30 Ocak 2024 Salı

SIFIR NOKTASINDAKİ KADIN

 












KÜNYE

Kitap Adı: Sıfır Noktasındaki Kadın

Yazarı: Neval El Seddavi

Basım: Metis Yayınları– 13.Basım- 2023

Sayfa: 110

Tür: Biyografi


İNCELEME:

Psikiyatrist ve feminist yazar Neval El Seddavi, yaptığı bir araştırma dolayısıyla Mısır’da Kanatır Cezaevinde bulunup kadın mahkumlar ile görüşür. Hikayesini öğrendiği idam mahkumu Firdevs ile görüşmek ister ancak Firdevs bir süre kabul etmez. İnfaz gerçekleştirilmeden bir gün önce Firdevs görüşmeyi kabul eder. Yazar yaptıkları görüşme sonrası Mısırlı fahişe Firdevs’in biyografik hikayesini kaleme alır.

Sıfır Noktasındaki Kadın, dünyada kadın olmanın, özellikle doğu coğrafyasında kadın olmanın, hele ki bir ‘fahişe’ olmanın ne anlama geldiğini gösteren bir yaşam öyküsü.

Firdevs anne-baba sevgisi görmeyen bir çocuk. Kız çocuk olduğu için ikinci plana itilen, değer görmeyen, çoğu gece aç uyuyan, ortaokulu başarıyla bitiren ancak eğitimine devam etmesine izin verilmeyen, erkenden baş göz edilip evden bir boğazın eksilmesinin daha uygun görüldüğü, çocukluğundan beri tacize uğramış ve ne yaşadığının farkında bile olmayan bir çocuk. Dünyaya nasıl geldiğini sorguladığı için annesi tarafından sünnet ettiriliyor. Önce amcası taciz ediyor, sonra amcası tarafından sürekli dayak yiyeceği yaşlı bir adam ile evlendiriliyor. Sonunda canına tak edip evden kaçıyor. Amacı ortaokul diplomasıyla bir iş bulmak. Ancak hayatının bundan sonrası hep yanlış insanlara güvenip daha da batağa saplanmak oluyor. Onurlu bir hayat için fahişeliği bırakıyor ve düzgün bir işe giriyor sonunda. Ancak çalışma hayatında kadına yaklaşımı görmesi, iş uğruna katlanılan suistimaller, özgür bir fahişe olarak hayata devam etmeyi seçmesiyle sonuçlanıyor. Sonunda ise özgürlüğünü tekeline almak isteyen bir adam nedeniyle katil oluyor.

Aile sevgisinden ve desteğinden yoksun bir kız çocuğu. Kadına cinsel obje olarak bakan bir coğrafya, toplum ve inanışlar. Ve bir hayatta tutunma mücadelesi. Çaresizlik, güven ihtiyacı ve seçimler. İnsanların ikiyüzlülüğü, kirliliği, fırsatçılığı.

Konusu ve yaşanmış da bir öykü olması sebebiyle etkileyici. Ancak yazarın konuyu işleyiş şekli açısından bana biraz ruhsuz geldi. Çok daha duygu yüklü işlenebilirdi diye düşünüyorum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

"Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır."

 

“Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır.”

 

“Yaşam bir yılandır. Yılan, senin yılan olmadığını anlarsa sokar. Zehirli iğnelerin olmadığını bilirse hayat seni bir lokmada yutar...”

 

“Artık onurunu korumak için büyük paraların gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılamayacağını öğrenmiştim.”

 

“Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim...”

 

“Gözlerine kara gözlükler takıp sonra da güneşi göremediğini söylüyorsun.”


28 Ocak 2024 Pazar

ÖDEV - NASIL KENDİM OLURUM?

 












KÜNYE

Kitap Adı: Ödev – Nasıl Kendim Olurum?

Yazarı: Emre Timur

Basım: İz Bırakan Kalemler Yayınevi– 1.Basım- 2023

Sayfa: 220

Tür: Deneme


İNCELEME:

Varoluşçu felsefe temelinde eserler veren Emre Timur’dan okuduğum 4. kitap Ödev: tin ve determinizm üzerine denemeler. Yazar ile düşüncelerini kaleme aldığı felsefe kitabı Us ile tanışmıştım. Ödev yine varoluşçuluk temelinde yazarın düşüncelerini kaleme aldığı, bir mukaddime (sunuş) ve beraberine 61 adet deneme içeriyor.

Emre Timur kalemi ile tanışanlar bilir, sert bir dili vardır, gerçekleri tokat gibi çarpar yüzünüze. Yine uyuyanların huzurunu kaçıracak sorgulamalar ile geliyor. “Nasıl yaşanmalı? Hakikat ne? Şimdi ne yapmalıyım? Neden yaşıyorum, benim ödevim ne?” Ve bunları sorgularken okuyucusunu da kendisine suç ortağı kılıyor.

“Ödev kendilik mi? Kendim olmak mı ödevim? Hakikatin peşinde koşmak ya da cemiyete faydalı bir fert olmak mı?”

Doğumumuzdan itibaren dahil olduğumuz aile, çevre, kültür, inanışlar, alışkanlıklar hatta bizlerden çok daha önce kazanılmış ve aktarılmış tecrübeler- kolektif bilinçdışı- nedeniyle sürüklendiğimiz roller, girdiğimiz kalıplar… Gerçekten biz miyiz sığındığımız kabuk? Tahammül edebiliyor musun aynadaki kendine? Gittikçe oynadığımız o rolleri kanıksıyor olmak, kendine yabancılaşıyor olmak huzursuz etmiyor mu seni? Soruyor yazar: “ siz kendinizi hiç özlemiyor musunuz?” ve bir ödev veriyor bu kitapla, kendiliğimizi keşfetme, kendi anlamını yaratma ödevi.

“İnsan ne bitmiş bir inşaattır, ne de "tabula rasa" yani boş levha. İnsan bir yarım inşaat bulur usu, kendisini bulduğunda. İşte o dakikadan sonra kendisine edinebileceği en değerli ödev -bana kalırsa- kendilik ödevidir. İnsan kendisi olmalıdır.”

Bu sorgulamayı yaparken birçok farklı konudan bahsediyor yazar: acı, haz, mutluluk, huzur, bilinç, bilinçdışı, inkar, ölüm, yalnızlık, özgürlük, özgür irade, kader, seçim yetisi, us, inanç, değişim, anlam arayışı, ahlak, seks, aşk, iyi-kötü, adalet ve çok daha fazlası.

Öncelikle kitap devleti fikrine bayıldım, destekliyorum. Kitaptaki birçok konu, üzerine düşünmeye sevk edici, bu nedenle ağır ağır okudum. Us kitabına göre yazar bazı fikirlerinin değiştiğini açıklıkla ifade etmiş, değişim olmazsa olmazımız ne de olsa. Yine cesurca fikirlerini beyan etmiş. Altı çizilesi o kadar cümle var ki rehber niteliğinde bir kitap haline gelmiş. ‘Sırıkçı ve yaşam koçu’ yazısında çok güldüm.

Kitap tamamen küçük harflerle yazılmış. Dili doğru kullanmaya özen gösterdiğini bildiğim yazar için yine bir sorgulamadır nedeni sanıyorum.

Severek okudum. Düşünmeye açık herkese tavsiye ederim.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“hayat, aralıklı mutluluk anları ve geneline yayılmış bir acı ve sancı değil mi? hayat; bayat, kuru, yavan yanlarıyla alışıldık ama ani sürprizler ile şaşılası değil mi? hayat, cehenneme verilen cennet molaları değil mi?”

 

“bizler bir şey değiştiremiyorsak hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin bir anlamı yoktur. Ya dünyayı ya dünyamızı değiştirebiliyor olmalıyız.”

 

“Baştan alırsak; kıskançlık "eşitliğe", "eşitlik" ve intikam da "adalete" evrildi ve en nihayet noktasını "ahlakta" buldu bu kavramlar. Ve lanet olsun, hepsi de tırnak içindeydi. yargılanamaz, eleştirilemez, sarsılmaz tabusal yanları, heybetli geçmişleri ve her vicdandaki eşsiz sızısı ile insan icadı en güçlü yargıç oldular...”

 

“Usu olmayan seçemez. seçim yoksa ortada sömürü vardır. edilgeni kim koruyacak?”

 

“Kendine yabancılaşman, devamlı huzursuz olman, hiç bir yere ait hissetmemen, uykusuzluk ve kötü rüyaların sebebi bu işte. bakmaklardan, bakılmaklardan kurtulduğun anların hiç olmaması. Tüm zamanların kendinden kaçarak geçirilmesi...”

 

“bu çöplüğe mutlu olmak için filan gelmedik. her yer adaletsizlik ve kötülük dolu, çocuklar ölüyor ve açlıktan babalar intihar ediyor; mutlu olmak için geldiğimiz ve bir ton kişinin mutlu olduğu varsayımı bile kendi başına bir işkence. mutluluk pozları aldatıcı olabilir, yemeyin. burası cehennem değilse cennet de değil ve ölüm var ve ayrılık ve hastalık var. o yüzden gerçeklere katlanabileceğimiz ideal kıvamı tutturmalı, daha çoğuna da çok kaşınmamalıyız”

 

“iddia ediyorum ki kitap okuyan toplumda çocuk gelinler, kadın cinayetleri, trafik ihlalleri, her türlü şiddet eğilimi, cinci hocalar, uyuşturucu bağımlılığı azalır, dikkat dağınık- lığı azalır, aile içi şiddet azalır, israf azalır ve kandırılma ihtimali azalır. televizyonlar kapanır, fena mı? tüm bunlar birçokları için fazla hayalperestçe geliyor ama yanılıyorsunuz. fazla fanatik bir toplumuz. her problem fanatizmle çözülüyor. kitap okumak fanatizmi köreltir, ikincisi öfke patlamalarını çözer, üçüncüsü depresyonu azaltır. duygu kontrolü değil mi tüm sorunlarınızın kökeni? daha kültürlü olma kısmına hiç girmiyorum bile. mağara adamlığımız incelir işte, fena mı?”

 

“Demem o ki kibirle doluyuz. Kendi kibrimizden önümüzü göremiyoruz. Kepler "uzayın efendisi değilsiniz" dedi, Darwin, "doğanın efendisi değilsiniz", dedi, Freud da "siz kendinizin bile efendisi değilsiniz," diye haykırdı ama sesi henüz ulaşmadı sağır kulaklara.”

 

“... yerlerde sürünen okuma oranlarımız ve can çekişen metin anlama kabiliyetimiz, bana kalırsa kültürde geri kalmamızın başat sebebidir. kırk üniversite bitirmeniz şart değil; dil, kültürün kendisidir.”

 

“çocuklarınızı mutlu bir gelecek yalanı ile uyutmayın. onlara doğru sebepler için öfkelenmeyi, doğru sebepler için gülmeyi öğretin. tabii kendinize de...”

 

“işte insan! cenneti varlığı ile elli yılda çeviren, yokluğunda cehennemlerin elli yılda cennet olduğu insan. doğada, doğaya zararlı tek şey... kanla, terle, gözyaşı ve emekle tabiata, cemiyete ve nihayetinde de kendine düşman.”

 

"hepimizin inkârları var. inkâr bizi delirmekten koruyan şey.

 

“Huzur, uzun zamana yayılan ağız tadına deniyor. Biraz sıkıştırınca mutluluk oluyor, daha da sıkıştırınca zevk, en yoğunu orgazm.”


21 Ocak 2024 Pazar

DEPRESYONEL DÜŞÜNCELER

 












KÜNYE

Kitap Adı: Depresyonel Düşünceler

Yazarı: Ali Küçüközer

Basım: İkinci Adam Yayınları– 3.Basım- 2022

Sayfa: 174

Tür: Kişisel Gelişim


İNCELEME:

“Ömrümüzün ilk 20 yılını başkalarının bize anlattığı hayatı dinleyerek geçirdik, sonraki 20 yılını anlattıkları hayatı yaşamaya çalışarak harcadık, ne kadar yanıldığımızı ise bugün anladık, meğer biz bugün doğmuşuz.”

Ali Küçüközer tarafından kaleme alınan Depresyonel Düşünceler, kişisel gelişim olarak nitelendirilse de yazarın hayata dair birçok konuda ki düşüncelerini, değerlendirmelerini psikolojik temellerde de irdeleyerek sunduğu bir kitap. Ben deneme, felsefe ve psikoloji karması bir rehber kitap olarak değerlendiriyorum.

Kitapta anlatının oturduğu temel felsefeyi yine kitaptan aktarayım: “İnsanın, yaşamı boyunca inşa edeceği en büyük eseri; ‘kişiliği’dir.”

Yaşam, İnsan, Toplum, Ekonomi, Aşk-Sevgi, Arkadaşlık-Dostluk, Eğitim-Meslek, Din, Siyaset, Çocuk, Spor-Sağlık ana başlıklarında 11 bölüm içeriyor. Fikir vermesi açısından önemli gördüğüm alt başlıklardan bahsetmek gerekirse;

Yaşam; yaşamın amacı, yaşam felsefesi, yaşamın adaleti, ‘nötralizasyon’, istisnalar, genellemeler, olasılık ve ümit, mutluluk ve mutsuzluk, ‘piramit etkisi’, hayaller ve gerçekler alt konularını ele alıyor.

İnsan; öz aşk, kişilik, doğallık, yalnızlık, kıskançlık, çaba, güven, önyargı, iyi-kötü insan, güçlü insan, pozitif insan, olmuş(nötr) insan kavramlarını,

Toplum; haset, merak, dedikodu, meşguliyet, tavsiye, pişmanlık, öfke gibi konuları,

Ekonomi; para, borç, israf, sosyo-ekonomi gibi konuları,

Aşk-Sevgi; aşk, sevgi, ilgi, hayvan sevgisi, kadın-erkek yaklaşımlarını,

Arkadaşlık-Dostluk; iletişim, sır, vefa gibi konuları,

Eğitim-Meslek; eğitimin amacı, başarı, saygı, cahillik, empati, mesleki kişilik, itibar konularını,

Din; günah-sevap, sabır, intikam, kader, intihar, ölüm konularını,

Siyaset; eleştiri, savaş-barış, ego, rüşvet konularını ele alıyor.

Çocuk ve Spor-Sağlık ana başlıkları daha kısa olsa da yine ufuk açıcı bilgiler veriyor.

Tüm bu konular yaşamdan örneklerle anlatılarak pekiştirilmiş. Yazar oldukça yalın ve anlaşılır bir üslupla düşüncelerini aktarmış. Bazı bölümlerde anlatılanlar ve sorulan sorularla okuyucu düşünmeye ve sorgulamaya sevk edilmiş. Kişisel ve toplumsal değer yargılarımıza eleştirel gözle yeniden bakmak ve kendi davranışlarımızı bunlar üzerinden tekrar irdelemek açısından oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Ben severek okudum. Türü sevenlere tavsiye ederim.


KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnsanların en büyük korkusu ölüm değil, ‘yalnız kalma’ korkusudur. Zaten insanlar ölümden, yalnız kalacakları için korkarlar.”

 

“Hayal kırıklığından başka bir şey değildi büyümek.”

 

“Yaşam “sevgi” üzerine, sevgi ise “ilgi” üzerine kuruludur.”

 

“Tavuğun horoza olan hayranlığı, tavuk kuşunu görene kadardır.”

 

“Allah’ın kullarına soracağı soruları sormayın. Kulun, kula soracağı sorular sorun: ‘Aç mısın, susuz musun?’, ‘Kalacak yerin var mı?’, ‘Bir ihtiyacın, bir derdin var mı?’ (Fatih Sultan Mehmet)

 

“Şartlar ağırlaştıkça aradaki bağların kopmaması tarafların kişiliklerinin de ne kadar sağlam olduğunun göstergesidir.”

 

“Bir kitabı eleştirmek istiyorsak o kitabın bütün sayfalarını okumak, bir yazarı eleştirmek istiyorsak onun bütün kitaplarını incelemek, bir kurumu(yayınevini) eleştirmek istiyorsak onların bütün yaptıklarını(çalışmalarını) bilmek, ‘Bir insanı’ eleştirmek istiyorsak, onun ‘bütün hayatını’ yaşamak zorundayız!”

 

“Gerçek başarı; kendine ve sevdiklerine vakit ayırabilmek ve insanlığa faydalı olabilmektir.”

 

“Eğitimin temel amacı; "düşünebilmeyi öğretmek" ve bireyin kendine, topluma ve insanlığa faydalı bir insan olmasını sağlamaktır. Çünkü "karakterli bir insan olmak" başarılı olmaktan daha zahmetli ve daha kıymetlidir.”

 

“Hayatı ‘bildiğiniz gibi’ yaşayın ama ‘kalp’ kırmayın. Kırdıysanız da telafi etmeye çalışın. Bu hayatta yaptıklarımız , ‘sonsuzlukta’ yankılanır.”

17 Ocak 2024 Çarşamba

BİR HAYALİN ARDINDA

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bir Hayalin Ardında

Yazarı: M.Tarık Koç

Basım: Hayy Kitap– 1.Basım- 2023

Sayfa: 128

Tür: Roman


İNCELEME:

Muhammed Tarık Koç tarafından kaleme alınmış Bir Hayalin Ardında oldukça hüzünlü yarım kalmış bir aşk hikayesini, arkada kalanın acısı ve sorgulamaları ile aktarıyor.

John Lennon’un ‘Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.’ sözünü sıklıkla hatırladım kitabı okurken. Hepimiz geleceğimize dair hayaller kuruyoruz. Gerçekleştirebildiklerimiz en büyük mutluluk oluveriyor. Gerçekleştiremediklerimiz ise hep içimizde ukte. Ancak en zoru ise sanıyorum yaşanabilecekken yaşanamamış olanlar ve yaşanıyorken sekteye uğrayanlar. Ah o yarım kalmışlık hissi, başa çıkılması en zoru belki.

“Diri diri, üzerine toprak atılarak öldürülen kor ateşler gibi üfleyerek söndürdüm hayalimi ve mumun alevini.”

Kahramanlarımız Burak ve Sümeyra. Türkiye’de aralarında birkaç sokak olmasına rağmen birbirlerinden habersiz büyümüş, Almanya’ya göç ettikten sonra yaşadıkları mahallede bir kafede tanışan iki gençtir. Birbirlerine aşık olur ve nişanlanırlar. Okulda da dereceye giren başarılı öğrencilerdir. Birlikte seyahat etmeyi seven çift Avrupa’nın birçok şehrini birlikte gezip anı biriktirirler. Ancak onları biraya getiren kader onlar için uzun bir gelecek çizmemiştir. Sümeyra kolon kanserine yakalanır ve birkaç ay içinde tükenir. Burak ise yarım kalan hayalleri ile bir başına bu zamansız vedanın kederi ile yüzleşir. Yaşamı ve ölümü sorgulamaya başlar. Geçmiş anılarını hatırlayarak avunmaya, hayata tutunmaya çalışır.

Yazar hikayesini oldukça yoğun ve başarılı betimlemeler kullanarak oldukça akıcı bir üslupla anlatıyor. Hayatın çok hızlı değişebileceğini, bu nedenle anımızın ve sevdiklerimizin kıymetini bilmemiz gerektiğini tekrar yüzümüze çarpıyor. Severek okudum. Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalın.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Hatıralar, yaşanmışlıklar arşivinden ne bulursa getiren korkusuz bir ulak gibiydi.”

 

“Geçmiş, üzerinde hiçbir silginin silemediği, her bir satırına tek bir cümlenin yazılabildiği çizgili bir defterdi. Fakat ben herkesin görmediği yedek, boş satırlar görüyordum...”

 

“Hayat yalnızca camdan daha yavaş ya da daha hızlı olana bakıldığında varlığı hissedilebilen bir akıştır.”

 

“En büyük ödül; belirli bir amaç ve sorumluluk için var olmak görünür olabilmekti doğada.”

 

“Ölüm, hayat olmadan bir hiçti. Bir ahenk, ölümü tıpkı suya atılan taş gibi hayatın üzerine atıyor, ölüm seke seke onun üzerinde ilerliyordu. Ne hayatın içine karışacak seviyede onunla temas kuruyor ne de hızını kaybediyordu. O küçük dokunuşla bile ölüm hayattan çok şey alıp götürüyordu.”

 

“… bazıları için ölüm, onu kavrayıncaya, sindirinceye dek görmezden gelinmeliydi.”

 

“Hammaddesi insan olan fabrikaya benziyordu morg. Ölüm tekrar tekrar üretiliyordu.”

 

“Güncel insanoğlu sürümünün kalite kontrol testlerinde nasıl sonuçlar verdiğine dair istatistik tutulabilir miydi? Doğumdan ölüme toplam kaç kez gülebilir veya kaç kez ağlanabilirdi? Başlangıçta belirlenmiş maksimum eşik var mıydı? Kaç ölüm kaldırabilirdi krateri andıran narin kalpler? Alaycı tebessümler ve samimi kahkahalar aynı sayıda mı kota kullanırdı?”