KÜNYE
Kitap Adı:
Düz Dünyacılar
Yazarı: Sezgin
Kaymaz
Basım: İletişim
Yayınları– 2.Basım- 2023
Sayfa: 228
Tür: Roman
İNCELEME:
Sezgin
Kaymaz’ın son romanı olan Düz Dünyacılar benim yazar ile tanışma kitabım oldu.
Kalemine, anlatımına, kurgusuna bayıldım. Keza konusu boğazımı düğüm düğüm
etti. Zaten sokak hayvanlarına yönelik gündem nedeniyle yaralı yüreğime
gözyaşları biriktirdi.
Öncelikle
bahsedilen bildiğimiz DüzDünya inanışı değil. Yazar uhrevi dünya ile ilgili
daha tasavvufa dayanan bir sistem anlatıyor. Yaşanan dünya ile uhrevi dünya
arasında kitabın sonunda birbirine bağlanan bir kurgu anlatıyor. Arafta bir
merhum, bir düz dünyacı melek, üç köpek, apartman sakinleri ve itlaf ekibinin
eşlik ettiği bir hikaye.
Düz
Dünyacı, uhrevi dünyada merhumları karşılayan bir melek. Huruc Günü Alemindeki
sonsuz sayıda melek Cebrail’in aktardığı şu kadim tembihe göre nizam alıyor:
“Her bir
şey bir varlık, her bir varlık ayrı bir varlıktır ve bir ayrının diğer bir
ayrıdan ayrılığı yoktur. Doğal olarak da her bir ayrı varlığın birbirinin
tıpatıp aynı olan varoluş hakkı vardır.”
Düz
Dünyacılar Departmanı bilcümle varlık haklarına bakıyor. Eşek,köpek,kuş,balık,insan
ayrımı gözetmeksizin. Varlık alemindeki tüm varlıkları izler, hak çiğneyenleri
kayda geçirir. Ancak Düz
dünyacılar sadece insan tarafından çiğnenen varlık haklarına bakar. Çünkü
tekamül etmesi gereken yegane mahluk insandır. Hayvan da, nebat da, tabiat da kâmildir.
İyilik ve kötülük yalnızca insana hastır. “Hiçbir hayvan taamüden kötülük
yapmaz.” Ya insan?
Asla yaşam
içinde müdahale etmez Düz Dünyacı. İntikam, ceza ya da ödül gibi gayesi yoktur.
Merhumun önüne döker tüm kayıtları. Hak çiğneyenleri, tekamülünü
tamamlamayanları dünyaya geri gönderir. Gerekirse tekrar tekrar. Zaman yok ne
de olsa. O kadar gitti geldi insan, hak çiğnememeyi öğrendi mi?
Öğrendiyse Huruc günü alemine daimi kaydı olur, kalır. Öğrenemediyse tertemiz
bir hafıza ile hoop yeni baştan dünya.
Anladıysak
Düz Dünyacıyı dünyevi hikayemize de bakalım mı? Ankara’nın bir mahallesinde 3
sokak köpeği. Devasa kara gövdesi ile korkulan ancak temiz, saf, insanın ne
menem bir canlı olduğunun idrakinde Nejat. Angara ağzıyla racon kesen uyanık,
serseri, beyaz Timuçin. Vaktiyle sahibi tarafından terk edilmiş ama insanın
iyiliğine hala inanan, yürek yakan bir afet olan golden Betül. Üçlü bir çete.
Sokaklarda bir hayatta kalma mücadelesi.
Peki
nasıl bağlanacak uhreviyattaki ile yaşamdaki bu iki hikaye?
İnsanın
kötülüğünü, vicdansızlığını, merhamet yoksunluğunu gözler önüne seren, şu dünya
üzerindeki sessiz canların ağzından bir ağıt olabilecek bir roman. Kendini
üstün gören insana ‘haddini bil’ diyen bir serzeniş. Önemsemeden verdiğimiz
kararların varlıklar dünyasındaki tezahürüne bir ayna. Düzenin tepesinde değil
de bir parçası olduğumuzun bilincine bir an önce kavuşmak dileğiyle.
Dili
yer yer küfür içerdiğinden çocuklar için uygun değil ancak siz yetişkinler
okuyun isterim.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Şu
evrende sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar çok galaksi, her bir
galakside sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar çok güneş, o
güneşlerin etrafında fır dönen sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar
çok gezegen var ve varoluş, ki sen buna hayat diyorsun, bir tek senin yaşadığın
gezegende yaratıldı, o da sen ot bōcek çiçek hayvan ağaç dinlemeden tepe tepe
kullanasın, tozunu attırasın, anasını ağlatasın diye yaratıldı öyle mi? Hadi
ordan! Hem diyeceksin ki şu uçsuz bucaksız kâinatı ve bu kainattaki her şeyi
Allah yarattı, hem de diyeceksin ki Allah bir tek beni yarattı, öbür bütün
şeyleri de sırf benim için, benim yüzüm suyu hürmetine, ben istifade edeyim
diye yarattı. Ne tevâzu ama, breh breh breh.”
Bak
Kardeşim, şu kâinatta her ne şey var ise var olan diğer herhangi bir şeyden
ötürü var. Birbirinin tamamlayıcısı, devamıdır şeyler. Bütün mekânlar bir ve
bütün, bütün mekânlar tek ve yekmekân, bütün mekânlar yok ve lâmekândır. Her
şey birdir, çünkü her şey bir minnacık şeyden gelir, dağ taş bilir bunu, çayır
çimen bilir, yayla yatak bilir, bulak koytak bilir, ova deniz bilir, canlı
cansız her nesne bilir. Hepsinin sebeb-i mematı olan sen hariç. Sebeb-i hayat
olabilirdin hâlbuki. Olmadın. Utan!
Varlık
aleminin varoluşu sencağızın da o alemde bir diğer varlık olarak var olabilmene
sebepse ve bütün sebepler yarattıkları sonuçtan üstünse ve de sende -gücenme-
boka sürülecek akıl varsa, söyle de görelim, senin varoluşunun bizatihi sebebi
olan o varlık aleminin varoluş hakkı bir tek senin üstüne vazife midir değil
midir?
“Cennet
cehennem falan deyip duruyorsun ya... Diyorsun ya cennette tek dertleri senin
sonsuz libidona ve haşmetli ereksiyonuna hizmet etmek olan el değmemiş huriler
gılmanlar olacakmış, kucağından inmeyecek, altından üstünden kalkmayacaklarmış,
cehennemdeyse aman ha aman güneşten sıcak kor alevler, derini diri diri yüzüp
karşında böğüre böğüre kahkaha atacak öcü gibi zebaniler olacakmış falan...
Deme. Etme bu kötülüğü kendine, aklının ermediği şeylere aklın eriyormuş gibi
yapma!”
Böyledir
bu, hak çiğneyen insandır çünkü, başkası değil, dümdüz insan. Börtü böceğin
hakkını çiğneyen de insan, hayvanın hakkını çiğneyen de insan, ağacın hakkını
çiğneyen de insan, taşın toprağın havanın iklimin hakkını çiğneyen de insan ve
elbette insanın hakkını çiğneyen de insan. (..) Tutmaz hiçbir hayvan taammüden
kötülük yapmaz. Sen yaparsın. Genellersek insan….
“Hatırlatayım...
Kimileyin titrek bir el uzanır sana, düştüm tut da kalkayım diye uzanır,
hatırladın mı? Hatırladın, evet, fitreni zekâtını tastamam verdiğini, fakire
sadakanı, hastaya çorbanı gönlün coşa coşa verdiğini gururla hatırladın, tebrik
ederim. De işte, hatırlaya hatırlaya sencileyin insan hatırladın be Kardeşim.
Uzanan o titrek ellerin ucunda hep insan sûreti hatırladın, pislikten gözü
kapanmış, çamurun içinde can çekişen bir kedi hatırlamadın, açlıktan
kaburgaları derisini delmiş bir köpek hatırlamadın, yuvasından düşmüş bir
saksağan yavrusu hatırlamadın. Hatırlayamadın”
“Gözün,
olmayanı görmeye talimli değildir Kardeşim. Görüneni görsün diye vücuda
getirilmiş bir uzuv görünmeyeni nasıl görsün zaten; göremezsin. Görünmeyeni
görebilmek için neyin görünmediğini bilmek lazım gelir, ki bu da her
babayiğidin harcı değildir.”
"Varoluş
denen yığma duvarın birbirini itmeyen, tutmayan, birbirine koltuk çıkmayan
tuğlası yoktur Kardeşim. Ne olur oynatma şunları yerinden, harçlarını kazıma,
kirişlerini kırpma, kolonlarını budama. Uyan!”
"Nasıl
ki sonlu bir varlık, mesela sen, sonsuzluğu en anlayabildiği zaman bile mavi
balinaya bakıp bakıp onu basbayağı anladığını sanan bir zooplankton kadar
anlıyorsa mavi balinadan, sonsuz bir varlık da sonluluğu en anlayabildiği zaman
okyanusa bakıp bakıp okyanusu anlayabildiğini sanan musluk suyu kadar anlar
okyanustan."
"Yap
yakıştır, kat karıştır, ondan sonra tövbe de, geçsin gitsin, oh ne âlâ! Yok
öyle."
“çünkü
altı üstü insansın sen. Baksa baksa gördüğüne bakan, sadece gördüğünü gördüğü
için de her şeyi gördüğünü zanneden bir abd-i acizden başka bir şey değilsin.”
“Kâmil
olan insan değildir kardeşim, vallahi değil, dıştan dışa bilmesen de içten içe
bilirsin bunu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder