KÜNYE
Kitap Adı:
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Yazarı: Peyami
Safa
Basım: Ötüken
Yayıncılık- 106.Basım- 2021
Sayfa: 112
Tür: Roman
İNCELEME:
Peyami
Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli eseri Türk edebiyatında "insan
ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman" olması ve
hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere
sahiptir. Tanpınar da bu eseri ‘acının ve ızdırabın yegâne kitabı’ olarak
tanımlamıştır.
Roman ayrıca
otobiyografik öğeler taşıyor. Peyami Safa’nın da gençliğinde sağ kolunda kemik
veremi hastalığıyla mücadele etmiş olması ve roman kahramanımızın isminin
olmayışı da yazarın kendi hayatından izler taşıdığını gösteriyor.
Kitap 7
yaşından beri bacağındaki eklem tüberkülozu nedeniyle çocukluğunu yaşayamayan,
15 yaşına geldiğinde ise hastalığı iyice şiddetlenen bir gencin iç dünyasına
ışık tutuyor. Bu genç iki kere ameliyat olmuştur. Doktorun önerilerine ise
uyabilecek maddi imkânları yoktur. Daha iyi bakım için akrabaları olan bir
Paşa’nın daveti üzerine onların konağında bir süre misafir olur. Burada daha
iyi şartlarda bakılsa da doktorunun koltuk değneği kullanması gerektiği
uyarısını çok dinlemez. Bu sırada Paşa’nın kızı Nükhet’e aşık olur. Nükhet ise
ailesinin isteğiyle doktor Ragıp ile nişanlanır.
Hem
dikkatsizliği hem de yaşadığı aşk acısı ile durumu ciddileşir, tekrar ameliyat
olacaktır ancak bacağını kaybetme riski vardır. Hemen hastaneye yatırılır.
Çektiği
fiziksel acılar, aşk acısı, umutları, umutsuzluğu, yalnızlığı ve korkuları öyle
derin ve etkili betimlenmiş ve okuyucuya aktarılıyor ki içinizin ezildiğini
hissediyorsunuz. Hastanın psikolojisi çok başarılı şekilde yansıtılmış.
Daha çocuk
yaşında çektiği acıyı annesine yansıtmamak için hastaneye yalnız giderken
hastane bahçesinde kurduğu şu cümle yaşamını özetler nitelikte.
"Ağaçların
bile sıhhatine imrenerek yürüdüm."
Ayrıca
yazar unuttuğumuz eski Türkçe kelimelerle ördüğü çok naif bir dil kullanıyor.
Tabi kelime anlamları dipnot olarak sayfa sonlarında sunulmuş. Bir ara bir
Yeşilçam filminde Ediz Hun konuşuyor gibi hissettim. Ben yazarın dilinden çok
keyif aldım. Peyami Safa’dan okuduğum bu ilk roman kesinlikle son olmayacak.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
"Yalan
bana suçların en ağırı gibi geliyordu ve bir yalan söylendiği zaman insanların
değil, eşyanın bile bunu nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey
isyan etmelidir. Eşya bile..."
"Görülecek,
işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor
ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişemeyeceğinden korkuyorum. Kendi
kendime karşı çok borçlandım. Kendime vadettiğim şeyleri yapmazsam utancımdan
aynaya bakamayacağım."
"Büyük
bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler."
"Felâketimizi
başka birisiyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil.
Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının
felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ızdıraplarını çocuklarına
fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her
intikal edişinde büyüdükçe büyür."
"ve
içimde geriye dönmek korkusu var. Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum."
"Herkes
yalandan nefret eder ve yalan söyler."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder