pascal mercier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pascal mercier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2023 Salı

SÖZLERİN AĞIRLIĞI


 










KÜNYE

Kitap Adı: Sözlerin Ağırlığı

Yazarı: Pascal Mercier

Basım: Sia Kitap-1.Basım- 2020

Sayfa: 484

Tür: Roman


İNCELEME:

Çocukluğunda amcasının evinde gördüğü Akdeniz haritasından etkilenip Akdeniz’de konuşulan tüm dilleri öğrenme tutkusuna kapılan ve sonrasında usta bir çevirmen olan Simon Leyland, ailesinden kendisine bir yayınevi miras kalan eşiyle birlikte edebiyatın önemli şehirlerinden Trieste’ye yerleşmiştir.

Eşinin ölümünden sonra yönettiği yayınevi, büyüyen iki çocuğu, çevirileri ve dostlarıyla sürdürdüğü sakin yaşantısı, geçirdiği sağlık krizi sonrasında alt üst olur. Aynı dönemde hayatını kaybeden amcasının Londra’daki evi de kendisine miras kalır.

Yaşadığı sağlık krizi ile birlikte iki farklı şehirde adeta iki farklı hayat arasında bir denge kurmaya çalışır. Leyland’ın bu sürede yaşadıkları, dostlukları ve anıları yanı sıra birtakım sorgulamalarını okuyoruz kitapta.

Çevirmenlik nedir? Nasıl yapılmalıdır? Nelere dikkat edilmelidir? Çeviri de kelime seçiminin önemi nedir? Farklı dillerdeki kelime karşılıklarının anlamı ne denli etkileyebildiği gibi bilgiler ediniyoruz hikâye ile birlikte. Tabi yaşanan kriz ile birlikte Leyland hayatını da sorguluyor.

“Bana verilen hayatı nasıl kullandım ben?”

Sonunda ise yapılan hatanın farkına varılması ben de bizim Yeşilçam filmlerinin konularını hatırlattı. Belki klişe ama ‘Yaşayacak çok az zamanınız kaldığını öğrenseniz ne yapardınız?’ sorusunu sordum bende kendime. Ben kitabı pandeminin en yoğun yaşandığı, evlere hapsolduğumuz dönemde okudum. Dışarı çıkmak yasak ya hani… Böyle bir haber almak ne denli felaket olurdu. Bu soruya verilecek cevapların hiçbirini yapamıyor olmak. Ve gerçekten ruhum sıkılmıştı.

Belki de zamanımızın ne zaman sonlanacağını bilmemektir mucize olan.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Biz insanlar standart değiliz ki, çatlaklar ve yarıklarla doluyuz, içimizde değişik düzlüklerde yaşıyoruz, onlara tırmanıyoruz, onlardan aşağı düşüyoruz.”

 

“Sarsılan bir samimiyetten daha büyük bir yabancılaşma yoktur.”

 

"Yaşadıklarımda gerçek miydim? Düşündüklerimde, söylediklerimde, hissettiklerimde ve yaptıklarımda.. (....) Mesele küçük şeyler değil, masum yalanlar, aldatmacalar ve zararsız kandırmacalar değil. Mesele büyük şeyler, önemli kararlar, anlamlı sözcükler, derinden gelip her şeyi kapsayan duygular. Ne kendimi ne de başkalarını kandırmaya çalıştığım duygusu değil. Asıl kendimi ıskaladığıma, kendi hayatının yanından geçip gittiğime dair kuşku duyuyorum. Böyle olmasaydı neyi yaşamak isteyebilirdim ya da yaşamam gerekirdi: Bunu gözümün önüne getiremiyorum"

 

“Kendimi bu kadar unutabilmiş olmam karşısında dilim tutuluyor, üstelik unuttuğumun hiç mi hiç farkında olmamışım.”

 

“Ama unutmak aynı zamanda kurtulmak da değil midir? Fazlalıklardan kurtulmak? O arada bazı şeyleri yitirsek bile, kendimizden bir şeyleri yitirsek bile?”

 

“Başkalarının beklentileri- zorbalığa dönüşebilir bunlar, bu beklentiler öyle sinsidir ki, o zorbalığı algılamayız, kötülüklerini bilinçsizliğimizin karanlık alanlarında işlerler, bu yüzden kendimizi savunamayız.”

 

“Kendimi herhangi bir yerde hissetmeden mi geçtim dünyadan- adeta salt kendi içimdeki bir ara bölmedeydim, ne de olsa insanın herhangi bir yerde bulunması gerektiğinden aldanıp kendimi kendimde sanarak. Acaba insan hep kendi içinde yalnızca ara bölmelerde mi yaşar ve asla kendine ulaşmayıp sadece ara bölmeyi mi genişletir. Acaba ben şimdide böyle bir ara bölmede miyim? Bunu düşününce ürküyorum. Kendimizle ilgili ne kadar az şey bilerek yaşıyoruz?”

 

“Diller, hayatın ezgisinin ifadeleridir, dili değiştirdiğimizde dünyada ve hayatta farklı oluruz. Ruh hali dilden dile değişir. Bu yüzden de insan ilişkilerinin her dilde farklı bir sıcaklığı vardır.”

 

“İçsel bir kale. Marcello, başkalarının bakışlarına karşı kendini içerden korumayı öğrenmeli... Bunun anlamı, onun bundan böyle içinde başkalarıyla arasına daha büyük bir mesafe koyarak yaşaması. Eskisine kıyasla başkaları için daha az, kendisi için daha çok yaşaması. İç kale. Bu iç kale daha büyük bir özgürlük anlamına da gelebilir.”