KÜNYE
Kitap Adı:
Ben Bir Gürgen Dalıyım
Yazarı:
Hasan Ali Toptaş
Basım:
Everest Yayınları - 46.Basım- 2020
Sayfa: 111
Tür: Roman
İNCELEME:
Hasan
Ali Toptaş tarafından kaleme alınan Ben Bir Gürgen Dalıyım, Oğuz Demir’in
illüstrasyonları ile bezenmiş kısacık bir roman. İçindeki çizimler ve yazı
düzenine bakınca bir çocuk kitabı izlenimi verebilir okuyucuya. Ancak bir
masaldan ziyade çok derin mesajlar veren trajik bir hikâye anlatıyor. Birçok
okuyucu tarafından Fransız edebiyatının çok bilinen eseri ‘Küçük Prens’e yakın
bulunmuş. Ayrıca kitaptaki bölümlerin bazılarına, hikâyenin konusuna değinen
türkü isimlerinin verilmesi de ilginç bir detay olmuş.
Kitapta
bir gürgen ağacının gözünden insanı, insanın doğaya yaklaşımını görüyoruz. Bu gürgen
ağacının yaşam serüveni içindeki gözlemleri, bizi insanlığımızdan utandıracak
türden. Ben içim burkularak okudum.
Ege’nin
Beşparmak Dağlarında köknarların, kızılçamların, ardıçların, ladinlerin, meşe
ve pek tabi gürgenlerin bulunduğu bir ormanda yaşamını sürdüren bir gürgen
ağacının hikâyesi. Küçük bir fidandan görkemli bir ağaç olma yolundaki Gürgen
ağacı, diğer ağaç komşularının da izlediği yolu izlemeye çalışır. Tüm ağaçların
çabası, kesilip değersiz bir odun parçasına dönmemek adına eğilip bükülmeden
uzamak, dimdik ve güçlü görünmektir. Gürgen fidanımız da dimdik ayakta duran,
heybetli görünen bir ağaç olabilmek için tüm gayretini gösterir. Tüm ağaçların
çabası eğer kesileceklerse bile değerli, anlamı olan bir nesneye
dönüştürülebilecek kadar değerli görünmektir insanların gözünde.
Kesilen
her ağacın arkasından kaderinin ne olduğu konusunda fikir yürütür tüm ağaçlar.
Aslında kendi umutlarını dile getirirler. Kimi masa, kimi pencere kimi kayık
kimi gitar olmak ister. Kimi kapı olmak ister ama ne kapısı olacağın çok önemlidir
tabi. Hiçbiri mahpushane kapısı olmak istemez.
Ve
bir gün maalesef ki Gürgen ağacımız da hazin son ile karşılaşır ve 2 insan
gelip onun göklere uzanan gövdesini keserler. Yine de Gürgen umudunu kaybetmez.
Onu değerli bulup değerli bir nesneye dönüştüreceklerine emindir. Yıllarca
gövdesinin güzel gelişmesi için emek vermiştir.
Uzun
bir süre bir marangozun deposunda bekler diğer kesilmiş ağaçlarla birlikte.
Neye dönüşeceğinin hayallerini kurar. Ancak yaşanan olaylar onu hiç istemediği
bir sona götürür. Dar Ağacı yapılan gürgen ağacı yaşadığı ilk idam deneyiminden
sonra bu yaşadığı acıya dayanamaz. Onu odun olarak yaksınlar diye çürümeye
karar verir. Bu kararını ise avludan esen rüzgâra şöyle iletir:
“Eeey
ağaçlar!" diye bağırdım. "Eeey gürgenler, çamlar, köknarlar ve
meşeler! Eeey uzun kuyruklu tilkiler, ey ürkek adımlı tavşanlar! Duyuun beni ey
dağlar taşlar! Duy beni dağsümbülü! Duy beni eey ormanın kuytusunda gezinen
yalnız böcek! Duyun beni eey gökyüzünü derinleştiren kuşlar! Duyun ve bundan böyle
bir darağacı olarak bilmeyin beni! Eğer Beşparmak Dağları’nın ardındaki
düzlükte kuru bir dalım kalmışsa, artık ben bir gürgen dalıyım!”
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Hatta
henüz icat edilmemiş silahlar da insanın içindeydi. Yani, insan bir savaş
alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, tıraş
olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta
okşayan, konuşan, susan, çiçekler alıp çiçekler veren bir savaş alanı... Peki,
bir barış bahçesi olamaz mıydı aynı insan? Şöyle, güllerin kuş cıvıltılarına,
kuş cıvıltılarının güllere karıştığı, mutlu yüzlerle dolu rengârenk bir barış
bahçesi?”
“İnsanoğlu
beni duymazdı zaten. Sağırdı çünkü o; kokularıma da, yeşillerime de duruşuma da
sağırdı.”
“İnsanların
büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi. (…) Onlar, birer uyurgezer gibi geçip
giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da, kafalarına taktıkları başka bir
güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının
altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi.”
"Yani,
insanın karışmadığı her şey bir masaldı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder