KÜNYE
Kitap Adı:
Ama Fareler Uyurlar Geceleyin
Yazarı: Wolfgang
Borchert
Basım: Yapı
Kredi Yayınları-
Sayfa: 336
Tür: Öykü
İNCELEME:
Ama
Fareler Uyurlar Geceleyin / Wolfgang Borchert
Borchert,
2.Dünya Savaşından 1950lere uzanan savaş karşıtı hareketle, savaşın toplum
üzerindeki yıkıcı etkisini konu alan Yıkıntı Edebiyatının temsilcilerinden. Alman
yazar 18-24 yaşlarını cephede geçirmiş, 2 kez bazı suçlamalarla hapishaneye
girmiş. Yaşadığı sürecin sebep olduğu zorlu hastalıklara eve döndükten 2 yıl
sonra yenik düşmüş.
Kitap
‘Karahindiba’, ‘Bu Salı’ ve ‘Sevimli, Mavi, Gri Gece’ olmak üzere 3 bölüm altında
54 adet öykü ile ek bölüm olarak savaşa karşı kaleme alınmış bir manifesto
bölümü içeriyor. Ayrıca yazarın biyografisi de sonsöz olarak verilmiş. Öyküler
savaşın iç yüzünü, toplum üzerindeki etkilerini konu alıyor. Yazarın cephede ve
hapiste yaşadıkları da öykülerine doğrudan yansımış.
Öykülerin
bir kısmı gerçekten çok etkileyiciydi. Benim en sevdiklerim; Ama Fareler
Uyurlar Geceleyin, Ekmek, Uzun Uzun Yollar Uzunluğunca ve Karahindiba oldu. Ek
bölüm olan Manifesto bölümü de okunması gerekenlerden. Manifesto bölümü içinde
yer alan ve herkesi savaşa karşı bir duruşa çağıran ‘O Zaman Yapacağın Tek Şey
Var’ ise yazarın Hayır De isimli kitabındanmış sanıyorum. Öykülerin diğer kısmı
ise üzerimde derin bir etki uyandıramadı.
Yazarın
cümleleri ya da kelimeleri tekrarlayarak kurduğu bir anlatım sistemi var. Bazen
bu durum etkileyiciliği arttırsa da birçok yerde sıkılmama sebep oldu. Bazı
öykülerde savaşın getirdiği ölüm teması çok baskın ancak ölüm o kadar
sıradanlaşmış ve olağanmış gibi anlatılmış ki ürpertici bir his oluşturdu
üzerimde. Öyküler savaş teması üzerine işleniyor ancak sanılmasın ki baştan
sona savaş anlatılıyor, bazen öykü içinde sadece birkaç cümle ile savaşın
etkileri size hissettiriliyor.
Hızlı
akan bir kitap olmadı benim için, biraz zihnimin kalabalık olduğu bir zamanda
okumam nedeniyle içine çok girememiş olabilirim. Ancak beğendiğimi belirttiğim bölümler
oldukça başarılıydı ve tesir etti. Savaştan uzak, barışçıl bir gelecek diliyorum
hepimize.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Bu
dünyada yaşadığımız en akıl almaz serüvenlerden biridir: İnsanın kendisiyle yüz
yüze gelmesi.”
“Oysa
bizler sanki önümüzde yaşayacağımız sonsuz zaman varmış gibi gülümsüyoruz, oysa
veda, oysa vedalar çoktan hazır bekliyor içimizde. Tüm ölümleri içimizde
taşıyoruz."
“Oysa
gülüyoruz. Yarına inanıyoruz oysa. Ama bunun nasıl bir yarın olduğunu
bildiğimiz yok. Güveniyor, bel bağlıyoruz yarına. Oysa bize böyle bir yarın
için söz veren olmadı. Sesleniyor, yalvarıyor, yarın yarın diye haykırıp
duruyoruz. Ama kimse çıkıp bize bir cevap vermiyor.”
“Yoksa
bir anlamdan yoksun muyuz? İçimizdeki ve üstümüzdeki gülüşlerin ocağına mı
düştük? Hüznün, gözyaşlarının, korku ve gecelerin haykırışının eline mi kaldık?
Belki? Peşkeş mi çekildik bunlara? Belki? Defterimiz dürüldü mü? Belki?
Cevapsız mı kaldık? Yoksa biz, biz kendimiz bu cevap mıyız? Yoksa, söyle haydi,
söyle, bu cevap biz miyiz? İçimizde mi taşıyoruz onu, ölümü taşıdığımız gibi?
Ta başından beri? Ölümü ve cevabı içimizde mi taşıyoruz? Bir cevaba kavuşmak da
kavuşmamak da bize mi bağlı yoksa? Ocağına düştüğümüz şey kendimiz miyiz?
Sadece kendimiz mi? Haydi söyle kendimiz miyiz aradığımız cevap? Kendimizin,
kendimizin ocağına mı düştük?”
“Biri
bulmuştu tüfeği insanlara ateş edilebilsin diye. Çoğunlukla hiç tanınmazdı
insanlar. Dilleri bile bilinmezdi. Ve kimseye de bir kötülük yapmamışlardı. Ama
işte tüfekle üzerlerine ateş etmek gerekiyordu. Öyle buyurmuştu biri. Ve biri
de ateş edilenlerin pek çoğu ölsün diye tüfeğin dakikada altmıştan çok atış
yapmasını sağlamıştı. Ve karşılığında ödül verilmişti kendisine.”
“Bir zaman iki adam vardı. İki yaşındayken elleriyle birbirine vurmuşlardı. On iki yaşına geldiklerinde sopalarla yaptılar aynı şeyi ve birbirlerine taşlar attılar. Yirmi iki yaşına geldiklerinde, silahlarla birbirlerine ateş ettiler. Kırk ikisine geldiklerinde, bombalar yağdırdılar birbirlerinin üzerine. Altmış iki yaşına geldiklerinde birbirlerine bakterilerle saldırdılar. Seksen iki yaşına geldiklerinde, bu dünyadan göçüp yan yana gömüldüler. Yüz yıl sonra solucanın biri iki adamın mezarlarında karnını doyururken, içlerinde birbirinden ayrı iki insanın yattığını hiç fark etmedi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder