KÜNYE
Kitap Adı:
Sözlerin Ağırlığı
Yazarı: Pascal
Mercier
Basım: Sia
Kitap-1.Basım- 2020
Sayfa: 484
Tür: Roman
İNCELEME:
Çocukluğunda
amcasının evinde gördüğü Akdeniz haritasından etkilenip Akdeniz’de konuşulan
tüm dilleri öğrenme tutkusuna kapılan ve sonrasında usta bir çevirmen olan
Simon Leyland, ailesinden kendisine bir yayınevi miras kalan eşiyle birlikte
edebiyatın önemli şehirlerinden Trieste’ye yerleşmiştir.
Eşinin
ölümünden sonra yönettiği yayınevi, büyüyen iki çocuğu, çevirileri ve
dostlarıyla sürdürdüğü sakin yaşantısı, geçirdiği sağlık krizi sonrasında alt
üst olur. Aynı dönemde hayatını kaybeden amcasının Londra’daki evi de kendisine
miras kalır.
Yaşadığı
sağlık krizi ile birlikte iki farklı şehirde adeta iki farklı hayat arasında bir
denge kurmaya çalışır. Leyland’ın bu sürede yaşadıkları, dostlukları ve anıları
yanı sıra birtakım sorgulamalarını okuyoruz kitapta.
Çevirmenlik
nedir? Nasıl yapılmalıdır? Nelere dikkat edilmelidir? Çeviri de kelime
seçiminin önemi nedir? Farklı dillerdeki kelime karşılıklarının anlamı ne denli
etkileyebildiği gibi bilgiler ediniyoruz hikâye ile birlikte. Tabi yaşanan kriz
ile birlikte Leyland hayatını da sorguluyor.
“Bana
verilen hayatı nasıl kullandım ben?”
Sonunda
ise yapılan hatanın farkına varılması ben de bizim Yeşilçam filmlerinin
konularını hatırlattı. Belki klişe ama ‘Yaşayacak çok az zamanınız kaldığını
öğrenseniz ne yapardınız?’ sorusunu sordum bende kendime. Ben kitabı pandeminin
en yoğun yaşandığı, evlere hapsolduğumuz dönemde okudum. Dışarı çıkmak yasak ya
hani… Böyle bir haber almak ne denli felaket olurdu. Bu soruya verilecek
cevapların hiçbirini yapamıyor olmak. Ve gerçekten ruhum sıkılmıştı.
Belki
de zamanımızın ne zaman sonlanacağını bilmemektir mucize olan.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Biz
insanlar standart değiliz ki, çatlaklar ve yarıklarla doluyuz, içimizde değişik
düzlüklerde yaşıyoruz, onlara tırmanıyoruz, onlardan aşağı düşüyoruz.”
“Sarsılan
bir samimiyetten daha büyük bir yabancılaşma yoktur.”
"Yaşadıklarımda
gerçek miydim? Düşündüklerimde, söylediklerimde, hissettiklerimde ve
yaptıklarımda.. (....) Mesele küçük şeyler değil, masum yalanlar, aldatmacalar
ve zararsız kandırmacalar değil. Mesele büyük şeyler, önemli kararlar, anlamlı
sözcükler, derinden gelip her şeyi kapsayan duygular. Ne kendimi ne de
başkalarını kandırmaya çalıştığım duygusu değil. Asıl kendimi ıskaladığıma,
kendi hayatının yanından geçip gittiğime dair kuşku duyuyorum. Böyle olmasaydı
neyi yaşamak isteyebilirdim ya da yaşamam gerekirdi: Bunu gözümün önüne
getiremiyorum"
“Kendimi
bu kadar unutabilmiş olmam karşısında dilim tutuluyor, üstelik unuttuğumun hiç
mi hiç farkında olmamışım.”
“Ama
unutmak aynı zamanda kurtulmak da değil midir? Fazlalıklardan kurtulmak? O
arada bazı şeyleri yitirsek bile, kendimizden bir şeyleri yitirsek bile?”
“Başkalarının
beklentileri- zorbalığa dönüşebilir bunlar, bu beklentiler öyle sinsidir ki, o
zorbalığı algılamayız, kötülüklerini bilinçsizliğimizin karanlık alanlarında
işlerler, bu yüzden kendimizi savunamayız.”
“Kendimi
herhangi bir yerde hissetmeden mi geçtim dünyadan- adeta salt kendi içimdeki
bir ara bölmedeydim, ne de olsa insanın herhangi bir yerde bulunması
gerektiğinden aldanıp kendimi kendimde sanarak. Acaba insan hep kendi içinde
yalnızca ara bölmelerde mi yaşar ve asla kendine ulaşmayıp sadece ara bölmeyi
mi genişletir. Acaba ben şimdide böyle bir ara bölmede miyim? Bunu düşününce
ürküyorum. Kendimizle ilgili ne kadar az şey bilerek yaşıyoruz?”
“Diller,
hayatın ezgisinin ifadeleridir, dili değiştirdiğimizde dünyada ve hayatta
farklı oluruz. Ruh hali dilden dile değişir. Bu yüzden de insan ilişkilerinin
her dilde farklı bir sıcaklığı vardır.”
“İçsel
bir kale. Marcello, başkalarının bakışlarına karşı kendini içerden korumayı
öğrenmeli... Bunun anlamı, onun bundan böyle içinde başkalarıyla arasına daha
büyük bir mesafe koyarak yaşaması. Eskisine kıyasla başkaları için daha az,
kendisi için daha çok yaşaması. İç kale. Bu iç kale daha büyük bir özgürlük
anlamına da gelebilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder