31 Ağustos 2024 Cumartesi

İNCE MEMED 2

 












KÜNYE

Kitap Adı: İnce Memed 2

Yazarı: Yaşar Kemal

Basım: Yapı Kredi Yayınları– 48.Basım- 2022

Sayfa: 459

Tür: Roman, Türk Edebiyatı


İNCELEME:

“Şu olan bitenlere demir olsam dayanamazdım, erirdim, çürürdüm. Taş oldum da dayandım.”

Ağustos ayını İnce Memed serisinin 2.kitabı ile sonlandırdım. İlk kitapta İnce Memed in yaşadığı yoksulluk ve aşağılanmaya isyan edip eşkıyalığa sürüklenmesini, köylünün çektiği eziyete katlanamayıp ağalık düzenine başkaldırışını okumuştuk. Bu yolda anasını ve Hatçesini kaybetmiş, sonunda Abdi Ağayı öldürmüştü İnce Memed. Peki köylü refaha ermiş miydi?

İnce Memed 3 yıl sonra dağlardan Çukurovaya geri iniyor. Güvenliği için saklanmak zorunda tabi ama köyü de burnunda tütüyor. Geri dönen İnce Memed in aldığı havadisler ise hiç parlak değildir. Abdi Ağa gitmiş yerine daha beteri Kel Hamza gelmiştir. Köylü sefalet içindedir. Sevdikleri yine can vermiştir. Verilen tüm o mücadele boşuna mıdır?

Memed in köye indiğini duyan köylü cesaretlenir, cana gelir. İnce Memed’i, Şahini konuştukça konuşur, övdükçe överler. Biri bin olur Memed’in, gittikçe halkın gözünde bir efsaneye döner. Köylü kafa bile tutmaya başlar ağalara. Ancak bu sefer ortalık sadece ağalara kalmamıştır. Arif Saim Bey ve kaymakam gibi hükümetin gücünü arkasına almış karakterlerle de iş tutar ağalar. Haksızlık, adaletsizlik, zulüm boyu aşarken köyde, tüm köylü Memedden hareket beklerken Memedi düşünceler almıştır. Bir ağa gider, bir yenisi mi gelir? Kel Hamza gider, Ali Safa giderse yerine beteri mi gelir? Mücadele boşuna mıdır? Yok mudur bunun bir hal çözümü?

Köylü bekler, bekler… Zulüm artar. Memed bekler, düşüncelerde kaybolur. Köylünün canına tak eder. Memed e biraz gönül de koyarlar ama Memed in varlığı bile onlara kan olmuştur bir kere, ayaklanırlar. Ancak yediği, içtiği kesilen, hayvanlarına el konan, evi barkı yakılan köylünün bir de suyunu keser ağalar. Haksız yere tutuklananlar, canına kıyılanlar… Hastalıktan kırılan köylü, cenazesi kalkan çocuklar.

Ve tam da “eee hadi Memed ne beklersin daha” diye kızmaya başlarken ben Şahin bir karar verir.  İnce Memed silahını kuşanıp zulme karşı gelecek midir?

İlk kitaba göre biraz daha durağan, son çeyrekte hareketlenen bir anlatıydı bu sefer. Karakter durumları, analizleri, betimlemeleri ağırlıktaydı. Biraz daha ağır aktı o nedenle. Hürü Ana, Koca Osman, Kamer Ana, Selver gelin, Seyran, Yobazoğlu Hasan, Zeynel, Sefçe Kahya, Adem, muhtar Seyfali, Ferhat Hoca, Topal Ali, İdris Bey, Asım Çavuş, Köse Halil 2.kitapta hikayeye eşlik eden etkili karakterler. Mehmed i bunca sorgulama arasında bir de yeni karasevda buluyor ya bakalım nereye varacak.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Zulme karşı koymamak kâfirliktir.(…) Zulme karşı koymamak zalime ortak olmaktır.”

 

“Bir insan ne kadar yürekliyse, o kadar korkaktır. Ya da bir insan ne kadar korkaksa o kadar yüreklidir. Bunun böyle olduğunu bir insan ancak seksenine gelince anlar.”

