KÜNYE
Kitap Adı:
Bulantı
Yazarı: Jean
Paul Sartre
Basım: Sentez
Yayıncılık– 2003
Sayfa: 220
Tür: Roman,
Düşünce
İNCELEME:
Bulantı
/ Jean Paul Sartre
20.yüzyılın
en etkili filozoflarından olan Sartre aynı zamanda varoluşçuluk akımının da bu
dönemdeki en büyük temsilcilerinden. Bulantı (1938) ise yazarın ilk romanı olup
varoloşçuluk konusunda kült eserlerden sayılmaktadır. Sartre aynı zamanda 1964
yılında verilen Nobel ödülünü reddetmesiyle de bilinir.
Kitap
günlük şeklinde kaleme alınmış, dolayısıyla bir olay örgüsü barındırmıyor. Kitabın
ana karakteri Roquentin’in “Varoluşmaktayım” diye tabir ettiği varoluşuyla yüz yüze
gelmesini ve bu varoluşsal sorgulamalar eşliğinde geçirdiği değişimi
yansıtıyor. Hayatı, yaşamın anlamını, insanların varlık sebebini, doğayı, kendi
varoluşunu sorguluyor. Roquentin’in hem dış dünya hem de kendi varoluşu karşısında
duyduğu tiksinti aynı zamanda yoğun bir Bulantı oluşturuyor.
Yapayalnız
bir karakter Roquentin, bu yalnızlık ve huzursuzluk ile yarattığı içsel
sıkıntılar romanın genel havasına hakim. Bu Bulantı hissi ile mücadele eden
Roquentin zamanla alışıyor ve bu tiksintiyi kabullenişe geçiyor.
Varoluş
konuları yanında Hümanizme dair de derin sohbetler içeren kitabın oldukça buhranlı
bir havası var. Sartre’ın kendisinden yoğun izler taşıdığı da anlaşılıyor.
Kolay okunduğunu söyleyemem, günlük tarzı konunun dağınıklığına sebep olması
nedeniyle beni yoruyor. Biraz sıkıldığımı inkâr etmeyeceğim. Ancak Sartre’ın
yaklaşımını anlamak isteyen felsefe sever okurlar için değerli bir eser.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
"Yalnızlık;
düşündüklerinizin kafanızın duvarlarına çarpıp tekrar içeride kalmasıdır.
"
“Düşüncem,
ben demek. İşte kendimi bu yüzden durduramıyorum. Varım çünkü, düşünüyorum. Kin
ve varolmamın verdiği tiksinti, bunlar kendimi var etmem ve varoluşun içine
gömülmem için bir yöntem.”
“Ne
düşünüyorum biliyor musunuz? Burada bir sürü insanız, bedensel varlığımızı korumak
için yiyip içiyoruz ama var olmamız için hiçbir şey, hiçbir neden yok.”
“Böyle
fazladan varolup giden bir yığın şey var.”
“Ve
ben, ben de fazlalıktım. İyi ki hissetmiyordum bunu, daha çok anlıyordum. Şu
gereksiz varoluşlardan hiç olmazsa birini ortadan kaldırmak için, canına
kıymayı düşünür gibi oluyordum. Ama ölümüm bile fazlalık olacaktı. (…) Her
zaman için fazlalıktım ben.”
“Peki
ama, birbirine bu kadar benzediklerine göre, niçin bu kadar var olan
var?(…)Bunca boşa gitmiş ve inatla yeniden başlayarak, yine boşa gitmiş bunca
varolan niye? (…) Bu bolluk yüce bir el açıklığına benzemiyordu. Tersine
kasvetli, acı çeken kendi kendinden sıkılan bir bolluktu bu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder