gör beni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gör beni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2022 Pazartesi

BEN BİR GÜRGEN DALIYIM


 










KÜNYE

Kitap Adı: Ben Bir Gürgen Dalıyım

Yazarı: Hasan Ali Toptaş

Basım: Everest Yayınları - 46.Basım- 2020

Sayfa: 111

Tür: Roman


İNCELEME:

Hasan Ali Toptaş tarafından kaleme alınan Ben Bir Gürgen Dalıyım, Oğuz Demir’in illüstrasyonları ile bezenmiş kısacık bir roman. İçindeki çizimler ve yazı düzenine bakınca bir çocuk kitabı izlenimi verebilir okuyucuya. Ancak bir masaldan ziyade çok derin mesajlar veren trajik bir hikâye anlatıyor. Birçok okuyucu tarafından Fransız edebiyatının çok bilinen eseri ‘Küçük Prens’e yakın bulunmuş. Ayrıca kitaptaki bölümlerin bazılarına, hikâyenin konusuna değinen türkü isimlerinin verilmesi de ilginç bir detay olmuş.

Kitapta bir gürgen ağacının gözünden insanı, insanın doğaya yaklaşımını görüyoruz. Bu gürgen ağacının yaşam serüveni içindeki gözlemleri, bizi insanlığımızdan utandıracak türden. Ben içim burkularak okudum.

Ege’nin Beşparmak Dağlarında köknarların, kızılçamların, ardıçların, ladinlerin, meşe ve pek tabi gürgenlerin bulunduğu bir ormanda yaşamını sürdüren bir gürgen ağacının hikâyesi. Küçük bir fidandan görkemli bir ağaç olma yolundaki Gürgen ağacı, diğer ağaç komşularının da izlediği yolu izlemeye çalışır. Tüm ağaçların çabası, kesilip değersiz bir odun parçasına dönmemek adına eğilip bükülmeden uzamak, dimdik ve güçlü görünmektir. Gürgen fidanımız da dimdik ayakta duran, heybetli görünen bir ağaç olabilmek için tüm gayretini gösterir. Tüm ağaçların çabası eğer kesileceklerse bile değerli, anlamı olan bir nesneye dönüştürülebilecek kadar değerli görünmektir insanların gözünde.

Kesilen her ağacın arkasından kaderinin ne olduğu konusunda fikir yürütür tüm ağaçlar. Aslında kendi umutlarını dile getirirler. Kimi masa, kimi pencere kimi kayık kimi gitar olmak ister. Kimi kapı olmak ister ama ne kapısı olacağın çok önemlidir tabi. Hiçbiri mahpushane kapısı olmak istemez.

Ve bir gün maalesef ki Gürgen ağacımız da hazin son ile karşılaşır ve 2 insan gelip onun göklere uzanan gövdesini keserler. Yine de Gürgen umudunu kaybetmez. Onu değerli bulup değerli bir nesneye dönüştüreceklerine emindir. Yıllarca gövdesinin güzel gelişmesi için emek vermiştir.

Uzun bir süre bir marangozun deposunda bekler diğer kesilmiş ağaçlarla birlikte. Neye dönüşeceğinin hayallerini kurar. Ancak yaşanan olaylar onu hiç istemediği bir sona götürür. Dar Ağacı yapılan gürgen ağacı yaşadığı ilk idam deneyiminden sonra bu yaşadığı acıya dayanamaz. Onu odun olarak yaksınlar diye çürümeye karar verir. Bu kararını ise avludan esen rüzgâra şöyle iletir:

“Eeey ağaçlar!" diye bağırdım. "Eeey gürgenler, çamlar, köknarlar ve meşeler! Eeey uzun kuyruklu tilkiler, ey ürkek adımlı tavşanlar! Duyuun beni ey dağlar taşlar! Duy beni dağsümbülü! Duy beni eey ormanın kuytusunda gezinen yalnız böcek! Duyun beni eey gökyüzünü derinleştiren kuşlar! Duyun ve bundan böyle bir darağacı olarak bilmeyin beni! Eğer Beşparmak Dağları’nın ardındaki düzlükte kuru bir dalım kalmışsa, artık ben bir gürgen dalıyım!”

  

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 “Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense, yaşadıkları topraklarda birer misafir olduklarını anlayıncaya ve çocuklarına daha yeşil bir gelecek hazırlamanın bilincine erişinceye kadar, ne yazık ki bu katliam böylece sürüp gidecek!”

 

“Hatta henüz icat edilmemiş silahlar da insanın içindeydi. Yani, insan bir savaş alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, tıraş olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta okşayan, konuşan, susan, çiçekler alıp çiçekler veren bir savaş alanı... Peki, bir barış bahçesi olamaz mıydı aynı insan? Şöyle, güllerin kuş cıvıltılarına, kuş cıvıltılarının güllere karıştığı, mutlu yüzlerle dolu rengârenk bir barış bahçesi?”

 

“İnsanoğlu beni duymazdı zaten. Sağırdı çünkü o; kokularıma da, yeşillerime de duruşuma da sağırdı.”

 

“İnsanların büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi. (…) Onlar, birer uyurgezer gibi geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da, kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi.”

 

"Yani, insanın karışmadığı her şey bir masaldı."


5 Ekim 2022 Çarşamba

GÖR BENİ - İKİ DEVRİN HİKAYESİ


 










KÜNYE

Kitap Adı: Gör Beni - İki Devrin Hikayesi

Yazarı: Azra Kohen

Basım: Everest Yayınları- 3.Basım- 2019

Sayfa:  592

Tür:  Roman


İNCELEME:

“Bedenimin içindeki canı gör, sadece etimi değil.

Gözlerimin içindeki hayatı gör, sadece bakışımı değil.

Hissettiklerimi gör, sadece tepkilerimi değil.

Beni gör.

 

Derinliğimden boğulmadan,

Sorularımda kaybolmadan,

Korkularında yok olmadan,

Gör beni.

 

Bir fısıltıya koydum kendimi.

Kalbine soruyorum yerimi:

Başarabilir misin beni görmeyi?

Cesaretin yeter mi?

Topla cesaretini ve gör beni.

 

Birileri bizden fırtına bekliyor, onlara gökkuşağı vermeye hazır mısınız?”

(Arka Kapaktan)

 

İki Devrin Hikâyesi… Adı gibi bir geçiş dönemini anlatıyor. Cumhuriyetin ilk yılları… Osmanlı’nın yıkıldığı, saltanatın sona erdiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin adımlarının atıldığı yıllar… Savaşlardan can ve mal kayıplarıyla çıkan bir millet… Cumhuriyeti destekleyenler bir yanda, hala saltanatı savunan Osmanlı’ya dönme çabası içinde bir güruh bir yanda. Oldukça sancılı bir dönem.

Selim: Osmanlının son sadrazamının oğlu. Babası tarih kitaplarında ‘Yüzellilikler’ olarak geçen, ülkeden sürgün edilmiş, önemli bir şahsiyet. Selim babası gibi padişaha bağlı, cumhuriyet karşıtı. Lüks içinde saraylarda yaşamış, yakışıklı ve zeki. Atatürk’e, yeni düzene düşman ve saltanat yanlısı ajanların toplantılarına katılmakta.

Ülkü (Dudu): Ailesinin erkeklerini savaşta şehit vermiş, babasının üniforması ile at binen, silah kullanan, güçlü, onurlu, özgür, modern, tam bir Cumhuriyet kadını. Yakışıklı isminde bir atı var.

Selim ve Ülkü’nün karşılaşmaları; Selim’in babasının konağının ellerinden alınmasıyla, Türkiye’nin ilk apartmanı olan Valpreda Apartmanında komşu olmaları ve filizlenen bir aşk hikâyesi. Cumhuriyetçi bir kız ile Cumhuriyet karşıtı bir adamın fikirlerinin çarpışması bir değişimi tetikleyecek midir?

Bu aşk hikâyesi yanı sıra, Ülkü’nün kardeşleri İlmiye ve Ali ile birlikte Öğretmen Fred’in sınıfında öğrenci oluyoruz. Oğlunu Çanakkale savaşında kaybeden Avusturyalı öğretmenin dersleri Atatürk’ün müfredata kattığı muazzam bilgiler içerir: İnsanlık tarihi, dinler tarihi, edebiyat, medeniyetler, Sümerler, kil tabletler…

Anlatıldığı dönemde yaşanan kargaşa, entrikalar, dinin çıkarlara alet edilmesi, cahillikle mücadele, yapılan yenilikler, kadının toplumdaki yeri, istiklal mücadelesi ve bir aşk hikâyesi…

Kitapta verilen bilgiler kaynak gösterilerek dipnot şeklinde paylaşılmış. Ayrıca kitabı okurken faydalanması için okuyucuya müzik önerileri de sunulmuş.  

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“...kadın olmak başlı başına ihtilaldi. Her gün bir zihni fethedip varlığını olduğun gibi kabul ettirmekle geçen gündelik ama sonsuza kadar süren bir ihtilal. Her gün yeniden başlayan, hiç bitmeyen bir direniş. İnsan yerine konulmanın savaşı!”

 

“Toplumları doğuran kadınları kişi olarak göremeyen, karanlığa iten toplumlar, mazeretleri ne olursa olsun, yok olmaya, yağmalanmaya ve köle olmaya mahkûmdurlar, çünkü kölelik anneden geçer.”

 

“Sevgisizlik resmen bir hastalıktı, henüz tıp dünyasında adı konmamış, insanlığı bozan, yıpratan, dünyayı cehenneme dönüştüren bir hastalıktı ve belki de bulaşıcıydı.”

 

“İnsan olmayı başarabilmek için doğduğunu anlamadıysan, hangi dine inandığının hiçbir anlamı yok.”

 

“İnsanın kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığında, geri kalan herkes anlamsızlaşır.”

 

"Bazen sorgulamak savaşmaktan daha fazla cesaret isterdi."

 

“İnsan, ait olmadığı yerlerde hep azalırdı.”

 

“Hissettiklerimiz değil miydi cennetimiz ya da cehennemimiz?”