KÜNYE
Kitap Adı:
Mavi Saçlı Kız
Yazarı: Burçak
Çerezcioğlu
Basım: Yapı
Kredi Yayınları– 88.Basım- 2024
Sayfa: 288
Tür: Günce
İNCELEME:
Mavi
Saçlı Kız, Burçak Çerezcioğlu’nun 16.doğum gününe 4 gün kala kanserden vefatının
ardından ailesi tarafından derlenen günlüklerinden oluşuyor.
Burçak
11 yaşında ilk günlüğünü yazmaya başlıyor. ‘Anne Frank’ın Günlüğü’ filmini
izleyip etkileniyor. Anne Frank’ın onun yaşlarındayken tutmaya başladığı maalesef
ki savaş dönemini içeren günlüğünden basılan ‘Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ kitabını
da edinip okumaya başlıyor. Yine onun yaşlarındayken öldüğünü öğrenince hüzne
boğuluyor ve ne acı ki kendine benzetiyor Anna’yı. “Keşke yaşasaydı. Ama belki
de yaşasaydı bu kadar okunmaz ya da basılmazdı.” diye yorum yapıyor hatta kendini
bekleyen kaderi bilemeden.
14
yaşında önce yanlış bir teşhis ile brucella olduğu sonrasında detaylı analizler
ile Lösemi teşhisi konuyor Burçak’a. Bir süre saklanıyor ondan. Detaylı tedavi
için Almanyaya gidiyorlar ve o sırada öğreniyor. Ama azmediyor ve yaşama tutunmayı
seçiyor. Çünkü çok büyük hayalleri var Burçak’ın. Amerika da ünlü bir sanatçı
olacak. Doktorlarına ve ailesine yardımcı olarak en çok kendine iyilik ediyor.
Zorlu mücadele sonrası hastalığı yeniyor da. Bunda en çok da Amerika
ziyaretinin sağladığı motivasyon etkili oluyor sanırım.
16
yaşına kadar yazdığı 3 günlüğün birleşimine, babasının şiirleri ile annesinin
mektupları ve ara bilgilendirme notları eşlik ediyor. Bir de an an fotoğraflar.
Burçak’ın umutları, gönül telaşları, hüznü, buhranları, heyecanları, yaşama tutunmak
için tutunduğu hayalleri, dostları… Günlük olarak kendi elinden, gönlünden
dökülüyor. 16 yaşına yaklaşırken ki hayat sorgulamaları ve ergenlik
dalgalanmaları biraz endişelendiriyor. Ve maalesef ki bir anda amansız hastalık
tekrar yakalıyor genç kızı.
Edebi
bir değerlendirme elbette ki yapmayacağım. Daha çok ‘Bir Genç Kızın Gizli
Defteri’ tadında ilerliyor. Ancak hastalığın aktif olduğu dönemler için hem
Burçak’ın hem ailenin anlatımıyla yürek burkan bir anlatı halini alıyor. Bir
babaya şu satırları yazdıran hayat ne acı:
“Sabahları
Hasta
uyanmanı istiyorum.
Hastaysan
eğer
Yaşıyorsun
demektir.”
“Sevgi
dünyadaki en güzel ve tek şey bence. Keşke insanlar bunun bilincine
varabilseler, çok geç olmadan.”
“Ben bir
şeyi iyice anladım. Genelde hep iyiler ölüyor. Çünkü eğer Allah varsa (inanmak
istiyorum çünkü bir şeylere inanmam gerek, tutunacak bir varlık olması gerek,
çünkü öyle kendimi daha güvende hissediyorum ve sadece bu sebeple Allah' a inanıyorum.)
Dünyayı kötülere bırakıyor. İyiler yavaş yavaş mutluluğa eriyorlar belki de.
Eğer böyleyse ölüm çok korkunç değil.”
“... zaten
bu dünya biz iyiler için değil kesinlikle değil. Bizim yerimiz başka yer
olmalı. Evet, bambaşka bir yer. Neden hep iyiler ölür, iyiler acı çeker, neden?
Tanrım neden? Sanırım bunun cevabını bedenimiz bu dünyadan ayrılınca alacağız.
İnanıyorum
ki çok daha iyi günler bekleyecek bizleri. Bunu hak ettiğime inanıyorum. Bu bir
dini görüş değil, öyle olmalı, burada bitmemeli her şey. Hayat bu olamaz.”
“Aslında
ölüm üzücü bir şe y değil, insanların üzülmelerinin sebebi, onu özleyişleri,
bir daha göremeyecek olmaları. Ama bunun farkında değil insanlar, ölümü kötü
bir şey, korkulacak bir şey sanıyorlar. Birçoğumuz öyle. Ben ölmekten değil,
ama sevdiklerimi yitirmekten korkuyorum. Tanrı bizi ayırmasın.”
“Sabaha
değin
Oturup
bekliyorum
Karanlıkta
Başına karanlık
şeyler
Gelmesin
diye.”
Mehmet
Çerezcioğlu (baba)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder