23 Aralık 2022 Cuma

AĞUSTOSBÖCEĞİNİN SEKİZİNCİ GÜNÜ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ağustos Böceğinin Sekizinci Günü

Yazarı: Mitsuyo Kakuta

Basım: Doğan Kitap - 1.Baskı- 2017

Sayfa:  303

Tür:  Roman


İNCELEME:

Ağustos Böceğinin Sekizinci Günü, bir yandan Japon kültürünü yakından tanımanıza fırsat verirken bir yandan da annelik, fedakârlık, cinsiyetçilik, toplumda kadına bakış, sevgi, aşk, ilişkiler gibi kavramları sorgulamanızı sağlayacak bir roman. Ana tema annelik. Annelik duygusunu yaşamak için illa biyolojik bağ gerekli midir? Biyolojik anne olmak annelik duygusunun hakkını vermek için yeterli midir?

Kiwako Nonomiya evli sevgilisinden hamile kalır ve bebeğini aldırmak zorunda bırakılır. Sonrasında bir daha hamile kalamayacağını öğrenir ve akabinde yaşananlar onu sevgilisinin karısından olan bebeğini kaçırmaya iter. Kaçırıp adını değiştirdiği (Erina - Kaoru) bebekle Japonya’nın farklı kentlerinde ayakta durmaya çalışır. En sonunda tüm parasını bağışlayarak bir tür tarikat evi olan ‘Melekler Evi’ne sığınır ve uzun süre orada yaşarlar. Kiwako annelik duygusunu büyüttüğü bu kız bebek ile yaşar. Tüm parasını ve özgürlüğünü, bu bebek ile yeşerttiği annelik duygusunu bir gün daha fazla yaşamak uğruna harcar.

Çevre halkı ise bu tarikat evinden rahatsızdır. Kadınların orada zorla tutulduğuna inanan halkın şikâyeti ile soruşturma başlar. Polis baskını öncesi Kiwako, Kaoru’yu da alıp kaçar ve yaşam mücadelesi tekrar başlar. Ancak bir süre sonra yakalanır ve hapse atılır. Küçük kız ise gerçek ailesine teslim edilir.

Gerçek annesi ile tekrar bir araya gelmesi işleri pek yoluna sokmaz. İlgili ve sevgi dolu bir anne figürü yanından ilgisiz, dağınık, bağ kuramayan bir anne figürü yanına geçiş ile travmatik süreçler başlar. Genç kız yaşadıklarını sorguladığı süreçlerden geçerek genç bir kadın olur. Kendini kaçıran kadının kaderi genç kadının da yazgısı olur.  Erina da evli sevgilisinden hamiledir ve sevgilisine bebeği söyleyemez. Genç kadın yaşadıklarını değerlendirerek bebeği ile ilgili kararını kendi verir.

Roman 2 bölümde anlatılıyor. İlk bölüm Kiwako ağzından kaçırma, yaşama tutunma, ayakta kalma mücadelesi, kaçış ve yakalanış sürecini anlatıyor. İkinci bölüm ise Erina ağzından, onun perspektifinden ailesine teslim edildikten sonrasını geriye dönüşlerle birlikte anlatıyor.

Yazar, Kiwako’nun yaşadığı annelik duygusunu uzatabilmek için verdiği çabayı pekiştirmek için kitaba da ismini veren ağustosböceği metaforunu kullanıyor. 7 yıl boyunca toprak altında yetişkinliği bekleyen ağustosböceği, üreyip yeni nesiller verebilmek için toprak üzerine çıktığında sadece yaşamak için yedi günü vardır.

Bu kadar uzun zaman bekledikten sonra yaşamak için bu kadar az sürelerinin olması haksızlıktı.

Ne kadar haklı değil mi? Belki de karınca ile ağustosböceğinin masalında en büyük haksızlığı ağustosböceğine yapmışızdır.

 

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Artık bir yetişkin olduğuma göre, diğer bütün ağustosböceklerinin de bir hafta içinde ölmelerinin o kadar da kötü olmayabileceğini görüyorum. Çünkü hepsi aynı kaderi paylaşacak. Hiçbir zaman neden bu kadar erken öldüklerini merak etmeyeceklerdi, öyle değil mi? Ama ya yedi gün içinde ölmeleri gerekirken bir tanesi ölmeseydi? ya diğerleri öldükten sonra o tek bir tanesi hayatta kalsaydı? Bu gerçekten üzücü olurdu."

 

“Bana ölmeyi beceremeyen ağustosböceği hakkında söylediklerini hatırlıyor musun? ... Hepsinin yedi gün içinde ölmelerinin, fazladan bir gün daha yaşayan ağustosböceği için çok daha üzücü olacağını söylemiştin. Eskiden ben de öyle düşünüyordum ama artık emin değilim. Çünkü sekizinci günde o ağustosböceği diğerlerinin görmediği şeyleri görebilir.”

 

"İnsanlar kendi önyargılarının esiridir ve ruh bedenden daha önemlidir."

 

"Eğer insanları birer ruh olarak görebilirsek, neredeyse bütün acılarımız anlamsızlaşır. Ben bir kadınım, genç değilim, çirkinim; tüm bu şartlanmalar boşuna sırtlandığımız yükler gibi görünmüyor mu? Eğer onlardan kurtulabilirsek, sizce hepimiz hafiflemez miyiz?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder