10 Mayıs 2024 Cuma

KUKLACI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Kuklacı

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 1.Basım- 2024

Sayfa: 272

Tür: Roman


İNCELEME:

Kuklacı bir bacağı olmayan, kendi protez bacağını kendisi yapmış bir marangoz. Kuklalar da yapıp satıyor. Nasırlı, Marangoz, Maskeli diğer lakapları. Kalabalık içine yüzünde maskeyle çıkıyor Utanç içinde Kuklacı ancak ona cevap veremeyeceklerle konuşmaya cesaretli. Neden utanıyor? Neden kaçıyor?

Babasına ayyaş, annesine orospu, kendisine piç dermiş çocukken ada halkı. Ayıp değil mi, denmeli mi böyle şeyler? Annesi babadan sürekli dayak yer. Bir gün de denizde unutulur kayıp gider. Kapı deliklerinden izledikleri kalır kuklacının usunda. İçinde sürekli büyüyen bir nefretle yatalak, belleksiz babaya bakar.

Yaşadığı yer mutsuz, melankolik, kasvetli, adaletsiz ve batmakta olan bir ada. Dünyada kalan tek yer diye bilinir. Kayıkla, sandalla, gemiyle açılmaksa yasak. Halkın yüzü pek gülmez. Katı kurallar var. Bir de sirk. Horlar, horlanmış olanlar… dilenciler, köleler, fahişeler.

32.Doğumgününde sarhoş olup yasak olsa da denizde açılır, yüzdükçe yüzer ve bir adaya denk gelir Kuklacı. Başka insanların yaşadığı, aydınlık, adil, mutlu, hayallere sığmayan mükemmel bir ada. Cennetin krallığı. Sarhoş kafayla kendi adasına geri döner hemen. Neden dönmüştür? Döndüğüne pişman. Sonrası kendi adasında bir anlamsızlık hissi. Puslu görüş, yankılı duyuş. Rüya mı gerçek mi? Nedir ki gerçek?

O sıra bir fahişe cüce kıza, Mandalina’ya aşık olur Kuklacı, ama horlara nefes yok bu adada. Mandalina’nın artık nefesini duyamayacak Kuklacı onun kuklasını yapıp yaren eder kendisine. Adı iyiden iyiye deliye çıkar. Kim akıllı kim deli ki? Tehlikeli acılar tehlikeli hazlar doğurur içinde. Babanın eceli Kuklacı’dan gelir, gitmesi gereken gitmelidir. Pişman mıdır? Gittikçe eksilmektedir.

Bir umut olmuştur cennetin krallığı. Yaşanacak yeni bir yer. Anlatmak ister kimseye inandıramaz. Umudu tükenmez kuklacının. Ama kral bu söylentinin yayılmasına izin vermez. Kuru yargıç tarafından yargılanır. Suçları tek tek sıralanır. Bu adada “Masumiyeti ispat edilene kadar herkes suçludur.” Ancak deli yaftası yanına kar kalır da idamdan kurtulup sadece dışlanmakla kalır. Ona destek yanında sadece birkaç hor vardır.

1 yıl adanın çevresini dolaşır, demircileri, ormancıları, balıkçıları tanır, düşünür. Karar verir. Pes etmez, Cennetin Krallığı onun gerçeğidir ve gerçeğini paylaşmaya niyetli, yeminli horlar ile birlikte adaya göçecektir. Gizliden sandal inşa edilir, hazırlıklar yapılır. Kararlaştırılan gece toplanır. Erzaklar sandala taşınır. Ve Kuklacı herkesten gizlediği çuvalını sırtına yükler, bu yük elzemdir. Marangozhaneden hep birlikte çıkılır. Ancak ortada bir kargaşa patlar. Bir yangın, bir kıyamet. Taşlı polisler peşlerinde. Büyük bir arbede. Kimi sandalda açılmayı başarır, kiminin sahilde ölüsü kalır. Kuklacı yargılanır ve kendi eseri olan idam sehpasında taşlanır? Ancak bir süre sonra kuru yargıcı, kralı ve taşlayanları bir şaşkınlık alır. Taşlanan kimdir?

Emre Timur okuyan bilir, kalemi keskindir, iğneleyicidir. Tokat etkisi yapar çoğu zaman, çarpar yüze duymak istenmeyeni. Karamsar, umutsuz bir hava hakimdir. Bu kitabında insanın huzursuzluğunu, yabancılaşmasını apokaliptik bir dünyada işlemiş. Ancak bu sefer oldukça umut serpiştirmiş. Umudun ışığına ihtiyacımız var ne de olsa. Alt metinlerde birçok siyasi taşlama hissettim ve kendimce de çok hak verdim. Yine severek okuduğum bir eser oldu.

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hayatın kısa olduğunu söyler herkes. Hayatın uzun olduğunu söyleyenleri duymazsınız çünkü onlar intihar etmiştir.”

 

"Üç halimiz var; bakan, gözüken, kendilik. Yalnızken kendimiziz. En azından kendimize en yakın halimiz. Bakarken utandırıyor, bakılırken utanıyoruz. Bakanlarla beraber bakıyorsak utanmıyor, utandırıyoruz."

 

"İnsan... Kirletici bir unsur. Özellikle de bakışı, bakışları. Sanırım âmâlarla fazla derdim yok. Derdim bakıcı, dikizleyici, gözlerini dikici herkesle(...) Evet, insan hasta eder insanı. Bulaşıcı sinsi hastalıklar taşır insan bakışı, tehlikelidir. "

 

“Anılar, hatıralar, anlatılamayanlar yapışır, siner duvarlara. Tebdili mekanda o yüzden ferahlık vardır. Gidersin belleğin geride kalır. Geride kalır hayaletler, intikamlar, öçler…”

 

"İnsan bazen gerçekten sevildiğine emin olamıyor. Sevilmeye mi layık görmüyor kendini, yoksa sevenler fazla mı sahte seviyor, bilmiyorum …”

 

“Annesinden süt emmemişin dişleri güçsüzdür ama sevgi görmemişin kalbi çürüktür.”

 

 “Üç büyük günah: Aşırı sevgi, Aşırı inanç, Aşırı ümit!

Yeis ve ümitsizlik bizi acıdan korur;

Nefret ve Sevgisizlik bizi güçlü kılar;

Şüphe ve inaçsızlık bizi emniyette tutar!”

 

“Bir baba düşen çocuğunu kaldıran olmalı, yere düşüren değil.”

 

“ Bazı acılar suskun kalmalı”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder