalar ekleyen bir teli.”

 

“Bazen mesela dilinin ucuna gelen her şeyi konuşmamayı öğretiyor hayat ona, bazen de hiçbir şeyi içinde tutmamayı.”

 

“İnsanız, elbet düşebiliriz. Başımız her şey gelebilir. Ama olasılıklar diyarında ümit mi tükenir?”

 

“Miras, etrafındaki herkesle, arkadaşlarınla, sevgilinle, ailenle, çocuklarınla, kedinle, köpeğinle ve hatta sadece kendinle geçirdiğin bu bir sürü çok sıradan ama çok güzel an. Kasaya koyamadığın, tapusunu alamadığın, kullanamadığın, sadece hatırlayabildiğin, elinde, aklında, içinde taşıdığın, seni sen yapan bir sürü kıymetli küçücük zaman.”

 

“Büyümek her istediğini söyleyerek değil, daha fazla susarak oluyor. Büyümek insanı daha zengin değil daha çıplak, daha gürültülü değil daha sakin yapıyor(…) Acıyla, korkuyla ve belirsizliğe beklentisizce açılmakla oluyor. Ve maalesef büyümek beraberinde çoğunlukla coşkulu bir zevk değil, hep ince bir sızı getiriyor.”

 

“Hayat, belki de eninde sonunda bir delikten girip bambaşka bir delikten çıkan bir iğnenin, sabırla, kocaman yastıklara işlediği, büyülü, sürprizli, renkli bir etamin.”


5 Kasım 2023 Pazar

FİRARİ

 










KÜNYE

Kitap Adı: Firari

Yazarı: Hüseyin Özkara

Basım: Dorlion Yayınları– 2.Basım- 2021

Sayfa: 317

Tür: Roman


İNCELEME:

Hüseyin Özkara tarafından kaleme alınmış Firari, dramatik bir olay sonucu yolu akıl hastanesine düşen Selim’in hikayesini anlatıyor.

Selim hastanede kaldığı sürece bazı sanrılar görür ve yaşadığı elem olayın failleri ile ilgili ilgi edinir. Eski arkadaşı Tuna onu bulur ve hastaneden çıkışını sağlar. Tuna, dinlenmesi için Selim’i eski bir dağ evine yerleştirir. Doğa tutkunu olan Selim için bu aradığı fırsat olur. Bir yandan yaban hayatı ile bütünleşirken bir yandan da intikam planını kurmaya başlar. Planını yürütebilmek için ihtiyaç duyduğu teçhizatı toparlayabilmek için Tuna ile sürekli iletişim halinde kalır.

Yeni malikanesinin civarında sık sık yaptığı yürüyüşlerde yolu bir kurt köpeği yavrusu ile kesişir ve Şanslı onun yeni dostu olur.

Bir gün indiği kasabadan dönerken taksici Erdal ile yaptıkları kaza sonrası samimiyet kurarlar ve yeni bir dost edinir. Erdal’ın da önemli sırları vardır. İki arkadaş birbirlerinin intikam yeminlerinde birbirlerine yarenlik edeceklerdir.

Bir de öğretmen Nazlı var. Selim ile kasabada tanışmalarının ardından yakınlaşırlar ve Selim’in gönlünün kapıları tekrar aşka açılmaya başlar. Ancak Nazlı’nın da sırları vardır.

Selim’in akıl hastanesine girmesine neden olan olan olay nedir?

Erdal’ın gizli saklı yaşamasına sebep olan sırrı nedir?

Bu ikili planlarını gerçekleştirebilecekler mi?

Soruların cevapları kitapta. Kitap bu aksiyon dışında okuyucuya doğa ve hayvan sevgisini de çok gerçekçi bir uslupla veriyor. Ormanın, toprağın, çiçeklerin kokusunu, suların şırıltısını duyumsuyorsunuz. Bir köpeğin vefa dolu dostluğuna tanık oluyorsunuz. Ancak kitapta cevaplamayan sorular da mevcut:

Selim Erdal’ı neden yalnız bıraktı?

Erdal’a ne oldu?

Nazlı’nın peşindekiler kim?

Sanıyorum bir ikinci kitap gelecek gibi. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen oldukça akıcı, sade, anlaşılır bir dili var. Yazım hatası ile karşılaşmamış olmak da beni çok mutlu etti. Ancak aksiyon başlayana kadar ki bölüm oldukça uzun ve durağan olduğundan beni biraz sıktı. Son kısım ise epey süratli aktı.

Keyifli okumalarınız olsun. Doğa ve hayvan sevgisi içinizden eksik olmasın diliyorum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Herkesin sancısı algısı kadardır”

 

“Düşünmek ne sancılı şey, öyle değil mi?” 

 

İyi olmak mı önemlidir yoksa güvenilir olmak mı?

 

“İnsan,  satın  alamayacağı  şeyler  için  savaşmalı,  diğerleri için  çalışmalıdır."

 

“Galiba cahillerin egemen olduğu bir ülkede kendini geliştirmeye çalışmak aptallıktı. Çünkü: Öğrenmek bağımlılık oluştururken cehalet konfordu.”

 

“Bilginin iki tuğla arasına konan harç gibi olduğunu öğrendim. Nasıl ki harç duvarın yıkılmasını önlüyorsa bilgi de insanı ayakta tutuyordu.”

 

“İnsan kendi sınırını aşmadığı sürece başkasına ilham kaynağı olamaz.”

 

“Mutluluk bazen her şeyi bilmemektir.”

 

“Acaba yaşananlar mıydı hayat yoksa yaşanmak istenilen mi? Belki görüp de sustuklarımızdı ya da susarak içimize attıklarımız!”