KÜNYE
Kitap Adı:
Son Ada
Yazarı: Zülfü
Livaneli
Basım: İnkılap
Kitabevi– 7.Basım- 2021
Sayfa: 183
Tür: Roman
İNCELEME:
Zülfü
Livaneli’den Son Ada bir ütopya olarak başlayan ancak distopya olarak gelişen
ve son bulan bir roman. İnsanın çıkarları uğruna ne denli kötüleşebileceğini
gözler önüne seriyor.
Son
Ada muazzam doğasıyla herkesin yaşama hayali kuracağı, huzurlu, anakaradan ve gözden
uzak bir ada. İnsanlar barış ve dayanışma içinde yaşıyorlar. Ada geçmişte
varlıklı bir adam tarafından satın alınmış ve arazi hakkı kendinde kalmak
kaydıyla yakın dostlarının yerleşip ev yapmasına izin vermiş. Böylece hayat
telaşesinden uzak dingin bir yaşam süren 40 hane olmuşlar. Kimi emekli olup gelmiş,
kimi eski hayatından kaçıp sığınmış adaya. Kimsenin adını bilmiyoruz, herkes
hane numarası ile anılıyor adada. Anlatıcı da yine bir hane sahibi.
Ancak
anakarada ihtilal dönemi başa geçen devlet başkanı emekli olur ve adaya
yerleşir. O andan itibaren ada için her şey değişecektir. Diktatör başkan adada
da otorite kurmak ister. Medeniyet kurma bahanesiyle kendi düzenini kurmak
ister. Yapmak istediklerini legal bir düzene oturtmak içinde demokrasi sağlamak
bahanesiyle bir yönetim kurulu oluşturur. Tabi ki karar verme mercii yine
başkan olmuştur.
Önce
ağaçlardan başlanır, kesilir biçilir. Sonra adanın güzel bir koyuna yerleşip
yavrulayan, ada halkıyla barış içinde yaşayan martılara savaş açılır. Güzelim
koyları turizme açıp zenginlik kazanmak varken martılara hibe edecek hali
yoktur başkanın. Doğa dengesini kaybetmeye başlar. Güya dengeyi sağlamak adına
yapılan her müdahale sonunda adayı bir cehenneme çevirir. Bu arada sesini
çıkarmaya kalkanlar mülkleri ile tehdit edilir. Başkaldıranlar ise anarşist
ilan edilir.
Peki
kavgayı kim kazanacak? Kötülüğe boyun eğen halk mı, direnen doğa mı?
Adanın
bulunduğu ülkeye dair bir bilgi olmasa da okuduklarımız bize çok aşina geliyor.
Politik mesajlarla dolu olan kitap, demokrasinin güçler ayrılığı bulunmayan,
denetlenmeyen, kararın tek beyne bırakıldığı ve hukukun olmadığı yönetimlerde
nasıl diktatörlüğe dönebileceğini korkutucu bir gerçek olarak önümüze seriyor.
Ve bir diğer mesaj ise “Doğa ondan alınanı er ya da geç geri alacaktır” olur
sanıyorum.
Kitap
basıldıktan birkaç yıl sonra yaşanan Gezi Olayları üzerine kitap ‘Hayat sanatı
mı taklit ediyor?’ sorusunu sorduran bir eser niteliği kazanmış. Ve Livaneli
Gezi olayları sonrasındaki basımlar için, gezide direnen gençlere selam yollamak adına
roman sonuna bir epilog (final) bölümü ekliyor. Ayrıca yazarla kısa bir söyleşi
bölümü de yer alıyor okuduğum yayınevi basımında.
Livaneli’den
okuduğum 4.roman oldu. Romanları içinde paylaştığı güzel halk hikayelerini de
çok seviyorum, aşağıda ayrıca paylaştım hatırlamak adına. Akıcı ve ders niteliğinde
bu kitabı mutlaka okumanızı öneririm.
"Bir
yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."
“Hiçbir
şeyi protesto etmiyorduk, karşı çıkmıyorduk. ‘Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın!’ diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk.”
"Biz
insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz,
akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş
oluyor."
"Kimseyi
gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda
sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor."
“Halk
dediğin değişken bir şeydir” dedi. “Bugün böyle davranır, yarın tam tersini
yapar. Teşvik ve tehdide bağlı…”
"Zulme
karşı direnmeyen insan önce onurunu ve özsaygısını yitiriyordu. Yüzlerine
sinsi, işbirlikçilere özgü bir ifade yerleşiyordu."
“Çünkü
her diktatörlük, başlangıçta kendi çıkarını toplumun çıkarı gibi göstermeye dikkat
eder. Kimseyi ürkütmemeye çalışır. Sonra gücü ve kendine güveni arttıkça,
dişlerini "yavaşça" göstermeye başlar.”
"Her
devrim kurban ister!"
HİKAYELER
"Peygamberi
dağa doğru koşarken görenler, 'Ey İsa, aslandan mi kaçıyorsun?' diye sormuşlar.
O 'Hayır!' demiş. 'Kaplandan, ejderhadan mi kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O yine
'Hayır! Ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam. 'Peki o zaman neden
kaçıyorsun?' diye sormuşlar. 'Ahmaklardan kaçıyorum, çünkü onlarla başedemem.'
demiş."
"...
Bir masala göre zemheri soğuğunda, serçe ile yavrusu bir dala konmuş. Biraz
sonra bıyıkları buz tutmuş ve gözleri soğuktan yaş içinde bir avcının
yaklaştığını görmüşler. Serçe yavrusu, 'Bak anne' demiş, 'ne kadar merhametli
bir adam, gözleri yaşı içinde.' Anne yavrusunu ses çıkarmaması için uyarmış,
'Sen onun gözündeki yaşa değil, elindeki kana bak!' demiş. "