26 Şubat 2025 Çarşamba

KİMSE GİTMEMİŞ GİBİ

 












KÜNYE

Kitap Adı: Kimse Gitmemiş Gibi

Yazarı: Meltem Trubody

Basım: Destek Yayınları– 1.Basım- 2023

Sayfa: 199

Tür: Roman


İNCELEME:

Kimse Gitmemiş Gibi / Meltem Trubody

Paris, Londra ve İstanbul’dan Anadolu’nun bir kasabasına uzanan aşk, hüsran, mutluluk, acı, kayıplar ve kazanımlar içeren bir umut hikayesi.

Herkesin yükleri ya da dindirmek istedikleri var geçmişinde. Kaçarak, saklanarak çözüm bulabiliyor muyuz peki? Geçmişi çözmeden gelecek inşa etme mümkün mü?

Hikayenin merkezinde iki kadın. Onların çevresinde farklı kültürlerden ve geçmişlerden gelen insanlar. Yolların birleşme noktası, kaçışların son durağı oluyor bu kasaba. Geride bıraktıkları hayatın hayal kırıklıklarından, hüsranlarından kaçmış ve yorgun, kırgın ruhlarını iyileştirmek için bir inziva yeri olarak bu kırsal kasabayı bulmuş iki kadın Betül ve Pınar.

Bu iki kadın hem birbirlerini sarıl sarmalayarak hem de geçmişleriyle yüzleşerek yeni bir gelecek inşa ediyorlar. Kolay mı oluyor? Hayat türlü türlü sınavdan geçiriyor.

Biraz aşk biraz dram çokça dostluk barındıran bir kasaba yaz dizisi tadındaydı kitap. Beni pek de içine alamadı doğrusu kitap. Aşk konulu romanlar pek tarzım değil bunun etkisi büyüktür muhtemelen. Sade ve akıcı bir dili var. Ben en çok Betül’ün yardımcıları Hacer ve Hasan’ın hikayelerini sevdim. Yazar karakter çeşitliliği yaratmak istemiş sanki Yaşar baba ve İmbat gibi karakterleri dahil ederek ancak hikayeyi yeterince beslememiş diye düşündüm. Anlatılan dostluk bağı ve hayatın sürprizlerle dolu olduğunun altının çizilmesi umut aşılaması bakımından kıymetliydi. Ne de olsa hayat bazen bitti dediğimiz yerden başlar. Türü sevenler keyif alacaktır.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hayat biraz da tesadüflerin, olmazların ve olmazları olur yapan ihtimallerin bulunduğu bir yol değil miydi?”

 

“Başka yazlar gelecekti ve başka kışlar. Yeniden yeşeren yaprakların üzerinde kim bilir kaç kelebek daha kozasından çıkacaktı. Evrenin sonsuzluğunu düşününce, kelebek kadar olsa da ömrü, insan hiç gitmeyecekmiş gibi kök salacaktı hayata. Ve hayat kimse gitmemiş gibi devam edecekti doludizgin.”


23 Şubat 2025 Pazar

VATAN MİLLET SAMATYA

 












KÜNYE

Kitap Adı: Vatan Millet Samatya

Yazarı: Seray Şahiner

Basım: Doğan Yayınları– 1.Basım- 2025

Sayfa: 336

Tür: Roman


İNCELEME:

Vatan Millet Samatya yazardan okuduğum 2.kitap oldu, ilk kitap Antabus idi ve çok sevmiştim. Kitabın kargo gönderiminin güzelliğine dair paylaştığım reels içeriğine kitaba dair küçük de bilgi iliştirmiştim ama okuma sonrası daha detaylı bir paylaşım gerekiyordu tabi.

Kitap 3 bölümden oluşuyor. 70lerden 90lara uzanıyor hikaye. 2 ayrı çocuk gözünden 3 ayrı kuşağa ayna tutuluyor.

‘Samatya’ ve ‘Millet’ bölümlerinde çocuk Melek gözünden dönemin sosyolojik, ekonomik ve kültürel yapısını tanıyoruz. Samatya nın kentsel dönüşümünün hanelere etkisini, 3 kuşağa yansımasını çocuk Melek gözünden görüyoruz. Melek yaşadıklarını mizahi bir dille anlatsa da aslında yaşadıkları ya da şahit oldukları oldukça zor, kimi zaman trajik. Kendi derdinde anneler, sevgisiz, kendi halinde büyüyen çocuklar. Başa bela gelmeden büyümenin şans olduğu bir yaşamak.

Son bölüm ‘Vatan’ da ise Melek anne olmuş, kızı İnci gözünden görüyoruz dünyayı bu sefer. Sevgisiz büyümüş bir kadın kızına ne verir ki demeyin. Melek’in kendi özlemlerini kızına yaşatmama, onun yanında sevgiyle var olma çabası takdire şayandı. Ancak annelerin hatalarının bedeli çocuklara da yansıyor az ya da çok. İnci nin sınavı ise babasıyla.

Kadınların zor şartlar ve baskıcı tutumlar altında katlanmaya zorunda hissettikleri hayatlar gözler önüne seriliyor kitapta. Ayrıca toplumsal sınıf ayrılıkları da incelikli şekilde yansıtılıyor. Yazarın mizahi dili bu kitapta da kendini gösteriyor. Tabi kara mizah demek daha doğru olur sanıyorum. Yer yer yoğun argo da içeriyor çünkü anlatı başka türlü bu duyguyu veremezdi diyorum.

İlk iki bölümde beni yoran yerler oldu. Yazar bir mezhebi anlatmak için fazlaca alan açmış ve karakter eklemiş bence. Kimi zaman övgü mü tanıtmak mı amaç yoksa yaşananlara yergi mi anlayamadım. Asıl hikaye ile bu bölümler gelgitler oluşturmuş gibiydi. Bir de 2.Bölümde çocuk Melek’in başına gelen olay sonrası birden 3.bölümde anne Melek ile tanıştık. Ne oldu, nasıl oldu? Arada ne yaşandı kısmı boşluk kaldı. 3.Bölüm çok daha akıcıydı. Ben en çok İnci kızı sevdim.

80ler ve 90larda çocuk olmuş nesli tebessüm ettirecek detaylarla bezeli anlatı. Konu olarak ise yer yer hüzünle yer yer gülerek okudum. Seray Hanım ın üslubunun özelliği sanıyorum bu. Eleştirilerim olsa da severek okuduğum bir kitaptı ancak benim için hala 1 numara Antabus. (Ülker Abla yı okumadım belirteyim) Antabus u okumayan kalmasın isterim.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“ölmek istiyorum, çok küçüğüm nasıl ölünür bilmiyorum.”

 

“Allahım sence çocuklar da insan mı?”

 

“Kimsem yok Allah'ım. Dünyada bunlar yok sayıyor beni, gökyüzünde sen. Allah'ım beni öldür ki sana inanayım.”

 

“İnsan sevilmediğini hemen anlıyor çünkü.”

 

“İnsan annesine küsünce bir daha çocuk olamıyormuş.”

 

“Ben elimle saçımı okşuyorum. Kimse beni sevmeyince kendi kendimi evlat edindim.”

 

“Babamı inkâr edemiyorum. Kendimi reddetmek daha kolay.”

 

“Anneciğim bana hiç geber demez: Geberesice, tufana gelesice der. Bedduaların, sonuna mutlaka "sice" yi ekleyerek yumuşatır. Çok kibar kadındır annem.”

 

“Keşke büyüklerin çocukları aldırabildiği gibi biz de babamızı aldırabilsek.”


17 Şubat 2025 Pazartesi

ÖRÜMCEK AĞI

 











KÜNYE

Kitap Adı: Örümcek Ağı

Yazarı: Max Seeck

Basım: Doğan Yayınları– 1.Baskı- 2025

Sayfa: 432

Tür: Roman, Polisiye-Gerilim


İNCELEME:

Örümcek Ağı / Max Seeck

Örümcek Ağı, bir İskandinav polisiyesi ve Finlandiyalı yazarın ‘Dedektif Jessica Niemi’ serisinin ikinci kitabı. İlk kitap Cadı Avcısı imiş. İki kitap karakterler olarak ortaklıklar içerse de olaylar ile ilgili bağ olmadığından tek başına da okunabilir ki ben bilmeden öyle yaptım.

Kitap iki Instagram fenomeni Lisa Yamamoto ile Jason Nervander in aynı gün kaybolması ile başlayan ve ardından da bir kadın cesedinin sahile vurmasıyla derinleştirilen bir soruşturmayı konu alıyor. Lisa en son ünlü bir Rap şarkıcısının lansmanında görülüyor. Jason ın tel sinyali kadın cesedinin bulunduğu sahil bölgesinde bulunuyor. Cesedi bulunan kadın Ukraynalı Olga Belousova resmen Finlandiya’ya hiç giriş yapmamış ve kolunda sigara yanıklarına benzer küçük yanıklardan muntazam bir çember oluşturan bir iz mevcut. Olganın üzerinde manga karakterlerine benzer kıyafetler, kanında ise bir kurbağa zehri var. Ve Lisa nın odasında da kendi kaleminden çıktığı söylenen manga kıyafetli kadın çizimleri…

Şiddet Suçları Birimine yeni atanan Amir Helena Lappi (Hellu) soruşturmayı dedektif Jessica Niemi’nin yürütmesini ister. İki karakter arasında soğuk rüzgarlar hiç dinmez. Jessica ekip arkadaşları Yusuf, Rasmus Susikoski, Ninna, Jami Harjula, adli tabip Sissi Sarvilinna ile arap saçına dönen bu vakayı çözmeye adar kendini. Ancak bu sırada kendi travmaları, annesi başta olmak üzere geçmişin hayaletleri ve yeni amiri Hellu peşini bırakmaz.

Suçlu diye peşine düşülen müttefikler, masum sanılan suçlular, bir alternatif tedavi yöntemini bağımlılığa çeviren bir alternatif sağlık çetesi, Manga fetişizmi ve bunu kullanan bir fuhuş çetesi, gençlere cinsel danışmanlık yapan eğitimli seks terapisti bir peder… Dedektif Niemi’nin herkesten sakladığı özel yaşamı… Oldukça zeki ve aktif bir soruşturma ekibi…

Tempoyu aktif tutan, sürekli hedef şaşırtan, sonunda okuyucuyu ters köşe yapabilmiş bir polisiye gerilim. Oldukça akıcı ve sürükleyici. Ben severek okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Sonuçta hepimiz temelde ölüyüz; bizi ayıran tek şey sonumuzun zamanlaması."

 

“İnsanlar trajedinin o zorlayıcı yönüne illa kendi gözleriyle tanık olma, kendi gözleriyle görme ihtiyacı duyuyordu. (…) İşin özü insan günlük yaşamın monotonluğunu kıracak trajedileri arayan gerçek bir leş yiyiciydi.

 

“Gerçek her zaman az çok görünürdür… Gerçek, renklendirilmesi gereken konturlardır ve bu renkler her zaman hazır bir şekilde seni beklemez. Bazen onları oldukları yerden çıkarmak için zorlukları aşmak gerekir.”

 

“Büyücünün senin hangi kartı seçtiğini bilmesine gerek yok… Senin kartının yanındaki kartı bilmesi yeterli.”


2 Şubat 2025 Pazar

HIZLANDIKÇA AZALIYORUM

 












KÜNYE

Kitap Adı: Hızlandıkça Azalıyorum

Yazarı: Kjersti Skomsvold

Basım: Jaguar Kitap – e-kitap

Sayfa: 132

Tür: Roman


İNCELEME:

Hızlandıkça Azalıyorum / Kjersti Skomsvold

İskandinav edebiyatından Hızlandıkça Azalıyorum, Norveç’te ilk kitap ödülü almış. İsmi ve kapak tasarımıyla dikkatimi çeken kitap yazarla tanışma kitabım oldu.

Yapayalnız, silik, kimsenin farkına varmadığı, yaşlı bir kadın Mathea. Hayatın içinde yok gibi. Sadece kocası Epsilon var, tüm dünyası o. Ölümden korktuğu kadar yaşamaktan da korkan ancak hayatının yavaş yavaş sonlarına yaklaştığının da farkında bir kadın. Bu farkındalıkla hayatını ve ölümü sorguluyor.

Öyle yalnız ki birinin saati sorma umudu ile dışarı çıkıyor. Çocuğu olmamış, sahiplendikleri köpekleri Stean ise ölmüş. Tezgahtardan, açamadığı reçel kavanozunun kapağı için yardım isteyemeyecek kadar çekimser. En büyük hikayesi kendisine yıldırım çarpması ki Epsilon da hayatına böyle giriyor. Kendinden bir iz kalsın diye bir zaman kapsülü hazırlayıp bahçeye gömüyor. En büyük korkusu ise yalnız ölmek. Ancak aklındaki daimi düşünce de ölüm… Ölüm ilanını ve mezar taşını tasarlıyor.  Hayatının merkezindeki kocası Epsilon’a yüklediği anlamı sorgulamak zorunda kalmasıyla her şey kayıp gidiyor.

Yalnızlık ve ölüm temasının hakim olduğu, sade bir dille yazılmış su gibi akan bir kitap. Ancak aralarda öyle cümleler var ki durup üzerinde düşünüyorsunuz, kimi zaman buruk, kimi zaman tatlı bir gülümsemeyle. Biraz karamsar biraz mizahi bir üslubu var yazarın. Karakterin yaşanmışlığıyla empati kurabilenler için oldukça etkileyici. Bitirdiğimde kitabın bir süre elimde kaldığı ve etkisini hemen atamayıp düşündüğüm bir kitap oldu.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Yeryüzünde yaşadığın her mutlu an kederle ödenmek zorundadır.”

 

“Şimdi de sanırım kendimi bir birey olarak düşünmeyi aşmam ve bütünlükle özdeşleştirmem gerekiyor, ama yapamıyorum bir türlü, bütünün bundan daha fazla dışında olmam imkansız.”

 

“Ama hayal kırıklığına uğramak yerine mutlu olmak için, kendimi başkalarına bağımlı bir duruma getirmemem gerektiğini söylüyorum kendime. Mutluluğunu kendin yaratmalısın…”

 

“Buna değer mi bilmiyorum, hayat yaşamaya değer mi bilmiyorum. Bunu ölmeden bilemem. Büyük olasılıkla öldükten sonra da bilemem.”

 

“İnsanın bir şeyle uğraştığı için yalnız olmadığını düşünmek tümüyle kendini kandırmak, ama en önemlisi hiç kimsenin senin yalnız olduğunu düşünmemesi.”


BULANTI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bulantı

Yazarı: Jean Paul Sartre

Basım: Sentez Yayıncılık– 2003

Sayfa: 220

Tür: Roman, Düşünce


İNCELEME:

Bulantı / Jean Paul Sartre

20.yüzyılın en etkili filozoflarından olan Sartre aynı zamanda varoluşçuluk akımının da bu dönemdeki en büyük temsilcilerinden. Bulantı (1938) ise yazarın ilk romanı olup varoloşçuluk konusunda kült eserlerden sayılmaktadır. Sartre aynı zamanda 1964 yılında verilen Nobel ödülünü reddetmesiyle de bilinir.

Kitap günlük şeklinde kaleme alınmış, dolayısıyla bir olay örgüsü barındırmıyor. Kitabın ana karakteri Roquentin’in “Varoluşmaktayım” diye tabir ettiği varoluşuyla yüz yüze gelmesini ve bu varoluşsal sorgulamalar eşliğinde geçirdiği değişimi yansıtıyor. Hayatı, yaşamın anlamını, insanların varlık sebebini, doğayı, kendi varoluşunu sorguluyor. Roquentin’in hem dış dünya hem de kendi varoluşu karşısında duyduğu tiksinti aynı zamanda yoğun bir Bulantı oluşturuyor.

Yapayalnız bir karakter Roquentin, bu yalnızlık ve huzursuzluk ile yarattığı içsel sıkıntılar romanın genel havasına hakim. Bu Bulantı hissi ile mücadele eden Roquentin zamanla alışıyor ve bu tiksintiyi kabullenişe geçiyor.

Varoluş konuları yanında Hümanizme dair de derin sohbetler içeren kitabın oldukça buhranlı bir havası var. Sartre’ın kendisinden yoğun izler taşıdığı da anlaşılıyor. Kolay okunduğunu söyleyemem, günlük tarzı konunun dağınıklığına sebep olması nedeniyle beni yoruyor. Biraz sıkıldığımı inkâr etmeyeceğim. Ancak Sartre’ın yaklaşımını anlamak isteyen felsefe sever okurlar için değerli bir eser.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Yalnızlık; düşündüklerinizin kafanızın duvarlarına çarpıp tekrar içeride kalmasıdır. "

 

“Düşüncem, ben demek. İşte kendimi bu yüzden durduramıyorum. Varım çünkü, düşünüyorum. Kin ve varolmamın verdiği tiksinti, bunlar kendimi var etmem ve varoluşun içine gömülmem için bir yöntem.”

 

“Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Burada bir sürü insanız, bedensel varlığımızı korumak için yiyip içiyoruz ama var olmamız için hiçbir şey, hiçbir neden yok.”

 

“Böyle fazladan varolup giden bir yığın şey var.”

 

“Ve ben, ben de fazlalıktım. İyi ki hissetmiyordum bunu, daha çok anlıyordum. Şu gereksiz varoluşlardan hiç olmazsa birini ortadan kaldırmak için, canına kıymayı düşünür gibi oluyordum. Ama ölümüm bile fazlalık olacaktı. (…) Her zaman için fazlalıktım ben.”

 

“Peki ama, birbirine bu kadar benzediklerine göre, niçin bu kadar var olan var?(…)Bunca boşa gitmiş ve inatla yeniden başlayarak, yine boşa gitmiş bunca varolan niye? (…) Bu bolluk yüce bir el açıklığına benzemiyordu. Tersine kasvetli, acı çeken kendi kendinden sıkılan bir bolluktu bu.”