KÜNYE
Kitap Adı:
Kırmızı Zaman
Yazarı: Mine
Söğüt
Basım: Yapı
Kredi Yayınları– sesli kitap
Sayfa: 222
Tür: Roman
İNCELEME:
Kırmızı
Zaman / Mine Söğüt
“Bu
romandaki İstanbul, efsaneler, insanlar, balıklar, kayıklar, iskeleler, saraylar,
dehlizler, kesik başlar, mezarlar, hastaneler, morglar, denizkızları,
cinayetler, katiller, cellatlar, deliler, yani her şey uydurmadır.
Efsanelerin
yalanı abartılmış, insanların hayatına olmadık benekler atılmış, şehir baştan
yaratılmıştır. Yok
eğer, "Bunların hepsi gerçek, Haliç'te kırmızı bir kayık durur ve içinde
Zaman Dayı yaşar, eski mezarlarda kesik cellat kafaları yatar, küçük kızlar
mezar taşlarına dünyanın en güzel şiirlerini yazar, genç bir adam paramparça
bir baba arar, her şeyi gören bir kambur hep susar ve İstanbul’un altında sır
dolu dehlizler var," diyen biri çıkar da beni yalanlarsa, ne mutlu
bana." Mine Söğüt
Bir
gün kırmızı kayığı ile haliçte beliriveren mahkum Zaman Dayı,
15
yaşında aklını yitiren, meczup Halat Niyazi,
Hastalığı
nedeniyle evden çıkamayan küçük yoksul kız Hüsran,
Hem
Yahudi hem çingene kanı taşıyan, cellat Deligavur Leon,
Babasının
ölüsünü morglar, hastaneler, mezarlıklar boyu arayan Botan,
Mezarları
bekleyen sessiz bir Kambur.
Hepsinin
ayrı ayrı hikayeleri, sırları. Hikayelerdeki ortak nokta; surlar ardındaki
dehlizler. Dehlizlerin açıldığı bir zamanların Cellat Mezarlığı (Kesik baş
mezarlığı) şimdinin Kimsesizler Mezarlığı. Hepsini ayrı ayrı izleyen ve yine
yalnız kalırım endişesi ile birbirlerinden haberdar olmamalarını dileyen bir
Kambur.
Mine
Söğüt’ün okuduğum 4.kitabı oldu. Yazarın buhranlı, karanlık havasını, tedirgin
eden üslubunu seviyordum zaten. Bu kitaba biraz daha masalsı ve büyülü bir hava
da eşlik etmiş. Ayrıca her bölümün ana teması için bir kelime seçilmiş ve bu
kelimeler için farklı sözlük anlamlarının verilmiş olması da ilginçti. Yazarın
gerçek ve gerçeküstünü birbirine harmanlandığı bu kitabını da yine çok sevdim.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Küçükken
anneannem bana, sonsuz zaman algısından bahseden bir masal anlatmıştı: Çocuklar
zamanı algılayamadıkları yaşlarda, tüm evrene hâkim olan o tanrısal sonsuzluğu
hissedebilirlermiş. Bu onları huzurlu ve korkusuz yaparmış. Zamanı algılayamadıkları
için zamanın geçişini de fark etmez ve kendilerini ölümsüz bilirlermiş.
‘Sen’
demişti, ‘Şimdi o sınırsız zaman algısının büyüsündesin; zamanın geçip gittiğini
fark ettiğin an büyüyeceksin.’
Anneannemin
bana korkunç bir masal anlattığını çok sonra fark ettim. Bana korkunç bir ölüm
masalı anlattığını… bir gün zamanı algılamak ölümü de algılamak olacaktı.”
“İnsanlar
sokakta gördükleri berduşların doğuştan beri öyle olduklarını sanırlar. Onların
bir geçmişleri, bir anneleri, babaları, evleri, umutları olduğunu hiç
akıllarına getirmezler. Onların kızı/oğlanı öptükleri, televizyonda maç
seyrettikleri, akşam evlerinin zilini çaldıkları, komşularına günaydın
dedikleri, bankaya girdikleri son bir gün olduğunu hiç düşünmezler. Oysa
delilerin deli olmadıkları günler vardır kişisel tarihlerinde. Ve bu günler
bazen çok geride bazen de hemen dündedir.”
"Gerçekler
rüyalara saklanmayı sever."
“Gerçekle
gerçek üstü tıpkı yin ile yang gibi iç içe geçerek birbirini tamamlayan bir
bütündü. Gerçeğin içinde gerçeküstü, gerçeküstünün içinde de gerçek vardı ve
birbirlerini sarıp sarmalamışlardı. O yüzden gerçeküstünün peşinden giderken
gerçeğe takılıyordu insanların ayakları ve gerçeğin peşinden giderken de
gerçeküstüne. Tıpkı ölümün peşinden giderken hayata, hayatın peşinden giderken
ölüme takılması gibi ayakların... aklın...kaderin...”
“Vicdan,
Tam
kalbimizin altında duran bir organ...
Vicdan, bir
bebeği ilk ağlatan, bir ölüyü son terkeden...
Vicdan...”
“Zaman
belki de Tanrı'nın ta kendisidir.”
“Hayat,
oyuncu bir kedi
Ne zaman
pıta atacağı nereden belli!
Marifet
tadı alarak yaşamakta,
Bazen
akıllı bazen deli.”
“Kader,
insanın kendi hayatına hiçbir zaman gerçekten sahip olamayacağının açık
tehdididir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder