20 Nisan 2024 Cumartesi

MADALYONUN İÇİ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Madalyonun İçi

Yazarı: Gülseren Budayıcıoğlu

Basım: Doğan Kitap – 1.Basım- 2024

Sayfa: 424

Tür: Psikoloji - Anlatı


İNCELEME:

Gülseren Budayıcıoğlu’ndan okuduğum 2.kitap Madalyonun İçi oldu. Bir Psikiyatristin Not Defterinden örnek vaka incelemeleri sunuyor kitap. “İnsan denen muhteşem varlığın yine kendisi gibi muhteşem iç dünyasının kapağını aralayıp içindekilere birlikte baktık. Gönüllerinin, yüreklerinin derinliklerindeki gizli kalmış sırları, madalyonu açtım ve içini gösterdim sizlere.” diyor Gülseren Hanım ve ekliyor: “Bu kitabın bir politik mesajı varsa, o da sevgi ve hoşgörü çağrısıdır.”

İnsan zihni öyle derin ve karmaşık ki psikoloji bilimi işte bu dehlizin derinliklerini anlamamızı sağlıyor. O nedenle psikoloji kitapları okumayı çok severim. İnsanın kazandığı öğretilerle kendini sorgulamasını, keşfetmesini ve yeniden gözden geçirip bir nebze de olsa iyileştirmesine ön ayak oluyor. Düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız eylemlerimizi etkiliyor büyük ölçüde. Hepimiz hayatın içinde üzücü ve travmatik olaylarla karşı karşıya gelebiliyoruz. Veya gün geliyor geçmiş travmalarımız küçücük sandığımız olaylarla tetiklenip uyanabiliyor. İşte bu zorlu anlarda sağlıklı düşünebilmek büyük zenginlik ve her zaman kolay olmayabiliyor. Bazen bu sistem sağlıklı işlemediğinde bunun farkına varabilmek ve destek istemek de çok önemli. Kitap yaşamımız içinde yaşadığımız sınavlarda sevgiyi ve hoşgörüyü ne denli hissettiğimizin bu sistemin sağlıklı işlemesine yaptığı katkının üzerinde duruyor. Tabi kendimize gösterdiğimiz sevgi ve hoşgörü de bunun büyük parçası.

Kitapta anlatılan vakalara gelirsek; hijyen takıntısıyla evlerini çöp apartmana çeviren üç kızkardeş, radyoda çalan şarkıların kendisine mesaj olduğunu sanan Rezzan, konuşamadıkları için şiddet ile iletişim kuran Jale-Kemal çifti, az bir ömrü kaldığını öğrenen Şule, kendini peygamber sanan Yiğit, erken emekli edilip yeni mevkisinin keyfini süremeyen Hayri Bey, yaşadığı birkaç güzel heyecanın suçluluk duygusunu kocasından dayak yiyerek cezalandıran Pembe, her şeyi olmasına rağmen mutsuz ve intihara meyilli ergen Aslı, genç bir kıza gönlünü kaptırıp terk edilen Garip Bey, panik atak hastası Yaşar, sürekli bayılan ve hastalığını eşinin ilgisini kazanmak için kullanan Nihal, ruhu erkek bedeni kadın Halime, bipolar hastalığın depresif nöbetlerinden muzdarip Vahit Bey, kocasına yaranmaya çalışıp daha da uzaklaştıran Reyhan, hayat kadını Hayal… ve vaka aralarına serpiştirilmiş daha birçok örnek.

Ben bazı vakalara izlediğim Kırmızı Oda dizisinden aşinaydım. Yine de okumak farklı tabi. Yazarın sıcak ve samimi anlatımı ile kitap oldukça akıcı. Kitap sonunda yazarın kendini tanıttığı ve okur mektuplarını paylaştığı bir bölüm mevcut.  Ben en çok Halime ve Şule’nin durumundan ve çöp apartmandaki kardeşlerin dönüşüm çabasından etkilendim. Psikoloji sevenlere, farkındalığını arttırmak isteyenlere tavsiye ederim.

   

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnsanların ruhsal durumları, fiziki görüntülerini ne kadar çok etkiliyor. Mutluluk insanları ne kadar güzelleştiriyor.”

 

“Şu kadınlar ne garip mahlûklar. Duygusal durumları ne kadar çabuk değişebiliyor. Küçücük şeylerden nasıl da hemen etkileniveriyorlar. Bir anda dünyanın en mutsuz en kederli en suçlu insanı iken, nasıl da kolayca gökyüzünün en üst katına çıkabiliyorlar. Sevgileri, tutkuları uğruna neleri göze alabiliyorlar. Onlar için yaşamın temel şartı sevilmek. Aşkla tutkuyla sonsuza kadar sevilmek ve asla vazgeçilmemek. Her şeyi affedebilirler ama sevilmemeyi asla.”

 

"Eğer bilgiyle, düşünceyle, hayalle geliştirmezsen akıl ve zekâ neye yarar ki?"

 

(Depresyon) “Zor ve ıstıraplı bir hastalıktır bu. Önce insanların umutlarını kırar, yaşama sevincini yok eder. Sonra yavaş yavaş ruhsal çöküntü başlar. Ağır bir karamsarlık, olumsuz duygu ve düşünceler egemen olur. Kişi her konuda pişmanlık ve suçluluk hisseder. Kendine olan saygısı biter. Uykuları bozulur, iştah kesilir, zaman bir türlü geçmez ve ağır bir iç sıkıntıyla birlikte kişi ölmek ve bu ıstıraptan bir an önce kurtulmak ister.”

 

"Kendimizin farkına vardığımız zaman günden itibaren hepimiz, önemli, sevilen ve sayılan insan olmak isteriz. Bu vazgeçemediğimiz, içgüdüsel bir tutkudur. Bu tutkuyu doyuramadığımız sürece mutsuz oluruz. Hayatımız boş ve anlamsız olur. Yaşama bağlılığımız giderek azalır. Uzun lafın kısası küseriz"

 

“Cezayı gerektiren düşünceler ve duygular değil, eylemlerdir. İnsanlar düşündükleri ya da hissettiklerinden değil, yaptıklarından sorumludurlar.”

 

“...Sen elinden geleni yap, elinden geleni yaptığına önce sen inan, gerekirse hiç uyuma ama sakın vazgeçme. Bir kere vazgeçersen sonra hep vazgeçersin… Sen elinden geleni yap ki, kendi gözünden düşmeyesin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder