30 Eylül 2025 Salı

İNTİHAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: İntihar

Yazarı: Edouard Leve

Basım: Sel Yayınları– 14.Basım- 2024

Sayfa: 81

Tür: Roman – Anlatı- Mektup


İNCELEME:

İntihar / Edouard Leve

Yazar 20 yıl önce, daha 25 yaşında iken intihar etmiş bir arkadaşına yazmış. Biraz anlatı, biraz mektup niteliğinde. ‘Sen’ diyerek, ona hitaben yazmış anlattıklarını. Ve bu kitabı tamamlayıp, yayınevine teslim ettikten sadece 10 gün sonra ise kendisi intihar etmiş.

Gerçekten intihar eden bir arkadaşı vardı da ona mı yazıldı yoksa aslında kendine yazılmış, kendini önüne yatırmış, kendi ile bir hesaplaşma mı? Net değil. Bazen bir arkadaş hakkında yazılmış izlenimi verirken bazen ise öyle detaylı ruh durumları veriyor ki; ‘insan en yakını dahi olsa bu kadar net iç dünyasını bilip anlatamaz’ dedirtiyor. Arkadaşının sevinçleri, korkuları, ruh dalgalanmaları, duygu durumları, antidepresan kullandığındaki çalkalanmaları, durulmaları, ilgi alanları, intiharının detayları dahil, ona dair her şeyi anlatıyor.

Yazarın hikayesini okuduktan sonra kitabın o vurucu girişini okuduğunuzda zaten oldukça etkileniyorsunuz. Ancak bir süre sonra anlatılanlar çok durgun ve yorucu gelmeye başlıyor. Ki girişte okuyucuya pik yaptırılan duygu durumuna zaten sonradan yaklaşmak pek mümkün de değil. Yine de intiharı, intihar edeni anlamak adına değerli.

“Sen sonunda boşluktan başka bir şey bulamama tehlikesini göze alarak mutluluğu aradığın için öldün.”

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Yirmi beş yaşındasın. Artık ölüm üzerine benden daha çok şey biliyorsun.”

 

“Yaşamın bir varsayımdı. Yaşlanıp ölenler bir geçmiş yığınıdır. İnsan onları düşününce, oldukları şey gelir gözünün önüne. Seni düşündüğümde olabileceğin şey geliyor. Sen bir olasılık yığını oldun, hep öyle kalacaksın.”

 

“Sen işin sonunda hastalanıp yaşlananlardan, bedenleri kuruyup hayalete dönüşenlerden, daha yaşarken ölümü andıranlardan olmadın. Onların ölümü bir çöküş sürecinin sona ermesidir. Yıkıntının ölmesi bir kurtuluş, ölümün ölümü değil midir? Sense capcanlıyken toparlanıp gittin. Genç, diri, sağlıklıyken. Senin ölümün yaşamın ölümü oldu.”

 

“Ölümün acısına arkanda bıraktıkların tek başlarına katlanacaklar. İntiharın bu bencil yanından hoşlanmıyordun. Ama tartınca, ölümün dinginliği yaşamın acı dolu çalkantılarına üstün geldi.”

 

“Yaşam bana sunuldu

Ad bana geçirildi

Beden bana dayatıldı”

 

“Varmak beni değiştirir

Kalmak pahalıya patlar

Yola çıkmak beni heyecanlandırır”

 

“Mutluluk önümde gider

Üzüntü beni izler

Ölüm beni bekler”

 

 

AŞK ROMANLARI OKUYAN İHTİYAR

 











KÜNYE

Kitap Adı: Aşk Romanları Okuyan İhtiyar

Yazarı: Luis Sepulveda

Basım: Everest Yayınları– 1.Basım- 2024

Sayfa: 133

Tür: Roman


İNCELEME:

Aşk Romanları Okuyan İhtiyar / Luis Sepulveda

Amazonların derinliklerinde yaşayan 70 yaşlarındaki Antonio Jose Bolivar Proano, birlikte yaşadığı Shuar yerlilerinden ormanın ve doğanın yasalarına uyum içinde yaşamayı öğrenir. Hayatının son evresinde bir nehir kenarına yerleşir ve kasabaya yılda birkaç kez uğrayan bir dişçinin getirdiği aşk romanlarını okuyarak huzurla vaktini geçirir. Ancak kasabaya dadanan altın arayıcıları ve hükümet adamları yaşlı adamın doğayla uyum içindeki huzurunu bozacaktır. Sahile kano içinde bir ceset vurur. Doğanın izlerini doğru okumayı bilen ihtiyar her şeyi çözer. Bir jaguarın ailesine saldıran bu yabancı bedeli canıyla ödemiştir. Ancak İhtiyar, jaguarın izinin sürülmesi görevinden kendini sıyıramaz.  Ve doğanın ruhunu özümsemiş bir ihtiyar ile yavrularını kaybeden anne jaguarın hikayesi başlar.

Premio Tigre Juan Ödülü'nü kazanan roman, kendini medeni sanan zorba insanın doğa ile giriştiği yıkıcı mücadeleyi gözler önüne seriyor. Keşke farklı bir son okumak mümkün olsaydı dedim. Ancak evlatları katledilen jaguar için tüm insanlar artık aynı kokuyordu maalesef. Savaşın hayatta kalanı ise asla galip değildi.

İnsan ile doğanın bir gün gerçekten birbirine saygıyla, uyum içinde yaşayabileceği bir gelecek hayal ediyorum. Ütopik gelse bile hiçbir şey imkansız değil. Hiç kolay olmayacak olsa da öğrenebilmek dileğiyle.

"Antonio José Bolívar Proaño, takma dişlerini çıkarıp mendiline sarmaladı ve bu trajediyi tetikleyen gringoya, belediye başkanına, altın arayıcılarına, canından çok sevdiği Amazon Ormanı'nın bekâretine göz diken herkese lanet okudu; sonra palasıyla kestiği kalın bir dalı baston gibi kullanarak El Idilio'ya, barakasına ve birbirinden güzel sözcüklerle aşktan bahsederek insanların ne kadar barbar olduğunu ona unutturan romanlarına doğru yola koyuldu."

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnsanların yaşlandıkça bilgeliklerinin arttığını birçok kez duymuştu ve bu bilgeliğin sayesinde en çok istediği şeyi elde edebileceğini umuyordu; anılarına yön verebilmek ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.”

 

“… yerleşimciler ormanı yerle bir ederek medeni insanların en büyük eserini yaratıyor, yani ormanı çöle çeviriyorlardı.”

 

“... hayatında ilk kez yalnızlık denen hayvanın saldırısına uğramıştı. Uyanık bir hayvandı bu. En ufak bir açığını yakaladığında dile gelip adamı uzun nutuklar atarak suçluyordu.”

 

 


20 Eylül 2025 Cumartesi

KIRMIZI ZAMAN

 











KÜNYE

Kitap Adı: Kırmızı Zaman

Yazarı: Mine Söğüt

Basım: Yapı Kredi Yayınları– sesli kitap

Sayfa: 222

Tür: Roman


İNCELEME:

Kırmızı Zaman / Mine Söğüt

“Bu romandaki İstanbul, efsaneler, insanlar, balıklar, kayıklar, iskeleler, saraylar, dehlizler, kesik başlar, mezarlar, hastaneler, morglar, denizkızları, cinayetler, katiller, cellatlar, deliler, yani her şey uydurmadır.

Efsanelerin yalanı abartılmış, insanların hayatına olmadık benekler atılmış, şehir baştan yaratılmıştır. Yok eğer, "Bunların hepsi gerçek, Haliç'te kırmızı bir kayık durur ve içinde Zaman Dayı yaşar, eski mezarlarda kesik cellat kafaları yatar, küçük kızlar mezar taşlarına dünyanın en güzel şiirlerini yazar, genç bir adam paramparça bir baba arar, her şeyi gören bir kambur hep susar ve İstanbul’un altında sır dolu dehlizler var," diyen biri çıkar da beni yalanlarsa, ne mutlu bana." Mine Söğüt

Bir gün kırmızı kayığı ile haliçte beliriveren mahkum Zaman Dayı,

15 yaşında aklını yitiren, meczup Halat Niyazi,

Hastalığı nedeniyle evden çıkamayan küçük yoksul kız Hüsran,

Hem Yahudi hem çingene kanı taşıyan, cellat Deligavur Leon,

Babasının ölüsünü morglar, hastaneler, mezarlıklar boyu arayan Botan,

Mezarları bekleyen sessiz bir Kambur.

Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri, sırları. Hikayelerdeki ortak nokta; surlar ardındaki dehlizler. Dehlizlerin açıldığı bir zamanların Cellat Mezarlığı (Kesik baş mezarlığı) şimdinin Kimsesizler Mezarlığı. Hepsini ayrı ayrı izleyen ve yine yalnız kalırım endişesi ile birbirlerinden haberdar olmamalarını dileyen bir Kambur.

Mine Söğüt’ün okuduğum 4.kitabı oldu. Yazarın buhranlı, karanlık havasını, tedirgin eden üslubunu seviyordum zaten. Bu kitaba biraz daha masalsı ve büyülü bir hava da eşlik etmiş. Ayrıca her bölümün ana teması için bir kelime seçilmiş ve bu kelimeler için farklı sözlük anlamlarının verilmiş olması da ilginçti. Yazarın gerçek ve gerçeküstünü birbirine harmanlandığı bu kitabını da yine çok sevdim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Küçükken anneannem bana, sonsuz zaman algısından bahseden bir masal anlatmıştı: Çocuklar zamanı algılayamadıkları yaşlarda, tüm evrene hâkim olan o tanrısal sonsuzluğu hissedebilirlermiş. Bu onları huzurlu ve korkusuz yaparmış. Zamanı algılayamadıkları için zamanın geçişini de fark etmez ve kendilerini ölümsüz bilirlermiş.

‘Sen’ demişti, ‘Şimdi o sınırsız zaman algısının büyüsündesin; zamanın geçip gittiğini fark ettiğin an büyüyeceksin.’

Anneannemin bana korkunç bir masal anlattığını çok sonra fark ettim. Bana korkunç bir ölüm masalı anlattığını… bir gün zamanı algılamak ölümü de algılamak olacaktı.”

 

“İnsanlar sokakta gördükleri berduşların doğuştan beri öyle olduklarını sanırlar. Onların bir geçmişleri, bir anneleri, babaları, evleri, umutları olduğunu hiç akıllarına getirmezler. Onların kızı/oğlanı öptükleri, televizyonda maç seyrettikleri, akşam evlerinin zilini çaldıkları, komşularına günaydın dedikleri, bankaya girdikleri son bir gün olduğunu hiç düşünmezler. Oysa delilerin deli olmadıkları günler vardır kişisel tarihlerinde. Ve bu günler bazen çok geride bazen de hemen dündedir.”

 

"Gerçekler rüyalara saklanmayı sever."

 

“Gerçekle gerçek üstü tıpkı yin ile yang gibi iç içe geçerek birbirini tamamlayan bir bütündü. Gerçeğin içinde gerçeküstü, gerçeküstünün içinde de gerçek vardı ve birbirlerini sarıp sarmalamışlardı. O yüzden gerçeküstünün peşinden giderken gerçeğe takılıyordu insanların ayakları ve gerçeğin peşinden giderken de gerçeküstüne. Tıpkı ölümün peşinden giderken hayata, hayatın peşinden giderken ölüme takılması gibi ayakların... aklın...kaderin...”

 

“Vicdan,

Tam kalbimizin altında duran bir organ...

Vicdan, bir bebeği ilk ağlatan, bir ölüyü son terkeden...

Vicdan...”

 

“Zaman belki de Tanrı'nın ta kendisidir.”

 

“Hayat, oyuncu bir kedi

Ne zaman pıta atacağı nereden belli!

Marifet tadı alarak yaşamakta,

Bazen akıllı bazen deli.”

 

“Kader, insanın kendi hayatına hiçbir zaman gerçekten sahip olamayacağının açık tehdididir.”