2 Şubat 2025 Pazar

BULANTI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bulantı

Yazarı: Jean Paul Sartre

Basım: Sentez Yayıncılık– 2003

Sayfa: 220

Tür: Roman, Düşünce


İNCELEME:

Bulantı / Jean Paul Sartre

20.yüzyılın en etkili filozoflarından olan Sartre aynı zamanda varoluşçuluk akımının da bu dönemdeki en büyük temsilcilerinden. Bulantı (1938) ise yazarın ilk romanı olup varoloşçuluk konusunda kült eserlerden sayılmaktadır. Sartre aynı zamanda 1964 yılında verilen Nobel ödülünü reddetmesiyle de bilinir.

Kitap günlük şeklinde kaleme alınmış, dolayısıyla bir olay örgüsü barındırmıyor. Kitabın ana karakteri Roquentin’in “Varoluşmaktayım” diye tabir ettiği varoluşuyla yüz yüze gelmesini ve bu varoluşsal sorgulamalar eşliğinde geçirdiği değişimi yansıtıyor. Hayatı, yaşamın anlamını, insanların varlık sebebini, doğayı, kendi varoluşunu sorguluyor. Roquentin’in hem dış dünya hem de kendi varoluşu karşısında duyduğu tiksinti aynı zamanda yoğun bir Bulantı oluşturuyor.

Yapayalnız bir karakter Roquentin, bu yalnızlık ve huzursuzluk ile yarattığı içsel sıkıntılar romanın genel havasına hakim. Bu Bulantı hissi ile mücadele eden Roquentin zamanla alışıyor ve bu tiksintiyi kabullenişe geçiyor.

Varoluş konuları yanında Hümanizme dair de derin sohbetler içeren kitabın oldukça buhranlı bir havası var. Sartre’ın kendisinden yoğun izler taşıdığı da anlaşılıyor. Kolay okunduğunu söyleyemem, günlük tarzı konunun dağınıklığına sebep olması nedeniyle beni yoruyor. Biraz sıkıldığımı inkâr etmeyeceğim. Ancak Sartre’ın yaklaşımını anlamak isteyen felsefe sever okurlar için değerli bir eser.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Yalnızlık; düşündüklerinizin kafanızın duvarlarına çarpıp tekrar içeride kalmasıdır. "

 

“Düşüncem, ben demek. İşte kendimi bu yüzden durduramıyorum. Varım çünkü, düşünüyorum. Kin ve varolmamın verdiği tiksinti, bunlar kendimi var etmem ve varoluşun içine gömülmem için bir yöntem.”

 

“Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Burada bir sürü insanız, bedensel varlığımızı korumak için yiyip içiyoruz ama var olmamız için hiçbir şey, hiçbir neden yok.”

 

“Böyle fazladan varolup giden bir yığın şey var.”

 

“Ve ben, ben de fazlalıktım. İyi ki hissetmiyordum bunu, daha çok anlıyordum. Şu gereksiz varoluşlardan hiç olmazsa birini ortadan kaldırmak için, canına kıymayı düşünür gibi oluyordum. Ama ölümüm bile fazlalık olacaktı. (…) Her zaman için fazlalıktım ben.”

 

“Peki ama, birbirine bu kadar benzediklerine göre, niçin bu kadar var olan var?(…)Bunca boşa gitmiş ve inatla yeniden başlayarak, yine boşa gitmiş bunca varolan niye? (…) Bu bolluk yüce bir el açıklığına benzemiyordu. Tersine kasvetli, acı çeken kendi kendinden sıkılan bir bolluktu bu.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder