6 Nisan 2023 Perşembe

LEYLANIN EVİ


 











KÜNYE

Kitap Adı: Leyla’nın Evi

Yazarı: Zülfü Livaneli

Basım: Remzi Kitabevi- 4.Basım- 2006

Sayfa: 271

Tür: Roman


İNCELEME:

Leyla Bosnalı, Abdullah Avni Paşa’nın biricik torunu, Handan’ın yasak aşkının meyvesidir. Leyla annesini doğar doğmaz kaybeder ve yalıda dedesi ve anneannesi ile birlikte yaşar. Paşa dedesi vefat ettikten sonra savaş döneminin sıkıntıları nedeniyle yalıyı idare edemeyen anneanne torunu ile yalının müştemilatına yerleşir. Yalıyı ise Ömer Cevheroğlu ve karısı Necla satın alır.

Anneannenin ölümüyle yalının yeni sahipleri, müştemilatın tapusu Leyla’nın üzerine olmasına rağmen Leyla’yı oyuna getirir ve sahte raporlarla Leyla’yı müştemilattan dışarı atarlar. Leyla Hanım bir süre Bosnalı Yalısı’nın kapısında adalet yerini bulsun diye bekler ama bir sonuç alamaz. Aynı zamanda mahallenin de çocuğu olan gazeteci Yusuf tarafından durum basına yansıtılır. Bekleyiş sürecinde Yusuf Leyla Hanım’ı evinde misafir eder ve birlikte yaşadığı Roxy (Rukiye) ile tanıştırır.

Rukiye Almanya’da büyümüş, rockçı, asi bir kızdır ve durumdan pek hoşnut olmaz. Rukiye ve Leyla Hanım birbirlerini tanıdıkça aralarında bir anne-kız ilişkisi gelişir.

Ömer Cevheroğlunun babası Ali Yekta Bey ise bir zamanlar yalı hizmetlisidir. Oğlunun zengin bir iş adamı olmasıyla çehresi değişir. Eski ve yeni hayatı arasında bir varoluş çabası içindedir. Bu arada Leyla Hanım’ın komşularının da duruma yaklaşımını izliyoruz. Leyla Hanım’ın arkadaşında duracaklar mı?

Leyla Hanım’ın hakkını arama mücadelesini anlatılırken bir yandan da farklı birçok karakterin analizi de yapılıyor romanda. Kitabın sonunda okuduklarımız ise bize ‘Ağlayanın malı gülene hayır getirmez’ sözünü hatırlatıyor.

Leyla’nın mücadelesi nasıl sonuçlanıyor dersiniz. Leyla evini torununa (Roxy ve Yusuf’un kızına) bırakıyor.

‘Leyla’nın evi, Leyla’ya…’

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Mademki insanlar birbirine acı veriyordu, o zaman en güzel şey hayata meydan okumak ve mutlak bir yalnızlığı seçmekti."

 

"İnsan bir şeyi yitirmeye görsün, gerçek değeri o zaman ortaya çıkıyordu demek ki."

 

"İnsanoğlunun kendi ihtiraslarının bir hapishane hücresinden daha korkunç bir esaret olduğunu anlamıştı ..."

 

“Biraz erken ya da biraz geç ölmenin bir anlamı olmadığına göre, yaşamın amacı neydi? Zaten yok olacak kumdan şatolar yapmak neye yarıyordu? Büyük bir mücadele içinde olan insanlar böyle şeyler düşünmüyor, kendilerini hayattaki başarılarına adıyorlardı. Ama insanın temel duygusu buydu. Yeryüzü korkusu, yaşam ürkekliği, geçici olmanın yarattığı yürek b

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder