İNCELEME:
Yalan
Dolan / Veronica Raimo
İtalyan
Edebiyatından ödüllü genç bir yazar olan Raimo, kurmaca ile otobiyografinin sınırlarının
birbirine karıştığı, biraz muzip, biraz alaycı bir üslup ile kaleme almış
romanını. Kadın yazarların romanlarını yayınlama kararı alan yayınevinden çıkan
bu ilk örnek, gülünç ve aykırı bir büyüme ve özgürleşme hikayesi olarak
tanıtılmış.
Kaygı
bozukluğu yaşayan aşırı kontrolcü bir anne, işkolik, öfke sorunu yaşayan ve takıntılı
bir baba, dahi ve yine yazar olan bir ağabey. Veronica’nın çocukluğu, gençliği,
cinselliği keşfi, kadınlığı, aile ilişkileri. Daha çok babasına dair anıları
üzerinden aslında anılarımızın gerçekliğine dair bir sorgulama.
Belleğimizdeki
tüm anılar gerçekten hatırladığımız gibi mi yaşandı? Bizim anılarımız
üzerindeki katkımız nedir? Benim dikkatimi en çok çeken kısım burası oldu
açıkçası. Muzip bir anlatı gibi gelse de aslında satır aralarından içsel bir
travmanın da kokusunu almadım değil usul usul.
Yaz
aylarında zaman geçirmelik, zihin dağıtmalık okumalar arayanlar için iyi
gelebilir ancak çokça övülen bu kitap benim beklentimi karşılamadı ne yazıkki. Konu
geçişlerindeki dağınıklık, karakterlerin derinliksizliği, anlatının
yüzeyselliği hoşuma gitmedi. Ve en önemlisi bence duygusuz bir anlatımdı. Bir
duyguyu yazmak değil hissettirebilmek başarı. Fazlaca şişirilmiş bir kitap olduğunu
düşünüyorum. Mutlaka okunmalı gibi bir tavsiyede bulunamayacağım o nedenle. Sevenleri
kızmasın tabi, bana hitap etmedi, zevkler diyelim.
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
“Okuduğum
kitap iyi değilse bu sefer de kâğıt israfını dert ediniyorum. Bu derdimi daha
derin bir düşünceye dönüştürüyorum. Bu felaket için kurban edilmiş her masum
dal için üzülüyorum. Tüm gün bu gibi nedenlerle canından olmuş başka masum
dalları düşünerek kederleniyorum. Kitapçıları, kütüphaneleri, sonsuz dal mezarlıklarını
düşünüyor ve anılarımızın bir parçasını geleceğe, bizden sonra gelenlere
iletmek uğruna yarattığımız kıyıma yanıyorum.”
"Ömrümce
bardağın dolu tarafını görmedim. Boş tarafını da görmedim. Bardağı her an
devrilecekmiş gibi gördüm. Ya da hiç göremedim. Zaten bardak da yoktu. Hiçbir
şey yoktu."
“Anılarımızın
çoğu biz farkına varmadan terk eder belleğimizi; geri kalanları biz yeniden
doldururuz, çevreye saçarız, şevkle abartırız, kapı kapı dolaşan seyyar
satıcılar gibi methederiz, hikâyemize kulak verecek birini ararız. İndirimli,
yarı fiyatına. Bellek benim için küçükken oynadığım o zar oyunu gibi; Asıl olan
nafile mi, hileli mi olduğuna karar verme meselesi.”