KÜNYE
Kitap
Adı: Asılacak Kadın
Yazarı:
Pınar Kür
Basım:
Can Yayınları– sesli kitap
Sayfa:
152
Tür: Roman
İNCELEME:
Asılacak
Kadın / Pınar Kür
Pınar
Kür’ün 21 yaşında iken bir gazetede asılmış bir kadının fotoğrafını içeren
habere tanık olması, araştırdıkça sarsılması ve konuyu işlemek istemesi üzerine
kaleme alınıyor kitap. 15 yıllık bir çalışma sonrası 1979 yılında yayınlanmış. Eser,
sinema sansür kurulu ve savcı tarafından müstehcen bulunduğu, cinsel arzuların
tahrik edildiği gerekçesiyle yasaklanmış. Yazarın mahkemeye karşı sunduğu savunma
ise kitabın sonuna eklenerek çarpıcı bir son oluşturmuş. Bu savunma yazısından
birkaç kısa bölüm ekleyerek hem kitabın içler acısı konusunu özetlemek hem de
eleştirilere yazarın haklı cevabını ve benim de bir nevi iç sesimi paylaşmak
istiyorum:
“Asılacak
kadın, korunmasız, güvencesiz, çaresiz, zavallı bir kadının dış dünyadan koparılarak
bir sapığın hastalıklı ve korkunç dünyasına hapsedilişini, ezilişini,
sömürülüşünü, çektiği türlü eziyetler sonucu kendini savunmak için ağzını dahi
açamayacak bir nesne haline getirilişini anlatırken elbette bütün bunlara karşı
çıkmakta, kadını bu insanlık dışı durumdan kurtarma çabasına girişen ve
başaramayan bir delikanlının dramını da dile getirmektedir. (...) ve iddia
edilenin tam tersine ahlakçı bir yaklaşımla yazılmıştır.(…) Esasen meleğin
çektiği korkunç acıları, işkenceleri, akla uzak aşağılanmaları okuyup cinsel
arzuları kabaracak birinin ruh sağlığından ciddi biçimde kuşkulanmak gerekir.”
(Pınar Kür savunmasından)
Ezen,
ezilen ve kurtarıcı üçgeni zemininde kitap 3 bölümden oluşuyor. Olay bir Yalı
Cinayeti ile mahkemeye taşınıyor. İlk bölüm geçmiş tecrübelerinden kadınlara
karşı düşmanlık geliştirmiş yargıç Faik İrfan Elverir’in, ikinci bölüm sanık
Melek’in zihninden akanları bilinçakışı yöntemiyle okuyucuya sunuyor. Üçüncü bölüm
ise kurtarıcı rolüne soyunan Yalçın’ın kaleminden akıyor.
Toplumda
ataerkil düzenin kadın üzerindeki her türlü şiddetini gözler önüne seriyor.
Yalının hanımına bakmak üzere 16 yaşında köyden getirilen Melek, ağasının
dayaklarından kurtulmuştur böylece ancak hanımın ölümü sonrası Hüsrev Bey ile
nikahlanır. Bu yaşlı ve sapkın adam tarafından mide bulandıran bir cinsel
şiddetin kurbanı oluverir. Sahipsiz Melek’in ise söz hakkı hiç olmamıştır.
Sonunda ise bu zulme tahammül edemeyen Yalçın, Melek’i kurtarmak ister. Hüsrev Bey’i öldürür. Suç ise kendini
savunamayan Melek’e kalır.
Adalet,
ahlak gibi kavramları tekrar sorgulatacak, bir toplumun ne denli
yozlaşabileceğini ortaya koyan bir eser. Kurgu değil gerçek. Okuması kolay değil
ancak okunmalı. Bazen rahatımız biraz da bozulmalı. Danıştay kararıyla
gösterimine izin verilen 1986 yapımı bir filmi de mevcut. Pınar Kür’ün
savunması ise ayrıca okunmaya değer (Son alıntıyı da okumanızı dilerim).
KİTAPTAN SEVDİĞİM ALINTILAR:
"Şimdi
düşünüyorum da o ilk anda bana en korkunç gelen Melek'e yapılanlar değil de,
bunu birçok kişinin yapabilmesi, birçok kişinin de yapılmasına güz yummasıydı
sanırım. Genç bir kızın, zavallı, korumasız bir kızın bir zorbanın sapıklığına
kurban edilmesine bunca kişi katkıda bulunabiliyor, bunca kişi de olayı
uzaktan, rahat rahat seyredebiliyordu. Olacak, akıl alacak şey miydi?"
(Yalçın)
''Çünkü
düşünemezdi. Çünkü baskıya karşı çıkmamak üzere yetiştirilmişti. Bilmiyordu
başkaldırabileceğini; baskıyı, zorbalığı yaşamın doğal bir öğesi belirlemişti.
Bu baskıyı erkeklerin kurması, her bakımdan kurması da doğaldı onun için. Çünkü
güçlü olan onlardı; hep başta olan, her şeye egemen olan...''
“Çiçek
demek, kökü sağlam bir yaşam demek. Çiçek demek en az değişen gerçek demek. En
bakımsız çiçek bile açar. Bir yıl önceki gibi açar. En kurumuş, ölmüş sandığın
çiçeği bile birazcık çabayla canlandırabilirsin. Eski haline getirebilirsin.
Kökü toprakta olduktan sonra her çiçeğin yaşatılma, kurtarılma olasılığı
vardır. Oysa, dalından koparılmış, vazoda soldurulmuş bir çiçeği kim
kurtarabilir?”
"Okuma
eyleminin insan muhayyelesini, düşünme ve kendi başına karar verme yetilerini geliştirdiği
bilinen bir gerçektir. Öte yandan, hayal gücü kıt, düşünme ve karar verme yeteneği
zayıf kişilerden oluşmuş bir toplumun ilerleyemeyeceği, bir koyun sürüsü kadar
kolay yönetileceği de bir başka gerçektir. Düşünce özgürlüğünü bir kavram
olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar
yetiştirmektir. İşte bu yönden, bir süredir, bu ülkede okuyan, bağımsız
düşünebilen insanların sayısını azaltmaya, gittikçe yok etmeye yönelik bir
kültür politikası güdülmektedir. Toplumu, yalnızca boğazını düşünen bir koyun
sürüsüne dönüştürme amacıyla izlenen bu politikanın yöntemlerinden biri de,
kitap düşmanlığı ve okuma korkusu yaratmak; yazarı, sanatçıyı, okuru
yıldırmaktır." (Pınar Kür savunmasından-1988)