25 Temmuz 2025 Cuma

NOHUT ODA

 












KÜNYE

Kitap Adı: Nohut Oda

Yazarı: Melisa Kesmez

Basım: İletişim Yayınları– sesli kitap

Sayfa: 108

Tür: Öykü


İNCELEME:

Nohut Oda / Melisa Kesmez

Yazar önsöz olarak Gaston Bachelard’ın ”Yaşamın ilk çabası kabuk oluşturmaktır” sözünü paylaşmış okuyucusuyla. Sonra da ithafını eklemiş;

‘Kendini bildi bileli kabuğunu arayanlara…’

Haliyle kitabın ana temasında bir aidiyet arayışı var. Gidenler, gidenlerin geride bıraktığı eşyalar, kediler, anılar, kalanlar… Ayrılıklar, tükenmişlikler, terk edişler, yas... Gidenlerin ardında kalanların duygu durumları, yüzleşmeleri, yalnızlıkları, hayata tutunma yolları, tekrar bir yere/bir şeylere ait olma, kök salma çabaları.

65. Sait Faik Hikaye Ödülüne (2019) layık görülmüş kitap 5 öyküden oluşuyor:

Kalanlar; arkadaşlarını, dostlarını, sevgilisini hep uzaklara yolculayan bir kadın gözünden ‘gitmek mi zor yoksa kalmak mı?’yı sorgulatıyor. Açılan boşlukların, yalnızlığın tesellisi, gitmeli miyim diye sorgularken yeniden eve bağlanma sebebi, yine terk edilen bir kedi olabilir mi?

Son Bir Çay; annesini kaybeden bir adam, birine tutunma, başka bir gölgeye sığınma çabasıyla eski kız arkadaşına sarılır. Bu durumda kadının yapması gereken merhamet mi yüzleşme mi?

Annemin Çadırı; deprem sonrası kurdukları çadırı kendi özgürlüğüne kapı sayan bir anne. Annesi ile babasının çatırdayan ilişkisine tanık kızları. Dört duvar, eşyalar, insanlar yeter mi aile olmaya? Evi ev, aileyi aile yapan nedir?

Görüşürüz; yıllar önce evi terk eden babasını rüyasında gördükten sonra ilişkilerini, kırgınlığını sorgulayan bir kadın. Bazı cevapları almak için çok mu geç?

Kız Kardeşim Handan; annelerinin kaybından sonra hayata farklı yollarla tutunmaya çalışan iki kız kardeş. Annesine bürünen Handan ve kendini uzaklarda arayan Aliye. Birbirlerine merhem olabilecekler mi?

Yazardan okuduğum ikinci kitaptı, yine severek okudum. En beğendiklerim Kız Kardeşim Handan ve Kalanlar isimli öyküler oldu. Öykü sevenlere tavsiyedir. Küçük Yuvarlak Taşlar şimdilik hala favorim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Hemen değil ama zamanla anlıyordun ki, bir hayattı kaybettiğin, kendi hayatına bitişik bir hayat, bir komşu yaşam öyküsü. O gidince hayatlarınızın yabani bitkiler gibi yıllarca birbirine doğru büyüyüp iç içe geçtiği yeri, bu müşterek alandaki şahsi hikâyeni, yani onun yanındaki seni de kaybediyordun. Karşılıklı oturduğunuz masaları kaybediyordun mesela. Sadece ona anlatacağın şeyleri kaybediyordun. Onu bir sabah kahvaltıya çağırma ihtimalini. Ondan ödünç alacağın ve vermeyi unutup unutup sonunda el mecbur senin ilan edilen giysileri. Günlerdir içini kemiren bir meseleyi gecenin bir vakti kapısını çalıp anlatma şansını ve onun verdiği akılla belli bir yönde alacağın kararları. Yüz yıldır tanıdığın birine iç rahatlığıyla şımarma, kızma, surat asma, bozuk çalma, onunla kavga etme hakkını. Birinin sen leb demeden leblebi diyecek olmasını kaybediyordun. O, seninkilere dolanmış köklerini söküp alırken, seni de yerinden ediyordu. Aynı bahçenin çiçekleri olmak böyle bir şeydi.”

 

"Sonuçta her şeyin değil ama pek çok şeyin gerçekliği senin kendini neye inandırdığınla ilgiliydi."

 

“İnsan galiba sadece görüşmeyeceklerine görüşürüz diyor. "Tabii," diyor asla arayıp sormayacağı insanlara, "mutlaka görüşelim... "

 

“Gülüyorum kendime. Peki, diyorum, peki hayatcığım, anladım, daha bitmedi, daha doldurmam lazım gelen çile var, peki. Özgürlük erken bir hayaldi demek. Tamam, isyan etmiyorum. Sakinim. Ne zaman kendimi biraz güçlü, biraz haklı hissetsem, ivedilikle haddimin bildirilmesine alışkınım ben.”

 


12 Temmuz 2025 Cumartesi

BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Yazarı: Barış Bıçakçı

Basım: İletişim Yayınları–  sesli kitap

Sayfa: 167

Tür: Roman


İNCELEME:

Bizim Büyük Çaresizliğimiz / Barış Bıçakçı

Kitabın isminden etkilenmiş, yazardan ilk kitap olarak seçmiş, çok daha etkileyici ve dolu bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm. Maalesef kitap beklentimi karşılamadı. Önce kısaca konudan bahsedeyim, sonra düşüncemi detaylandırayım.

Ender ve Çetin ilkokul zamanlarından beri yakın dost olan, şimdilerinde 40’lara merdiven dayamış, orta yaş bunalımları ve sorgulamalarında iki ev arkadaşı. Fiziken pek etkileyici tipler değiller. İlişkileri fazlaca yakın ve tuhaf bulunuyor çevrelerce. Sonra okuldan yakın arkadaşları Fikret, ailesinin kaza haberi üzerine, cenaze işlemleri için Amerika’dan gelir, üniversitede okuyan kız kardeşi Nihal’i, dostları Ender ve Çetin ile yaşamak üzere onlara emanet eder döner.  Gencecik ve güzel Nihal bu eve bomba gibi düşer, iki karakterin aklını başından alır. Karakterlerin içsel çatışmalarına tanık oluruz.

Kitap Ender’in Çetin’e hitaben anlatılarından oluşuyor. Bir Mektup, bir Anı gibi. Konu biraz klişe, anlatım ise biraz arabesk geldi bana. Yazar edebiyat yapmak için fazla zorlama, süslü cümleler yerleştirmiş gibiydi sanki. Özgün gelmeyen konuyu da sevmedim. Orta yaşlı iki adamın, arkadaşlarının kardeşi ve kendilerine emanet genç yaştaki kıza şehvet ve şefkat arasında gidip gelmeleri, bir ağabey uyarısıyla şefkat sınırında kalmaya çalışmaları.

Ender ile Çetin arasındaki ilişkinin yazar tarafından yer yer ‘eşcinsellikle karıştırılmaması’ vurgusuna rağmen yoğun biseksüellik algısı yaratılarak verilmesi samimiyetsiz geldi. İki erkek arasındaki dostluk ilişkisi için bence de fazlaca feminen davranışlara sahiplerdi. Ki bence sorun biseksüel olmaları değil zaten; hem öyle algısı yaratılıp hem inkâr edilmesi ve sürekli bu duruma değinilmesi.

Bir de neden Ender, Çetin’e hitaben yazdı? Kitap sonunda hep bir trajedi, dokunaklı bir son bekledim. Kitabı enteresan, ilgi çekici kılacak bir son ile de karşılaşamadım maalesef. Biraz donuk ve duyguyu aktarmakta başarılı bulmadığım bir anlatımdı. Tek sıcak hissettiren anlar, Ankara özlemim ile Ankara sokaklarında dolaştırması oldu. Tavsiye edeceğim bir kitap olamadı malesef. Kitabın filmi de varmış, henüz izlemedim ama anlatım olarak daha naif ve başarılı olduğunu okudum. İlgilenenler için bilgi olsun.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması."

 

"Dostum, her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun?"


"Okumak kimilerine yazmayı öğretir, banaysa yazmamayı öğretti."

 

“Yalnız aklıyla hareket eden bir insan gerçek bir insan değildir. Böyle bir insan hiç yaşamasın daha iyi! İnsan duygularıyla insandır.”

 

"Reşit, ömür denen şeyin tedricen yaşanmadığını söylerdi. Gerçekten öyle, her şey birdenbire oluyor. Küçük bir çocukken birdenbire, ilaçlarını plastik bir margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluveriyorsun. Kendin için, çocukların için, ülken için güzel şeyler ümit ederken, seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken, birdenbire kaderinin, güne ayak uyduramamak, gençliğini, geçmişini özlemek ve hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görüyorsun."



3 Temmuz 2025 Perşembe

KÜÇÜK YUVARLAK TAŞLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Küçük Yuvarlak Taşlar

Yazarı: Melisa Kesmez

Basım: İletişim Yayınları– sesli kitap

Sayfa: 84

Tür: Novella


İNCELEME:

Küçük Yuvarlak Taşlar / Melisa Kesmez

Yazarın dördüncü kitabı, benim yazardan okuduğum (aslında dinlediğim) ilk kitap oldu. Daha öncede birkaç kitap dostum tarafından önerilmişti ancak ben yeni fırsat bulabildim yazarın kalemi ile tanışmaya ve çok sevdim. Psikolojik tahliller konusunda başarılı kalemleri hep sevdim.

Kitap 3 hikayeden oluşuyor. Nergis’in, Elif’in ve Mehmet’in hikayesi. Parçalanmış bir aile. Ailenin her üyesi gözünden ayrı ayrı yaşananlara, duygulara bir bakış. Bazen herkesin kendince haklı tarafları, barışmak istediği pişmanlıkları, eritmeye çalıştığı mesafeleri, göstermediği yaraları oluyor.

Dostluk, aşk, annelik, babalık, olmamışlık, tamamlanmamışlık, terk edişler, terk edilişler, pişmanlık, geçici hevesler, zamansız vedalar, yüzleşmeler, yalnızlık, sevgi, bağlılık, umut… Hayatın içinden duygular, gerçekçi ve iyi işlenmiş karakterler, naif ve çok lezzetli bir anlatım.

Yan karakterlerden Gülsüm herkesin sahip olmak isteyeceği bir dost, Nergis ile ilişkilerini kıskanmadım desem yalan.

Yazar öyküleriyle ünlüymüş. Bu kitap ise bütüne bakınca, birbirine bağlı, içiçe geçmiş 3 öyküden oluşan bir kısa roman olmuş. Kısacık ama çokça üzerine düşündüren bir kitap. Bu tanışma sonrası yazarın diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum. Kesinlikle tavsiye ederim.

Şuraya küçük de bir sohbet olsun diyerek ekleyeyim. Bir süredir çok aktif olamıyorum, merak edenler için taşınıyorum, her yer koli, bende deli yorgunluk. Aktif okumaya zaman ayıramadığımdan, en azından yorgunluktan yığıldığım anlarda bari dinleyeyim diyerek sesli kitaptan dinledim ben kitabı. Gökçe Eyüboğlu seslendirmesi de çok başarılıydı, takdiri de atlamayayım. Yoğun okumalarıma döneceğim günleri iple çekiyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın.

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Toprak ayağımızın altında yumuşacık, kırmızı. Bacaklarımızı ısıran dikenlere aldırmıyoruz. Çalıların içinde bin bir çeşit hışırtı, kıpırtı, çıtırtı, vızıltı... Kuşlar, böcekler, taşlar... Uçanlar, koşanlar, sürünenler, sıçrayanlar ve dahi öylece durmayı seçenler. Doğa, yavaş yavaş yükselen güneşle birlikte başlıyor günlük serüvenine. Hep birlikte uyanıyoruz. Hep birlikte yaşayacağız gelen günü. Birimiz diğerimizden ne daha az ne daha çok var olacak. Her şey yan yana ve her nasılsa öyle.”

 

“Normal şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey sadece anlık.  Lunapark treni gibi hızla çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk.”

 

“Çocuklar sağlam bir zemin arıyordu büyümek için. Dünyanın tekinsiz halleri karşısında yanlarında durunca kendilerini emin ellerde hissettikleri birini. Onları bırakmayacak, onlara “Merak etme, ben buradayım” diyecek biri. Gönülsüz ebeveynlik bir çocuğun başına gelebilecek en fena şeydi.”

 

“Hayatın bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozamadığı insanlar vardı hala. Dünya arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke nazikçe uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara.”

 

“Sevgi ne zarif bir şeydi. Yumuşacık yastıklar seriyordu düşenin altına.”