KÜNYE
Kitap Adı:
Aydaki Adam Tanpınar
Yazarı: Nazlı
Eray
Basım: Everest
Yayınları - 1.Basım- 2019
Sayfa: 306
Tür: Roman
İNCELEME:
Nazlı
Eray, hayranı olduğu yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatını kaleme almış ama
öyle genelde okuduğumuz biyografilerin aksine biraz kurgu biraz da fantastik
öğeler katmış. Kurgu biyografi mi demeliyiz bilemedim. Büyülü gerçekçilik
kullanmış yazar. Astral seyahatler yapan, zamandan zamana, mekândan mekâna
geçen bir Tanpınar.
Benim
de kütüphanemde ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ adlı kitabı bekleyen Tanpınar’ın
öncelikli olarak hayatını okumak değerliydi. Romanın ismi ise Tanpınar’ın yarım
kalmış romanı ‘Aydaki Kadın’a, Tanpınar’ın yarım kalmışlığına gönderme. Bu
değerli yazarı anlatması için sözü Nazlı Eray’a bırakıyorum:
“Boğaz
erguvanlarının altında yürürken aşk hayalleri kuran, Beyoğlu’nda Narmanlı
Yurdu’nda eski bir hapishaneden bozma rutubetli bir odada en güzel eserlerini
yazan, güzel kadınlara hayran, parasız, bir türlü iki yakası bir araya
gelmeyen, tozlu pabuçlu “Kırtıpil Hamdi”. Çevresindeki “sükût suikastı”nın
kurbanı, kumar masalarında şans arayan, borç para istediği için artık dost
toplantılarına çağrılmayan, kadife uçlu kirpikli muhteşem yazar.
(…)
Kimsin? Ahmet Hamdi Tanpınar. Ölümünden yıllar sonra Türk edebiyatına damgasını
vurmuş, yaşarken arayıp bulamadığı ilgiyi ölümünden sonra tuhaf bir şekilde
yakalamış, değişik, zamanının çok ilerisinde bir yazar... (…)
Ve
yakın çevren: Dublaj kraliçesi ‘fitne fücur’ Adalet Cimcoz, ilk kadın Hamlet
Nur Sabuncu, kil yiyen şair Ahmet Haşim, deli gibi âşık olduğun Nesteren,
esrarengiz Sarı Fizikçi. Muhlis Sabahattin’in veremden ölen kızı Melek Kobra ve
Rudolf Valentino’ya benzeyen kocası Ferdi Tayfur... Şişli’de bir apartman...
İstiklal, Narmanlı Yurdu. Kıyasıya bir hayat, beş parasız ve rüya dolu.” -
Nazlı Eray
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Ne
içindeyim zamanın,
Ne de
büsbütün dışında;
Yekpare
geniş bir anın
Parçalanmaz
akışında.
(…)”
“Hayatın
uzun bir bölümü yaşanmış ve geride kalmıştı. Kapanan kapıların, çekilen
perdelerin, unutan belleklerin, değişen bir dünyanın içine girmek artık
imkânsızdı. Dönüş yoktu. Ne korkunç bir cümleydi bu. Ama gerçekti.”
“Hayatım
birden, elimden düşürdüğüm bir tuvalet kâğıdı rulosu gibi yere yuvarlanmış,
yokuş aşağı Nur-ı Ziya Sokağı'nın alt taraflarına doğru adeta koşarak
gidiyordu. Yerlere sürününce o beyaz kâğıt kirleniyor, hayatım karalanıyordu
sanki. Yuvarlanıp giden rulonun arkasından bakakalmıştım. Hayatım incecik bir
kâğıt gibi önümden akıp gidiyordu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder