30 Ocak 2023 Pazartesi

BİR ŞİZOFREN KIZIN GÜNCESİ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bir Şizofren Kızın Güncesi

Yazarı: M.A.Sechehaye

Basım: Yol Yayınları- 4.Basım- 1990

Sayfa:  175

Tür: Psikoloji


İNCELEME:

“Kendisine şizofren teşhisi konulan genç bir kız Renee, gerçekliği yitirmeye başlamasından, ´güzel gerçekliğe´ yeniden kavuşmasına dek süren, ´Aydınlanma Ülkesi´ne yaptığı, olağanüstü serüvenlerle dolu zihinsel yolculuğu, sarsıcı ve sürükleyici bir anlatı biçiminde aktarıyor.”

Kitap iki ana bölümden oluşuyor.

Birinci bölüm: ‘İç Gözlem’. Adından da anlaşılacağı üzere bu bölümde şizofren hastası Renee’nin ağzından şizofreni içerisinde yaşadıklarını, tepkilerini, hayata karşı hissettiklerini, hayal dünyasını, sık sık yaşadığı ölüm dürtüsünü ve tedavi sürecinde ki deneyimlerini okuyoruz.

İkinci bölüm: ‘Yorum’ ise psikolog ve psikanalist Marguerite Sechehaye’nin tedavi ve iyileşme sürecinde uyguladığı ‘simgesel gerçekleştirme’ yöntemini, süreç içerisindeki çözümleme ve değerlendirmelerini anlatıyor.

İkinci bölümün dili haliyle biraz akademik ve ağır. Psikoloji bilimiyle ilgilenenler ve şizofreniyi merak edenler için mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Bir şizofrenin iç dünyasını anlayabilmek adına çok değerli bir kitap.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Yalnızca Gerçekliği yitirip, insanlık dışı ve acımasız ‘Aydınlanma Ülkesi’nde yıllarca yaşamış olanlar yaşamanın gerçek sevincini gerçekten tadabilir ve insanlığın bir parçası olmanın paha biçilmez değerini anlayabilirler.”

 

"Sürekli suçluluk. Kendini suçlu hissetmek en büyük ceza, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketti doğrusu."

 

“Beni giderek saran bu korkudan kurtulmak için deliliğe sığınmak isterdim.”

 

“Benim için delilik, gölge hiç yer vermeyen gözleri kör edici, acımasız bir ışığın egemen olduğu ve gerçekliğin karşıtı olan bir ülke gibiydi.”

 

"Kendimi bu dünyanın, bu yaşamın dışına itilmiş bir kişi, sürekli olarak gözlerinin önünden geçen ve bir türlü katılmayı başaramadığı karmakarışık bir filmin izleyicisi gibi hissediyorum"

 

"Gerçekten de nevrozun tersine, şizofreni her şeyden önce Ben'in bir hastalığı olarak ortaya çıkmaktadır."

 

“Hastanın kişiliğinin yeniden oluşma süreci ile küçük çocuğun kişiliğinin oluşması süreci arasındaki benzerlik son derece çarpıcıdır. Her ikisi de yansıtma ve taklit kullanır.”

 


MARTI JONATHAN LIVINGSTON













KÜNYE

Kitap Adı: Martı Jonathan Livingston

Yazarı: Richard Bach

Basım: Epsilon Yayınları- .Basım- 2019

Sayfa:  96

Tür:  Roman


İNCELEME:

 Martı Jonathan Livingston, bir martının sadece yemeğe ulaşmak için uçan, amaçsız ve sıradan bir hayat süren sürüsünden ayrılarak özgürlüğe ve hayallerine ulaşma mücadelesini konu edinen ilham verici bir kitap.

Bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi?”

Martı Jonathan çok daha fazlasını yapabileceğinin farkına varır ve elindekilerle yetinmek yerine sınırlarını aşmak için çabalar, emek verir, kendine inanır. Bu uğurda sürüsünden dışlanmak ve hor görülmek vardır ancak bu onu yolundan alıkoymaz. Çok daha yükseklere ve çok daha hızlı şekilde uçabileceği hayalinin peşinden gider ve her seferinde yılmadan yeni denemeler yaparak hedefine ilerler.

Richard Bach bu kitabında martı metaforu ile tabi ki insana mesajlar veriyor. Dışlanma korkusuyla asıl yapmak istediklerimizin peşinden gitmememize, toplumun beklentileriyle kendimizi sınırlandırmamıza dair farkındalık yaratmak, özgürlüğümüzün ve hayallerimizin peşinden gitmemiz için ilham olmak için yazılmış adeta.

 

Bana ise okurken ‘Shel Silverstein’in şu sözlerini hatırlattı doğrusu:

Yapmamalısın diyenlere kulak ver, çocuğum...

Yapma diyenlere...

Yapmamalıydın diyenlere, mümkün değil diyenlere...

Yapmayacaksın diyenlere...

Asla olmaz diyenlere...

Sonra bana kulak ver, çocuğum.

Her şey olabilir, çocuğum, her şey mümkün.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Sevgiyi sakın ihmal etme.”

 

"Yaşamak için ne çok neden var! Cehaletimizi kırabiliriz becerilerimizi yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, Özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz!"

 

“Yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi.”

 

“Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın.”

 

“Düşüncelerinize vurulan zinciri kırın, göreceksiniz ki bedeniniz de zincirlerini koparıp atacaktır...”

 

“En doğru yasa bizi özgürlüğe götürecek olandır.” 

BEŞ SEVİM APARTMANI


 











KÜNYE

Kitap Adı: Beş Sevim Apartmanı- Rüya Tabirli Cinperi Yalanları

Yazarı: Mine Söğüt

Basım: Yapı Kredi Yayınları -20.Baskı- 2021

Sayfa: 127

Tür:  Roman


KİTABIN KONUSU

 Rüya Tabirli Cinperi Yalanları…

Beş katlı, beş odalı, beş pencereli bu apartmanda tuhaf şeyler olmaktadır. Cinler âleminden gelenler, periler âleminden gelenler, cinperi âleminden gelenler, orada beş farklı hikâye yazdılar.

Kedilerin cirit attığı Pürtelaş Sokağı ve Beş Sevim Apartmanı’nda Doktor Samimi ile birlikte 6 karakter, 6 hayat öyküsü okuyoruz. Tabi bir de apartmana adını veren Huriye Hanım’ın (Beş Sevim Huriye) hikâyesi var ki onu bu altı hikâyeden biraz ayrı tutuyoruz.

Psikiyatrist olan Dr. Samimi’nin öyküsü ile başlıyor kitap. Diğer karakterler gibi Samimi de çocukluğunda sevgisiz ve ilgisiz büyümüş sonunda da tek arkadaşı cinler periler olmuş. Gece rüyalarında cinperi diyarında oynamış, cinperi âlemi ile arkadaşlık etmiş. Çocukken her şey masum ve güzelmiş. Ta ki 30 yaşında ilk aşkını yaşayana kadar. Sonunda cinperi arkadaşlarının gerçek yüzü ile tanışmış. O andan itibaren tek gayesi cinperi âleminin mahrem dünyasına sızmak, onlardan intikam almak olmuş. Bunu yapmanın tek yolu ise onlara olan inancı sarsmakmış. Ve bir plan yapmış.

Dr. Samimi Beş Sevim Apartmanı’nı satın alır. Apartmanın 5 ayrı katındaki 5 ayrı perdeli odaya akıl hastanesinden rüşvetle çıkardığı cinperi öykülü 5 hastayı yerleştirir. Bodrum katına da kendi yerleşir.

1.kat: Soluk sarı perdeli pencereli evde: Oğuz

2.kat: Kurşuni yeşil perdeli pencereli evde: Yeşim

3.kat: Kahverengi perdeli pencereli evde: Yusuf

4.kat: Turuncu perdeli pencereli evde: Elif

5.kat: Parlak kırmızı perdeli pencereli evde: Melike

Bu beş hastanın hayat hikâyelerini hem kendi ağızlarından hem de Doktor Samimi’nin anlattığı gerçek öyküleriyle okuyoruz. Bir de doktorun iç dünyasını bize yavaş yavaş aralayan Samimi’nin Günlüğü var. Ve anlatılan hikâyelere anlam kazandıran rüya tabirleri tabi ki.

Çocukluk travmalarının, şiddetin, istismarın, yalnızlığın, ayrımcılığın, ölümün ve en çok da sevgisizliğin o çocuk ruha yansımaları. İnsan psikolojisinin yaşadığı gerçekliğe katlanabilmek için kendisine nasıl ‘daha dayanılır bir gerçeklik’ yarattığına tanık oluyoruz bu 5 hikâye üzerinden.

Ve bir gün Beş Sevim Apartmanı’nda bir yangın başlar. Yarım saat içinde tüm binayı yutar. Ya apartmanda yaşayan bu 6 kişi (!)…  Akıbetleri?  Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı, ters köşe yapacak bir son ile okuyucuyu başbaşa bırakır.

İsmini duyduğumuzda bile birçoğumuzu tedirgin eden bu varlıklar, Mine Söğüt’ün karanlık, buhranlı dili ve psikolojik incelemeleri ile birleşerek yazıya dökülünce, kurgu oldukça etkileyici bir kısa romana dönüşüyor. Bir korku, gerilim romanı değil elbette. Okuyucuyu ürpertmekten çok daha fazlasını hedefliyor Mine Söğüt.  “Yaşadığımız dünya düzeni ile ilgili bir farkındalık, bir itiraz, bir değişim isteği oluşturmak. Ve bu bir umut…”

 

 KİTAPTAN ALINTILAR

 

“Korkunun gölgesinde akıl fakir kalır.”

 

“Belki mucizelere inanmak hasta ruhların en iyi ilacıdır; ama mucizelere kanmak kimi zaman ölümcül bir hastalıktır.”

 

“Olduğuna inanmadığınız bir şeyi yok edemezsiniz. Ama bir şeyin varlığını zedelemek istiyorsanız ona olan inancı yok ederek işe başlayabilirsiniz. Paradoksal nevroz ya da nevrotik paradoks… Ne eğlence!”

 

“Sanki yaşlı bir ruh taşırdı içinde. Sanki bir kaç kez ölmüşte dirilmiş gibi, ölümlerden yaşlanmaya vakti kalmamış gibi...”

 

“Hiçbir tıp kitabı doktorun suskunluğunun hastaya iyi gelebileceğini söylemez. Ama zaten tüm doğrular da kitaplarda yazmaz.”

 

“Yenilmiş olmam baş eğdiğim anlamına gelmez.”



ARACHNOID MATER


 











KÜNYE

Kitap Adı: Arachnoid Mater

Yazarı: Serkan Karaismailoğlu

Basım: Elma Yayınevi- 7.Basım- 2020

Sayfa: 485

Tür: Roman, Nöro-roman


İNCELEME:

Serkan Karaismailoğlu’nun yazdığı ve üçleme olarak hazırlanan Mater serisinin ikinci kitabı Arachnoid Mater, Pia Mater romanının devamı niteliğinde. Yazar romanının türünü Nöro-roman olarak isimlendiriyor. Kendisinin tanımıyla sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okura sunulduğu roman türü.

Bu kitapta Tesla artık öğrendiği gerçek kimliği Pia (NOR10) ile karşımızda.

Enerji, silah ve genetik üzerine araştırmalar yürüten Neon isimli örgütün her şeyden sorumlu olduğunu öğreniyoruz. Dünya çapında ünlü araştırmacılar Neon’un üyesi. Tüm gizli bilgileri ve Neon tarihini yalnızca Origon denen liderleri biliyor. Origon altında 12 Kranial ve onlarında altında çalışan çok fazla bilim insanı var. Origon ve kraniallerin gönül ilişkisi yasak.

Önceki Origon Rabidus Neon’un kehaneti olan üstün ırk yaratma hayalini gerçekleştirmek için çalışıyor. 2.dünya savaşı, naziler, Alan Turing ve Enigma hep bu çalışmanın parçası. Ancak Rabidus’u intihara götürüyor. Yeni Origon Noah seçiliyor. Noah’ın gizli karısı ve üçüncü kitabın isim anası Dura ile tanışıyoruz. Dura bu hayali gerçekleştirmesi için Noah’a yardım ediyor.

Ambrosia projesi ise gençlerin kanındaki birtakım maddelerin yaşlılara enjekte edilmesi ve yaşlanmanın geciktirilmesine dayanıyor. Noah bunu kendine uygulatıyor. Noah’ın sırlarının açığa çıkması ile Tufan Planı’nı hızlandırılıyor.

Eva ise Neon’un genetik araştırmalarından sorumlu. Sokak çocukları üzerinde deneysel çalışmalar yürütüyor ve Alef (NOR9)’i o yaratmış.

Alhazen optik üzerine uzman fizikçi. Optogenetik projesinin mimarı. Neon’un en eski kraniallerinden. Optogenetik,  ışık verilerek beynin felç edilmesi ve kişinin itaatkâr hale getirilmesi. Atlas optogen bir asker.

Meryam hala yeraltındaki odada tutsak ve hamile. Galen Alef’in notlarından Meryam’ın yerini öğrenir. Meryam esaretten kurtulabilecek midir?

İlias yurtdışına kaçar. Tek amacı Tesla ve Galenden intikam almaktır.

Alhazen Pia’yı ele geçirmesi için Atlas’ı görevlendirir. Galen, Pia’yı korumaya çalışsa da Atlas Pia’yı Neon’a teslim eder. Pia’ya üzeri elektrotlarla kaplı, örümcek ağına benzeyen ve Arachnoid adı verilen giysi giydirilir. Alef’in ve Pia’nın beyin verileri kehanet için çok önemlidir. İncelemeler başlatılacaktır.

Galen Atlas’ı ikna eder ve bir operasyon ile Pia’yı merkezden kurtarır. Galen hayatta kalabilecek midir? Atlas Tesla’yı gerçek annesi Eva’ya götürür. Ama Eva kaza sırasında arabada ölmemiş miydi?

Yine bir yandan bir kurgu hikâye okurken bir yandan da bilimsel ve oldukça ilgi çekici birçok bilgi ile tanışıyorsunuz. Oldukça akıcı ve sürükleyici bu hikâyeyi sonlandırırken üçüncü kitaba başlamak için sabırsızlanacaksınız.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“...ve evrenin genişlemesi ile başladı insanların birbirlerinden uzaklaşması.”

 

“Hayatın en önemli dinamiği, provasının mümkün olmamasıdır.”

 

“Küçük dertler konuşur, büyük dertler ise dilsizdir."

 

“İşte böyleydi gözyaşları. İnsanın acısını, mutluluğunu ya da korkusunu içine hapsederek vücuttan kaçan gizemli sıvılardı.”

 

''Zira gelecek ile ilgili tüm kararlarımızı alırken, farkında olmasak bile geçmişimizdeki bilgileri kullanıyorduk. Çünkü geleceği değerlendirebilmek için sahip olduğumuz tek şey geçmişimizdi.''

 

“Önüne yeterince kalın bir duvar çektiğinde her türlü vahşeti gönül rahatlığıyla yapabileceğini biliyordu insan.”

 

“Tohum olmanın kaderindeydi karanlık.

Büyüyebilmek için gömülmek gerekiyordu.”

 

“Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.”

 

“Doğa insanın ihtiyaçlarını karşılar, açgözlülüğünü değil.”


22 Ocak 2023 Pazar

TAMİRCİ


 











KÜNYE

Kitap Adı: Tamirci

Yazarı: Bernard Malamud

Basım: Kafka Kitap - 4.Baskı -2020

Sayfa: 341

Tür:  Roman


KİTABIN İNCELEMESİ

Bernard Malamud tarafından kaleme alınmış roman, ülkemizde önceleri ‘Kiev’deki Adam’ ismiyle yayınlanmış sonradan Tamirci olarak tekrar isimlendirilmiş.

Din ve ırk ayrımcılığının gelebileceği trajik noktayı anlatan, suç, adalet, hak ve yargılama kavramları üzerine oldukça düşündürücü bu roman yine yüreğimizi acıtarak bize ‘coğrafya kaderdir’ sözünü hatırlatıyor.

Roman 1905 devriminden sonra ve Rusya'nın son çarının devrilmesinden önce, 1911 yılında, Yahudi düşmanlığının kol gezdiği Kiev’de geçer.

Romanın kahramanı Yakov Bok, bir Yahudi köyünde tamircilik yapan, eğitim görmemiş ancak öğrenme isteğini kaybetmemiş ve sürekli kitap okumaya çalışan 30 yaşlarında bir adamdır. Elinden her iş gelmesine rağmen tamircilikten pek fazla para kazanamayan Yakov sefil bir hayat sürmektedir ve karısı tarafından da terk edilmiştir. Yahudi olarak yetiştirilmiş olsa da aslında Tanrı’ya inanmamaktadır. Bu ise hikâyenin en keşmekeş tarafıdır aslında.

Yakov hayat şartlarını düzeltmek, kendine yeni bir düzen kurmak ister. Hayatını riske atarak Yahudi düşmanlığının şiddetini arttırdığı Kiev’e göç eder. Kiev’de bir adamın hayatını kurtarınca adamdan iş teklifi alır. Ancak çalışacağı tuğla fabrikasının Rus sahibi Yahudi karşıtı biridir ve fabrika da Yahudilerin girmesinin yasak olduğu bir bölgededir. Önce tereddüt etse de imkânları düşününce yahudi kimliğini gizleyerek işi yürütebileceğine karar verir ve işi kabul eder. Artık aç kalmak istememektedir.

Zaman geçer ve bir gün fabrika civarında 12 yaşında bir Rus çocuk bıçaklanarak öldürülmüş ve vücudundaki bütün kan akıtılmış halde bulunur. Bölge halkı ve polisler ayin niteliğindeki bu canice suçun ancak bir Yahudi tarafından işlemiş olabileceğine inanır. Bu durum Yakov için sonun başlangıcı olur. Cinayet Yakov’un üzerine yıkılır ve mahkemeye çıkarılmadan hapse atılır.

Yakov kendini savunmaya çalışsa da suçlamalar çeşitlenerek artar. Her şey bir kumpas olduğundan delil toplama süreci uzatılır ve mahkeme başlatılmaz. Yakov günah keçisi seçilmiştir ve tek suçu Yahudi olmaktır. Yakov için tecritte geçen işkence ve sefillikle dolu zamanlar başlamıştır.

Halkın konuya olan ilgisi ve yaklaşımı ise tamircinin ıstırabını arttırırken beraat ihtimali, hüküm giyme ihtimali kadar dehşet vermeye başlar. Yakov adalet ile yargılanabilecek midir?

Doğduğumuz coğrafyayı, ilk edindiğimiz kimliği kendimiz belirleyemezken bu nedenle zulüm görmek, ikinci sınıf ilan edilmek ne kadar adaletli. Ya devletlerin bunun önüne geçebilecekken buna çanak tutması İnsanların sahip olduğu farklı din, dil, ırk,cinsiyet, siyasi düşünce nedeniyle kutuplaştırıldığı, zaman gelip yine bu nedenlerle büyük acılara mahkum edildikleri dünyamızdaki farklı birçok hikayeden biri Yakov Bok’un hikayesi. Siz de okurken Yakov ile aynı haksızlığı yaşıyorsunuz, aynı çaresizliği ve kaygıyı hissediyor, birlikte isyan ediyorsunuz. Başarılı ve etkileyici bu romanı okumanızı tavsiye ediyorum. Farklılıklarımızla güzelleşeceğini kabul edebildiğimiz bir dünya diliyorum.

 

KİTAPTAN ALINTILAR

 “Şunu aklından hiç çıkarma; eğer senin hayatının bir değeri yoksa benimkinin de yoktur. Kanun seni korumazsa, günün birinde beni de korumayacaktır.”

 

“Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.”

 

"Kırılan ne varsa tamir ederim - yürek dışında."

 

“Çabadan vazgeçtiğimiz anda insanlığımızı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.”

 

“İnsan yalnız olduğunda şefkatli bir kelimeye muhtaç hale geliyor.”

 

“Boğulmaktan korkuyorsan, sudan uzak durursun.”

 

“Hepimiz tarihin içindeyiz, bu kesin, ama bazılarımız daha fazla içinde.”

 

“O zamanlar sahip olduğu şey bir nevi özgürlüktü. Zincirlendiğinde ise özgürlük adına kalan tek şey hayatta olmak, sadece var olmaktı. Seçeneği olmadan var olmak ise ölmekle eş değerdi.”

  

“Beklersin. Ümit dolu dakikalar ve ümitsizlik dolu günler boyunca beklersin. Bazen sadece beklersin, bundan daha aşağılayıcı bir şey daha yoktur.”

 

“Yetkililer bizim gerçeği bilmemizi istemeyebilir ama gerçekler duvardaki çatlaklardan dışarı mutlaka sızar.”

 

“İnsanın yapacak bir şeyi olmadığında sahip olacağı en kötü şey bitmek tükenmek bilmeyen dakikalardı. Milyonlarca küçük şişeye bir hiçi doldurmaya çalışmaya benziyordu.”

SON SÖZÜ GENOM SÖYLER


 










KÜNYE

Kitap Adı: Son Sözü Genom Söyler

Yazarı: Greg Gibson

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 3.Basım- 2019

Sayfa:  222

Tür: Bilim, Teknoloji, Araştırma-İnceleme


İNCELEME:

Tıp alanında yaşanan gelişmeler ve teknolojik ilerlemeyle birlikte insanın yaşam süresi bir hayli uzamış ve birçok hastalığa çare bulunur hale gelinmiştir. Ancak bazı hastalıklarla da yüzyüze gelme olasılığımızda ciddi bir artış var. Kanser, diyabet, astım, bağırsak hastalıkları, Alzheimer ve hatta depresyon.

Bizi bu kadar çaresiz bırakan hastalıkların altında yatan nedenler nelerdir?

Acaba genetik yapımız mı bizi kaçınılmaz olarak bu yola sürüklüyor?

Genler nasıl çalışır? Birbirleriyle ve çevreyle nasıl bir ilişki içindedir?

Tek sorumlu genler mi? Hastalık geni var mı?

Hastalık etkeni olarak modern kültürün diğer tetikleyicileri neler?

Yaşamlarımızın bir evresinde kanserle mutlaka yüz yüze gelecek miyiz?

Neredeyse bir salgın hastalık özelliği gösteren depresyon genetik temelli olabilir mi?

Georgia Tech Üniversitesi'nden genetik profesörü Greg Gibson, genomlarımız ve modern kültür arasındaki çatışmanın kronik hastalıkların artmasındaki en önemli neden olduğunu öne sürüyor. Bir başka deyişle mevcut genetik yapımızla, hazır gıdalar, bol şekerli besinler ve hareketsiz yaşantı gibi unsurlarla ördüğümüz yeni dünyamızda yaşamakta zorlanıyoruz. Peki bizi neler bekliyor?

Prof. Gibson genlerle çevre arasındaki etkileşimlerin insan sağlığı ve organizma evrimi üzerindeki etkilerini araştırmakta ve bu kitabı ile de bize eşsiz bilgiler sunmaktadır.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Huzursuzluğumuzun tohumları insan genomunda saklıdır ve şu an modern yaşamla genetik arasındaki kültür çatışması ile kendini göstermektedir. Organizmaların kimilerinin en iyi uygunluk değerine yaklaşmak üzere evrilmekle kalmayıp, çevrenin önceden bilinemeyen durumlarına karşı tamponlanma göstermek üzere de evrildiklerini artık biliyoruz. Herhangi bir türü yaşadığı rahat ortamın dışına çıkardığınızda aniden ne denli hassas ve korumasız hale geldiğine şahit olursunuz.”

 

“İnsanın inşa ettiği modern çevre bizi tamponlanma bölgesinin dışına çıkarmış ve hastalıkla sonuçlanan değişimlere daha açık hale gelmemize yol açmıştır.”

 

“… hastalık ortaya çıkmaktadır zira insan, gezegendeki diğer tüm türler gibi, bitmemiş bir senfonidir. Belki de bizler diğerlerinden daha bile fazla bitmemiş durumda, modern dünyayla arasındaki denge tamamen kaymış ve hatta kendimizle pek de barışık olmadığımız bir konumdayız.”

 

“Yaşama isteğinin tamamen yitirilmesi, çoğumuz açısından anlaşılmaz bir şeydir ancak giderek çok daha fazla insan, klinik depresyonla sonuçlanan derin ve güçten düşürücü bir kederin pençesine düşmektedir.”


KAYIP KEDİ


 











KÜNYE

Kitap Adı: Kayıp Kedi

Yazarı: Caroline Paul

Basım: Aylak Kitap - e-kitap

Sayfa: 176

Tür: Roman


İNCELEME:

Yazar Caroline Paul’un sıcak anlatımı ve Wendy MacNaughton'ın eğlenceli çizimleriyle kaleme alınmış olan gerçek bir hikâye Kayıp Kedi.

Caroline isimleri Tibby ve Fibby olan iki kedi sahibidir. Bir gün kedilerinden biri kaybolur ve bir süre sonra eve geri döner. Ancak kedinin eve geri dönmesi, kayıp olduğu süre içinde nerelerde olduğu merakını gidermez. Kedisi kaybolduğunda başlayan ve eve geri dönüşü ile daha da büyüyen bir dedektiflik macerası başlamıştır.

Siz kedinize GPS takmayı hiç düşündünüz mü?

Kediniz siz yokken neler yapar? Hiç merak etmiyor musunuz?

Çoğu zaman eğlenceli ve yüzünüzü güldüren, bazı anlarda ise oldukça hüzünlendiren bir hikâye. Özellikle hayvan sahipleri ya da hayvan severler için çok daha sıcak ve anlamlı gelecek gerçekçi hisler.

“Er ya da geç herkes kedi sever olur.”

Dipnot: Ben kitabı e-kitap uygulamasından okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Her arayış bir yolculuk, her yolculuk bir hikâyedir ve her hikâyede de bir ders vardır.”

 

“Kediniz kaybolduğunda paniğe kapılıyorsunuz. Kedi kaçıranlar, hayvanları canlı canlı kesip üstlerinde deney yapanlar geliyor aklınıza. Hayvanınızın kısılıp kaldığı deliği, sürünerek eve gelmesini engelleyen yaraları kafanızda canlandırıyorsunuz. Ağlıyorsunuz.”

 

“Belki de evrenin iyi olduğuna ve bizleri sevgiyle kucakladığına dair o insani yanılgıyı sol kanat ucunun bir çırpınışında yitirmiştim. Kısacası, her şeyin hep yolunda gitmediğini fark etmiştim. İşler hızla kötüleşebilir ve asla normale dönmeyebilir.”

 

“Uyutmak mı? Yanlış duymuştum mutlaka. Bebeği uyutursunuz hoşlanmadığınız birini uyutup ondan kurtulursunuz ama onlar uyandırılabilir. Fibby uyutulursa sonsuza kadar gidecekti.”


AYDAKİ ADAM TANPINAR


 











KÜNYE

Kitap Adı: Aydaki Adam Tanpınar

Yazarı: Nazlı Eray

Basım: Everest Yayınları - 1.Basım- 2019

Sayfa:  306

Tür:  Roman


İNCELEME:

Nazlı Eray, hayranı olduğu yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatını kaleme almış ama öyle genelde okuduğumuz biyografilerin aksine biraz kurgu biraz da fantastik öğeler katmış. Kurgu biyografi mi demeliyiz bilemedim. Büyülü gerçekçilik kullanmış yazar. Astral seyahatler yapan, zamandan zamana, mekândan mekâna geçen bir Tanpınar.

Benim de kütüphanemde ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ adlı kitabı bekleyen Tanpınar’ın öncelikli olarak hayatını okumak değerliydi. Romanın ismi ise Tanpınar’ın yarım kalmış romanı ‘Aydaki Kadın’a, Tanpınar’ın yarım kalmışlığına gönderme. Bu değerli yazarı anlatması için sözü Nazlı Eray’a bırakıyorum:

“Boğaz erguvanlarının altında yürürken aşk hayalleri kuran, Beyoğlu’nda Narmanlı Yurdu’nda eski bir hapishaneden bozma rutubetli bir odada en güzel eserlerini yazan, güzel kadınlara hayran, parasız, bir türlü iki yakası bir araya gelmeyen, tozlu pabuçlu “Kırtıpil Hamdi”. Çevresindeki “sükût suikastı”nın kurbanı, kumar masalarında şans arayan, borç para istediği için artık dost toplantılarına çağrılmayan, kadife uçlu kirpikli muhteşem yazar.

(…) Kimsin? Ahmet Hamdi Tanpınar. Ölümünden yıllar sonra Türk edebiyatına damgasını vurmuş, yaşarken arayıp bulamadığı ilgiyi ölümünden sonra tuhaf bir şekilde yakalamış, değişik, zamanının çok ilerisinde bir yazar... (…)

Ve yakın çevren: Dublaj kraliçesi ‘fitne fücur’ Adalet Cimcoz, ilk kadın Hamlet Nur Sabuncu, kil yiyen şair Ahmet Haşim, deli gibi âşık olduğun Nesteren, esrarengiz Sarı Fizikçi. Muhlis Sabahattin’in veremden ölen kızı Melek Kobra ve Rudolf Valentino’ya benzeyen kocası Ferdi Tayfur... Şişli’de bir apartman... İstiklal, Narmanlı Yurdu. Kıyasıya bir hayat, beş parasız ve rüya dolu.” - Nazlı Eray

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

(…)”

 

“Hayatın uzun bir bölümü yaşanmış ve geride kalmıştı. Kapanan kapıların, çekilen perdelerin, unutan belleklerin, değişen bir dünyanın içine girmek artık imkânsızdı. Dönüş yoktu. Ne korkunç bir cümleydi bu. Ama gerçekti.”

 

“Hayatım birden, elimden düşürdüğüm bir tuvalet kâğıdı rulosu gibi yere yuvarlanmış, yokuş aşağı Nur-ı Ziya Sokağı'nın alt taraflarına doğru adeta koşarak gidiyordu. Yerlere sürününce o beyaz kâğıt kirleniyor, hayatım karalanıyordu sanki. Yuvarlanıp giden rulonun arkasından bakakalmıştım. Hayatım incecik bir kâğıt gibi önümden akıp gidiyordu.”


20 Ocak 2023 Cuma

ZİRVELERİN ÖTESİNDE

 












KÜNYE

Kitap Adı: Zirvelerin Ötesinde

Yazarı: Selami Çınarcı

Basım: Klaros Yayınları - 1.Basım- 2022

Sayfa: 200

Tür: Roman, Tarihi, Aşk, Sosyoloji


İNCELEME:

Merhaba kitapsever dostlarım. Sizi Selami Çınarcı’nın kaleme aldığı Zirvelerin Ötesinde romanı ile tanıştırayım.

Öncelikle kitap tanıtımından tarihle harmanlanan bir aşk hikâyesi okuyacağımı düşünmüştüm. Ancak kitap bundan çok daha fazlası. Toplumun kanayan yaralarına bir bir parmak basmış yazarımız. Kadının toplumda yer edinememesi, eğitim hakkının elinden alınması, kadına ve çocuğa karşı şiddet, sevgisizlik, ihmal, çocuk yaşta evlilikler, av merakı, hayvanlara şiddet, hoşgörüsüzlük gibi birçok toplumsal konuda eleştirilerini hikâye içine yedirmiş yazar.

Hayat ile yolculuk arasında benzerlikleri vurgularken aslında insanların iç dünyasına doğru da bir yolculuğu çıkarıyor yazar. Birçok psikolojik çözümleme okuyoruz hikâyede.

Roman, öndeyişte aslında hikâyenin sonunu vererek başlıyor ama bu heyecanı azaltmak yerine ‘nasıl bu noktaya geldi acaba?’ diye merakı perçinliyor.

Kitap 2 bölümden oluşuyor.

Birinci bölüm: Cuma ve Lisa’nın hikayesi. Cuma çok tanınan bir turist rehberidir. Lisa ise çok güzel ve başarılı İngiliz bir arkeologtur. Lisa Hitit Medeniyetinin tarihten nasıl silindiğini araştırmaktadır ve Türkiye’de yapacağı araştırma gezisi için ona rehberlik yapması konusunda Cuma ile anlaşır. İlk karşılaşmaları Cuma’nın yüreğinde aşkın filizlenmesi için yetmiştir ve 1 ay sürecek yolculuk için sabırsızlanır.

Bir karavan ile Nemrut Dağını, Göbeklitepeyi, Olimposu, Karapınar Düzlüğünü, Meke Krater Gölünü, Niğde Alaaddin Camisini ve Hititler için bir yerleşim merkezi olan Kayseri Kültepe’yi içine alan bir yolculuk planı yaparlar. Ben de internetten görselleri izleyerek onlarla birlikte gezdim doğrusu. Yolculuk boyunca aralarındaki tarihe ve aşka yönelik sohbetler, lokasyonlar ile ilgili mitolojik ve tarihi hikâyeler de oldukça keyifliydi.

Yol boyunca aşkın tamamen esiri olan Cuma’da uzunca sabredip Lisa’ya onu tanıması için süre verdikten sonra sonunda ona açılır ve aşkına da karşılık alır. Ancak iki sevgili aşklarını yaşamaya zaman bulamadan, yolculuk daha Kültepeye varmadan Demirkazık Dağlarında hikâyeleri acı bir şekilde son bulur.

Peki yarım kalmış hikayeler insan zihninde ve yüreğinde gerçekten son bulabilir mi?

İkinci Bölüm: Lisa nın kaybı ile ciddi travma yaşayan, kendine ve hayata yabancılaşan Cuma. Köydeki babasından şiddet gören, ihtiyacı olan sevgi ile büyüyemeyen, evlendirilmeye çalışılınca da öğretmeninin desteğiyle şehre kaçıp ayakları üzerinde duran Zana. Zana’nın tek istediği sevgi ve şefkat göreceği bir aile. Cuma ise Lisa’nın aşkını hasretle arayan, onu birinde tekrar yaşamaya çalışan, kaybolmuş yıkık bir adam. Bu iki karakterin yolları kesişir ve yakınlaşırlar.

Bu birliktelik onlara aradıklarını verecek mi?

Ahhh iyi niyetli Zana.  Hem kızdım, hem üzüldüm. Dur gitme dedim ama gittin Zana…

Travmaların insanları ne duruma getireceğini, sevgi arayışının ise kararlarımızı nasıl olumsuz etkilediğini görüyoruz üzülerek.

Yazım dili sade ve oldukça akıcı. Arada bazı kelime hataları ve tekrara düşen anlatımlar olsa da ben ikinci bölümü soluksuz okudum diyebilirim. Bir de bence yaşanacak olumsuzluklarla ilgili öncesinde bilgi verilmese de okuyucu okurken karşılaşsa durum ile etkileyiciliği çok daha yüksek olurdu diye düşünüyorum. Naçizane kendi bakışım tabi.

Severek okudum. Kaleminiz daim olsun Selami Çınarcı.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

“Ölüme yakından dokunanlar, hayatın değerini en iyi bilenlerdir.”

 

"Çünkü cehalet batağında debelendikçe her türlü haksızlığı, zulmü, şiddeti hayatın olağan akışı sanan kimselere kafa tutmak; canını ortaya koymak demektir."

 

“İnsanlar bir menzile varmak için çok acele ediyorlar. Oysa o menzile varana kadar, o menzile giden yol ve duraklarda öğrenecekleri çok şey var.”

 

“...yolculuğu hayata, hayatı da yolculuğa benzetirsen yolculuk senin için vazgeçilmez bir tutkuya dönüşür.”

 

“Aşk ve korku, birbirini kovalayan iki düşman gibidir; biri diğerini yok edene kadar bu kovalamaca devam eder.”

 

“… aşk da tıpkı yanardağlar gibidir. Kabarıp köpürmeden, lav saçıp ortalığı kavurmadan, dengini bulmadan olgunlaşmaz.”

 

"Bazen mutluluk gözden kaçırdığımız  ufak ayrıntıların  içinde gizlidir."


OLAĞANÜSTÜ BİR GECE


 











KÜNYE

Kitap Adı: Olağanüstü Bir Gece

Yazarı: Stefan Zweig

Basım: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- e-kitap

Sayfa: 80

Tür: Novella


İNCELEME:

Başkahramanımız seçkin bir zümreye sahiptir. Ailesinin ölümüyle birlikte yüklü bir mirasın sahibi olmuştur. Burjuvanın koyduğu katı kurallara riayet ederek, lüks içinde yaşamaktadır ancak zaman geçtikçe hayattan keyif almamaya başlar. İçinde bulunduğu kalabalık onu sıkar, çevresine karşı gittikçe duyarsızlaşır. Ruhsal bir çöküntü içindedir.

Sıradan bir Pazar gününü yine at yarışında geçirirken, burjuva ahlakından sapar ve bir hırsızlık suçu işler. Yarışı kazanan bileti çalar. Çıkan paradan kurtulmak için rastgele bir yarışa yatırır ancak yine kazanır. Bu sefer paradan kurtulmak için onu dağıtmak ister. Aynı günün akşamı, şehrin en kötü, en varoş mahallelerine gider. Orada ki insanların deneyimlerine ve hislerine şahit olur. Kendisinin aksine onların işledikleri suçlar karşısında utanç hissettiklerini görür. İşlediği suç, içinde bir şeylerin tekrar kıpırdanmasına neden olmuştur. İçinde aslında kötücül ve ateşli hazlar barındırdığını fark eder. Varoşta yaşadığı deneyimlerle de kendini sorgulamaya başlar. Ve o olağanüstü gece, içinde ruhani bir uyanış başlar. Artık herşeyi ile hayatı hisseden ve insanları anlayan birine dönüşür.

Zweig’in başarılı psikolojik tahlilleri ve betimlemeleriyle yoğurduğu bir sorgulama, değişim ve dönüşüm hikâyesi.

Dipnot: Ben kitabı e-kitap uygulamasından okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar.”

 

“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”

 

“Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.”

 

“Birilerini sevindirmenin ve bundan dolayı sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyorum; insanın kendinin açık olması yeterli.”


16 Ocak 2023 Pazartesi

KADINLAR RÜYALAR EJDERHALAR


 











KÜNYE

Kitap Adı: Kadınlar Rüyalar Ejderhalar

Yazarı: Ursula K. Le Guin

Basım: Metis Yayınları- 7.Basım- 2015

Sayfa: 154

Tür: Deneme


İNCELEME:

Kadınlar Rüyalar Ejderhalar kitabı, Ursula Le Guin’in fantastik ve bilimkurgu edebiyat, değer verdiği önemli yazarlar ve eserleri, çocuk kitapları, yazmak ve yazar olmak, kadın olmak, anne bir yazar olmak, sansür, hayaller, sanat, mitler ve anlatılar, feminizm, psikoloji gibi farklı konularda yazdığı denemelerinden oluşan bir eser.

Kitap içeriğinde 13 adet değerli deneme var:

1-      Everest

2-      Rüyalar Kendilerini Açıklamalı

3-      Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?

4-      Çocuk ve Gölge

5-      Metin, Sessizlik, Gösteri

6-      Çuval Kuramı ve Kurgu

7-      Bu Fikirler Aklınıza Nereden Geliyor?

8-      Bilimkurgu ve Bayan Brown

9-      Bilimkurguda Mit ve Arketip

10-  Balıkçı Kadının Kızı

11-  Ruhtaki Stalin

12-  Kaçış Yolları

13-  Uzaylı Kocakarı

Benim içlerinde en sevdiklerim ‘Çocuk ve Gölge’, ‘Balıkçı Kadının Kızı’ ve ‘Uzaylı Kocakarı’ oldu.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Çocukların hayal gücüyle yarattıkları oyunlar, açıkça yetişkinlere özgü edinimlerin ve duyguların provasıdır; oyun oynamayan çocuk olgunlaşamaz."

 

"Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur."

 

"Her türden yazı, sözcüğü zaman dışında sabitler ve onu sessizleştirir. Yazılı sözcük bir gölgedir. Gölgeler sessizdir. Okur o gayri faniliğe yeniden can verir nefesiyle, o sessizliğe de belki gürültü üfler"

 

"Hiçbir şey acı kadar kişisel ve paylaşılmaz değildir; acı çekmenin en kötü yanı acının tek başına çekilmesindedir. Ama acı çekmeyenler ya da acı çektiklerini kabul etmeyenler, diğer insanlardan koparak soğuk bir tecrit hırkasına bürünenlerdir. En yalnız deneyim olan acı, sempati ve sevgiyi doğurur."

 

"Sorgusuz sualsiz kabulün bedeli sessizliktir."

 

"İmha dünyanın en kolay cevabıdır. Tüm kapıları kapatırsın, olur biter."

 

“Salt doğruyu aktarmak bazen başa çıkamayacakları durumlar yaratabilir çocuklar üzerine. Masallar, fantezi bu nedenle önemlidir.”


FARELER VE İNSANLAR


 










KÜNYE

Kitap Adı: Fareler ve İnsanlar

Yazarı: John Steinbeck

Basım: Remzi Kitabevi - 22. Baskı- 2011

Sayfa: 110

Tür:  Roman


KİTABIN KONUSU

John Steinbeck tarafından kaleme alınmış Fareler ve İnsanlar isimli eser, işçi sınıfının hayatta kalma mücadelesini, umutlarını, hayallerini, ırkçılığı ve iki arkadaşın merhamet ve sadakat dolu dayanışmasını anlatan hüzünlü bir hikâye. 

Eser Robert Burns’un “insanlarla fareler hiçbir zaman hayallerini gerçekleştiremezler” cümlesi üzerine yazılmış.

Hikâyemizin ana kahramanları George ve Lennie zorlu hayat koşullarında birbirlerine yoldaş olmuş, yersiz yurtsuz, iki mevsimlik işçidir. Birbirlerinden çok ayrı karakter ve özelliklerde bu iki dost aynı zamanda birbirlerinin eksikliklerini de tamamlamaktadır.

George kısa boylu, zeki, iletişim ve ikna gücü yüksek bir adamdır. Lennie ise zekâ geriliği olan, iriyarı ve orantısız güce sahip bir karakterdir. Ayrıca Lennie’nin yumuşak şeylere dokunmak ve okşamak gibi bir takıntısı da vardır. Ancak zekâ geriliği nedeniyle çoğu zaman gücünü kontrol edemez ve istemeden de olsa sevdiği canlıların ölümüne sebep olur.

George sürekli yeni işler bulur ancak Lennie yaptığı hatalarla sürekli başına belaya sokar ve işten atılmalarına sebep olur. George her seferinde Lennie’den dert yanar, onu istemediğini söyler ama sonra söylediklerine pişman olup üzülür ve Lennie’nin gönlünü alır. Her seferinde de bu koca çocuğun arkasını kollar.

Bu iki karakterin dünyada sahip oldukları tek şey aralarındaki dostluk ve hayata tutunmalarına destek olan hayalleridir. Huzurla yaşayacakları bir çiftlikleri olmasını ve içinde çeşit çeşit hayvan beslemeyi umut ediyorlardır. Ve tabi ki birçok tavşan da olacaktır. Hatta bir arazi bulmuş ve burası için bir süre çalışıp para biriktirebilecekleri bir iş bile bulmuşlardır.

Bir gün çalıştıkları çiftlikte Curley’in arsız karısının Lennie’ye sokulması ve Lennie’nin de kadının saçlarını okşamak istemesi bir facia ile sonuçlanır. İşçiler ve tabi ki Curley yaptığının bedelini ödetmek ve aynı şekilde cezalandırmak için Lennie’nin peşine düşerler.

George, Lennie’yi saklandığı yerde bulur ve onu sakinleştirir. Ancak kaçabilecekleri hiçbir yer yoktur.

George bu sefer Lennie’yi koruyabilecek midir?

Peki arkadaşını diğerlerinin vahşi ellerine mi bırakacaktır?

Oldukça acı ve beklenmedik bir son.

" ’Üzülme,’ dedi, ‘Bazen insan mecbur kalır.’ "

 

Mutlaka okunması gereken ve üzerinizde derin iz bırakacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Yazar bu öykünün kendi tanık olduğu bir olaydan esinlenmiş olduğunu ve Lennie karakterinin gerçek bir karakter olduğunu söylemiş bir söyleşisinde. Sanırım bu durum hikâyenin üzerimizdeki etkisini bir nebze daha arttırıyor. Ayrıca ABD’de ortaöğretimde zorunlu olarak okutulan bir kitapmış kendisi.

Ben romanı biraz eski bir basımdan okudum. Şu an temin etmek isterseniz Sel Yayıncılık’dan yeni baskısına ulaşabilirsiniz.

 

KİTAPTAN ALINTILAR

"Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı, hastalanır."

 

“İnsaınn yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur.”

 

“O kadar çok anlattırdı ki, ben de belki bir gün gerçekleştiririz hayalimizi diye umut etmeye başladım.”

 

“Artık birlikte seyahat eden, can yoldaşlığı eden pek kimse kalmadı. Nedendir bilmem. Belki de herkes birbirinden korkuyor bu dünyada."

 

Konusunu ilham aldığı Robert Burns’un 'Tae a Moose' isimli şiirinden bir kaç dize:

 

“Merak etme minik Fare

Bir sen değilsin hayalleri suya düşen.

Fareler ve insanların en sıkı tasarıları dahi

Sıklıkla ters gider,

ve vadedilen mutluluktan geriye

Acı ve keder kalır.

 

Yine de şanslı sayılırsın bana göre!

Hep burada, şimdiki zamandasın:

Ama, of! Gözlerim geçmişe bakar benim,

Kaçan fırsatları arar,

Ve geleceğe bakarım, göremesem de daha,

Tahminler yapar, korkarım!”