 

“İnsan hep kendisini yürekli sanır. İçinde bir düşüncede bunu olağan saymaz. Kahrından ölür, delirir. Neden korkuyorum diye, aklını oynatır. Korku insanoğlunun yüreğine işlemiştir, bunu bilmez. İnsanoğlu salt korkudur, bunu bilmez. Bilmez de kendine yediremez korkuyu.”

 

"Bu dünya böyledir," diyordu. "Sular hendeğine dolar. İnsanlar doğar ölür, gün doğar batar. Ağaçlar büyür çürür. Sular akar, bulut ağar. Ağayı öldürürsün, ağa gelir yerine. Bir daha öldürürsün, bir daha gelir."

 

"Bir ağaç ne kadar ulu, ne kadar güçlü, ne kadar sağlam olursa olsun, onu toprağından çıkaracak olursanız kurur. Bizi toprağımızdan çıkardılar, biz kuruyacağız."

 

"Gamlanma, hangi günü gördün akşam olmamış? Kaç geceyi gördün sabaha varmamış?"


11 Ağustos 2024 Pazar

ÖTEKİLER

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ötekiler

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 1.Basım- 2019

Sayfa: 248

Tür: Roman, Psikoloji- Felsefe


İNCELEME:

Emre Timur dan okuduğum 8.kitap olan Öteki ile yazarın külliyatını tamamlamış bulunuyorum. Bu kitabın özel durumu şu ki Şizofren kitabının devamı niteliği de taşıyor.

“Kendini hatırlayanlar, kovulur plastik dekor dünyasından. İstenmez koğuşta, uyanmışlar. Sürüyü terk eden “öteki” olur ve kendini inşa etme ödeviyle başbaşa kalır. Ve diğer “öteki”lerle…”

İstenmeyenlerin, sürüyü terk edenlerin romanı ötekiler. Toplumun görmek istemediği, ötelenmiş kişiler; dilenciler, alkolikler, deliler, fahişeler, evsizler, kimsesizler…

“Unutulmak, yeni bir Öteki yaratır.”

3 çocuğun travma öyküleri ile başlayan hikaye, 30 yıl sonra yollarının kesişmesi ile gelişiyor.

13 yaşındaki Adem in hayatı 13 yaşındaki bir kızın çığlığı ile şekilleniyor. Ruha kazınan bir pişmanlık. Yıllar sonra çok başarılı bir kişisel gelişim yazarı ve konuşmacısı olur Adem Bey. Bir seminer sırasında sahnede felç geçiriyor, bir kopuş. Aylarca tedaviden sonra ailesi tarafından terk edilmiş, karısı mal varlığına el koymuş, tekerlekli sandalyeye mahkum ve 2 yıl ömür biçilmiş bir adam olarak çıkar hastaneden. Her şey anlamını yitirir, gururu incinir. İntiharda görür kurtuluşu.

Adem kendini suya bırakacakken yolu emekli fahişe Matmazel ile kesişir. Gazeteden ucuz yollu bir psikolog ararken de takıntılı psikolog Memduh ile tanışır. Memduh da hayattan vazgeçmişlerdendir tam da o sırada. Bu üçlü her gece sahilde bir bankta bir araya gelir. Sorular, sorgulamalar, diyaloglar…

Zamanı kısıtlı Adem bir amaç edinir, bu toplantıları genişletmek ister. Tüm Ötekileri toplamak, düşünmek, soru sormak, sorgulatmak ister. Banktaki söyleşiler eve taşınır. Ötekiler gittikçe kalabalıklaşır, sorular gittikçe çeşitlenir. Adem’in zamanı gittikçe daralır. Bir okuma listesi yapar ama okuyabildiği tek kitap “Dönüşüm” olarak kalacaktır.

3 karakterin kopuşları, kendilerini ve birbirlerini sorgulamaları, arzuları, pişmanlıkları, iç dünyaları başarılı şekilde verilmiş. Tabi Eftelya, Şehla ve Yazık da önemli karakterlerden. Şizofreni’yi okuyanlar küçük sürprizler bulacak kitapta. Karakter analizleri yanında yoğun şekilde sistem eleştirisi de içeriyor. Çok haklı konular olduğu kadar katılmadığım alanlar da mevcut tabi. Ama anlıyorum da çünkü amaç cevap bulmak değil soru sorup sorgulayabilmek.

Nietzsche ve diğer düşünürlerin sözleri yanında kendi şiirleri ile de beslemiş anlatıyı yazar. Eleştiriye gelirsek, şimdiye kadar yazardan okuduğum kitaplar içinde düşünce sistemi en dağınık olandı. Kurgu akarken çok fazla dışarı çıkış, düşüncelerde oradan oraya kayboluş ve bir anda geri dönüşler vardı ve bu akışı biraz yorucu hale getirdi benim için. Kurgu ile deneme arasına sıkışmış bir anlatı gibi geldi. Yazar zihninde ne varsa akıtmak istemiş sanırım. Ben Us kitabının doğum sancılarıydı diye değerlendirdim. Tüm kitapları okumuş bir okuyucusu olarak yeni kitaplarında buluşmak üzere.


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

 “Madem intihar edeceksin, yaşayarak et!”

 

“Şayet bir çizgi filmde yaşamıyorsanız, bu geçici kötülük ve acı konağı, herkesin büyük oranda ‘alacaklı’ ayrıldığı ve kötü olmayı bir başkasına yakıştırdığı, beyin kabuğunda sülük, göz yuvasında kıymıktır. Ciltler dolusu ansiklopediye eş inkâr antolojimizden bir misâl: İyiyiz!”

 

“Oysa insanı bekleyen bir toplu kurtuluş asla bulunmuyor. Olsa olsa kıyamet bekliyor insanı. Aydınlanış da aşk gibi veya acı, ölüm veya varoluş gibi ferdidir, içtimai değil. Toplu bir kurtuluşun ve adil bir dünyanın ümitsiz rüyası ile doğup ölen milyonlarca insan var.”

 

“Tüm hayatını şekillendiren dört önemli parametre vardır ve dördü de şanstır: zeka, güzellik, para, sağlık. Zekanı arttıramazsın sadece aptallaşmayı yavaşlatabilirsin. Güzelliğini arttıramazsın, çirkini örtersin. Parayı istediğin zaman kazanamaz, koca bir serveti bir haftada tüketebilirsin. Sağlığı bozmak kolay, korumak çok zordur. Yani demem o ki insan, yapabilici değil, yıkımı erteleyicidir. Onu düşen tek ödev ise hazır yapılmışı korumaktır bir zahmet ki zordur koruması da.”

 

“Aslında hayatta, devamlı olarak kovuyor halde olmazsak bizi rahatsız edecek üç sinek, üç duygu virüsü var: insanların eleştirisini umursamak sineği, sahip olduklarımızı bizim sanma sineği ve isteklerimize şartlanmak sineği.”

 

“Unutan, hatırlayana kadar iyileşmiş kalır. Kayıtsızlık, inkar ve unutma da bir hayatta kalma biçimidir.”

 

“İnsanlar ikiye ayrılır” dedim, “mutlu yalanlarla avunanlar ve acı gerçekleri arayanlar; siz seçin!”

 

“Demek ki aydınlanışın iki aşaması var: Işığı görüş ve gördürüş.”


7 Ağustos 2024 Çarşamba

DÜZ DÜNYACILAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: Düz Dünyacılar

Yazarı: Sezgin Kaymaz

Basım: İletişim Yayınları– 2.Basım- 2023

Sayfa: 228

Tür: Roman


İNCELEME:

Sezgin Kaymaz’ın son romanı olan Düz Dünyacılar benim yazar ile tanışma kitabım oldu. Kalemine, anlatımına, kurgusuna bayıldım. Keza konusu boğazımı düğüm düğüm etti. Zaten sokak hayvanlarına yönelik gündem nedeniyle yaralı yüreğime gözyaşları biriktirdi.

Öncelikle bahsedilen bildiğimiz DüzDünya inanışı değil. Yazar uhrevi dünya ile ilgili daha tasavvufa dayanan bir sistem anlatıyor. Yaşanan dünya ile uhrevi dünya arasında kitabın sonunda birbirine bağlanan bir kurgu anlatıyor. Arafta bir merhum, bir düz dünyacı melek, üç köpek, apartman sakinleri ve itlaf ekibinin eşlik ettiği bir hikaye.

Düz Dünyacı, uhrevi dünyada merhumları karşılayan bir melek. Huruc Günü Alemindeki sonsuz sayıda melek Cebrail’in aktardığı şu kadim tembihe göre nizam alıyor:

“Her bir şey bir varlık, her bir varlık ayrı bir varlıktır ve bir ayrının diğer bir ayrıdan ayrılığı yoktur. Doğal olarak da her bir ayrı varlığın birbirinin tıpatıp aynı olan varoluş hakkı vardır.”

Düz Dünyacılar Departmanı bilcümle varlık haklarına bakıyor. Eşek,köpek,kuş,balık,insan ayrımı gözetmeksizin. Varlık alemindeki tüm varlıkları izler, hak çiğneyenleri kayda geçirir. Ancak Düz dünyacılar sadece insan tarafından çiğnenen varlık haklarına bakar. Çünkü tekamül etmesi gereken yegane mahluk insandır. Hayvan da, nebat da, tabiat da kâmildir. İyilik ve kötülük yalnızca insana hastır. “Hiçbir hayvan taamüden kötülük yapmaz.” Ya insan?

Asla yaşam içinde müdahale etmez Düz Dünyacı. İntikam, ceza ya da ödül gibi gayesi yoktur. Merhumun önüne döker tüm kayıtları. Hak çiğneyenleri, tekamülünü tamamlamayanları dünyaya geri gönderir. Gerekirse tekrar tekrar. Zaman yok ne de olsa.  O kadar gitti geldi insan, hak çiğnememeyi öğrendi mi? Öğrendiyse Huruc günü alemine daimi kaydı olur, kalır. Öğrenemediyse tertemiz bir hafıza ile hoop yeni baştan dünya.

Anladıysak Düz Dünyacıyı dünyevi hikayemize de bakalım mı? Ankara’nın bir mahallesinde 3 sokak köpeği. Devasa kara gövdesi ile korkulan ancak temiz, saf, insanın ne menem bir canlı olduğunun idrakinde Nejat. Angara ağzıyla racon kesen uyanık, serseri, beyaz Timuçin. Vaktiyle sahibi tarafından terk edilmiş ama insanın iyiliğine hala inanan, yürek yakan bir afet olan golden Betül. Üçlü bir çete. Sokaklarda bir hayatta kalma mücadelesi.

Peki nasıl bağlanacak uhreviyattaki ile yaşamdaki bu iki hikaye?

İnsanın kötülüğünü, vicdansızlığını, merhamet yoksunluğunu gözler önüne seren, şu dünya üzerindeki sessiz canların ağzından bir ağıt olabilecek bir roman. Kendini üstün gören insana ‘haddini bil’ diyen bir serzeniş. Önemsemeden verdiğimiz kararların varlıklar dünyasındaki tezahürüne bir ayna. Düzenin tepesinde değil de bir parçası olduğumuzun bilincine bir an önce kavuşmak dileğiyle.

Dili yer yer küfür içerdiğinden çocuklar için uygun değil ancak siz yetişkinler okuyun isterim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Şu evrende sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar çok galaksi, her bir galakside sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar çok güneş, o güneşlerin etrafında fır dönen sayılamayacak kadar çok kere sayılamayacak kadar çok gezegen var ve varoluş, ki sen buna hayat diyorsun, bir tek senin yaşadığın gezegende yaratıldı, o da sen ot bōcek çiçek hayvan ağaç dinlemeden tepe tepe kullanasın, tozunu attırasın, anasını ağlatasın diye yaratıldı öyle mi? Hadi ordan! Hem diyeceksin ki şu uçsuz bucaksız kâinatı ve bu kainattaki her şeyi Allah yarattı, hem de diyeceksin ki Allah bir tek beni yarattı, öbür bütün şeyleri de sırf benim için, benim yüzüm suyu hürmetine, ben istifade edeyim diye yarattı. Ne tevâzu ama, breh breh breh.”

 

Bak Kardeşim, şu kâinatta her ne şey var ise var olan diğer herhangi bir şeyden ötürü var. Birbirinin tamamlayıcısı, devamıdır şeyler. Bütün mekânlar bir ve bütün, bütün mekânlar tek ve yekmekân, bütün mekânlar yok ve lâmekândır. Her şey birdir, çünkü her şey bir minnacık şeyden gelir, dağ taş bilir bunu, çayır çimen bilir, yayla yatak bilir, bulak koytak bilir, ova deniz bilir, canlı cansız her nesne bilir. Hepsinin sebeb-i mematı olan sen hariç. Sebeb-i hayat olabilirdin hâlbuki. Olmadın. Utan!

 

Varlık aleminin varoluşu sencağızın da o alemde bir diğer varlık olarak var olabilmene sebepse ve bütün sebepler yarattıkları sonuçtan üstünse ve de sende -gücenme- boka sürülecek akıl varsa, söyle de görelim, senin varoluşunun bizatihi sebebi olan o varlık aleminin varoluş hakkı bir tek senin üstüne vazife midir değil midir?

 

“Cennet cehennem falan deyip duruyorsun ya... Diyorsun ya cennette tek dertleri senin sonsuz libidona ve haşmetli ereksiyonuna hizmet etmek olan el değmemiş huriler gılmanlar olacakmış, kucağından inmeyecek, altından üstünden kalkmayacaklarmış, cehennemdeyse aman ha aman güneşten sıcak kor alevler, derini diri diri yüzüp karşında böğüre böğüre kahkaha atacak öcü gibi zebaniler olacakmış falan... Deme. Etme bu kötülüğü kendine, aklının ermediği şeylere aklın eriyormuş gibi yapma!”

 

Böyledir bu, hak çiğneyen insandır çünkü, başkası değil, dümdüz insan. Börtü böceğin hakkını çiğneyen de insan, hayvanın hakkını çiğneyen de insan, ağacın hakkını çiğneyen de insan, taşın toprağın havanın iklimin hakkını çiğneyen de insan ve elbette insanın hakkını çiğneyen de insan. (..) Tutmaz hiçbir hayvan taammüden kötülük yapmaz. Sen yaparsın. Genellersek insan….

 

“Hatırlatayım... Kimileyin titrek bir el uzanır sana, düştüm tut da kalkayım diye uzanır, hatırladın mı? Hatırladın, evet, fitreni zekâtını tastamam verdiğini, fakire sadakanı, hastaya çorbanı gönlün coşa coşa verdiğini gururla hatırladın, tebrik ederim. De işte, hatırlaya hatırlaya sencileyin insan hatırladın be Kardeşim. Uzanan o titrek ellerin ucunda hep insan sûreti hatırladın, pislikten gözü kapanmış, çamurun içinde can çekişen bir kedi hatırlamadın, açlıktan kaburgaları derisini delmiş bir köpek hatırlamadın, yuvasından düşmüş bir saksağan yavrusu hatırlamadın. Hatırlayamadın”

 

“Gözün, olmayanı görmeye talimli değildir Kardeşim. Görüneni görsün diye vücuda getirilmiş bir uzuv görünmeyeni nasıl görsün zaten; göremezsin. Görünmeyeni görebilmek için neyin görünmediğini bilmek lazım gelir, ki bu da her babayiğidin harcı değildir.”

 

"Varoluş denen yığma duvarın birbirini itmeyen, tutma­yan, birbirine koltuk çıkmayan tuğlası yoktur Kardeşim. Ne olur oynatma şunları yerinden, harçlarını kazıma, kirişlerini kırpma, kolonlarını budama. Uyan!”

 

"Nasıl ki sonlu bir varlık, mesela sen, sonsuzluğu en anla­yabildiği zaman bile mavi balinaya bakıp bakıp onu basbaya­ğı anladığını sanan bir zooplankton kadar anlıyorsa mavi balinadan, sonsuz bir varlık da sonluluğu en anlayabildiği za­man okyanusa bakıp bakıp okyanusu anlayabildiğini sanan musluk suyu kadar anlar okyanustan."

 

"Yap yakıştır, kat karıştır, ondan sonra tövbe de, geçsin gitsin, oh ne âlâ! Yok öyle."

 

“çünkü altı üstü insansın sen. Baksa baksa gördüğüne bakan, sadece gördüğünü gördüğü için de her şeyi gördüğünü zanneden bir abd-i acizden başka bir şey değilsin.”

 

“Kâmil olan insan değildir kardeşim, vallahi değil, dıştan dışa bilmesen de içten içe bilirsin bunu.”


1 Ağustos 2024 Perşembe

ŞİZOFREN

 










KÜNYE

Kitap Adı: Şizofren

Yazarı: Emre Timur

Basım: Az Yayıncılık– 5.Basım- 2020

Sayfa: 248

Tür: Roman, Psikoloji, Felsefe


İNCELEME:

Emre Timur dan okuduğum 7.kitap Şizofren. "bir şizofrenin akıl almaz hayat hikâyesi"

1958 de doğarken annesini kaybeder isimsiz anlatıcımız. Ayna yapıp satan baba ise daha 8 yaşındayken büyük bir travma yaşatır. Başına sıkmış babanın aksiyle aynada yüzleşen çocuğun aynalar yoldaşı olur. Herkesin tam olarak istemediği ama kıyamadığı çocuk amcası tarafından yetimhaneye verilir. Yalnızlık, bir başınalık. Kütüphane en büyük dostu olur. Sürekli okur. Karar verir ve yapar. İçindeki anlamsızlığı anlamak için Psikolog olur.

Darbe öncesi, siyasi kutuplaşmaların arşa çıktığı bir dönem. Üniversitede Müjgan’ı görür aşık olur. Ona ulaşmak için arkadaşı devrimci lider Müjdat ile tanışır. Üçlü ev arkadaşı olur. ‘Fert’ diyen Psikolog, ‘cemiyet’ diyen Müjdat, ‘var mıyız?’ diye soran Müjgan. Derin sohbetler. Ancak gün gelir Psikolog itildiğini hisseder, içine şüphe düşer. Sesler… Aynalar ayrı gölgeler ayrı. Aynalar nefret, ölüm buyurur; gölgeler saklan, kaç der. Şüphe gerçekliği olur ve ihanetle tanışır. Aynaları dinler. Cinayete teşebbüs.

Devrimcilerin liderinin canına kast eden olsa olsa Anarşisttir. Akıl almaz işkencelerle dolu hapishane hücresinden doğru akıl hastanesine. Tanı konur. Paranoid Şizofreni. Yine bir ‘öteki’ oluvermiştir. Ölümden daha çok hayattan korkan, cinneti, korkuyu, hasreti, yalnızlığı yaşayan delilerin arasında, deliliğe direnir. Türkiye’de akıl hastalıklarının ilaç tedavisinin yayılmaya başladığı yıllar… Olur olmadık ilaçlamalar, aç-susuz muameleler, işkenceler, EKT, lobotomi… O dönemlerde akıl hastanelerinin iç yüzü.

Kaçışlar, girişler, taburcu iken darbe, tımarhanede kalakalışlar… Darbe tutuklularının da tımarhaneye doldurulması, aynı muamelelere maruz kalmaları.

Onbaşı (hastabakıcı) Pertev, kendini Nietzsche sanan ve onun lügatından konuşan hasta Nietzsche, mavi gözlü başhekim yardımcısı… Sohbetler ve sorgulamalar; “Bütün bunların anlamı nedir?” Şizofrenin aklında Müjgan.

Bir şizofrenin ağzından hayatta ve tımarhanede bir varoluş mücadelesi. Dostların tek tek kaybı, düşmek, kalkmak, çırpınmak ve hayata yeniden başlamak.

Yıl 2018. Bir seminer ve Türk Şizofreni Derneği başkanı konuşma yapıyor. Kim dersiniz? Geçmiş süreçlerin tecrübesi, eleştirisi, derinlikli bir konuşma. Peki ya sonra? Acı sürprizler!

Bu hayatta rüzgara karşı duran kelebek misin yoksa boyun eğip sürüklenen yaprak mı?

Yoğun bir psikolojik araştırma ve incelemenin ürünü olduğunu anlatımdan anladığımız gibi yaşanmış birçok öyküden ilham alınarak hazırlandığını da belirtiyor yazar. Farklı yazar-düşünürlerden alıntılar ve kendi şiirleriyle besleyerek, yine okuyucuyu düşündüren, sorgulamalara iten felsefe tarafı ağır basan başarılı bir roman. Tavsiye ederim.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Günah, eylemlerin neticesine göre midir, niyete göre mi?"

 

"Her aidiyet bir öteki yaratır!"

 

“Dünyanın bu sömürü çağında, tarih boyunca görülmedik miktarda emiyor güçlü güçsüzü. Dünyaya on ekmek düşüyor gökten. Bu ekmeklerin dokuzu bir kişiye, biri de kalan dokuz kişiye pay ediliyor. Kendi eli altında çok nimeti bulunan, düşküne, miskine infak edeceğine, bir de onların bir kuru hasırına göz dikiyor. İnsan fıtraten bencil... İnsan fıtraten hırsız. İnsan fıtraten kibirli, hodbin ve dünyayı sahiplenici...”

 

“Aşk, olunan, insan ise doğulan bir şey değildi. Aşka maruz kalınır, insan inşa edilirdi.”

 

“Dünyada insan sayısı kadar dünya var. Kimse kimseyle aynı dünyada yaşamıyor. İçeridekiler dışarıdakilerden az daha dayanıksız hepsi bu... Dayanamayanları içeri alıyorlar işte...”

 

“Bizleri delirten, çıldırtan şeyler başımıza gelenlerin kendisi mi yoksa onlara verdiğimiz anlamlar mı?...O acele anlamları şuurun kendisi mi veriyor, yoksa bu anlamlar vakaların kendisinde mi var?”

 

“Eksiz yaratılışımızda tamlığı aramak ve kendimizi kandırmak... Hep, bir ötekine muhtaç ama ötekini de ezici, köleleştirici ve ötekileştirici tutumlarımız (...) Doğanın kendisine ait olmayana saldırısı gibi, toplum da abanır kendi gibi olmayanlara.”

 

"Bir toplumun gelişmişliğini ispat eden şey, ötekine yaptığı muamelede gizlidir!"

 

"Ne zaman sona ereceğini bildiğimiz acılar, acıtıcılığını yitirir, çünkü teselli kazanır. Belirsiz bitimler en kötüsüdür."

 

“hayatımızda zaten sahip oluğumuz ya da zaten sahip olmadığımız şeyleri oldukça zor farkederiz. Aslında etmeyiz (…) Hayatımızda bir şey değişmeden öylece değişikliksiz sürüp devam etse görmeyiz bir şey. Bir nevi körlüktür bu.”

 

“İnsanların hayatları da atomlar gibi; ufacık birkaç nokta dışında çoğunluğu boşluk, çoğunluğu hiçlik.”

 

“Hatırlayarak hayatta kalır, vazgeçerek devam ederiz!”

 

“Şu dünyaya gelmiş, insan bedeniyle doğmuş bir kişinin, delirmemesi bir mucizedir! Var olduğunu anlamış, yaşamın farkına varmış bir kişinin, aklına sahip çıkması yegâne ödevidir. Çünkü farkındalık, beraberinde deliliği de getirir.”

 

“En büyük cinayet, ümidi öldürmek...”

 

“Hiçbir zaman rüzgârda sürüklenme, uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün ama kendin git. İşte "hayır " demek budur!”

 

“Bu kadar karanlık bir gökyüzü altında aydınlık insan bulmak mümkün müydü? Dünya kötü müydü? Yaşanılası mıydı?”