25 Mart 2025 Salı

AMA FARELER UYURLAR GECELEYİN

 










KÜNYE

Kitap Adı: Ama Fareler Uyurlar Geceleyin

Yazarı: Wolfgang Borchert

Basım: Yapı Kredi Yayınları- 4.Baskı- 2022

Sayfa: 336

Tür: Öykü


İNCELEME:

Ama Fareler Uyurlar Geceleyin / Wolfgang Borchert

Borchert, 2.Dünya Savaşından 1950lere uzanan savaş karşıtı hareketle, savaşın toplum üzerindeki yıkıcı etkisini konu alan Yıkıntı Edebiyatının temsilcilerinden. Alman yazar 18-24 yaşlarını cephede geçirmiş, 2 kez bazı suçlamalarla hapishaneye girmiş. Yaşadığı sürecin sebep olduğu zorlu hastalıklara eve döndükten 2 yıl sonra yenik düşmüş.

Kitap ‘Karahindiba’, ‘Bu Salı’ ve ‘Sevimli, Mavi, Gri Gece’ olmak üzere 3 bölüm altında 54 adet öykü ile ek bölüm olarak savaşa karşı kaleme alınmış bir manifesto bölümü içeriyor. Ayrıca yazarın biyografisi de sonsöz olarak verilmiş. Öyküler savaşın iç yüzünü, toplum üzerindeki etkilerini konu alıyor. Yazarın cephede ve hapiste yaşadıkları da öykülerine doğrudan yansımış.

Öykülerin bir kısmı gerçekten çok etkileyiciydi. Benim en sevdiklerim; Ama Fareler Uyurlar Geceleyin, Ekmek, Uzun Uzun Yollar Uzunluğunca ve Karahindiba oldu. Ek bölüm olan Manifesto bölümü de okunması gerekenlerden. Manifesto bölümü içinde yer alan ve herkesi savaşa karşı bir duruşa çağıran ‘O Zaman Yapacağın Tek Şey Var’ ise yazarın Hayır De isimli kitabındanmış sanıyorum. Öykülerin diğer kısmı ise üzerimde derin bir etki uyandıramadı.

Yazarın cümleleri ya da kelimeleri tekrarlayarak kurduğu bir anlatım sistemi var. Bazen bu durum etkileyiciliği arttırsa da birçok yerde sıkılmama sebep oldu. Bazı öykülerde savaşın getirdiği ölüm teması çok baskın ancak ölüm o kadar sıradanlaşmış ve olağanmış gibi anlatılmış ki ürpertici bir his oluşturdu üzerimde. Öyküler savaş teması üzerine işleniyor ancak sanılmasın ki baştan sona savaş anlatılıyor, bazen öykü içinde sadece birkaç cümle ile savaşın etkileri size hissettiriliyor.

Hızlı akan bir kitap olmadı benim için, biraz zihnimin kalabalık olduğu bir zamanda okumam nedeniyle içine çok girememiş olabilirim. Ancak beğendiğimi belirttiğim bölümler oldukça başarılıydı ve tesir etti. Savaştan uzak, barışçıl bir gelecek diliyorum hepimize.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Bu dünyada yaşadığımız en akıl almaz serüvenlerden biridir: İnsanın kendisiyle yüz yüze gelmesi.”

 

“Oysa bizler sanki önümüzde yaşayacağımız sonsuz zaman varmış gibi gülümsüyoruz, oysa veda, oysa vedalar çoktan hazır bekliyor içimizde. Tüm ölümleri içimizde taşıyoruz."

 

“Oysa gülüyoruz. Yarına inanıyoruz oysa. Ama bunun nasıl bir yarın olduğunu bildiğimiz yok. Güveniyor, bel bağlıyoruz yarına. Oysa bize böyle bir yarın için söz veren olmadı. Sesleniyor, yalvarıyor, yarın yarın diye haykırıp duruyoruz. Ama kimse çıkıp bize bir cevap vermiyor.”

 

“Yoksa bir anlamdan yoksun muyuz? İçimizdeki ve üstümüzdeki gülüşlerin ocağına mı düştük? Hüznün, gözyaşlarının, korku ve gecelerin haykırışının eline mi kaldık? Belki? Peşkeş mi çekildik bunlara? Belki? Defterimiz dürüldü mü? Belki? Cevapsız mı kaldık? Yoksa biz, biz kendimiz bu cevap mıyız? Yoksa, söyle haydi, söyle, bu cevap biz miyiz? İçimizde mi taşıyoruz onu, ölümü taşıdığımız gibi? Ta başından beri? Ölümü ve cevabı içimizde mi taşıyoruz? Bir cevaba kavuşmak da kavuşmamak da bize mi bağlı yoksa? Ocağına düştüğümüz şey kendimiz miyiz? Sadece kendimiz mi? Haydi söyle kendimiz miyiz aradığımız cevap? Kendimizin, kendimizin ocağına mı düştük?”

 

“Biri bulmuştu tüfeği insanlara ateş edilebilsin diye. Çoğunlukla hiç tanınmazdı insanlar. Dilleri bile bilinmezdi. Ve kimseye de bir kötülük yapmamışlardı. Ama işte tüfekle üzerlerine ateş etmek gerekiyordu. Öyle buyurmuştu biri. Ve biri de ateş edilenlerin pek çoğu ölsün diye tüfeğin dakikada altmıştan çok atış yapmasını sağlamıştı. Ve karşılığında ödül verilmişti kendisine.”

 

“Bir zaman iki adam vardı. İki yaşındayken elleriyle birbirine vurmuşlardı. On iki yaşına geldiklerinde sopalarla yaptılar aynı şeyi ve birbirlerine taşlar attılar. Yirmi iki yaşına geldiklerinde, silahlarla birbirlerine ateş ettiler. Kırk ikisine geldiklerinde, bombalar yağdırdılar birbirlerinin üzerine. Altmış iki yaşına geldiklerinde birbirlerine bakterilerle saldırdılar. Seksen iki yaşına geldiklerinde, bu dünyadan göçüp yan yana gömüldüler. Yüz yıl sonra solucanın biri iki adamın mezarlarında karnını doyururken, içlerinde birbirinden ayrı iki insanın yattığını hiç fark etmedi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder