28 Mart 2024 Perşembe

SÖYLEME BİLMESİNLER

 










KÜNYE

Kitap Adı: Söyleme Bilmesinler

Yazarı: Şermin Yaşar

Basım: Doğan Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 200

Tür: Roman


 İNCELEME:

Şermin Yaşar’dan okuduğum ikinci kitap Söyleme Bilmesinler.

“İnsan böyle bir şey. Nerede, hangi yaşta olursa olsun, kabuğunu kırıp içine baksan içi cılk yara.”

1 kitap 8 ayrı hikâye. Anne Mürüvvet Hanım, baba Kazım Bey. Oğulları Emin, Ethem, Ekrem ile onların eşleri Hülya, Nurten, Sevgi. Mürüvvet Hanım vefat etmiş, Kazım bey hasta, bakıma muhtaç. 4 hane, farklı hayatlar, farklı karakterler. Her birinin hikâyesini kendi ağzından dinlerken bir de birbirleri hakkındaki düşünce ve yargılarını da yine kendi ağızlarından öğreniyoruz.

Neden böylesin insanoğlu? Yargılarla dolu. Anlamadan, anlamak istemeden, anlamaya çalışmadan gördüğünle, bilmediğinle, hep en negatif, en kötü tarafından yargılıyorsun. Hâlbuki her insanın bir hikâyesi var. Her insan tuğla tuğla inşa ediyor kendini. Yaşadıklarıyla örüyor duvarlarını, hayatına girenlerin yaşattıkları ölçüsünde açıyor kalbini, kendini. Soğuk demek, nemrut demek vs ne kolay. Kimbilir ne yaşadı hâlbuki! Ya da insanların davranışlarını, eylemlerini kendi içimizdeki fesat süzgeçten geçirip anlamlandırmak, vesvese yapmak, ‘bak işte bunu demek istedi’, ‘bunu da bu yüzden yaptı kesin’ demek. Kime sorsan herkes çok iyi. Kendi içlerindeki karanlıktan, kötülükten haberleri yok. Empati ve şefkatten öyle uzağız ki çürümüş içimiz. Böyle hissettim ben kitabı okurken.

Ve saklanılan sırlar. Herkesin vardır kimseye anlatmadığı, yüreğine yük sırları. Kimi paylaşılınca şifa olur. Kimi tarumar eder herkesi. Bu aile hikâyesinde de herkesin sakladığı sırlara tanıklık ediyoruz. Kısa bir zaman dilimindeki -2 gün- anlatılardan öğreniyoruz tüm aileyi. Her hafta Cuma günü bir kardeş yemeğe alıyor aileyi. Ne kadar bağlı bir aile diyebilirsiniz ama bu babanın isteği. Ethemlerde yenilen yemek, başlayan sohbet derken bir yanlış anlaşılma üzerine buz kesiyor ortam. En büyük sır aile babası Kazım Bey’den dökülüyor. Silindir gibi geçiyor ailenin üzerinden. Ama bunca yıl içindeki anlamsız boşluğun sebebini bulamayan Ethem’e şifa oluyor. Ve hayatta hiçbir şey için geç değil dedirtiyor. Bir bakmışsın hayallerin bir gün hayatının devamı oluveriyor.

“Bazen suyun berraklaşması için önce bulanması gerekiyor.”

Şermin Hanım yazarken nasıl etkilendiyse kurmaca karakteri Ethem’den, kitabını ona ithaf etmiş. Okuyucuya da umut olsun istemiş belki. Ayrıca kitabın kapağına açtığı pencere ile okuyucuya farklı bir pencereden bakmanın önemini vurgulamış belki de. Kimi zaman gülümseten, çokça hüzünlendirip düşündüren bir kitaptı. İyi ki okudum dediklerimden biri oldu.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Neşe bulaşıcıdır falan diyorlar. Yalan. Neşe kolonya gibi bir şey. Dökünüyorsun o an ferahlıyorsun. Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi, bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.”

 

“Kıyametin çok gürültülü olacağını sanıyoruz ya, kimbilir belki de sessizdir. Sessizlik gürültüden çok daha ağır bir şey.”

 

“Bedenim ruhumun betonu gibi, çık içinden çıkabilirsen.”

 

“İnsan yüzüne gülmediğinde, yalanı kabul etmediğinde, doğruları çat çat söylediğinde geçimsiz oluyorsun. Varsın öyle olsun.”

 

“Zenginin zengin diye derdi olamaz . Fakirin fakir diye. Gencin genç diye. Yaşlının yaşlı diye. Kime hak lan bu dert dediğiniz şey? Niye sormuyor kimse birbirine derdini? Niye dinlemiyor? (…) Ulan yaşamak ayrı dert, yaşadığını anlatamamak ayrı dert. Anlatsan, seni anlayacakları bile şüpheli, Sadece bu yetmez mi insana?”


26 Mart 2024 Salı

HOMO DEUS : YARININ KISA BİR TARİHİ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi

Yazarı: Yuval Noah Harari

Basım: Kolektif Kitap – 1.Basım- 2016

Sayfa: 415

Tür: Bilim, Araştırma


İNCELEME:

Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi | Yuval Noah Harari

Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens kitabıyla insan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu anlatmıştı. Homo Deus ise insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallığın peşindeki yolculuğunu, bambaşka bir tür olan Homo Deus’a (Tanrı İnsan) evrildiğimiz yarınımızı, dikkat çekici öngürüler ile kurguluyor. Kitap açılış bölümü ve 3 kısımdan oluşuyor.

1.Kısım:Homo Sapiens Dünyayı Fethediyor: İnsan neden kendisinin bir hayvan türü olduğu gerçeğini unutmak için elinden geleni yapıyor? Tanrısallığa oynarken nerden geldiğimizi hatırlamak önem arzediyor. Hayvan-insan ilişkisi neden önemli? Gelecekte süperzeki syborgler, sıradan insana nasıl davranacak dersiniz? İnsanın daha az zeki hayvan akrabalarına nasıl davrandığına bakmak ipucu verir mi? 21.yy.a hükmedecek algoritma kavramı nedir ve duygularla ilişkisi nedir?

2.Kısım:Homo Sapiens Dünyayı Anlamlandırıyor: İnsanlar nasıl bir dünya yarattı? Dünyayı kontrol etmenin ötesinde insanlar kendi anlamlandırdıkları dünyaya nasıl inanmaya başladılar? Homo Sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü ve insanların tüm anlam ve gücün odağı olduğunu iddia eden hümanist öğretiye inandı?

3.Kısım: Homo Sapiens Kontrolü Kaybediyor: İnsanlar dünyayı yönetmeye devam edebilir mi? Hümanizmin yerine getirmeye çabaladığı girişimler neden kendi sonunu getirebilir? Ölümsüzlük, mutluluk ve ilahilik arayışımız insanlığa duyduğumuz temel inancı nasıl sarsabilir? Karmaşık insan zihnini tamemen çözmeyi başaramamışken, zihin sürümünü yükseltmek için yapılacak girişimler bir felaketle sonuçlanabilir mi? Biyoteknoloji ve yapay zeka hümanizmi nasıl tehdit ediyor? İnsan türünü kim devralacak, hümanizmin yerini ne alabilir?

İnsanın anlamlandırdığı dünyada ideolojiler (kapitalizm,komünizm,liberalizm vb.) ve dinler nasıl gelişti, birbirleriyle ilişkileri nasıl şekillendi? 19 yy.da Hümanizm nasıl baskın öğreti haline geldi? Hümanizmin yükselmesi düşünce merkezini Tanrı’dan Homo sapiens’e nasıl çevirdi? Ancak teknolojik gelişmelerle Hümanizm de geçerliliğini yitiriyor. 21.yy.da geleceğin dini ne olacak? “Yükselen en ilginç din, ne tanrılara ne de insana tapıyor, sadece veriye tapıyor: Dataizm dini”

Harari’nin kitabın sonunda aklımızda kalmasını umduğu 3 önemli soru ise şöyle;

1. Organizmalar birer algoritmadan, yaşam da veri işlemeden mi ibarettir?

2. Zeka mı daha değerlidir yoksa bilinç mi?

3. Bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar bizi bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne olacak, neye benzeyecek?

Yakın geçmişimizi, bugünümüzü insanlık tarihi açısından ele alan ve özellikle insanın geleceğine ışık tutan senaryoları irdeleyen ufuk açıcı bir kitap. Zamana yayarak, irdeleyerek okumakta fayda var. Üçüncü kitap 21.yüzyıl 21 ders beni bekler.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“En önemli mesele, insan türünü ve gezegeni bir bütün olarak kendi gücümüzden korumak olacaktır?”

 

“Biz ölümlüler, hayatlarımızın bir gün sona ereceğini bilerek alıyoruz günlük riskleri... Halbuki ebediyete kadar yaşayacağınıza inandığınızda, böyle bir sonsuzluğu riske atmak için deli olmanız gerekir.”

 

“Tarihsel bilginin çelişkisi budur. Davranışı değiştirmeyen bilgi işe yaramaz, ama davranışı çok hızlı değiştiren bilgi de hızla bağlamını yitirir.”

 

“21. yüzyılda ilerleme trenine yetişenler, yaratmanın ve yok etmenin ilahi kudretini elde ederken, geride kalanlar yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar.”

 

“Modern bilimin ve sanayinin gelişmesi insan ve hayvan ilişkisindeki yeni dönüm noktalarında şekillendirdi. Tarım devrimi boyunca insan türü hayvanları ve bitkileri susturarak animist Senfoni insan ve tanrı arasındaki bir diyaloğa dönüştürdü. Bilimsel Devrim sırasında ise insan türü tanrıları da susturdu. Dünya artık insanı yönettiği tek kişilik bir gösteri.”

 

“Dünyayı ele geçirmemizi sağlayan en can alıcı özellik, birçok insanı bir araya getirip birbirleri ile iletişim kurmalarını sağlayabilmekti. İnsan bir şempanzeden ya da kurttan bireysel olarak çok daha zeki olduğu ya da becerikli parmakları var diye değil, Homo Sapiens kalabalık gruplarla bile esnek işbirliği yapabilen tek tür olduğu için dünyaya hükmediyor.”

 

"Din her şeyin ötesinde düzen ister. Sosyal bir yapı kurmayı ve bunu sürdürmeyi amaçlar. Bilimse her şeyden önce güç kazanmakla ilgilenir. Araştırmalarıyla hastalıkları iyileştirme, savaşlar kazanma ve besin yaratma gücü edinebilmeyi amaçlar. Tekil olarak biliminsanları ve rahipler hakikate çok kıymet veriyor olabilirler ama toplumsal kurum olarak bilim ve din, düzen ve gücü hakikate tercih eder."

 

“Her şeye muktedir olma ihtimalimiz çok yakın, neredeyse parmaklarımızın ucunda, ancak tam altımızda hiçlikten meydana gelen dipsiz bir uçurum uzanıyor. Anlamdan yoksun bir evrende, güç peşinde, bitmek tükenmek bilmeyen bir koşudur aslında modern yaşam.”

 

“Elitler ve Hükümetler ekonomik olarak fayda sağlamadıklarında da insanlara değer vermeye devam edecekler mi? (…) çok önemli bir devrimin eşiğindeyiz. İnsanlar ekonomik değerlerini yitirmek üzereler çünkü zeka bilinçten ayrılıyor.”

 

“İnsanları tanrı mertebesine yükseltmek muhtemelen üç şekilde ilerleyebilir: Biyoloji mühendisliği, siborg mühendisliği ve organik olmayan varlıkların mühendisliği.”

 

“DATAİZM, EVRENİN VERİ AKIŞINDAN meydana geldiğini ve her olgunun ya da varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı katkıyla belirlendiğini öne sürer.”

 

“Hümanizm, "Duygularınıza kulak verin!" diye buyuruyordu, Dataizm ise Algoritmaları dinleyin!" diye emrediyor.”

 

“Kendi içinde değerlendirildiğinde, insan deneyimlerinin kurtların ya da fillerinkinden üstün hiçbir yanı yoktur. (…) Kıymetimiz deneyim sahibi olmakla değil, bu deneyimleri serbest hareket edebilen verilere dönüştürebilme kapasitemizle belirleniyor.”

 

“…insan türünü gelecekte tehlikeye atacak büyük salgınların, acımasız bir ideolojinin takipçisi insanların bizzat kendi elinden çıkması işten bile değil. insan evladı­nın doğal salgınlar karşısında çaresiz kaldığı çağ, muhtemelen sona erdi. ne var ki o günleri mumla arayabiliriz.”

 

“terör, güce gerçekten sahip olmayanların benimsediği bir zayıflık stratejisidir (…)Terör büyük bir zücaciye dükkanını dağıtmaya niyetli bir sineğe benzer. Sinek güçsüzdür, tek başına bir fincanı bile hareket ettiremez. Bu yüzden kendine bir boğa bulur, kulağına girer ve vızıldanmaya başlar. Boğa korku ve öfkeyle çıldırıp dükkanı altüst eder. Geçtiğimiz on yılda Orta Doğu’nun başına gelen de bundan ibaret.”


23 Mart 2024 Cumartesi

BİR KEDİ, BİR ADAM, İKİ KADIN

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın

Yazarı: Cuniçiro Tanizaki

Basım: İthaki Yayınları– 1.Basım- 2022

Sayfa: 125

Tür: Novella


İNCELEME:

Bir Kedi Bir Adam İki Kadın, Japon edebiyatının usta yazarlarından Cuniçiro Tanizaki tarafından yazılmış trajikomik bir novella. Yazardan okuduğum ilk kitap oldu. Ben İthaki Yayınlarından okudum. İlgili baskıda çevirmen Alper Kaan Bilir tarafından yazılmış önsöz de oldukça dikkat çeken bir metin olmuş.

Önsöz Japon ve Türk edebiyatının genel unsurlarından, bireycilik yaklaşımının her ikisinde nasıl tezahür ettiğinden, Tanizaki’nin biyografisinden, eserlerinin konularından ve nasıl ele alındığından bahsediyor. Başlı başına bir deneme niteliğindeki bu yazıya ait tek eleştirim edebiyatta bireysellik konusunda Türk edebiyatı için: “Ah, bizim de böyle bir edebiyatımız olsaydı…” demesi. Yerinde bir eleştiri olmadığını düşünüyorum.

Kitap adından da anlaşılacağı üzere kedisi nedeniyle eski ve yeni karısı arasında kalan bir adamı konu alıyor. Önsözden öğrendiğim üzere Tanizaki eserlerinde erkek karakterleri pasif, kadın karakterleri güçlü işliyormuş ki bu durum bu kitapta da okuyucuya yansıyor.

Şozo çocuk ruhlu, iradesiz, sorumluluk duygusu zayıf bir adam. Şozonun annesi Orin, gelini Şinako’dan pek haz etmez. Şinako, Şozo’nun kedisi Lili’ye karşı aşırı düşkünlüğünü de kıskanır, bu aralarında huzursuzluk yaratır. Orin, maddi durumu çok iyi olan erkek kardeşinin kızı Fukuko ile oğlu Şozo nun arasını yapmak için her fırsatı değerlendirir. Şozo, Şinako’yu terk eder ve Fukuko ile evlenir.

Şinako, eski kocası Şozo’nun yeni eşi Fukuko’ya yazdığı mektupta sıradışı bir istekte bulunur: Şozo’nun çok sevdiği kedisi Lili. Yeni gelin Fukuko’da kocasının Lili’ye aşırı ilgisini kendine tehdit olarak görür ve kayınvalidesi ile işbirliği yapıp kediyi Şinako’ya gönderir. Şinako’nun planını biraz geç anlar. Şinako, eski kocası Şozo’yu zamanı gelince geri kazanmak için güçlü bir hamlenin derdindedir.  Kedi Lili’nin gidişi evde dengelerin değişmesine neden olur. Şozo, Lili’nin özlemine dayanabilecek mi? Kedi Lili üzerinden her karakter kendi içsel durumunu sorgulamaya ve özeleştirisini yapmaya, kendi hatalarını görmeye başlar.

Kedi ile ilgili betimlemeler, bir kedi ile yaşam, kedi sevgisi çok güzel aktarılmıştı. Kedi severlerin çok seveceğini düşünüyorum. Akıcı ve sade bir dili olan kısa bir öykü. Ancak kitap tatmin edici bir sonuca bağlanmadan bitiyor. Sanırım bunun sebebi yazarın kitaplarında bir sondan ve olaydan ziyade karakterlerine, iradesizlik, kararlardan kaçış, bireysellik gibi temalara odaklanılmasını istediğinden olabilir. Bu açıdan karakter analizleri başarılıydı. Tabi sırf kedi Lili için bile okuması keyifliydi.

 


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Kedilerin de kendine göre bir bildiği vardır, insanın kalbini apaçık görürler.”

 

"Kedilerin asıl yüzünü tanımayan insanlardan, onların köpeklere nazaran duygusuz olduğunu, asosyal ve bencil olduğunu duymuştu. Ve o zaman içinden, Siz bir kediyle beraber yaşanan yılları tecrübe etmemişsiniz, onların tatlılığını ne bileceksiniz ki... diye geçirmişti."

 

“Arzular güçlüdür ve onlarla yüzleşmek zordur. Ama yüzleşmeyen insan da kendini tanımamış olur. Kendi zihninin herhangi bir parçasını reddedenler, bir parçası eksik kişiler olarak kalırlar.”

 

“Kalp denen ufacık makine, insanın yükünü nasıl taşıyacak?”

 

“Haddi zatında, insanın kaderini Tanrı'dan başkası bilmezken, başkasının mutluluğuna sövmek veya kıskanmak salaklıktır yani.”


20 Mart 2024 Çarşamba

HİKAYE HIRSIZI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Hikâye Hırsızı

Yazarı: Jean Hanff Korelitz

Basım: Altın Kitaplar Yayınevi– 1.Basım- 2024

Sayfa: 335

Tür: Roman, Gizem-Gerilim


İNCELEME:

Jean Hanff Korelitz in gizem-gerilim türündeki romanı Hikâye Hırsızı okuyucuya roman içinde roman, kurgu içinde kurgu sunuyor.

Ana kahramanımız Jacob Finch Bonner (Jake) çocukluğundan beri ünlü bir yazar olma hayalleri kurmuş, eğitimini buna göre planlamıştır. İlk romanı Mucizenin Keşfi basıldığında başarılı bir çıkış yapmış, The New York Times Book Review tarafından ‘yeni ve dikkate değer’ bulunmuştur. Ancak ikinci romanı başarı sağlayamamış, 3. Ve 4. taslak çalışmaları ise tam bir hayalkırıklığıdır. Jake yazar tıkanıklığı yaşamaktadır. Bu sürede Ripley Üniversitesinde yaratıcı yazarlık atölyesinde ders vererek geçimini sağlamaya çalışır.

Yeni dönem öğrencileri arasında tanıştığı Evan Parker isimli genç ise hayatında bir dönüm noktası olacaktır. Evan kendi taslağının çok başarılı olduğu konusunda iddialıdır ve derslerde kimseyle paylaşmayacağını belirtir. Konu ile ilgili fikrini almak için sadece birkaç sayfalık bir taslağı Jake ile birebir ofisinde paylaşır. Jake konudan çok etkilenir hatta içten içe oldukça kıskanır.

Yıllar sonra yine aklına Evan Parker ın hikâyesi gelir ve bunca zaman roman hakkında hiçbir şey duymadığına, neden hala basılmadığına şaşırır. Küçük bir araştırma sonrası şaşırtıcı haber karşısındadır: Evan Parker ölmüştür. Peki ya o dâhiyane hikâye? Öylece unutulup gitmesine izin mi vermelidir? Acaba Evan başkası ile fikrini paylaşmış olabilir mi?

Yüksek egolu ve ukala Evan, kimseye hikâyesini göstermemiştir, Jake bundan emin olur. Tabii hikâyenin ziyan olmasını istemez ve romanı kendisi kaleme alır. Zira T.S. Eliot’ın da dediği ya da daha doğrusu büyük olasılıkla Oscar Wilde’dan “alıntıladığı” gibi: İyi yazarlar ödünç alır, büyük yazarlar çalar. Hem zaten sadece birkaç sayfa taslaktır gördüğü, Evan ın ana konusunu kendi geliştirecektir. Bu kadarı çalmak sayılmaz diye düşünür. Yoksa çalmak mıdır?

Romanı Beşik basılır, beklediği gibi büyük ses getirir. The New York Times çoksatanlarda aylarca 1.sırada kalır. Söyleşiler, imza günleri, tv programları derken Spielberg ile film anlaşması. Jake hayal ettiği büyük üne kavuşmuştur. Bu arada bir radyo programında tanıştığı Anna’ya aşık olur. Anna, Jake için tereddüt etmeden yaşadığı şehri ve düzenini değiştirir, kısa süre içinde evlenirler.

Ve bir gün bir mail alır. “Sen hırsızsın!”

Peki ama kim bu? Bu gerçeği kim bilebilir? İntihal konulu maillerin devamı da gelecektir. Jake derin araştırmalara başlar. Evan’ı, yaşadıklarını, çevresini, ailesinin başına gelenleri… Ve sırlar bir bir ortaya dökülür. Bu hikaye kimin hikayesidir? Esas hırsız kimdir? Jake uçurumun kenarında dans etmektedir.

Stephen King’in de okunmasını tavsiye ettiği romanda Jake ve Evan dünyasında akan hikaye ile Beşik romanındaki hikaye aralıklı verilerek işleniyor. İlk 100 sayfası biraz ağır akıyor ancak yazarlık ve yazım süreçleri hakkında güzel bilgiler veriliyor. Devamında ise bir cinayetin ayrıntılarına ve bir aile sırrına hızla yöneliyoruz. Ters köşe bir sonla bitiyor kitap. Çözdüm sandığınız nokta üzerine bir sır daha açılıyor, benden söylemesi. Ben biraz erken çözdüm durumu ancak Jake’in akıbeti tahminlerimden üzücü oldu. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hiç kimse senin hikâyeni anlatamaz.”

 

“Herkesin kendine özgü bir sesi ve başka hiç kimsenin anlatamayacağı bir hikâyesi vardır. Ve herkes yazar olabilir.”

 

“Kendi deneyimlerinizin içine sıkışıp kalırsanız, gerçekten başınıza gelen şeylerin ötesini görmekte zorlanabilirsiniz.”

 

“Yaşamında başarıyı yakalayan her insanı ağlatmak için can atan birileri mutlaka vardır.”

 

“Konu ya iyidir ya da değildir. Eğer konu sağlam değilse en iyi yazar bile bir şey yapamaz. Ama konu sağlamsa en kötü yazar bile işi batırmaz.”

 

“Eğer bir metin çalışmasında, hayrete düşüren, dehşet verici, sağlam bir olay örgüsünün dışında bir şey yoksa bu bir resmin kuruyan boyasının üzerinde çizgilerin ortaya çıkıvermesi gibi bir şeydir.”


11 Mart 2024 Pazartesi

ASANSÖR

 











KÜNYE

Kitap Adı: Asansör

Yazarı: Burcu Yılmaz

Basım: Siyah - Beyaz Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 136

Tür: Öykü


İNCELEME:

Sevgili arkadaşım Burcu Yılmaz’ın ilk kitabı asansör içeriğinde 2 adet öykü barındırıyor.

İlk öykünün kahramanı Didem ile bir market alışverişinde kasa kuyruğu beklerken tanışıyoruz. Didem 33 katlı lüks bir rezidansın en üst katında oturan ve emekli maaşıyla orta halli bir hayat sürmeye çalışan bir kadındır. Ne tezat dediğinizi duyar gibiyim. Oturduğu eve anneannesinden miras bir arsa ile sahip olduğunu ekleyelim öyleyse. Ne şans değil mi! Marketten çıkıp evine gider ve rezidansın asansörüne biner. Yalnız değildir. Yine markette gördüğü gençler Mert ve Koray, pizzacı Metin, sarışın genç kız Esra ona eşlik eder. Asansör hareket etmesinden hemen sonra şiddetli bir sarsıntı ile içerde savrulan 5 kişi korkudan kısa bir şok geçirirler. İlk akla gelen deprem olsa da asansörün kapısını araladıklarında gördükleri çok daha doğaüstü hatta dünya üstü bir olayla burun buruna olduklarını gösterir. Her yer yıkılmıştır. Gördükleri yalnızca havada asılı duran asansörlerden ibarettir. Peki ama ne olmuştur?

İkinci hikaye ise Dünya üstü bir başka deneyim yaşayan Merve ile başlar. 1 yıl öncesi-sonrası şeklinde ilerleyen bu hikaye Merve’nin yeni bir işe girmesi, patronu ile ilişkisi ve tesadüfen denk geldiği bir cinayet sonrası eline geçen para ile hayatının akışının değişmesini konu alır. Bu kadar mı peki? Hayatımızda karşılaştığımız kişiler, olaylar bir tesadüf mü acaba? Merve için pek öyle değil anlaşılan.

Hikayelerde dünyaüzeri etkileşimler, temaslar, sapkın cinsel fanteziler, biyoenerji, atalardan aktarılan karmik yükler, soyların karanlık yüklerini temizlemekle görevli ışık işçileri bize eşlik ediyor.

Kitabın aynı zamanda anlatıcısı da olan yazarımız aralarda dayanamayıp anlatıya dahil olup okuyucusuyla yorumunu paylaşmadan edememiş ve bu da keyifli ve esprili bir hava katmış. Oldukça akıcı ve farklı bir kitaptı. Ben ilk hikayenin daha uzun olmasını isterdim açıkçası, dikkat çeken konusuyla başlı başına bir bilimkurgu öyküsü olabilirdi, hızlı bitti. İkinci öyküde cinsel temaların yoğun işlenmesi kitabı biraz +18 kılıyor, bu bilgiyi de vermiş olalım. Kalemin daim olsun sevgili Burcu. Yeni kitaplarla buluşuruz umarım.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Dünya hayatında maddenin ehemmiyetinin üstünlüğü yüzünden gerçek isteğinin ne olduğunu, kim olduğunu bilmek zordur. Dış görünüşten, paradan ve en yüksek çıkarı hesaplamakta ibarettir ilişkiler. Aşkı ve sevgiyi göze görünür kılan, tetikleyen, oluşturan mekanizma maddeseldir ya da hormonsal. Aslında bunu herkes derinlerinde bir yerde bilir ama yüzeye çıkıp çıkmaması dünyevi boyutta bir fark yaratmaz, dünyanın düzeni böyledir.”

 

“Bilinçsiz şuursuz ve karşı tarafın rızası olmayan cinsel istekleri tatbik etmek hayvanlık mertebesidir. Bütün din ve ahlak kuralları işte bu şuursuz bilinçsiz hayvan mertebesinden yükseğe çıkamayan bilinç seviyesindeki insanlar için konulmuştur. Başkalarını da ilgilendiren eylemlerimiz için en genel geçer ve doğru sözü atalarımız çok önceden çok kısa bir cümle ile özetlemişlerdir: Sana yapılmasını istemeyeceğin bir şeyi sen de başkalarına yapma.”


PSİKANALİZ ÜZERİNE




















KÜNYE

Kitap Adı: Psikanaliz Üzerine

Yazarı: Sigmund Freud

Basım: Cem Yayınevi– 6.Basım- 2018

Sayfa: 112

Tür: Psikoloji Araştırma


İNCELEME:

Psikanaliz Üzerine, Avusturyalı nörolog ve psikanalist Freud' un, 1900' lü yılların başlarında geliştirdiği psikanaliz kuramı üzerine yaptığı konferans konuşmalarından oluşuyor.

Psikanalizin doğuşu, önemi, nelere dayandığı, etkisi, ne tür vakalarda başarı sağladığı, hangi vakalarda önerilmediği, neleri hedeflediği, tıp dünyasında karşılaştığı zorluklar anlatılıyor.

Psikoterapideki analitik/katartik yöntem nedir, nasıl uygulanır, avantajları nelerdir? Breur’un katartik yöntemi nasıl geliştirildi? Ruhçözümsel sağaltım(psikanaliz tedavisi) hangi temellere dayanır? Eski yöntem ipnotizmanın, telkin yönteminin yanlışları, dezavantajları nelerdir? Hipnozun bilgisiz ellerde yaratacağı sıkıntılar nelerdir?

Ruhsal tedavinin önemi, ruhsal sorunların birtakım fiziksel hastalıkların kaynağını oluşturabileceğini ve tedavisinin de ruhsal yollarla gerçekleştirilmesi gerekliliği ele alınıyor.

Psikanalizin Önemi ana başlığı altında, bilinçdışına itim, yanılgılar, sağaltım, düş oluşumu ve düş yorumu, içimizdeki sansür mekanizması, haz, elem, doyum, direniş, deşarj, libido kuramı, narsizm kavramı (bensevi), bilinçsiz istem, es, ben, üstben gibi birçok kavram anlatılıyor. İnsanlarda evrenin merkezi olma, canlılığın en süt noktası olma görüşünün kaynağından, nevrozların ortaya çıkışında Ben ve içgüdülerin çatışmasının etkisinden bahsediliyor. Ruhsal Ben ile bildiğimiz Ben’in eşdeğer olmadığını ortaya koyuyor.

Psikanalizin Psikoloji dışındaki diğer bilimler (dilbilim, felsefe, biyoloji, gelişim tarihi, uygarlık tarihi, sanat tarihi, toplumsal ve pedagojik) açısından öneminden kısaca bahsediliyor.

Psikoloji ile ilgilenenlerin seveceği, psikanalizi anlamak için temel niteliğinde bir kitap. Ancak alanla ilgili bilgi sahibi olmayanların anlamakta zorlanabileceği, biraz akademik bir dili olan bir kitap aynı zamanda. Kısa bir kitap olsa da hızlı akan bir anlatım olmadığını belirtmeliyim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Nihayetinde ruh, çalınması hiç de kolay sayılmayacak bir çalgıdır.”

 

“Psikanaliz tedavisine pek genel bir açıdan, yani içteki çatışmaların giderilmesi amacıyla hastanın belli bir eğitimden geçirilmesi gözüyle bakabilirsiniz.”

 

“… cinsel gereksinim ve cinsel yoksunluk, nevrozların mekanizmasında rol oynayan etkenlerden ancak biridir(…) Nevrozların oluşumunda rol oynayan ve kolaycacık gözden kaçan varlığı zorunlu bir diğer etken is, nevrozlu kimselerde cinsel etkinliğe karşı duyulan tiksinti, sevmeye karşı güçsüzlük, kısaca benim bilinçdışına itim adını verdiğim özelliktir. Hastalığı doğuran da işte bu iki karşıt güç arasındaki çatışmadır.”

 

“Yanılgılar gerçek anlamda ruhsal olaylardır, her vakit belli bir nedenle doğup ortaya çıkar ve belli bir amaç güderler. İlgili kişinin ruhsal durumundan ötürü kendilerini başka türlü açığa vuramayan kimi eğilimlerin hizmetinde bulunur, onlara bir çıkış yolu sağlarlar. (Yanılgılar:dil sürçmeleri, yazım yanlışları, düşler, bilinen sözcüklerin, isimlerin , bazı niyet ve kararların unutulması, bir nesneyi kaybetme, sakarlıklar vs)”

 

“Bir isteğin baskılanmasında en sık karşılaşılan neden, elem duygusundan kaçmaktır; baskı altına alınan istek, sonradan bir yanılgı kılığına girerek kendini açığa vurmakta ve bu kadarıyla yetinmektedir. Dolayısıyla, sahiplerine gizli bir hınç beslenen isimler inatla unutulur…”

 

"Bir insandaki çocuksal kalıntı, yani işe yaramaz gözüyle bakılarak bilinçdışına itilmiş malzeme, insandaki bilinçdışının çekirdeğini oluşturur… baskılayıcı güçler tarafından bilinç alanına çıkması engellenen bilinçdışı içerikler tetikte bekler hep, etkinlik kazanabileceği anı kollar, ilerideki yaşamın daha yukarı bir gelişim aşamasında ruhsal güçlerin realiteden kaynaklanan zorluklarla başa çıkamadığı durumları fırsat bilir, yararlanır bunlardan."

 

“Bir insanın hemen bütün ruh durumları, yüz kaslarının gerilim ve gevşemelerinde, bakışlarında, cildinin kanlanmasında, sesinde, kol ve bacaklarının, en başta ellerinin duruşunda açığa vurur kendini.”

 

“Bilinçli istem gücünün (irade) etkisi, ancak bilinçli ruhsal olayların sınırına kadar gelip dayanır ve her ruhsal baskının nedenini bilinçdışında aramak gerekir.”

 

“Psikoterapinin hastayı iyileştirme gücü, genellikle hastanın bünyesel yapısı tarafından sınırlanır.”

 

“Ancak, çocuğun ruhsal yaşamına girebilen kimse eğitici olabilir; biz büyükler kendi çocukluğumuzu anlayamaz duruma geldiğimiz için çocukları da artık anlayamamaktayız. Çocukluğumuzu unutmamız yaşamımızın bu dönemine ne denli yabancı düştüğümüzün bir kanıtıdır.”

 

“Çocuğun çözümlemek zorunda kaldığı en önemli çatışma, anne ve babasıyla ilişkilerinin ortaya çıkardığı durum, yani Ödipus kompleksidir. İleride nevroza yakalananlar, bu ödevin üstesinden gelemeyen kimselerdir.”

 

“Sözlerde saklı bir büyü vardır. Söz, bir insanın bir başkasını etkilemede başvurduğu en önemli çare, söylendiği kimsede ruhsal değişikliklere yol açma bakımından eşi bulunmaz bir araçtır...”





1 Mart 2024 Cuma

PALYAÇONUN LİSTESİ

 










KÜNYE

Kitap Adı: Palyaçonun Listesi

Yazarı: Emre Timur

Basım: AZ Kitap– 2.Basım- 2022

Sayfa: 212

Tür: Roman, Varoluşçu Roman


İNCELEME:

''Hayat, sizin ağladığınızdan çok daha hüzünlü ve sizin güldüğünüzden çok daha komik.''

Emre Timur’dan okuduğum 5.Kitabım, yazarın ilk kitabı olan Palyaçonun Listesi oldu. Söylemeliyim ki bir yazarın ilk kitabında görmeyi bekleyebileceğiniz acemilikten eser yok, aynı olgunluk, o demini almış zihin efsane bir kurgu ile yine kaleme dökmüş tüm huzursuzluğunu. Varoluşçu felsefeyi temele alan, ‘ben kimim?’, ‘ne yapmalıyım?’, ‘yaşanmaya değer hayat nasıl olmalıdır?’ sorularını soran ve okuyucuya da sorgulatan, yine buhranlı ve huzur kaçıran bir roman Palyaçonun Listesi.

Ailece yaşanan bir kaza. Sonrasında hayatının anlamsızlığını keşfeden, içinde duyumsadığı huzursuzluğu anlamak, kocaman boşluğu doldurabilmek için içsel bir yolculuğa çıkan bir adam. Karısını ve çocuklarını terkeden, bir yandan çalışıp parasını çıkardığı sefil bir otel odasına kafasını sokmuş, yolu ara ara intihar girişimleriyle buluşmuş, gittiği hastanede önce bir palyaçoluk işi bulmuş ve hasta çocukları güldürerek kendini sorgulamaya devam eden karakterimiz Palyaço. Kendi çocuklarını ağlatan palyaço başka çocukları mı güldürüp hayata bağlıyor denebilir tabi. Kitabın gizemlerinden biri.

Hastaneye bir gidişinde kimsesiz Palyaçoya bir iş teklif edilir; ilaç denemelerine kobay olacaktır. Parası çok iyidir ancak alabilmesi için tek şart deneyler bitene kadar hayatta kalabilmesidir. Eh intihar girişimlerine bir süre ara vermek zorundadır. Hem kendini bulması, hayatı anlaması için bir yola çıktı ise de yaşaması gerekmektedir değil mi?

Ve insandan palyaçoya, palyaçodan deney faresine bir yolculuk başlar.

Bu sırada ona yol gösteren karakterler var. İnsana ihtiyacı olan cümleler gösteren yazı levhası olan sahaf Bilge. Aklı küçük, dev cüsseli, ölümcül hasta bir oğlu olan ve ilaç parası için zorlu bir hayat süren Hanım Bayan. Kanser hastası karısı hastanede rahat içinde ölebilsin diye çaresiz bekleyen Derviş Bey. Palyaço ile aralarında geçen çok derin diyaloglar.

Çıkarılan derslerle saman kağıdı deftere 3 maddede yazılan Palyaçonun Listesi:

1-Kendine dönüş 2-Korkularından arın 3-Eyleme geç

Peki bunların altını doldurabilecek mi Palyaço? İlaç kobaylığından hayatta kalabilecek mi? Peki ya yan etkiler! Ya işlediği cinayetler, nedendi? Olaylar, kişiler hangisi gerçek, hangisi hayaldi? Gerçek neydi? Önemli olan çıktığımız yolculuk değil miydi? Bunlar da kitabın gizemlerinden.

Altı çizilesi çok cümle barındırdığı gibi önemli şahsiyetlerden de birçok alıntı mevcut. Yine aralara serpiştirilmiş sembolik olgu ve anlatımlarla zenginleşmiş (örn:Dr.Simge Nur Fırad) Psikoloji ve felsefe sevenlere, huzurunun kaçmasından çekinmeyenlere şiddetle önerilir.

Mukaddimeden bir alıntıyla bitiriyorum: “şu sinekli çöplükte daha üst bir mutluluk var değil kanaatimce; olmak için doğduğu şeyi bulan insanın vazifesi bitmiştir, ölebilir.” Ve ben hala arıyorum.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Kendi yaşamınız anlamla dolmadan kimseye anlam aşılayamaz ve hatta anlamlı hiçbir eylem yapamazsınız."

 

“Gerçekler ve acılar nasıl el eleyse, yalanlar ve korkular da öyle el eledir. Yalanlar ve korkular... Her korkak bir yalancı, her yalancı bir korkaktır unutma!”

 

"Evet, hayatı yaşamanın iki yolu vardır üç değil: ya acı içinde gerçeklerle, ya da mutlu yalanlarla yaşarsın. Üçüncü şıklar illüzyondur."

 

“… Asıl amacın gerçek olduktan sonra zaten faydalı acılar bulur seni. Aslında genel olarak hayal kırıklığı en iyi acıdır. En kalıcı, en değiştirici, en dönüştürücü... (…) İçinde hayal kırıklığı olan şeyden kaçma. Genelde eğitir.”

 

“Her şeyi yaparken iki adet neden oluyor keyfiyetçe. Birisi, insanlara ve kendimize söylediğimiz "normal" ve "topluma aykırı olmayan" neden, bir de pis yanımızın, sırlı dünyamızın elinde tuttuğu asıl neden. Birincisi zahiri, ikincisi batıni. Birincisi yalan, ikincisi gerçek.”

 

“Ümit bazen en büyük işkencecidir. Ümitsizlikte bile yumuşak bir teselli vardır, bunu bilin.”

 

“Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir, ama tren hep ileri gider. Hayat bir trendir, tren istasyonu değil...”

 

"Şiddet... İnsan onu ne kolay öğrenip ne zor unutuyor."

 

“Ancak yüzleşecek gücümüz olan şeyleri anlarız.”

 

“Güçlü olmalısın. Kime karşı? Kendine karşı... Zayıf yanlarına karşı... Güç, duygu ve düşüncelerini yönetebilmendir. Veya ne kadar yönetebildiğindir."

 

“İnsan en çok yalanı kendisine söylüyor. Ve işin ilginci, kendisini de ikna ediyor.”

 

“İnsanı korkutan daima belirsizliktir. Ya da belirsizliği fark ediştir.”

 

“Acıyı küçülterek erteleme yolu yoktur. O ertelendikçe büyür.”

 

“Kötü duygu yoktur, kötüye kullanılan duygu vardır.”

 

“Depresyon, şehirli ruhsuzların icat ettiği ve geçmişi en fazla yüz elli yıl olan, ilk önce burjuvazide görülmüş, oradan halka yayılmış bir sanayi devrimi hastalığıdır. Bulaşıcıdır. Betonlar ve kalabalık şehirlerde kolay yayılır. Hissiz, şuursuz fertler üretir. Bir kere bulaşınca hayat boyu zaman zaman uğrar. Tembellik ve intihar yaratır. Fakat o bir duygu değildir. Tam tersine duygu iflasıdır.”