30 Ekim 2024 Çarşamba

İNSANCIKLAR

 












KÜNYE

Kitap Adı: İnsancıklar

Yazarı: Fyodor Dostoyevski

Basım: Can Yayınları– 39.Basım- 2023

Sayfa: 175

Tür: Roman, Dünya Klasikleri


İNCELEME:

İnsancıklar, Dostoyevski’nin ilk kitabı. Benim de yazardan okuduğum ilk kitap. Orjinal adı ‘Zavallı, Yoksul İnsanlar’ ancak Türkçeye ilk çeviride İnsancıklar adı kullanılmış ve öyle devam etmiş. Yazarın 26 yaşında böyle başarılı bir eserle edebiyat dünyasına girişi, edebiyat çevrelerinde ‘Yeni Gogol doğdu’ olarak lanse edilir. Hatta Dostoyevski kitapta Gogol’a atıf yaparak, kendi karakteri Makar’ın yoksulluğunu Gogol’un Palto eserindeki karaktere benzetir.

Eser, katip Makar Alekseyeviç Devuşkin ile Varvara Alekseyna Dobroselova ‘nın birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşuyor. 40lı yaşların sonunda yoksul bir katip olan Makar ile 20li yaşların başlarında, ailesini çok erken kaybeden yoksul Varvara uzaktan akrabadır. Aynı avlu içerisinde pencereleri birbirine bakan kiralık odalarda yaşarlar. Bu açlık, sefalet içerisinde birbirlerine yazdıkları mektuplar ile birbirlerinden güç alırlar.

Genç kız imkansızlıkları içinde adama dostça sığınırken, Makar da elinde avucunda ne varsa genç kızın ihtiyaçlarını görerek ona kol kanat gerer. Kış günü ayağına giyecek sağlam bir çizmesi yoktur, ceketi eskimiş ve düğmeleri düşmüştür. Kıyafeti nedeniyle patronuna görünmemeye çalışır. Yine de Varvara nın eksiklerine koşar borçla dahi olsa. Bir çay içmenin bile lüks olduğu zorlu günlerdir her ikisi içinde.

İkisinin de birbirlerine sıcak ve naif hitapları gerçekten iç ısıtıyordu mektuplarda. Güvercinim diye hitap ediyor Makar genç kıza. Kitapta Varvara’nın hayat hikayesini anlattığı mektupta bahsettiği Pokrovski ile yaşadığı duygusal yakınlaşma ve süreç ise oldukça dokunaklıydı.

Kendinden bile gizlemeye çalışsa da Makar ın babacan duygularının yavaş yavaş aşka evrildiğini anlıyoruz. Ancak Makar için katlanılmaz olsa da Varvara yı bambaşka bir gelecek beklemektedir.  

Sınıfsal ayrımın halktaki yansımasına ayna tutan, hor görülmenin, ezilmenin, sefaletin, çaresizliğin, mutsuzluğun karakterler üzerinden işlendiği oldukça başarılı bir eser. Akıcı ve sade üslubuyla kolay okunması bakımından, klasiklere başlangıç için tercih edilebilir.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Çok tuhaftı! Ağlayamadım; ama ruhum paramparça olmuştu.”

 

"...biz insanlar, kaygı ve telaş içinde yaşayan biz insanlar, gökteki kuşların kaygısız ve masum mutluluğunu da kıskanmalıyız…”

 

“El için kuyu kazanın, evvela kendisi düşer." Rus atasözü

 

“Bazen saklanır insan, saklanır, yakalanmamak için gizlenir, burnunun ucunu bile göstermeye korkar; yerini belli etmez, çünkü önyargı kol geziyordur...”

 

“Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutsuz ile yoksulun birbirinden uzak durması lazım, birbirlerine bulaştırmamak için.”

 

“Zaten zengin insanlar yoksulların kötü kaderlerinden seslice yakınmasını sevmez...”

 

“Ah çok yazık! Ölümün ne gün ne saat bildiğini düşünmek ne hüzünlü... Hiç yoktan ölüveriyor insan...”


23 Ekim 2024 Çarşamba

NASIL DAHA İYİ VE GÜZEL BİR YAŞAM KURARIZ? BEYİNBİLİMİN YANITI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Nasıl Daha İyi Ve Güzel Bir Yaşam Kurarız? Beyinbilimin Yanıtı

Yazarı: Türker Kılıç

Basım: Doğan Yayınları– 1.Basım- 2024

Sayfa: 167

Tür: Bilim


İNCELEME:

Beyin cerrahisi alanında uluslararası başarılara imza atmış Prof.Türker Kılıç, “Nasıl Daha İyi ve Güzel Bir Yaşam Kurarız?” sorusunu nörobilimle yanıtlıyor. Yeni bilim metodolojisini tanıtıyor ve bize hem kendimizi hem çevremizi dönüştüreceğimiz yeni bir perspektif öneriyor.

Bilimde kullanılan tümevarım yönteminde daha önce bütünü anlamak için parçayı anlamak gerekiyordu yani parça odak alınıyordu. Ancak gelişen bilim metodolojisi olan Bağlantısallık Matematiği ile artık parçalar değil parçaların birbiri ile kurduğu bağlar, birbirleri ile etkileşimi önemli oldu. Hatta Bağlantısallık matematiği, olasılık hesapları ile gelişip Enformasyon Matemetiğini şekillendirdi. Bunda beynimizin bilgisayar gibi çalışmadığının anlaşılması ve yeni bir matematiksel kavrayışa doğan ihtiyaç etkili oldu. Bu matematiksel yöntem de Nörobilimdeki gelişmelere etkisiyle birlikte Yapay Zeka nın gelişimine hız kazandırdı.

Türker Bey bilimsel yöntemdeki bu gelişim sürecini, Bağlantısallık bilimi ve Yaşamdaşlık Kültürünü anlatıyor. Beyin, Zihin, Bilinç, Canlılık, Zeka, Yaratıcılık, Anlamlandırma, Merak gibi kavramları açıklıyor.

Fiziksel karşılaşmaların anlamlı zihinsel etkileşimler de doğurduğunda tarihi değiştirecek keşifler yarattığının örnekleriyle, Bağlantısallığın önemi ve Ortak Zihin Ağı kavramı üzerinde duruyor.

Yaşam nedir? sorusuna cevap arıyor. Bunu da öncelikle insanın kendini yaşamın merkezinde görme illüzyonunun üzerinde durarak yapıyor.

Bir yapay/doğal zeka ayrımı yok mu? İnsan zekasına doğallık atfetmek yine insan yanılgısı mı?

Zeka insana mahsus mu? Hayvan zekasını içgüdüye indirgemek yine insanın kendini yüceltmesi mi?

Orman mı yaprak için var, yoksa yaprak mı orman için var? Sağlıksız bir ormandaki sağlıksız bir ağaçta sağlıklı bir yaprak olmak ne kadar mümkün?

Yeni Yaşamdaşlık Kültürü nasıl bir hukuk, ekonomi, eğitim ve ahlak anlayışı getirecek?

Yaşamın insan merkezli olduğu hukuk mu, yoksa insanın yaşamı esas aldığı hukuk mu?

Yeni dünyanın sorusu ‘Kendin için ne yaptın?’ mı, yoksa ‘Yaşam için ne yaptın?’ mı olacak?

Açıkçası Türker Bey zihnimdeki ideal dünya modelini anlatıyor ancak yolumuz epey uzun görünüyor. Yazar ele aldığı konuları okuyucunun anlayacağı dille ve dikkat çekici örneklerle sunmuş. Konuya ilgisi olanların okumasını tavsiye ederim. Yazarın son mesajıyla bitireyim:

“Yaşamdaşlık kültürü bizi Nazım’ın dediği gibi, yaşamayı ciddiye almaya çağırıyor. Sonsuz bir merakla, yaratıcılıkla, anlamlandırmayla çoğaltabileceğimiz bir yaşam var önümüzde. Ya yeni bilimin yolundan giderek yaşamı çoğaltıp zenginleştireceğiz ya da gezegenimizin kaynaklarını yok edeceğiz. Yine Nazım Hikmet’in deyişiyle, ‘Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz ya da dünyamıza inecek ölüm’”

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Herhangi bir alandaki üstünlük iddiası, dünyanın merkezi olduğunu düşünen insan için geçerliydi. Oysa şimdi nehrin, toprağın, denizin, havanın, kuşun, börtü böceğin varlığına bağlı olduğumuzu biliyoruz. Bu bilgiyi bir yaşam biçimine dönüştürdüğümüzde yeni bir hayat uzanacak önümüzde.”

 

"İnsan kendisini diğer tüm canlılardan üstün olarak gördüğünde bir süre sonra ait olduğu toplumun da üstünlüğüne inanmaya başlıyor. Bunun sonucunda da tüm dünyada yükselmekte olan milliyetçilik ve faşizm ortaya çıkıyor."

 

“Bilgi insanın yaşama anlayışını değiştirir. Yaşam organize bir enformasyon bir çeşit dildir. İnsanlar yaşantılar üzerinden konuşur çünkü bizler içinde bulunduğumuz ağ ile anlamlıyız ve yaşam dediğimiz bu enformasyon ağı içerisinde yaşantılarımız üzerinden birbirimizle ve yaşamla iletişim halindeyiz.”

 

“Düşünce inançtan ve maddeden güçlüdür. Bilginin enerjisi vardır, düşüncenin de enerjisi vardır. Bizim ihtiyacımız olan inanmak değil, anlamaktır. Sihirbazın yaptığını anlarsanız onun yaptığı artık sihir olmaktan çıkar.”

 

“Zihin tamamen beyine ait bir fonksiyondur. Beyin olmadan zihin olmaz, fakat bilinç yaşama ait bir fonksiyondur. Yaşam olmadan bilinç olmaz.(…) Bilinç, zihnin seçim yapabilme yeteneğidir.”

 

“Özetle bağlantısallık bilimi ve kültürü merakı destekler çünkü zaten merakın üzerine inşa edilir. Merakla başlayan bu sistemde farkında olma, öğrenme, anlama ve anlamlandırma aşamaları birbirini takip eder. Anlamlandırma beyinde ödüllendirme sistemini çalıştırır.”

 

“Zihin-yaşam netliği sağladığımız ölçüde yaşama açılan penceremiz genişler ve kendimizi yaşamı çevremizdekileri net olarak anlamlandırabiliriz.”

 

“Yaşam nedir? (…) Yaşam içinde bulunduğumuz zihin durumudur.”

 

“Önemli olan belirli bir zamanda işlenebilen bilgi miktarı değil, yaratılan anlam miktarıdır.”

 

“Yaratıcılık sürecinin en önemli öğelerinden biri, yalnız kalmayı becerebilmektir.”


19 Ekim 2024 Cumartesi

YABANCI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Yabancı

Yazarı: Albert Camus

Basım: Can Yayınları– 74.Basım- 2021

Sayfa: 110

Tür: Roman


İNCELEME:

Varoluşçu düşünce akımının önde gelen isimlerinden ve 1957 Nobel Edebiyat Ödüllü Albert Camus dan ‘Yabancı’ yazardan okuduğum ilk kitap oldu.

“Bugün ‘anne’ öldü. Belki de dün, bilmiyorum.” diye başlıyor roman.

Ana karakter Meursault’un bakımevinden gelen annesinin ölüm haberi üzerine cenazeye katılması ile başlıyor hikaye. Meursault topluma, çevresine, duygulara karşı oldukça kayıtsız bir karakter. Anlamın olmadığı yerde bir anlam varmış gibi davranmayı reddeden, topluma karşı yabancılaşmış bir adam. Cenazede de annesinin ölümüne karşı tepkisiz davranması dikkat çekiyor.

Cenaze dönüşü hayatına kaldığı yerden devam eden Meursault arkadaşları ile bir davete katılır. Arkadaşının husumetlisi ile bir kumsalda karşılaşmaları sonucu işlediği cinayet ise onu hapse gönderecektir. Sorgulamalar ve mahkeme süreci içerisinde de aynı kayıtsızlığı sergilemesi ise onu idam cezası ile yüzyüze bırakır. Ona bu cezanın verilmesinde annesinin cenazesindeki tavırları oldukça etkili olmuştur. Hatta babasını öldüren birine ait başka bir dava ile kıyaslanarak suçu daha ağır nitelendirilir.

Hayata karşı hissiz ve kayıtsız olmak bir insanı öldürmekten daha mı vahimdir? Belki de hiçbir pişmanlık duymaması ve tepkisizliği insanların zihninde çok daha kötü ve korkutucu bir tablo oluşturmaktadır. Toplum, kendi normlarından farklı davranan insanlara karşı daha mı acımasız yoksa?

“Nihayetinde madem ölüyoruz, nasıl ve ne zaman olduğunun ne önemi var.”

Ne hayatın, ne ölümün bir anlamı olduğunu düşünmeyen karakterimiz ise verilen ceza sonrasında durumda bir anlam aramaya çalışır. Verilen cezadan çok, neden verildiğini sorgular. Arada yaşadığı öfke krizleri içinde bile dik duruşu, durumdan çıkış yolu olabilecek bir umut arayışı ve kabullenme. “İnsan eninde sonunda her şeye alışır.”

Karakter analizleri ve karakterin sorgulamalarının okuyucuya yansıtılması konusunda başarılı bulduğum bir eser oldu. Henüz izlemedim ancak Zeki Demirkubuz’un ‘Yazgı’ filminin de bu eserden esinlenerek yapılmış olduğu bilgisini de buraya iliştireyim.

 

KİTAPTAN ALINTILAR:

 

“Başkalarından daha erken ölecektim, orası aşikârdı. Ama herkesin bildiği gibi, hayat yaşamaya değmez.”

 

“İnsan bilmediği konularda hep abartılı fikirlere sahip olur. Oysa tersine, her şeyin basit olduğunu kabul etmek zorundayım.”

 

"Umut, nefes nefese koşarken bir sokağın köşesinde, arkadan yetişen bir kurşunla vurulmaktı..."


18 Ekim 2024 Cuma

BİLİNÇALTI

 












KÜNYE

Kitap Adı: Bilinçaltı

Yazarı: Sigmund Freud

Basım: Dorlion Yayınları– 1.Basım- 2018

Sayfa: 168

Tür: Otobiyografi, Psikoloji


İNCELEME:

Sigmund Freud’un Bilinçaltı isimli kitabını Freud’un bilinçaltına yönelik yaklaşımı ve çalışmaları hakkında fikir edinmek üzere almıştım. Ancak kitabın ismi bu anlamda epey yanıltıcı çünkü araştırma-incelemeden çok bir otobiyografi kitabı. Freud’un otobiyografisi yanında da Psikanalizin Tarihçesi ni sunan bir kitap.

Josef Breuer’ın hipnoz ile yönetilen katartik tedavi yönemini Paris’te Prof. Charcot ile çalışmaları sonrasında geliştirerek psikanalitik tedavi yöntemini geliştirme sürecini anlatıyor Freud. Önceleri sinirbilim anatomisi çalışırken psikopatolojiye ilgisinin nasıl yöneldiğini, geriye itim teorisini keşfedişini ve bilinçdışı kavramı üzerinde çalışmaya başladığını anlıyoruz.

Karşı koyma, geriye itilme, serbest çağrışım, telkin, aktarım, bensevi (narsizm), libido, içgüdü kavramlarından bahsediyor. Çocuk Cinselliği, Odipus kompleksi, düş analizi konularının üzerinde neden durduğunu açıklıyor.

Uluslararası Psikanaliz Derneğinin kuruluşu, bir dönem birlikte çalıştığı Adler ve Jung ile yollarının ayrılması, psikanalitik yönteme olumsuz tepkiler, bu yolda ona destek olanlar, kongreler, çalışmalar, çıkarılan dergiler ve yayınlar, bu süreçte yaşadıkları ve kendi duygu düşünceleri anlatılıyor.

Psikanalizde geriye dönüş (regresyon) yönteminin çocukluğa kadar dayandırılmasının nasıl geliştiği ile bilinçaltı ve düş arasında nasıl bir ilişki olduğu gibi konular açıklanıyor. Ayrıca psikanalizin edebiyat, sanat, bilim, pedagoji, din tarihi, mitoloji gibi alanlarla kurduğu ilişkiden bahsediyor.

Daha önce Freud’tan ‘Psikanaliz’ kitabını okumuştum. Bu kitapta da psikanalize dair paralel bir anlatı okudum. Anlatım dili biraz ağır. Anlatım kronolojik sıra bakımından hem biraz karmaşık hem de ara ara tekrarlar mevcut. Bu nedenle ilgimi üzerinde tutmakta zorlandığım yorucu bir okuma oldu benim için. Bilinçaltına dair beklediğim detaylı anlatımı ise bu kitapta bulamadım maalesef.

 

 KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Çalışmalarımın katartik yönteme eklenerek onu psikanalize dönüştüren birçok öğeleri arasında geriye itim ve karşı koyum öğretisi, çocuk cinselliğinin benimsenmesi, bilinçdışını tanımak için düşlerin çözümlenip değerlendirilmesi en başta geliyor.”

 

“Düş bir (geriye itilmiş) isteğin (maskeli) gerçekleşimidir.”

 

“Güçlü bir düşünceyi savundukları sürece güçlüdür insanlar”

 

“İfade edilmemiş duygular asla ölmez; sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler...”


7 Ekim 2024 Pazartesi

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR

 











KÜNYE

Kitap Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Yazarı: J.D. Salinger

Basım: Yapı Kredi Yayınları– 67.Basım- 2021

Sayfa: 198

Tür: Roman


İNCELEME:

Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D.Salinger in ergenlik çağında bir çocuğun iç dünyasına ayna tuttuğu bir roman.

Ana karakterimiz Holden Coulfield yatılı bir lisede okuyan Amerikalı bir çocuk. Ailesi zengin, maddi olarak rahat ancak aile sıcaklığı hissetmiyor. Abisi Allie nin vefatıyla annesi yıkılmış. Diğer abisi D.B. Hollywood da yazarlık yapıyor. Küçük kız kardeşi Phoebe ile arasında sımsıcak bir bağ var, birbirlerine çok düşkünler.

Holden 5.yatılı okulundan da kovulduktan sonra anne-babası ile yüzleşmek istemediği için elinde valizi oradan oraya savruluyor. Bir tek ailesinden Phoebe yi çok özlediğinden onunla gizlice görüşüyor. Düşüncelerini, hislerini de okuyucuyla sohbet edasında anlatıyor. Neler yaşadı, aile ilişkileri, arkadaş ilişkileri, öğretmenleri ile sohbetleri, kendi hisleri, hayalleri, düşünceleri parça parça aktarılıyor.

Kitap derin anlamı olan bir metafor da içeriyor. Yetişkinliğe adım atmasına az kalan ancak yetişkin dünyasından da nefret eden bu çocuğa, büyüyünce ne olmak istediği sorulduğunda:

- Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim.”

Masum çocukları masumiyetin yittiği o yetişkin dünyasından, uçurumdan korumak istiyor Holden.

Holden ailesinin yanına dönecek mi yoksa özgür bir hayat hayalini gerçekleştirecek mi?

Kitabın seveni olduğu kadar fazlaca eleştiren de var. Hatta kitap bir dönem sansürlenmiş. Benim de beklentim daha fazlaydı kitaptan doğrusu. Ancak bazı nüansları yakaladığınızda erken yaşta önemli bir kayıp yaşayan ve aile sıcaklığından uzak ergen bir çocuğun psikolojik analizini yapması bakımından hakkını da teslim etmek gerek diye düşünüyorum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın?”

 

”Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.”

 

"Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur."

 

“Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?”

 

“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra”


2 Ekim 2024 Çarşamba

KAĞIT EV

 












KÜNYE

Kitap Adı: Kağıt Ev

Yazarı: Carlos Maria Dominguez

Basım: Jaguar Kitap – e-kitap uygulama

Sayfa: 90

Tür: Roman


İNCELEME:

Carlos Maria Dominguez den Kâğıt Ev , yazardan okuduğum ilk kitap. Sevgili kitap dostları, kitap okumaya mı âşıksınız yoksa kitaplara mı?

Kısacık bir kitap zaten uzun uzun anlatmayayım bu sefer. Kitap tam olarak ‘Bibliyoman’ bir adamı konu alıyor. Okumanın ötesinde sürekli kitap alan ve asla paylaşamayan bir adam, kitaplığındaki 20 bin kitapla baş edemeyince ne yapmış olabilir?

“Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir.”

Peki ya insanlar kitapların kaderini etkiler mi?

Kitapları amaçları dışında kullandınız mı hiç? Bir altlık, masa, tabure yada sandalye ayağı vs gibi. Kahramanımız Breur ise bambaşka bir yöntem buluyor.

“Kitaplar benim evim.”

Konu kitaplar olunca birçok yazar ve kitabın da adı geçiyor. Çok güzel nüanslar ve alıntılar var ama yine de büyük beklenti ile okumayın derim. Kitap kurtlarının daha çok seveceği, bir oturumda bitecek bir kitap. Ben bir kitap uygulamasından okudum.

 

KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:

 

“İnşa edilen bir kütüphane, yaratılan bir hayat demektir; yığılmış kitaplar toplamı değildir asla.”

 

“Bir okur zaten var olan bir yolda ilerleyen bir yolcudur. Ve bu yol sonsuzdur.”

 

“Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir ânın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.”

 

“Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.”

 

“Yıllar boyunca kitapları masa bacağı yahut üst üste dizilip üstlerine bir örtü serilerek komodin işlevi gördüklerine tanık oldum (…) İnsanlar kitapların kaderlerini de değiştirir.”